02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR İlk kez insan hücreleri kopyalandı Amerikalılar ilk kez insana ait hücreleri kopyalayıp, embriyonik kök hücre olarak yeniden programladı. Böylece bilim dünyasında yepyeni bir kapı açıldı. Yeni elde edilen kök hücreleri her türlü beden hücresine dönüştürülebildiği için hasta veya yaralı hücrelerinin yerlerini alabilecekler. Oregon Sağlık & Bilim Üniversitesi bilim insanları Parkinson, Multiple skleroz, kalp hastalıkları ve sırt omuriliği yaralanmaları gibi hastalıkların tedavisine biraz daha yaklaştı. Araştırmacılar klonlamanın sadece tedavi amaçlı olarak yapıldığının da altını çiziyor. Yöntem, üreme amaçlı klonlama yani insan kopyalamak için yeterli değil. Dünyada araştırma ekipleri geçmiş yıllarda bu yöntemi geliştirmeye çalışırlarken hep başarısız oldular. Oregonlular, cilt hücrelerinden hücre çekirdeklerini alarak, kalıtım bilgileri önceden ayıklanan bir yumurta hücresine yerleştirdi. Hücre çekirdekleri yeni hücrede büyümekle kalmayıp, embriyonik kök hücre yapısında hücreler bile gelişti. Bu hücreler joker gibi tüm hasta hücrelerin yerine geçebildikleri için çok değerliler. Bu yöntemle elde edilen kök hücrelerinin, normal embriyonik kök hücreleri gibi diğer birçok hücre tiplerine dönüşebildikleri kanıtlandı diyor araştırmayı yöneten Shoukhrat Mitalipov. Sinir, karaciğer, kalp ve diğer organlara ait hücreleri, yenileriyle değiştirebilecek, ama bedenin, kendi kalıtım bilgileriyle elde edilmiş hücreleri reddetme riski de bulunuyor. Yerkabuğu normalde huzursuz bir ortamdır. Kıtaların sürekli sürüklenmeleri yüzünden kabuk bazı yerlerde yükselirken, diğer yerlerde alçalır. Bu şekilde yeraltında çatlaklar açılır, yarıklar oluşur ve yeniden kapanırlar. Bu yüzden de bugüne kadar kayacın derinliklerinde, içlerinde milyarlarca yıllık suyun bozulmadan kalabileceği boşlukların bulunamayacağı düşünülüyordu. Güney Afrika’daki Witwatersrand taşocağındaki yarık içindeki izotoplar ve gazlar buradaki suyun 25 milyon yıllık olduğunu kanıtlıyordu, diyor Lancaster Üniversitesi’nden Greg Holland. Bu ilkel suyun içinde yaşam bile var. Bunlar ışık olmadan sadece kimyasal reaksiyonlarla hayatta kalabilen bakteriler. Bundan daha eski su rezervlerinin bulunup bulunmadığını araştırmacılar bugüne kadar bilemiyorlardı. Kanada’daki Timmins ocağında derin sondaj çalışmaları sırasında yanardağ püskürmelerinden arta kalan kayaca ulaşılmış. Kayaç bol miktarda bakır ve çinko cevherleri içeriyor. Tarihlendirmelerden de bu kayaç tabakalarının prekambriyen devrine yani yaklaşık olarak 2.7 milyar yıl öncesine ait olduğu biliniyordu. Sondajdan aniden su fışkırınca, Holland örnekler alarak analiz yapmış. Suyun çok fazla hidrojen, metan, azot ve çeşitli gazlar içermesi nedeniyle araştırmacılar hangi izotopların bulunduğunu incelemiş. Çünkü bir elementin belli başlı atom vaantlarına göre örneğin hangi zamana ait olduğu ve ne kadar süre yüzeyden yalıtılmış olarak varlığını korumuş olduğu tespit edilebiliyor. Su örneklerindeki neon, argon ve ksenon gazlarının izotop dağılımı gerçekten de “taze sudan” farklı çıkmış. Değerler bu gazların suyla birlikte en az 1,5 milyar yıldır yeraltında yalıtılmış olarak korunageldiğini gösteriyor. Ormanın derinlikle Sıtma sinekleri insan rindeki batık kentler kokusunu seviyor Amerikalılar modern lazer tekniğiyle Honduras’ın yağmur ormanlarında bugüne dek bilinmediği sanılan bir kültür keşfetti: İçlerinde piramitlerin, meydanların, teraslanmış tarlaların ve kanalların bulunduğu iki büyük kente ait kanıt lar bulduklarını söylüyorlar. Bunlardan biri efsanevi “Beyaz Şehir” mi bilinmiyor. Efsane, bu bölgede olağanüstü zenginliklerin varlığını tahmin eden, kâşif Hernan Cortes’in bir raporuna uzanıyor. Bu rapordan yola çıkan Houston Üniversitesi bilim insanları küçük bir uçakla Mosquitja bölgesindeki ormanın üzerinden uçarken yere lazer ışınları gönderdi. Geriye yansıyan ışınlarla da bölgenin yüzey yapısıyla ilgili görüntülerde sadece insan elinden çıkmış olabilecek düz ve dikdörtgen yapılar aradılar. Bilim insanları bugüne dek Mezoamerika’daki kültürlerin Honduras’a kadar yayılmadıklarını sanıyordu. Fakat bu durum artık değişti. Gerçi “Beyaz Şehir”in bir zamanlar gerçekten de varolup olmadığını hiçbir zaman söyleyemeyeceğiz ama şimdi en azından bölgenin yoğun bir nüfusa sahip olduğunu ve insanlar tarafından kültüre alındığını gösteren kanıtlarımız var” diyor araştırmacılar. Sıtma mikrobu taşıyan sivrisinekler, insan kokusunu, bakteri bulaşmayan sineklere kıyasla daha çekici buluyor. Sıtma paraziti Plasmodium falciparum konakçı sineğin koku sistemini değiştiriyor ve insan kokusunu çekici hale getiriyor. Bu şekilde bu tropikal hastalık daha çabuk yayılıyor, diyor Wageningen Üniversitesi’nden (Hollanda) Renate C. Smallegange ve ekibi “PLOS ONE” dergisinde. Araştırmacılar yıllardan bu yana sıtma sineklerinin niçin özellikle de insan kokusuna doğru uçtuklarının yanıtını, Amerikalı ve İngiltere’deki meslektaşlarıyla birlikte buldu. Dişi anofel sineklerine sıtma bakterisi Plasmodium falciparum bulaştığında, insan kokusundan yayılan bir maddeyi daha çekici bulmaya başlıyorlar. Oysa bakteriyi taşımayan sinekler insan kokusuyla çok fazla ilgilenmiyor. Bu sonuç sıtma mikrobuna bağlı bir enfeksiyonunun koku uyarımlarına karşı reaksiyonu değiştirdiğini gösteren ilk kanıt. Sıtma hastalığı, sıtma mikrobu taşı yan anofel sineğinin insanı sokmasıyla bulaşıyor. Semptomlar ateş, baş ağrısı ve kusmadır. Hastalık tedavi edilmediğinde ölümcül olabiliyor. Dünya genelinde, en En eski kulak kemikleri Atalarımızın kalıntıları arasında üç kulak kemiği son derece enderdir. Çünkü bu minik kemikler toprakta çok nadiren korunageliyor. Şimdi bu minik kulak kemiklerine ait kalıntılar bulundu. Kemikler insan ve maymununkine benzer parçalardan oluşuyor (Proceedings of the National Academy of Sciences). Hatta çekiç kemiği, insansı özellikleri yansıtan en eski fosil kalıntısı olabilir... Örs, çekiç ve üzengi kemikleri olmasaydı tamamen sağır olurduk. Çünkü birbirine bağlı bu üç kemik, sesin kulak zarından iç kulağa iletilmesine izin veriyor. İnsan, insansı maymun ve diğer memelilerdeki farklı biçimleri ve yapıları nedeniyle bu kemikler, her türün ne şekilde duyduğu hakkında bilgi verir. Ayrıca bu kemikler doğumdan sonra hemen hemen hiç değişmedikleri için de soy geçmişindeki değişimleri anlaşılabilir. Örs, çekiç ve üzengiden oluşan kemik takımı Güney Afrika’da gün ışığına çıkarılan Paranthropus robustus fosilinde bulundu. Bu çok güçlü yapılı öncü insan, yaklaşık 1,8 milyon yıl önce yaşamış ve soy çizgimizin yan dalı olarak kabul ediliyor. Araştırmacılar ayrıca bir Australopithecus africanus kafatasında da bir çekiç ve üzengi kemiği buldu. Fakat iki milyon yıl önce yaşayan Dünyanın en eski su rezervi bulundu CBT 1367 6 / 31 Mayıs 2013 İlk hücreler ve organizmalar milyarlarca yıl önce suda gelişti. Fakat bu suyun kimyasal yapısı bugüne dek sadece kısmen biliniyordu. Kanadalı ve İngilizler şimdi uzak geçmişe ait eşsiz bir kalıntı buldu. Bu, Kanada’daki derin sondaj çalışmaları sırasında 2.4 km derinlikteki bir kaya yarığında hapsolan ilkel bir su rezervi. Su, dış dünyadan yalıtılmış olarak 1.5 milyar yıldan bu yana korunagelmiş. Bu rezervde belki eski yaşam biçimleri de olabilir (Nature). Hatta Mars’ta bile bu tür yaşama elverişli su kalıntıları bulunabilir. bu öncü insan türünün modern insanın doğrudan atası mı yoksa bir yan kolu mu olduğu henüz bilinmiyor. Buluntu ilk kez modern insanın kulak anatomisiyle karşılaştırıldı. İki öncü insan türündeki kulak kemikleri, modern insanınkine çok benziyor. İnsanda çekiç kemiğinin sap kısmı (Manubrium) insansı maymununkine kıyasla daha kısa ve kalındır. Aynı özellik Paranthropus robustus ve Australopithecus africanus’da da görülmekte. Çekiç başı ve sapı arasındaki açı da belirgin bir şekilde insanınkine benziyor. Bu özelliğin iki öncü insanda da bulunması, son ortak atadan geçmiş olduğunu gösteriyor. Fakat Paranthropus’un örs kemiği ve iki öncü insandaki üzengi kemikleri, insandakinden çok günümüzdeki şempanzelerinkine benziyor. İnsanınkine benzer çekiç ve maymununkine benzer örs kemiğinden oluşan kombinasyon, bu öncü insanlarının işitme yetilerin hakkında da bilgi vermekte. Çünkü primatların birçoğunda daha kısa olan örs kemiği, orta frekans alanını biraz daha zor işitmelerine neden oluyor. Fakat bu eksiklik örs kemiğinin farklı biçimlenmiş olması nedeniyle insanda bulunmaz. Bu insan kulağını diğer primatlardan ayıran en önemli özelliklerinden biri. Son araştırmaya göre, Paranthropus robustus’un kulak anatomisi insansı maymun ve insan arasında yer alıyor. Bu da bu öncü insan türünün sesleri insana benzer bir şekilde işitmeye başladığı anlamına gelmekte.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle