17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Dal öğretmeni yetiştirmede yeni bir kargaşa Eğitim fakültesi ortaöğretim öğretmenliği programlarına öğrenci alınmaması kararının durdurulmasını istiyoruz. Prof. Dr. Nevzat Kavcar, DEÜ Buca Eğitim Fakültesi; [email protected] Sınırsız itiraz hakkı yoksa demokrasi de yok! E ğitim fakültelerinin ortaöğretim öğretmenliği bölümlerine 20132014 öğretim yılında öğrenci alınmaması konusunda YÖK Nisan 2013’te karar aldı. Ortaöğretim bölümlerine öğrenci kontenjanı verilmemesi; lise matematik, fizik, kimya, biyoloji, edebiyat, tarih, coğrafya gibi dal öğretmenliği programlarının zamanla kapatılması anlamına geliyor. Bu ise kabul edilemez bir durumdur; kararın hukuksal, bilimsel, eğitsel, vb. açılardan haklı bir gerekçesi yoktur. Dal öğretmenliği programlarına öğrenci alınmaması kararı, eğitim fakültelerinin tümden olmasa bile, lise öğretmeni yetiştirme işlevi açısından budanması olarak algılanacaktır. Bu işlevi ileride hangi fakültelerin yerine getirmesi planlanıyor? MEB ile YÖK’ün de tanık oldukları ve yadsıyamayacakları üzere, ülkemizde öğretmen yetiştirme alanında kuram ve uygulama düzeylerinde son onbeş yıllık gelişmelerin alan yazınına katkıları, çözümün adresini ortaya koymaktadır. Siz hukuk fakültesinde hekim yetiştirildiğini hiç gördünüz mü? YÖK, ilgili kararı web sayfasında duyurmuyor ve üniversitelere iletmiyor. 3 Haziran 2013 tarihinde yapılan basın açıklamasının sonunda, dal öğretmenliği programlarına öğrenci alınmayacağına değiniliyor fakat gerekçesi belirtilmiyor. mesleğine en uygun adayların öğretmen yetiştiren programlara yönlendirilmesi ve öğrencilerin fakülteye girişteki seçim ölçütler iyileştirilebilir. Öğretmen yeterlikleriyle uyumlu nitelikli öğretmen adaylarının hizmet içi yetiştirilmeleri yönünden 13 eğitim fakültesindeki programların, alan fakültelerine göre çok daha iyi oldukları; en uygun adayların seçiminin formasyon/tezsiz yüksek lisans programlarıyla sağlanamayacağı açıktır. Eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılmaları kapsamında 2000’li yılların başında tüm eğitim fakülteleri olmasa da, ortaöğretim öğretmenliği bölümlerine sahip gelişmiş eğitim fakülteleri bir ‘değerlendirme’ süreci yaşamışlar, fakat paralelinde fen/edebiyat fakülteleri sürece hiç katılmamışlardır. Strateji taslağındaki, “Öğretmenlerin nitelikli bir şekilde yetiştirilmesi; hizmet öncesinde alınan eğitimle, mesleki yeterliklerle ilişkilendirilmesine bağlıdır. Bu bağlamda öğretmen yetiştirme programlarının içeriği öğretmen yeterliklerine dayandırılmalı. Başarılı hizmet öncesi eğitimin örneklerinin ortak özelliği, okula ve uygulamaya dayalı olmasıdır.” vurgusu açısından eğitim fakülteleriyle alan fakülteleri kıyaslanamaz bile. KARARIN GEREKÇELERİ NE? YÖK KARARI GERİ ALINMALI CBT 1374 18 / 19 Temmuz 2013 Kararın gerekçesi dal öğretmeni gereksinimi olmayışı, ya da gereksinimin birikmiş adaylardan karşılanması düşüncesi ise; çözümü, yeni öğrenci almamak değil, günümüzde yalnızca 13 fakültede yürütülegelen alan öğretmenliği programlardaki öğrenci sayısını azaltmak, benzer yeni program açmamak ve süreç içinde belli ölçütleri sağlayamayan birimlerde kısıtlamaya gitmek olabilir. Ayrıca, atanma bekleyen birlerce öğretmen adayından, beş yıllık tezsiz yüksek lisans programlarını tamamlayanlara öncelik verilmesi yoluna gidilebilir. Mayıs 2013’te görüş alınmak üzere eğitim fakültelerine iletilen, MEB Öğretmenlik Strateji Belgesi Taslağı’ndaki, ‘ortaöğretime öğretmen atamalarında önkoşul ölçütü’ olarak, “Ortaöğretim kademesi öğretmenliklerine, alan fakülteleri mezunlarından ‘teknolojik pedagojik alan bilgisi eğitimi tezsiz yüksek lisans’ derecesini almış olanlar arasından atamak” biçimindeki önerme, MEB ve YÖK’ün bu alana ilişkin olarak geleceğe yönelik çözüm düşüncesini ortaya koyuyor. Alan fakülteleri olarak fen, edebiyat, güzel sanatlar, vb. fakülteler akla geleceğine göre, gelecekte ortaöğretim dal öğretmeni yetiştirme işinin eğitim fakültelerinde sürdürülmesinin düşünülmediği anlaşılmaktadır. Oysa bu sorunun çözümü, asla ve asla, eğitim fakültesi dışındaki fakülte öğrencilerine, yetersiz formasyon programı uygulamayı sürdürmek ve de ileriki yıllarda bunu daha da yaygınlaştırmak olamaz. Ne yazık ki böylesi bir uygulama o fakülteler ve öğrencileri için bir kurtuluş olamayacaktır (1). Eğitim fakültelerinin bu bölümlerine öğrenci alınmadığında, bu öğrencilerin fen/edebiyat fakültelerine gideceklerinin güvencesini kim verebilir? Ortaöğretime Dal Öğretmeni Yetiştirme Neden Alan Fakültelerinde Gerçekleştirilemez? Öğretmenlik programlarına öğrenci seçimi, hizmet öncesi eğitim ve mesleğe atama önemli üç aşamayı oluşturmaktadır. MEB Öğretmenlik Strateji Belgesi Taslağı’nda vurgulandığı gibi, öğretmenlik 13 eğitim fakültesindeki ortaöğretim öğretmenliği programlarından hiçbirine öğrenci almamakla; 1739, 2547 ve 41 sayılı yasalar görmezden gelinmiştir. Yürürlüğe bile girmemiş olan MEB Öğretmenlik Strateji Belgesi Taslağı, anılan üç yasanın üzerinde olamayacağından, alınan karar yasal açıdan tartışmalıdır. Taslakdaki doğru saptamalar, dal öğretmeninin alan fakültelerinde değil, ancak deneyimli eğitim fakültelerinde yetiştirilebileceğini göstermektedir. Belgede, doğru yoldan yanlış sonuca ulaşılmıştır. Eğitim fakülteleri dal öğretmenliklerinde, (3.5+1.5) yıllık kesintili öğretim programına (2, 3) son verilerek alan bilgisi ve alan eğitimi, beş yıllık kesintisiz öğretim programıyla paralel yürütülürken, daha önce de denendiği üzere (3), alan fakültelerinde lisansın sonuna eklenecek bir yıllık tezsiz yüksek lisansla öğretmen yetiştirmeye çalışmak, önem verildiği vurgulanan mesleki yeterliklerin kazandırılması düşüncesiyle örtüşmez. Öğretmenlik, her şeyden önce adanmışlık gerektiren bir meslektir; doğal olarak bu tutum da bir yıllık tezsiz yüksek lisansla kazandırılamaz. Dal öğretmeni yetiştirme sorununa, araştırma sonuçlarına dayalı verilerle yaklaştığımızda da çözümün adresinin eğitim fakülteleri olduğunu görüyoruz (2, 3, 4, 5, 6). Ülkemizin öğretmen yetiştirme birikimi yok sayılmasın; yetişmiş akademik kadronun geleceği karartılmasın. Eğitim fakültelerinin ortaöğretim öğretmenliği bölümlerine lisans öğrencisi alımı sürdürülmelidir. Kaynakça 1. N. Kavcar, Yeniden İmece, 36,4043, Ekim 2012. 2. N. Kavcar, S. K. Şengören ve R. Tanel, CBT, 1188/14, 24 Aralık 2009. 3. S. K. Şengören, R. Tanel, Z. Tanel, M. Sağlam, N. Kavcar, and M. Erol (2008), Balkan Physics Letters, Special Issue, Boğaziçi Univ. Press, 599604. 4. N. Kavcar, S. K. Şengören ve R. Tanel, Yeniden İMECE, 25, 5154, Aralık 2009. 5. R. Tanel, S. K. Şengören, Z. Tanel, M. Sağlam, N. Kavcar, and M. Erol (2008), Balkan Physics Letters, Special Issue, Boğaziçi Univ. Press, pp. 652657. 6. N. Kavcar, CBT, 1215/18, 2 Temmuz 2010. Baştarafı 1011’den devam tığı dönemde, insanlar kendilerine tutunabilecekleri bir çıpa arıyorlar, en kolay çıpa da dindir. Bu temel bir fonksiyon görüyor. İkincisi geleneklerdir, çünkü geleneklerin ne olduğunu geçmişten biliyorsunuz, tekrar onlara dönmek ve hayatınızdaki belirsizliği yok etmek için geçmişe dönüyorsunuz, esas amaç bu.. Belirsizliğin yok edilmesi hepimiz için temel bir duygu.. Gelecekte tamamen bir felaket olacağını düşünürseniz, o zaman yaklaşımınız, geleceğin size umut dolu şeyler getireceğinden çok farklı oluyor. Birinci tür düşünenler muhafazakar, ikinci türler liberal oluyor.. CBT: Eğitimli olmanın, resmettiğiniz muhafazakâr gelişiminde, etkisi var mı? Kalaycıoğlu: Burada eğitimli olup olmamak fazla fark etmiyor.. Araştırmaların hepsinin gösterdiği temel şey bu.. Tarım toplumunda belirsizlikler daha fazla, hava koşulları, yeni bir mikrop çıkıyor birdenbire tarımı mahvediyor.. bunlarla uğraştığınız araçlar azaldıkça muhafazakârlaşma artıyor, dinin etkisi artıyor.. Endüstri toplumunda hayat daha belirgin, endüstri ötesi toplumunda refah toplumuna da geçiyorsunuz ve pek çok şeyi çözmüş belirsizlikleri azaltmış oluyor, nerede ne zaman yemek yiyeceğinizi biliyorsunuz.. Hayatın en büyük kaygıları çözülmüş oluyor.. barınmak giyinmek.. vb. hayatın belirsizlikleri azalınca toplumlarda dine olan eğilim de azalıyor. Örneğin 1940’lardan 2000’lere kadar bazı ülkelerde Tanrı fikri sorulmuş.. İsveç’te o tarihte “Tanrıya inanıyor musun” sorusuna yüzde 95 “evet” yanıtı veriyorken, 2000’de bu oran yüzde 40’lara düşüyor. Bu sadece ABD’de değişmiyor, diğer hepsinde Katolik ülkeler dahil hepsinde Tanrı’ya inanışta büyük düşüşler var... Belirsizliklerin azalması, insanların yarını görmesi, insanların din gibi kurumlarla olan bağlantılarını da çözüyor, örneğin İsveç’te yine, hayatında düzenli kiliseye gidenlerin oranı yüzde 5, İngiltere’de yüzde 9.. Yani bitmiş durumda, aileye olan bağlantı da azalmış... Kiliselerin bu kez sosyal fonksiyonları artmış. Bakıyorsunuz kilise aynı zamanda insanların sosyal hayatlarının önemli parçası, senfoni orkestrası çalışıyor, dans ediyorsunuz, evleneceğiniz eşinizi tanıyorsunuz, kredi alacağınız bankacınızı tanıyorsunuz, çünkü aynı mekânı paylaşıyorsunuz. CBT: Bizde camiler ise kutsal mı kutsal, ayakkabılarınızla bile girmeyi bir dinsel suç olarak görüyor iktidar.. Kalaycıoğlu: Evet, ama başka Müslüman ülkelerde cami içinde çok fazla sosyallik yaşıyorsun, Mısır’da birlikte toplantı alanı, ama sadece erkekler için. Müslüman toplumlarda kadın toplumun içinde entegre edilmiş gözükmüyor. En önemli unsur kadının yeri Müslümanlıkta.. Demokrasi açısından da büyük problem.. Kadın hakları Müslüman ülkelerde Avrupa’nın, Asya’nın bütün örneklerine kıyasla, bizim ölçülerimizden ayrı farklı ikinci sınıf.. Farklı olana tahammül edilmesi gerekiyor, ayrıca farklılık üzerinden siyasi hayata müdahale farklı olana tahammülsüzlüğü artırıyor. Bu durumda demokrasiyi sürdürmeniz son derece zor. Tolerans konusunda da zor bir ülkeyiz.. Homoseksüeller vb.. İran bile bizden daha torelanslı. Bu hoşgörüsüzlük çok yaygın, özellikle Osmanlılara atfedilen hoşgörü argümanları da çok yanlış. Osmanlı ayrımcılık üzerinde yapılandırmıştı imparatorluğu zaten.. Kahire’de duvarların arkasında Yahudi ve Koptik mahalleleri var.. Oysa bugünün dünyasında evinizin kapısını açacaksınız, karşınıza başka birisi çıkacak ve ona günaydın diyeceksiniz.. otobüse oturup yan yana gideceksiniz. Karşısındakini dinden çıkmış hatta kâfir gören bir anlayışla, bir arada yaşamak mümkün olmuyor... CBT: Bunlar zaten demokrasinin yerleşebilmesi için kültürel özellikler, bu zayıf olunca siyasi örgütlenme de bu zayıflığı taşıyor, temel sorunumuz nedir bizim bu açıdan baktığımızda.. Ilımlı, veya siyasal İslam ile demokrasiyi birleştirme denemesini zayıflamış olanrak görüyor musunuz? (Sorunun yanıtı ve Gezi Direnişi’nin anlattıkları konusu, haftaya...)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle