17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR 700.000 yıllık at DNA’sı çözüldü vanlar da boş mideyle genelde daha büyük risk alıyorlar. Bilim insanları bu durumun sirkesineği için bile geçerli olduğunu söylüyorlar. MaxPlanck Nörobiyoloji Enstitüsü bilim insanları, daha önceki araştırmaların, hayvanların en tehlikeli avlar peşinde, açlıktan ölmek üzere oldukları zaman koştuklarını gösterdiğini söylüyorlar. Geçen yıllarda bu davranışın insanlarda da görüldüğü belgelenmiştir. Bir araştırmada aç insanlar, tok katılımcılara kıyasla çok daha fazla finansal risklere girmişlerdi. Sirkesinekleri için karbondioksit (CO2) tehlike sinyali veriyor bu yüzden tok hayvanlar çok düşük oranda bile kaçıyorlar. Bununla birlikte sineklerin besin kaynakları olan çürümüş meyve ve bitki artıkları da CO2 açığa çıkarıyorlar. Nörobiyologlar şimdi aç sineklerin, aynı anda meyve kokusu almaları halinde CO2 ile çok çabuk başa çıktıklarını kanıtladılar. Söz konusu yiyecek olduğunda aç sinekler, tok sineklere karşın risk almaya çok daha fazla istekliler. Metabolizma ve açlığın, beyindeki süreçleri bu derece etkilediğini görmek gerçekten de şaşırtıcı oldu diyor araştırmayı yöneten Ilona GrunwaldKadow. Beyinde içgüdüsel kaçma davranışını tokluk derecesine göre çalıştıran iki devre bulunuyor. nıyoruz diyor araştırmayı yöneten Neil Roach da (George Washington Üniversitesi). Yalnızca insanlar değil şempanze gibi diğer primatlar da bazen nesneleri fırlatıyor. Fakat insanla karşılaştırıldığında şempanze çok beceriksiz kalıyor. Şempanzeler çok kuvvetli ve atletik olmalarına rağmen yetişkin erkekleri saatte sadece 32 kilometrelik bir hızla fırlatabiliyor. Oysa insanın fırlatma hızı dört misli daha yüksek. Bizi en yakın akrabamızdan farklı kılan ve fırlatmada önemli rol oynayan üç anatomik özellik: Birincisi gövdenin daha fazla dönmesini sağlayan hareketli kalça yapısı. İkincisi üst kol kemiğinin daha az kıvrımlı olması. Üçüncüsüyse omuz ekleminin yan duruşu. Bu özellikler beysbol topu fırlatan yirmi erkekte incelenirken, hareketler de özel kameralarla kaydedilmiş. İnsan omzu fırlatma sırasında sapana benzer bir şekilde hareket ediyor. İnsan fırlatma anında önce kolunu hedeften uzaklaştırarak geriyor. Bu “germe evresinde” omuzdan geçen kiriş ve bağları uzatıyor ve elastik enerji depoluyor. Bu enerji serbest bırakıldığında kol ileriye doğru hız kazanıyor. Avcılıkta fırlatma yetisinin atalarımıza, yeni bölgelere ulaşmalarına ve Afrika dışına çıkmalarına yardımcı olduğunu düşünüyor bilim insanları. CBT 1373 6 / 12 Temmuz 2013 Tüm atların ortak atası dört buçuk milyon yıl önce yaşamış.. Araştırmacılar 700.000 yıllık bir at kemiğinden kalıtımı yalıttıktan sonra tamamen çözmeyi başardılar. Söz konusu kalıtım bir hayvandan elde edilen ve analiz edilebilecek durumda olan en eski örnek. Son çalışma atların evrimine yeni bakış açıları sunmanın ötesinde, bugüne kadar fazla eski olarak değerlendirilen fosil örneklerinden DNA elde edebilme umudunu da doğurdu. Bugüne kadar çözülen en eski kalıtım beş yıl kadar önce bulunan 80.000 yıllık Denisova insanına ait fosildi. Kopenhag Üniversitesi’nde Ludovic Orlando ile çalışan ekip, atın kemiklerini 2003 yılında Kanada’daki Thistle Creek bölgesindeki kazılarda bulmuştu. Fosil perm toprağında bin yıllar boyu bozulmadan korunageldiği için atın kalıtımı çözülebildi. Bilim insanları kalıtım verilerini, 43.000 yıl kadar önce geç Pleistosen döneminde yaşamış olan bir atın ve günümüzde yaşayan Przewalski atının (Equus ferus przewalski) kalıtımıyla karşılaştırdılar. Karşılaştırma daha sonra bir eşeğin (Equus asinus) ve beş evcil atın (Equus ferus caballus) kalıtımıyla sürmüş. Analizden çıkan sonuca göre tüm bu atların Equus soyundaki ortak atası dört ile dört buçuk milyon yıl önce yaşamış. Geçen son iki milyon yıl içinde at popülasyonu özellikle de dünyadaki iklim değişimine bağlı olarak iyice azalmış. Bilim insanlarının araştırması Przewalski atının yaşamakta olan son (gerçek) yabani at olduğunu da kanıtlamakta. Yabani atların evrimi, evcil atlardan ayrıldıktan sonra bu iki popülasyon arasında bir melezleşme yaşanmamış. Przewalski atının kalıtımı, türün kısa bir süre önce tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına ve günümüzdeki popülasyonun çok az hayvandan oluşmasına rağmen sürpriz bir biçimde çeşitlilik gösteriyor. Bu araştırmaya kadar birçok uzman, bu kadar eski bir örnekten kalıtımın tümünü elde etmenin mümkün olmadığına inanıyordu. Orlando ve ekibinin çalışması orta Pleistosen’deki daha eski örneklerden DNA elde edilebileceği umudunu doğurdu. Bu çalışmalar tabii ki insan evrimine de yeni bir bakış açısı sunabilir. Bir kalıtımın uygun koşullarda günümüze kadar bozulmadan korunabilmesi için maksimum yaş sınırı bir milyon yıldır. diğer alanlardan bilinen duyguların yemeğe aktarılabildiği tahmin ediliyordu. Mesela genelde olumlu duygular uyandıran bir renk, yemeklerde de aynı etkiyi yapabilirdi. Diğer bir açıklama da yaşanmış somut deneyimlere uzanıyor. Kırmızı örneğin olgun meyveye özgü bir renktir, dolayısıyla da diğer bağlamlarda tercih edilebilir. Fakat bu şekilde belli bir beklenti de yaratılır. Yemeğin “Donanım ve yazılımı” arasındaki bağlantıyı bulmak isteyen Harrar ve Spence, katılımcılarla üç test gerçekleştirerek bu sonuca varmış.. Sonuçlar, duyguların diğer alanlardan aktarıldığı açıklamasıyla ters düştüğünü gösteriyor. Araştırma, ağır çatal kaşıkla yemenin, yiyeceklerin daha “kaliteli” algılanmasını gösteren çalışmalarla da örtüşmüyor. Hafif kaşık yoğurdun daha kıvamlı/katı algılanmasına yol açıyor. Testte, beyaz kaşıkla yenilen beyaz yoğurt, pembesine kıyasla daha tatlı, daha lezzetli ve daha pahalı olarak algılanmış. Siyah kaşıkla ise tamamen aksi bir sonuç çıkmış. Kaşık, çatal ve bıçak sadece yemek yediğimiz nötr araçlar değil. Son bir araştırmaya göre bunlar tat alma deneyimimizi de etkiliyorlar. Mesela yoğurt hafif plastik kaşıkla daha lezzetli algılanırken, bıçakla yenen peynir, çatalla yenilene kıyasla daha tuzlu algılanıyor. Ayrıca çatal kaşığın rengi de önemli. Yemek yerken sadece ağzımızı ve damağımızı değil, gözlerimizi ve ellerimizi de kullanıyoruz. Bu yüzden çatal bıçağın rengi, görünüşü ve ağırlığı da yediklerimizin tatlarını etkiliyor diyor Oxford Üniversitesi’nden Charles Spence. Çatal bıçağın tam alma duyusunu ne şekilde etkilediği tam olarak bilinmiyorsa da, Çatal kaşığın tadı İnsanoğlu birçok spor türünde şaşırtıcı bir fırlatma becerisi gösteriyor. Bu kadar hızlı ve kesin fırlatma yetisi iki milyon yıl öncesine uzanıyor. Çünkü bu yetenek avcılık için önemliydi ve atalarımıza büyük hayvanları yakalamaya izin veriyordu. Nature’deki yazıya göre, bu kadar hızlı ve kesin fırlatma yetisi, omuz, gövde ve kolun belli başlı özellikleriyle ilintilendiriliyor. Fırlatmanın çok eskilerde atalarımıza çok büyük hayvanları avlamalarına izin verdiğine ina Bir damla kanla fare İnsanoğlu iki milyon klonlandı yıldır usta fırlatıcı Riken Biyolojik Kaynaklar Ensitüsü (Japonya) bilim insanları, bir damla kanla fare klonladı. Bu amaçta kuyruktan, kanda dolaşan kan yuvarlarından yararlanıldı (Biology of Reproduction). Kopyalanarak dünyaya gelen farenin yaşam beklentisi diğerleriyle aynı ayrıca dünyaya yavru da getirebilecek. Fareler bugüne dek çeşitli bağış Spiral ışık dalgalarıyla daha hızlı veri aktarımı Açlık davranışları değiştiriyor Açlık birçok insanı sabırsız, sinirli ve çekinmez hale getirerek davranışları da değiştiriyor. Hatta sadece insanlar değil hay Uluslararası bir araştırma ekibi veri hızını daha da hızlandıran bir cam elyaf türü geliştirdi (Science). Bu teknik şimdiden bir kilometreden daha uzun mesafelerde bile işliyor. Yeni aktarım, hata düzeltme tekniklerine gerek duyulmadan, halihazırdaki yöntemlerle de kombine edilebiliyor. Teknik ekonomik olursa, gelecekteki iletişim ağlarının kurulumunda tasarruf edilebilecek. Aktarım hızının yirmi yıllık artışının ardından halihazırdaki teknikler artık sınıra dayandılar diyor araştırmayı yöneten Siddharth Ramachandran (Boston Üniversitesi). Günümüzdeki cam elyaf kabloları, aynı lif içinde ışığı farklı dalga boylarında ve çeşitli polarizasyonlarda alabiliyor. Bu şekilde tek bir lifle bazı bilgi kanalları aktarılabiliyor. Fakat kanal sayısı isteğe göre çoğaltılamadığı için bilim insanları bir süredir, ışığın diğer bir özelliğinden veri aktarımında yararlanabilme olanağını araştırıyor. Çünkü ışık, özel bir filtreden geçirilerek, mekânsal bir yapı olarak da biçimlendirilebiliyor. Bu filtre ışık dalgasını döndürerek vida veya spiral biçim veriyor. Bunlar birbirinden farklılaşarak ayrıldıkları için ilave bilgi kanalları, dalga boyu ve polarizasyondan bağımsız olan cam elyafa sığıyor. Ne var ki günümüzde cam elyaf içindeki vida biçimindeki ışık dalgaları birbirine karışıyor ve dolayısıyla da verilerde sahtekarlık yapılabiliyor diyor Ramachandrian. Bilim insanları bu yüzden vida biçimindeki ışık dalgalarını zarar vermeden geçiren özel bir cam elyaf tasarladı. Vortex elyafı olarak isimlendirilen yeni teknik, diğer ışık dalgalarıyla karışımı da önlüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle