02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Sanayimizde ‘moda olarak kalan’ davranışları, sanayiden gelen yetkin bir isim olarak ilk dile getiren Jan Nahum’dur. Konumuza girmeden kaydetmekte yarar var... Batı’da ortaya çıkan yeni akımlara, ‘demek, şimdi Batı’da moda bu’ anlayışıyla yaklaşıp o akıma uymanın ya da uymuş gözükmenin şart olduğunu düşünenlere sıkça rastlamışızdır. ‘Modaya uyma’ meselesi, elbette giyimkuşamla sınırlı değil. ‘Medya’da hemen her gün çok daha farklı alanlarda, ‘moda olan’ terimiyle soralım, ‘in/out’ listelerine rastlamıyor muyuz? Batı’da ortaya çıkan yeni fikir akımlarının ya da yükselen yeni değerlerin de ülkemizde üzerinde hiç kafa yormadan bazı çevrelerce benimsenivermesi de galiba buna benzer bir moda anlayışının ürünü olsa gerek... 60’lı, 70’li yıllarda sol cenahta yer alan pek çok entelektüelin 80’li yıllarda yaşananlardan, özellikle Sovyet sisteminin çökmesinden sonra cenah değiştirivermelerini ve günümüz Türkiyesi’nde, Siyasi İslam yandaşlığına entelektüel bir kılıf biçmeye varan savrulmalarını gördükçe, onların geçmişte solda görünmelerinin de, solculuğu o dönemin bir modası olarak algılamalarının sonucu olduğunu düşünmüşümdür. Neyse, asıl söyleyeceğim o değil; bu ‘modaya uyma’ anlayışının bizim pek çok sanayicimiz, onların bazı teknokratları ve sanayi meselesi ile uğraşan pek çok bürokrat için de geçerli olduğudur. Örneğin 90’lı yıllarda, geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim kadrolar sanayi kuruluşlarını ARGE’ye, yenilikçiliğe teşvik etme seferberliği ilan ettiklerinde önce kuşkuyla karşılanmış; ‘sen benim teknolojiyi nereden alacağıma ne karışıyorsun’ gibi tepkilerle karşılaşmışlardı. Sonra dönüp bir de baktılar ki, ortalığı ‘yenilikçilik / inovasyon’ söylemi kaplamış; sanayide, üniversitede, bürokraside, herkesin dilinde bu... Bugün de, dünya pazarlarında rekabet üstünlüğü kazanmak için ARGE’de ve yeni ürün geliştirmede yetkinleşmek gerektiğine karşı çıkan tek bir sanayici bulamazsınız. Bütün işadamları örgütleri de söylem düzeyinde yenilikçiliği, ARGE’ye yönelmeyi savunurlar; uygulanması gereken destek politikaları konusunda uzmanlarına raporlar hazırlatırlar. Dahası, sanayicilerimiz yenilikçiliği, ARGE yapmayı özendirmek için iyi niyetle ortaya konan bütün destek araçlarından, kolaylıklardan yararlanıyor görünümündedirler. 1990’ların ilkyarısından bu yana bu ülkede ARGE ve yenilik desteği verildiği, zaman içinde çeşitli adlar altında ve farklı kuruluşlarca verilen pek çok destek programının da bunlara eklendiği biliniyor. 2002’den bu yana kurulan teknoloji geliştirme bölgelerinin sayısı 49’u buldu. Bunlardan 34’ü faaliyettedir; diğerlerinin altyapı çalışmaları devam ediyor. 34 bölgedeki firma sayısı 2114’e ulaşmıştır. Bu firmalar, bu bölgelerde yer aldıkları için kendilerine sağlanan vergi muafiyetlerinden, fizikî kolaylıklardan yararlanıyorlar. 2012 Temmuz sonu verilerine göre, ülkemizde kurulan ve faal durumda bulunan ARGE Merkezi sayısı da 129’dur ve bu merkezlerde çalışan ARGE personeli sayısı 15.000 civarındadır. Bu merkezleri kuran firmalar da çeşitli vergi muafiyetlerinden yararlanıyorlar. Peki, sonuç nedir? Sanayimizin bunca desteğe ve işadamları örgütlerinin önde gelen temsilcilerinin yenilikçiliği bu denli savunuyor olmalarına; iş dünyasının yenilikçiliği olmazsa olmaz bir yaşam biçimi olarak benimsemiş gözükmesine rağmen, bugüne dek dünya çapında tanınan, özgün tek bir ürün markası ortaya konamamasını; özgün ürün geliştirmede ciddiye alınabilecek herhangi bir yetenek düzeyine ulaşılamamasını nasıl açıklayacağız? Ya peki, sözü edilen destek programlarını bugün yürüten, teknoloji bölgeleri ve benzeri yapıların kurulmasına önayak olan devlet katındaki kadroların, kamu kaynaklarından yapılan bütün bu destek harcamalarının sonucunda hangi ekonomik ve toplumsal faydanın yaratılabildiğini hiç sorgulamadan yollarına devam etmelerine ne demeli? Bu ‘batmayan yenilik modasına’ uymuş gözükerek daha ne kadar vaziyeti idare edeceksiniz? Şimdi Moda Bu! Güneş’e arkamızı döndük! Bir güneş ülkesi olan Türkiye, güneş enerjisi potansiyelinin ne kadarını değerlendiriyor? Ülkemiz güneş enerjisini doğrudan ısı enerjisine dönüştürme konusunda dünyada üretici ve tüketici olarak oldukça iyi bir konumda; ne yazık ki aynı başarıyı enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürme sistemlerinde gösteremiyor. Yenilenebilir enerji politikaları ve teknoloji stratejisi uzmanı Dr. Baha Kuban’a göre Türkiye’de yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi “enerji sofrasında ilelebet garnitür kalabilir.” Reyhan Oksay T ürkiye, coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli açısından birçok ülkeye göre şanslı konumda. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nde (DMİ) mevcut bulunan 19661982 yıllarında ölçülen güneşlenme süresi ve ışınım şiddeti verilerinden yararlanarak EİE (Elektrik İşleri Etüt İdaresi) tarafından yapılan çalışmaya göre Türkiye’nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2640 saat (günlük toplam 7.2 saat), ortalama toplam ışınım şiddeti 1311 kWh/m²yıl (günlük toplam 3.6 kWh/ m²). Türkiye’nin en fazla güneş enerjisi alan bölgesi Güney Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’dir. Güneş enerjisi potansiyeli ve güneşlenme süresi değerlerinin Kaynak: www.gensed.org http://www.eie.gov.tr/eieweb/turkce/YEK/gunes/tgunes.html http://www.solaracademy.com/menuis/GunesEnerjisiSantraliKurulacakAlanlarinBelirlenmesi.031445.pdf http://www.3de3enerji.com/?pnum=31&pt=G%C3%BCne%C 5%9F%20Enerjisi%20Nedir http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=gu nes&bn=233&hn=&nm=384&id=40695 borçlanmamızda en önemli kalemi oluşturan fosil yakıt ithalatının (doğalgaz, petrol) bu sayede azaltılması, ekonomik büyüme değerlerine olumlu yansıyacak. • DAĞINIK GÜÇ: Güneş enerjisinin en büyük avantajlarından biri de çok ufak kurulumlardan (12kW) çok büyük kurulumlara kadar (4050MW) ölçeklenebilir bir enerji türü olmasıdır. Bu sayede binlerce bağımsız üretici, binlerce farklı noktada enerji üreterek güvenilir enerji tedarikini temin ederler. Bu noktalardan birinde yaşanacak bir sorun sistem üzerinde olumsuz etki yaratmaz. • ENERJİ BAĞIMSIZLIĞI: Başta güneş enerjisi olmak üzere tüm yenilenebilir enerji kaynaklarında çok büyük bir potansiyele sahip olan Türkiye, gerekli hükümet desteklerini de arkasına alıp, enerji konusunda bağımsız bir ülke haline gelebilir. Tablo1 Türkiye’nin Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı Kaynak: EİE Genel Müdürlüğü bölgelere göre dağılımı Tablo1’ de görülüyor: Ancak, 1992 yılından bu yana EİE ve DMİ’nin daha sonra yaptıkları ve bugün devam eden ölçümlerde, Türkiye güneş enerjisi potansiyelinin eski değerlerden %2025 daha fazla çıkacağı tahmin ediliyor. CBT 1351/ 8 8 Şubat 2013 Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Endüstrisi Derneği’ne (GENSED) göre güneş enerjisinin Türkiye için önemi altı başlık altında toplanabilir: • YERLİ ÜRETİM: Türkiye solar termal (güneşle su ısıtma) konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Ancak aynı başarıyı güneş elektriği sektöründe de göstermesi gerekiyor. Güneş paneli üretimi ve yan sanayi alanları (kablo, konnektör, ayak, cam, inverter vs) konusunda gerekli desteklere yapılacak üretimi ülkemize katma değer kazandıracaktır. • İSTİHDAM: Güneş enerjisi sektörü, en fazla istihdam yaratan enerji türüdür. Kurulan her 1MW güneş elektriği sistemi, yaklaşık 3050 arası kişiye iş imkânı oluşturuyor. • ENERJİ İTHALATINI AZALTMA: Türkiye enerji ithalatına her yıl milyarlarca dolar ödüyor. Dış GÜNEŞ ENERJİSİ TÜRKİYE İÇİN NİÇİN ÖNEMLİ? Dergimizin yazarlarından, yenilenebilir enerji politikaları ve teknoloji stratejisi uzmanı Dr. Baha Kuban Türkiye’nin enerji politikaları konusunda sorularımızı yanıtladı: Coğrafi konumu nedeniyle çok yüksek bir güneş enerjisi potansiyeline sahip olan Türkiye, bu potansiyelin ne kadarını kullanıyor? Aynı enlem üzerindeki ülkelerle karşılaştırıldığında biz neredeyiz? Türkiye’de maalesef ihmal edilebilir düzeyde, güneşten elektrik üretimi. Almanya’da iki tren istasyonu üzerinde, tüm Türkiye’de bugüne kadar kurduğumuzdan daha büyük sistemler var! Hükümetin 2023 yılına kadar hedef olarak ilan ettiği güneşelektrik kapasitesinin iki mislini Almanya ve İtalya bir sene içinde kuruyor. Potansiyel olarak İspanya ve İtalya bize yakın ülkeler. Bir hesaba göre Türkiye’de 380 GW güneşelektrik potansiyeli var, yani bugünkü kurulu gücün 6 katından fazla Güneş enerjisinden elektrik üretimi ile ilgili ulusal bir politikamız var mı? Teşvik tedbirleri doyurucu mu? “Yapacaz edecez” dışında bir politika olduğu söylenemez. Politika dediğiniz orta, uzun vadeli hedefleri, BAHA KUBAN: Yenilenebilir enerji konusunda politikamız yok!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle