02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Hindistan, Afrika’dan ayrılıp, kuzeybatı yönünde Avrasya’ya doğru ilerleyince Madagaskar ve zamanla da Şeyseller ortaya çıkmıştı. Şeysellerin oluşum süreci uzun süredir biliniyorduysa da, bu ada grubunun, Hint Okyanusu’ndaki tek kalıntılar olmadığı da tahmin ediliyordu. Uluslararası bir araştırma ekibinin şimdi Mauritius adasına ait lav kum tanecikleriyle yaptığı inceleme, bölgedeki bilinmeyen diğer kıta parçaları hakkında da bilgiler verdi. Bilim insanları lav taneciklerinin yaşını belirleyerek, yaşları 6601.970 milyon arasında değişen zirkonlar içerdiklerini bulmuşlar. Bu bilgilerden yola çıkan bilim insanları, günümüzdeki kızgın noktaların pozisyonlarını da dikkate alarak bölge için yeni bir levha tektoniği modeli geliştirdi. Bu model iki kızgın nokta karşısındaki levhaların durumunu kırılma anında gösterdiği gibi, kopan kıta parçalarının tam olarak Reunion sorgucu üzerine ilerlediğini göstermiştir. Bu durum volkanik kayaç parçalarının niçin örtüldüğünü ve bulunmadığını açıklıyor diyor araştırmacılar. gücünü de önemli ölçüde zayıflatacağını söyledi (Nature Climate Change). Birçok bölgede iklim değişimine bağlı yaşanacak olan sıcaklık stresi, çalışmayı zorlaştıracak. Bu yüzyılın sonuna dek Washington’da yaz ayları günümüzde New Orleans’da olduğundan daha sıcak geçecek, bu sıcaklıklar ise günümüzde Bahreyn’dekine eşit bir sıcaklık stresini yaşatacak. Amerika’daki Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nde John Dunne ve arkadaşları çeşitli iklim modellerinin yardımıyla 2200 yılına dek yaşanacak olan sıcaklıkları ve nem oranıyla ilgili verileri hesaplamışlar. Bu hesaplamalar iki ayrı senaryoya göre yapılmış: Birincisi karbondioksit yoğunluğunun 2060 yılından sonra sabit bir seviyede kalacağına, diğeri ise karbondioksit seviyesinin 2200’e kadar artmasına dayanıyordu. Hesaplar, en iyimser senaryoya göre 2100 yılında Avrasya’nın büyük bir kısmında ve Karayip bölgesinde günümüzde Hindistan için tipik olan sıcaklık stresinin yaşanacağını göstermiş. Bilim insanları 2050’li yıllarda insanın çalışma kapasitesinin yüzde seksene inebileceğini tahmin ediyorlar. Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan Bey’in antropoloji araştırmaları hakkında söyledikleri ve bazı gazetecilerin antropolojik bilgilerin geçmişte ırkçılığı desteklemek için kullanıldğı yönündeki yazıları, beni bu hafta, bilimtoplum ilişkileri üzerine tekrar bazı şeyler söylemeye yöneltti. Amerikalıları önümüzdeki on yıllarda artacak olan sıcaklık ve nem oranının insanın çalışma İklim değişimi çalışma gücünü de etkileyecek CBT 1355/ 7 8 Mart 2013 Biomembrane e Bioenergetica Enstitüsü bilim insanları, doğal bir maddenin Down sendromuna sahip kişilerdeki patolojik semptomları yavaşlattığını buldular. Yeşil çayın içinde bulunan bu madde sayesinde klinik uygulamaların yolu açıldı. Gerçi Down sendromunun ortaya çıkışına bağlı genetik nedenler elli yıldan bu yana biliniyordu, ama hastalığın gelişmesine neden olan moleküler mekanizmalar tam olarak açıklanmış değildi diyor Daniela Valent. Ancak anlaşıldığı kadar bilişsel bozukluklara neden olanlar oksidatif stresin yükselmesi ve mitokondrilerdeki işlevlerin yavaşlamasıdır. Burada sözü edilen yeşil çay bitkisinden ayrıştırılan ve fenol sınıfına dahil olan bir moleküldür. Çeşitli evrelerdeki Down hastalarından alınan fibroplast ve lenfoblastlarda bir dizi önemli değişimler izlenmiş: Mitokondrik solunum, adenosintrifosfat üretiminde artış, reaktif oksijen bileşimlerinde düşüş ve mitokondri sayısında artış. Özellikle de sonuncusu çok önemli bir süreçtir, sonuçta mitokondriler hücrelerin enerji santralleridir ve dolayısıyla da çok sayıda hücre süreçlerinin doğru düzgün çalışmalarını sağlayan bir önkoşulu temsil ederler diyor araştırmacılar. Down sendromunun Eğlence için problem belirtilerini zayıflatıyor İtalya’daki ulusal araştırma dairesi CNR’e ait çözüyorlar Şempanze olmak demek, kendi isteğiyle bir şeyler yapmak demek. Londra Zooloji Birliği’nden Fay Clark’ın araştırmasına göre (American Journal of Primatology) ZSL Whipsnade hayvanat bahçesindeki iki dişi ve iki erkek şempanzeden, primatların (insan hariç) bilişsel yetileri ve el becerilerinin test edildiği bir görevi yerine getirmeleri istenmiş. Maymunlar uzun saplı bir lehimci aletiyle, borulardan olu şan bir sistemden bir nesneyi geçirip, düşürmek zorundaydılar. Birinci deneyde maymunlar sistemden, daha sonra ödül olarak alacakları bir fıstığı geçirmişler. İkinci deneyde ise ulaşamayacakları bir bölmeye düşen kırmızı bir zarı geçirmişler. Faydadeğer analizine göre, görevin sonunda fıstık yiyecek olan maymunların daha hevesli bir şekilde çabalamaları beklenirdi ama öyle olmadı. Yiyecek ödülü olsun, olmasın tüm şempanzeler aynı hevesle oyunu bitirmek için çalıştı. Bu da bir problemi çözen şempanzelerin, insandakine benzer bir memnuniyet duygusu yaşadıkları tahminini güçlendirmekte. Nilgün Özbaşaran Dede Öncelikle bilim, toplumun faydasını veya zararını gözetmeksizin, sadece ve sadece bilgi edinmek için yapılan bir iştir. Hiç kuşkusuz Einstein, ışığın hızının evrende bir sabit olup olmadığını araştırırken, bunun toplum için faydalı mı yoksa zararlı mı olacağı aklının ucundan bile geçmemiştir. Onun amacı, evrenin davranışını anlamaktı. Ben de Altaidler denilen dağ sisteminin içinde kıt’a kabuğunun nasıl oluştuğunu incelerken bunun muhtemel faydalarını düşünmedim. Bilimin sonuçlarından toplum için fayda (veya zarar) üretmek, bilimin uygulayıcılarının işidir. Onun için muhtelif eğitim düzeylerinde bilimin esaslarını anlatan, coğrafya (meteoroloji ve klimatoloji gibi bilimlerin bilgileri ortaöğretimde coğrafya öğretimi çerçevesinde verilir), fizik, kimya, biyoloji, jeoloji (ortaöğretimde fiziksel antropoloji, paleontoloji gibi bilimlerin bazı temel bilgileri hem biyoloji hem de jeoloji eğitiminin konuları içerisindedir), astronomi, gibi dersler görür öğrenci. Amaç onu bu konularda uzman yapmak değil, ama bu konularda ortaya çıkarılmış olan bilgilerin, çevresine, toplumuna, nasıl faydalı veya nasıl zararlı olabileceğini anlamasına yardımcı olmaktır. Bazı öğrenciler, gönüllerini bu konulardan birine kaptırır ve ya temel bilimlerde ya da temel mühendislik konularından birinde yüksek öğrenimlerini sürdürürler. Bunlar arasından bazıları bilim insanı olurlar. İşte bu bazıları insanlığı ileri götüren küçücük bir zümredir. Bu insanlar sadece ve sadece kendi merakları için bilim yaparak bilinmeyenin peşinden koşarlar. Onların bulguları, bazan bir mühendisin, bir toplum bilimcinin gözüne ilişir ve ona toplumun yararına veya zararına yeni fikirler ilham eder. Bu fikirlerin toplum çapında uygulanması veya yasaklanması ise toplumun seçtiği yöneticiler vasıtasıyla aldığı kararlarla belirlenir. Bu nedenle toplumu yöneten kişilerin, meslekleri ne olursa olsun, temel bilimler hakkında kaliteli bir orta öğretim düzeyinde bilgilerinin olması şarttır. Bir zamanlar Türkiye’de böyle bir eğitim almak mümkündü. Sanırım benim neslim, bu tür bir eğitim alması mümkün olan son nesildi. Ondan sonra Türk ilk ve ortaöğretimi tepetaklak oldu. Bunun ilk nedeni, öğretmenlik mesleğinin özenilecek bir meslek olmaktan çıkarılmasıydı. Burada en büyük sorumluluk ve dolayısıyla suç öğretmenleri ihmal eden politikacılarındır. Fabrika yapmak isteyen politikacı, en önemli fabrika olan insan fabrikalarını, yani okulları unuttu. En önemli öğretmen türü olan ilkokul öğretmenleri ve onlardan sonraki en önemli öğretmenler olan ortaöğretim öğretmenleri tamamen ihmal edildi ve öğretmen iş dilenen bir zavallı haline düşürüldü. Bu suç, yalnız Türkiye çapında değil, insanlık çapında affı mümkün olmayan bir suçtur ve HasanÂli Yücel’den sonraki tüm eğitim yöneticilerimiz bu suçun ortaklarıdır. Gelecek, kendilerine topluca lanet edecektir. İlk ve ortaöğretimin tepetaklak olmasının ikinci nedeni üniversitelerdir. Üniversite hocalığını, aylıklı aylaklık olarak algılayan öğretim üyelerimiz, politikacılarımızla işbirliği halinde Türk yüksek öğretimini bitirmişlerdir. Sanırım bu olay bilhassa 1958 devalüasyonundan sonra çok hızlandı. Bugün artık Türkiye’de üniversiteye gitmek tamamen bir vakit kaybı haline gelmiş, hele AKP yönetimiyle beraber, Türk üniversiteleri Osmanlı medreselerinin acıklı durumlarına düşmüşlerdir. Büyük bir kalitesiz güruh içinde bulunan birkaç pırlantaya tesadüf eden öğrenci şanslı olmakta, o pırlantalar, onları hem çevredeki pislikten koruyarak, hem de onlara kendi parlaklıklarından vererek, onları yurtdışında kaliteli bir yüksek lisans veya doktoraya hazırlamakta ve akıllı olan öğrenci de bu fırsatı kullanıp derhal kapağı uygar bir ülkeye atmaktadır. Benim bu şekilde kurtulan öğrencilerim arasında Türkiye’ye geri gelen olmadı. Ben de zaten kendilerine gelmemelerini, geldikleri takdirde (benim gibi özel imkânları yoksa) ziyan olmalarının kaçınılmaz olduğunu söylüyorum. Ben kendimi bir insan fabrikası olarak görüyorum. Bu fabrikanın ürünlerini de o ürünün kalitesini takdir eden kullanır. Bilimin ülkemizdeki çöküşünün en önemli sebebi ise tamamen bilgisiz politikacılardır ki bunun en güzel örneği Tayyip Bey’dir. Bilimden en küçük bir haberi olmayan bu zat, bugün antropolojiyi ırkçılık, yarın Darwinizmi komünistlik, öbürgün fiziği ve kimyayı toplu katliam aracı olarak takdim edebilir. Akademimizi yok eden bu kafanın üniversitelerimizi götüreceği yer ise Osmanlı medresesinin miskinliğidir. Bilim ve Toplum İlişkileri Üzerine
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle