02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir miktar narsizm iyidir ama yine de dikkatli olmalı! Narsis kişilik bozukluğu (NKB) aşırı düzeyde kibir, gerçeklikten uzak bir düş gücü ve başkalarının başarılarını yoğun biçimde kıskanma gibi belirtilerle tanımlanıyor. Sigmund Freud narsisliği duygusal çekimin kişinin yalnızca kendisine yönelttiği cinsel bir sapkınlığa benzetse de, narsistler arasında işinde son derece başarılı ve kitleleri etkileyici kişiler çıkabiliyor.. arsislik (kendini sevme) ezelden beri kötü üne sahip bir durum olarak bilinir. Narsistliğin hoş olmayan bu ünü en azından yakışıklı avcı Narsissus’un (günümüzdeki ününü bilse hiç kuşkusuz şeytanca bir zevk alırdı) suda kendi yansımasını görüp ona aşık olduğunu konu alan Yunan söylencesine dek geçmişlere uzanıyor. Narsissus sudaki imgesi karşısında öylesine büyülenmişti ki, ona bakarak can vermişti. 1914’te, Sigmund Freud narsisliği duygusal çekimin kişinin yalnızca kendisine yönelttiği cinsel bir sapkınlığa benzetti. Narsislik konusundaki görüşler günümüzde de pek onur verici değil. Google arama motoruna “narsisler” sözcüğünü girdiğinizde bu sözcüğü izleyen en yaygın sözcüklerin başında “aptal”, “kötü”, “kabadayı” ve “bencil” gibi sözcüklerin geldiğini görürsünüz. 2008 yılında, San Diego Eyalet Üniversitesi ruhbilim uzmanlarından Jean M. Twenge ve arkadaşları ABD’de üniversite öğrencileri arasında narsislik eğiliminin son yirmi otuz yıl içinde giderek tırmandığına tanık oldular. Elde edilen veriler tartışmalı olmakla birlikte, Twenge ve arkadaşları narsisliğin giderek yoğunlaştığı bir kültürde yaşadığımıza inanıyorlar. Narsislere yönelik aşağılamanın bir bölümü kesinlikle haklı gerekçelere dayanıyor. Ne var ki, araştırmalar narsisliğin çok daha incelikli bir portresini gözler önüne seriyor. Narsistler kimi zaman geçimsiz ve katlanılması güç insanlar olsalar da, narsistler arasından işinde son derece başarılı kişiler ve kitleleri etkileyen önderler de çıkabiliyor. Dahası, gerçekte hepimizin içinde az da olsa bir iki narsist özellik bulunduğundan, bu kişileri anlayarak kendimizle ilgili bir şeyleri de öğrenebiliriz. Plastik Konusunda Bilmediklerimiz plastikten oluşmuş dört bölmelik yapıyı ziyaret edenler, “Monsanto Geleceğin Plastik Evi’ne hoşgeldiniz,” duyurusuyla karşılanmaktaydı. Geleceğin evindeki dolapta yer alan giysiler bile plastiktendi. 10 yıl sonra, Walt Disney Şirketi evi yıkı güllesiyle yıkmaya kalkıştığında güllenin, bırakın yapıyı yıkmayı, gerisin geri teptiği görüldü. Demek ki, plastik son derece dayanıklı bir malzemeydi. yar kilo plastik üretilip tüketiliyor ve bu pazar yine de yılda yaklaşık %5’lik bir artışla büyümeyi sürdürüyor. Plastikler polimerlerden, bir başka deyişle, monomer adı verilen yüz binlerce küçük moleküler birimi birbirine bağlayan büyük moleküllerden oluşur. • 1957 yılında Disneyland’daki neredeyse tümden • mekte olan bir şirket çalışanı öfkeye kapılarak, “Bunu o İskoçyalı cimri patronlara geri gönderin de üzerine biraz daha yapıştırıcı eklesinler!” diye haykırır. oylamasında, anne ve anı sözcüklerinin ardından İngilizce dilindeki en güzel üçüncü sözcük olarak değerlendirildi. rinin üstesinden gelebilecek niteliğe sahip değiller. Çünkü plastik molekülleri mikropların sindiremeyecekleri denli büyüktürler. ları içindeki çöplüklere her yıl atılan 31 milyon ton plastik atık neredeyse sonsuza dek biçim değiştirmeden öylece kalabilir. Barbie b e b e kler recilerin kilometrekare başına 13 bin parça atık düştüğü yönündeki uyarılarının elle tutulur bir yanı olup olmadığını araştırıyorlar. yılında, gelmiş geçmiş en büyük yapay molekül olarak bilinen, 200 milyon hidrojen atomuna eşit kütleye sahip PG5 adlı bir polimer ürettiler. • “Selofan” sözcüğü, 1940 yılında yapılan bir halk • İsviçre Teknoloji Enstitüsü kimya uzmanları, 2011 • Bakteriler ve mantarlar çoğu plastik molekülle • • İşte bu yüzden ABD sınır • Günümüz dünyasında her yıl yaklaşık 270 mil • N lar. Elde edilen puanlar kişinin narsislik derecesini yansıtıyor. Soru formundaki kimi öğeler eski Yunanlılara uzanan bir gerçeği yansıtıyor: narsisler dış görünüşlerine takıntılı kişiler. 2008 yılında, Washington Üniversitesi ruhbilimcilerinden Simine Vazire ve arkadaşları narsislerin pahalı giysiler giymekten hoşlandıklarını ve süslenip püslenmeye epey bir zaman harcadıklarını ortaya koydular. Vazire ve arkadaşlarının elde ettikleri veriler narsis kişilerin kendilerinden söz etmeye bayıldıklarını da gözler önüne seriyor. 1988’de, Kaliforniya Üniversitesi’nden Robert Raskin ve Yale Üniversitesi’nden Robert Shaw adlı iki ruhbilimci teybe kaydedilen monologlardan narsis kişiliğe sahip lisans öğrencileri arasında “biz” yerine “ben” sözcüğünü kullanma eğiliminin çok daha yaygın olduğunu ortaya koydular. Narsislik aşırıya vardırıldığında hastalıklı bir duruma dönüşebilir. Ruhbilimcilerin kutsal kitabı sayılan Ruhsal Bozukluklarla İlgili Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) son sayısında narsis kişilik bozukluğu (NKB) aşırı düzeyde kibir, gerçeklikten uzak bir düş gücü ve başkalarının başarılarını yoğun biçimde kıskanma gibi belirtilerle tanımlanıyor. NKB olan kişiler özel bir ilgi hak ettiklerine de inanıyor. Söz gelimi, bu tür kişilikler bir lokantada sıraya girip “küçük” insanların arkasında beklemek zorunda kaldıklarında öfkeye kapılabilirler. Araştırmalardan elde edilen bulgular giderek NKB tanısının gerçekte iki boyutu olduğuna işaret ediyor. Büyüklük hastalığı, bir olasılıkla, her ikisi de kötücül olarak bilinen Benito Mussolini ve Saddam Hüseyin gibi liderlerle oldukça saygın bir yeri olan General Patton gibi kişiliklerle tanımlanan, abartılı ve son derece kendini beğenmiş davranış biçimi. Kendini adamanın daha az bilinen ve “daha savunmasız” bir biçimi de, Woody Allen’in filmlerinde canlandırdığı silik ve duygusal tipleri andıran, daha içe dönük ve kırılgan kişiliklerde kendini belli eder. Narsis kişiliklerin sergiledikleri yoğun benlik duygusunun ardında gerçekte ne gibi unsurların yattığı bilinmiyor. Bilimsel açıdan yeterince kanıtlanmamış bir kurama göre, narsis kişiler bencil tavırlarıyla düşük özgüven duygusunu örtmeye çalışıyorlar. Bir başka kuram da, salt savunmasız narsislerin özsaygı duygusundan yoksun olduklarını öne sürüyor. Narsisler gündelik yaşamda sürekli ortalığı kasıp kavururlar. 2004 yılında yayımlanan bir araştırmada, Georgia Üniversitesi ruhbilimcilerinden W. Keith Campbell ve arkadaşları narsis kişilikle kendine aşırı güvenen ancak acele karar veren kişiler arasında bir bağlantı olduğunu ortaya koyuyor. Aynı ekip tarafından daha önce yapılan bir araştırma da narsislikle sadakatsizlik arasındaki ilintiyi gözler önüne sermekteydi. Narsisler, özellikle hakarete uğradıklarında, saldırganlığa da da dis Richard Drew tarafından bulunan dünyaca ünlü Scotch tape, ya da bizim bildiğimiz adıyla seloteybin ana malzemesini oluşturdu. Buna İskoç bandı denmesi aşağılayıcı bir öyküye dayanıyor. Yeni buluşu dene • Selofan, 1930 yılında banjo çalgıcısı ve mühen Plastik atıklar rögarlara oradan da denize sürüklenir. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi çev • Geleceğe hoş geldiniz. İsviçreli araştırmacılar PG5 polimerinin binlerce kıvrımı içine ilaç sığdırılabileceğine ve bunun kana enjekte edilmesi suretiyle ilacın bedenin gerekli yerlerine gerekli dozlarda aktarılabileceğine inanıyor. Rita Urgan, Kaynak Discover CBT 1355/ 11 8 Mart 2013 CBT 1355/ 10 8 Mart 2013 Ruhbilim uzmanları narsislik kavramını aşırı benmerkezcilik olarak tanımlıyor. Doğal olarak, hepimiz zaman zaman salt kendimize odaklanabiliriz. Gelgelelim, narsislerde ağır basan bir benlik duygusu söz konusudur. Uzmanlar laboratuvar ortamında narsisliği genellikle Narsistik Kişilik Envanteri aracılığıyla ölçerler. Bu soru formunda bireyler, örneğin, “Topluluğa karışmayı yeğlerim” ve “İlgi odağı olmaktan hoşlanırım” gibi tümce çiftlerinden birini seçiyor AŞIRI BENMERKEZCİLİK AYNANIN İKİ YÜZÜ ha yatkın oluyorlar. Ohio Eyalet Üniversitesi’nden Brad J. Bushman ile şimdi Florida Eyalet Üniversitesi’nde görevli Roy F. Baumeister önderliğinde 1998 yılında yapılan bir araştırma narsis üniversite öğrencilerinin yazdıkları denemeyi olumsuz yönde eleştiren “deneklere” karşı seslerini yükseltmeye daha eğilimli olduklarını ortaya koydu. Araştırmacılara göre, olumsuz geribeslem bu kişilerin benliklerine yönelik bir tehlikeydi. Bu klinik bozukluk çok daha büyük zararlara yol açabilir. Massachusetts Üniversitesi’nden Paul Nestor, 2002 yılında, belirgin düzeyde NKB belirtileri sergileyen bireylerde, suç ve sorumsuz davranışlarla ilintili bir durum olan, şiddet ve antisosyal kişilik bozukluğu riskinin yüksek olduğunu ortaya koydu. Narsistik düzeyi yüksek kişiler başkaları tarafından ilgi görmediklerinde korkunç bir umutsuzluğa kapılıp kendilerine zarar verebilecek davranışlar da sergileyebiliyorlar. 2009 yılında, Pennsylvania Eyalet Üniversitesi ruhbilimcilerinden Aaron L. Pincus ve arkadaşları tarafından yapılan bir araştırma patolojik düzeyde narsislikle intihar girişimleri arasındaki bağlantıları gözler önüne serdi. Araştırmacılar özellikle de savunmasız narsislerin kendilerine zarar verme çekincesinin daha yüksek olduğuna dikkat çektiler. Ne var ki, narsislik iki yanı keskin bir kılıç olabilir. Ohio Eyalet Üniversitesi’nden Amy B. Brunell önderliğinde yapılan 2009 tarihli bir araştırmada narsis bireylerin grup tartışmalarında hemen öne çıktıklarına, bu kişilerin meslek yaşamlarında daha kolay sivrildiklerine tanık olundu. Araştırma bulguları Bryant Üniversitesi’nden Ronald J. Deluga tarafından daha önce yapılan ve daha narsistik eğilimler sergilediklerine inanılan başkanların bir grup bağımsız tarihçi tarafından yapılan değerlendirmede özellikle etkileyici, karizmatik ve yaratıcı bulundukları bir araştırmayı da destekliyordu. Gelgelelim, narsisliğin yararları önderliğin ötesine de uzanıyor. 2011 yılında Nebraska Üniversitesi ruhbilimcilerinden Peter D. Harms ve arkadaşları tarafından yapılan araştırma narsis kişilerin, kısmen kendilerini daha iyi pazarladıkları için, iş görüşmelerinde ötekileri gölgede bıraktıklarını ortaya koydu. Narsisliğin herhangi bir türü için bilinen etkili bir çözüm yok. Ancak bu son derece benmerkezci kişilerin bizlerden tür olarak değil de, olsa olsa derece açısından farklı olduklarını bilmek onlara karşı daha anlayışlı davranmamızı sağlayabilir. Narsis bir kişinin olumsuz tavrı karşısında en iyi çözüm, bir yandan kesin bir tavır sergilerken bir yandan da onun duyarlı benliğini yatıştırmaya çalışmak olacaktır. Büyüklük hastalığındaki aşırı öne çıkma duygusu tehlikeli olmasına karşın, bu tür bir kendine odaklanmanın ılımlı ölçülerde sergilenmesi meslekte başarı ve önderlik söz konusu olduğunda işe yarayabilir. Öyle ki, bu açıdan bakıldığında, kendilerini dünyanın merkeziymiş gibi gören insanlardan öğrenebileceğimiz birkaç şey var demektir. Rita Urgan, Kaynak Scientific American online/ 5 Şubat 2013 • Polimer zincirlerinin büyük bir çoğunluğu uzundur; ipe dizili boncuklar gibi katlanıp bükülebilirler. En yaygın plastik türü olan ve genişleyen hidrokarbon zincirlerinden oluşan polietilen en çok alışveriş torbası ve şişe yapımında kullanılmaktadır. Plastik alışveriş torbası demişken, yalnızca ABD’de 2009 yılında 102 milyar poşet tüketildi. Bunlar birbirlerine iliştirilecek olsa, Dünya’nın çevresini 776 kez dolanabilirlerdi. Plastiğin öyküsü 1850’lerde başladı. Britanyalı bulucu Alexander Parkes, organik bir bileşik olan (ve bitki hücre duvarlarından oluşan) selüloz ile nitrik asit ve çözücüleri birleştirmek suretiyle, 1862 Londra Büyük Sergi kapsamında kamuya tanıttığı “Parkesine” adlı esnek bir malzeme elde etti. Ne yazık ki, selüloz nitrat kolay alev alabilen bir maddedir. Parkes üretimi arttırırken, harcamaları da giderek azalttı. Çatlayan plastik ticari açıdan büyük bir fiyasko oldu. Baekeland geldi. Baekeland, 1907 yılında, odun alkolü ile kömür katranını basınçlı bir kapta (otoklav) ısıttı ve ortaya çıkan kehribarımsı karışımı soğuttuğunda da ateşe dayanıklı “Bakalit” maddesini elde etti. Binlerce kullanımı olan bu malzeme telefonlara, çeşitli ev araç ve gereçlerine, kameralara ve 997 başka biçime dönüştürüldü. • • • • • Ardından Amerikalı kimya uzmanı Leo Hendrik v e pembe f la mi n go lar yıllar boyunca biçimlerini koruyabilirler. Plastikler dirimsel olarak kolayca parçalanmasalar da, kimi plastikler “ışıl bozunuma” uğrayabilir. Güneş ışığı polimerlerdeki moleküler bağların parçalanmasına buna bağlı olarak da plastiğin kırılganlaşmasına ve çoğu zaman mikroskobik boyutta parçalara ayrılmasına neden olabilir. Brandenberger viskozu (selüloz tabanlı yoğun bir sıvı) asit banyosuna yatırmak suretiyle levhalara ayırdı. Levhaları çamaşır suyu ve gliserol gibi yumuşatıcılarla yıkayan Brandenberger elde ettiği bu malzemeye, selüloz ve Fransızca saydam anlamına gelen diaphane sözcüğünden yola çıkarak, “selofan” adını verdi. • Bir yıl sonra, İsviçreli kimya uzmanı Jacques E. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle