27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sosyokültürel değişim sözcüklere nasıl yansıyor? “Google çalışanları, yaklaşık iki yıl önce 1500 ve 2008 yılları arasında yayımlanmış 5.2 milyon kitabı kapsayan devasa bir veritabanı oluşturmuştu. Bu veritabanında herhangi bir sözcük arandığı zaman, bu sözcüğün farklı dönemlerde ne sıklıkta kullanılmış olduğu anlaşılabiliyor. The New York Times’ın köşe yazarlarından David Brooks, 20 Mayıs tarihli yazısında sözcüklerin kullanım sıklığı ve kültürel değişimler arasındaki ilişkiyi ortaya çıkartan bilimsel çalışmalara değiniyor. Reyhan Oksay inmiş. “İddiasız”, “mütevazı” gibi alçakgönüllülük ile ilgili sözcük kullanımındaki azalma % 52 civarında. “İyi yüreklilik”, “yardımseverlik” gibi merhamet duygusu ile ilgili olanlar %56 oranında azalmış. Buna karşın, “disiplin”, “güvenilirlik” gibi doğruluk/dürüstlük ile ilgili sözcükler yüzyıl boyunca artış göstermiş. Kesebirlere göre bu meziyetlerin öne çıkmasının nedeni, ekonomik üretim ve ekonomik ilişkilerle ilgili olması. Brooks, Google arama motoru üzerinden bu konuda yapılmış başka bir çalışmaya da değiniyor. George Mason Üniversitesi’nden Daniel Klein bireycilik ve ahlaki çöküş ile ilgili daha kapsamlı bir çalışma yürütmüş. Bireycilik konusunda “tercihler” sözcüğünün 1930’lu yıllara kadar çok nadir kullanıldığını, ancak o tarihten sonra yaygın biçimde kullanılmaya başladığını keşfetmiş. Ahlaki çöküş konusunda da “inanç”, “bilgelik”, “olması gerek”, “ihtiyat” gibi terimlerde azalma, ancak sosyal bilimlerle ilgili olan “psikoloji”, “bilişim”, “öznellik”, “normatif” gibi sözcüklerde keskin bir yükseliş izlemiş. Klein, aynı çalışmasında bireycilik ve ahlaki çöküşün yanı sıra “devletleştirme” konusunu da araştırmış. “Ülke yönetimi”, “ekonomik adalet”, “milliyetçilik”, “öncelikler”, “sağ kanat”, “sol kanat” gibi terimler son yıllarda sıkça kullanılır olmuş. Bunun da nedeni siyaset ve ülke yönetiminin popüler bir konu haline gelmesi. Brooke, bütün bu çalışmaların toplumda yaşanan devasa boyuttaki değişikliklere ışık tuttuğunu belirtiyor. 50 yıldır toplumun daha bireyci bir yapı kazandığını ve ahlaki farkındalığın ise giderek zayıfladığını söyleyen Brook, bunun da nedenini toplumsal ve ahlaki dokunun kaçınılmaz bir şekilde içiçe geçmiş olmasına bağlıyor. Toplumun atomlarına ayrışması ve ahlakın zayıflaması bir çeşit toplumsal parçalanmaya neden oluyor; ülke yönetimi ise bu değişime bazen başarıyla, çoğunlukla da beceriksizce karşılık veriyor. İLERİ ARAŞTIRMALAR B u veritabanı sözcüklerin nasıl kullanıldığını değil, ne sıklıkta kullanıldığını ortaya çıkartıyor. Ve bu sonuçlara bakıp kültürel değişikliklere ilişkin bilgi edinilebiliyor. Örneğin Google’a “kokain” sözcüğünü girdiğiniz zaman bu sözcüğün Victoria döneminde çok yaygın bir şekilde kullanıldığı, sonraları 20.yüzyıla kadar yavaş yavaş azaldığı, 1970’li yıllarda ise kullanımının büyük bir hızla arttığı görülüyor. The New York Times’ın köşe yazarlarından David Brooks, 20 Mayıs tarihli yazısında sözcüklerin kullanım sıklığı ve kültürel değişimler arasındaki ilişkiyi ortaya çıkartan bilimsel çalışmalara değiniyor. Bunlardan biri, günümüzde pek çok toplumda arttığı gözlenen bireyselcilik ile ilgili. Jean M. Twenge, W. Keith Campbell ve Brittany Gentile tarafından yürütülen çalışmada 1960 ile 2008 yılları arasında bireyselcilik ile ilgili sözcük ve deyimlerin, kolektif yaşam ile ilgili sözcük ve deyimlerden daha fazla kullanıdığı ortaya çıkmış. BİREYSELCİLİĞİ ÇAĞRIŞTIRAN SÖZCÜKLER Çalışmada 1960 ile 2008 arasındaki 48 yıl boyunca “kişiselleştirilmiş”, “kendi”, “öne çıkan”, “biricik”, “önce ben geldim”, “kendim yaparım” gibi sözcük ve cümlelerin daha sık kullanılmakta olduğu saptanmış. “Topluluk”, “kolektif”, “kabile”, “paylaşmak”, “birleşmiş”, “ortak çıkarlar” gibi toplumsallık ile ilgili sözcük ve deyimler daha az kullanılır olmuş. Brooks’un yazısında değindiği ikinci çalışma ise ahlaki bozulma ile ilgili. Pelin ve Selin Kesebir’in birlikte yürüttüğü çalışmada genel ahlak ile ilgili “erdem”, “terbiye”, “vicdan” gibi sözcüklerin 20. yüzyıl boyunca giderek daha az kullanıldığı anlaşılmış. Aynı zamanda üstün ahlak ile ilgili “dürüstlük”, “sabır”, “merhamet” gibi sözcüklerin daha nadir kullanılmaya başladığı ortaya çıkmış. Kesebirler’in ahlaki değerler ile ilgili 50 sözcüğü seçerek yürüttüğü çalışmada ortaya çıkan bir ilginç nokta da, bazı erdemlerin diğerlerinden daha fazla yara alması. Cesareti çağrıştıran “kahramanlık”, “yiğitlik” gibi sözcüklerin kullanımı % 66 oranında azalmış. Minnettarlık ile ilgili “şükretmek”, “kadir bilmek” gibi sözcüklerdeki azalama oranı ise % 49’lara TOPLUMSAL DEĞİŞİKLİKLERİN YÖNÜ ‘Türkiye’de bireyselciliğin arttığını gösterir çalışmalar var’ Çalışmalarını yurtdışında sürdüren Pelin ve Selin Kesebir, birlikte yürüttükleri bir çalışma ile, ahlak ve erdem ile ilgili olduğunu düşündükleri 50 İngilizce sözcüğün, 20. yüzyıl boyunca kullanım sıklığını incelediler ve ahlaki değerlerdeki değişikliğin lisan kullanımına nasıl yansımış olduğunu ortaya çıkarttılar. • Böyle bir çalışma Türkçe basılan kitaplarda geçen sözcükler üzerinde yapıldı mı? Bu tür bir çalışma çok geniş bir veritabanı gerektirdiği için yapılmadığını düşünüyorum. Eğer yapılmış olsaydı, Türkiye’de de bireyselciliğin artış göstermesi ve ahlaklı olmanın inişe geçmesi yönünde bir sonuç verir miydi? PELİN KESEBİR Bu çalışmayı yapmamızı mümkün kılan Google’ın Amerikan üniversite kütüphanelerindeki kitapları tarayarak böylesi kapsamlı bir veritabanı oluşturması ve bu veritabanı içinde hangi kelimenin ne sıklıkta geçtiğini, bunun yıllar içindeki dağılımını kolaylıkla görmemize izin vermiş olması. Bizim bildiğimiz Türkiye’de bu tarz bir ve PELİN KESEBİR İLE SÖYLEŞİ: daha kendilerine yetmeye, kendi hayatlarını kendi seçimlerinin üzerinden yaşamak istemeye, başkaları tarafından kısıtlanmaktan rahatsız olmaya götüren bir etkisi olduğu da gösteriliyor. Ve en önemlisi, Türkiye’de bireyselciliğin son dönemlerde arttığına işaret eden çalışmalar var. Bunun yansımasını Türkçe kitaplarda ahlak ve erdemle ilgili kelimelerde bir düşüş şeklinde gözlemleme ihtimalimiz elbette var. Ama her ülkenin yapısı, dokusu, sosyoekonomik gidişatı farklı, o yüzden de böyle bir çalışma yapılmadan kesin bir şey söylemek yanlış olur. • Yalnızca sözcüklerin ne sıklıkta kullanıldığına bakarak ahlaklı olmanın inişe geçtiğini söyleyebilir miyiz? • Yalnızca kelimelerin kullanılma sıklığına bakarak insanların artık daha az ahlaklı, daha az erdemli olduğunu söylemek bizce verilerin izin verdiği çıkarımların sınırını aşmak olur, doğru olmaz. Gösterdiğimiz şey daha ziyade ahlak ve erdeme dair kavramların (vicdan, dürüstlük, kibarlık, içtenlik, tevazu, cömertlik gibi) 20. yüzyıl içerisinde Amerika’da gittikçe daha az konuşulduğu, kolektif diyaloğun gittikçe daha az parçası olduğu. Kitaplar bir toplumun neye kafa yorduğu, dikkatini neye verdiği konusunda bir ayna işlevi görüyorlar. Bu durum ahlaksızlık ya da erdemsizliğe değil ama neyin iyi, neyin kötü olduğu konusunda daha az görüş birliğine, daha çok belirsizliğe yol açabilir. Zira, insanlar kültürü verdikleri ürünlerle (örneğin yazdıkları kitaplarla, şarkılarla, dizilerle) şekillendirirken, bu kültürel ürünler de insanları şekillendiriyor, onları belli şeyler üzerinde düşünmeye itiyor, onlara belli değerleri aşılıyor. Ahlak ve erdeme dair kavramların toplumsal söylemin daha büyük bir parçası olması, aynı zamanda insanların bu konuya daha çok zihinsel mesai harcaması, zihinlerinde doğruyu CBT 1367/ 18 / 31 Mayıs 2013 Pelin Kesebir ritabanı henüz oluşturulmuş değil ve o yüzden de sizin de belirttiğiniz gibi, böyle bir çalışma mevcut değil. Böyle bir çalışma yapılsaydı nasıl sonuç çıkardı sorusunu spekülasyona girmeden cevaplamak güç. Ama modernizasyon ve ekonomik gelişmenin genelde bireyselciliği arttırdığına yönelik bulgular var. Keza paranın, zenginliğin insanları
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle