Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
LİSE TARİH KİTAPLARI 3 Boynu Bükük Kalan Türkiye Cumhuriyeti Sıra 20. yüzyıl tarihine geldiğinde, daha ziyade politik ve askeri tarihler ön sıraya geçerken, Türkiye Cumhuriyeti tarihi üstelik günümüzle kurulacak bağlantı için birincil öneme sahip olmasına rağmen adeta boynu bükük bırakıldı. Salih Özbaran Kitapların editörlüğü, dile getirdiğim sorunlara ilişkin çalışmalarını ve eserlerini hiç duymadığım belki gözden kaçırdığım bir doçent tarafından üslenilmiş. Yazı kadrolarını da tanımıyorum. Andığım kitapların metin analizini yapmadım, dil kullanımını ve görsel materyal dağılımını sorgulamadım. Olaylar, onlara ait yorumlar ve imla üstünde durmadım. Eleştirilerimi sadece ele aldığım konu çerçevesinde yaptım. İlk yazımda değindiğim Necdet Sakaoğlu’nun bu yöndeki eleştirileri sorunun boyutlarını çok güzel ortaya koyuyor. Yazımı uzun bir süre önce sorduğum soruları tekrar ederek bitirmek istiyorum. Kim(ler) hazırlıyor müfredatı, kim(ler) yazıyor lise tarih kitaplarını; kimler için, neden yazıyor(lar)? Hangi yetki ve donanımla cesaret ediyor(lar) böyle devasa ve hayati bir sorunun parçası olmayı? Tarihçiliğin hiç de kolay bir iş olmadığını bilmiyorlar mı? Onun eğitimi bağlamında kitap hazırlamanın çok zor olduğunun farkında değiller mi? Kaynak bilgisi gerektirir bu iş; kuram, yöntem gerektirir. Çekici kılabilecek biçem gerektirir bu devasa sorun. Unutulmamalı ki, bir o kadar da hasım/öteki yaratmaya uygundur bu bilgi dalı. Tarihçilik dünyasında dilden dile gezen mikro’ları makro’ya oturtmak; bir başka deyişle, binbir çeşit veri ve yorumu lise öğrenci zihnine yerleştirebilecek öbekleri oluşturmak, onları anlatım diline oturtmak hiç kolay iş değildir; hele hele politik ısmarlamalarla, postmodern savurganlıkla hiç yapılamaz bu iş. Resim cümbüşüyle göz boyamak tutarsız ve tatsız metinlerin giderilmesine de yetmez. Tarih ders kitaplarını milyonlarca öğrenci adına ısmarlayan ve hazırlayanların kendilerini bir kez daha gerçektentartmaları gerekmektedir: Neden ve kimler için girişmişler bu işe? Hükümet yetkililerinin parasız dağıtılmasından gurur duydukları ama tek tip olan bu kitaplar hakkında hâlâ “karmaşık, yorucu, hatalı ve taraflı” nitelikleri ve “12 Eylül rejimince” konulan başlıklarla donatılmışlığı sürüyorsa, sözün bittiği yerdeyiz demektir. Oysa, 2002’de iktidara gelen ve iktidarını sürdüren yönetimin Milli Eğitim Bakanlığı’na ne güzel yollar gösterilmişti! Çağdaş öğretimin tarih kitaplarına yansıtılması umuduyla yıllarca süren ve şahsımın da içinde bulunduğu çalışmaların, emek sahiplerinin çabaları adına üzüntü duymamak mümkün değil. Önerilen yöntemler nasıl da es geçilmiş. Parasız dağıtılmasının methiyesini yapanlar neyi, neden, kimBu yarım günlük kursların ilki Avrupa Birliği (AB) uyum yasaları nedeniyle, AB üyesi ülkelerle ticaret yapan tüm ülkeleri de etkilemeye başlayan REACH uygulaması konusunda “Chemicals regulation in EU: REACH and CLPLegislation and Consequences” başlığı ile düzenlendi. Bu kursu, “Technical Assistance for Implementation of REACH Regulation” başlıklı projenin takım lideri olarak ülkemizde bulunan REACH uzmanı KarlHeinz Cohr verdi. Kursta, kullanıma girmiş ve yeni girecek olan kimyasal maddelerin kayıt altına alınması için gerekli veriler ve söz konusu kimyasalların insan ve çevre sağlığına etkilerini değerlendirmede bu verilerin nasıl kullanılacağını tanımlayan REACH yasal düzenlemesi tanıtıldı; kimyasal maddelerin sınıflandırılması, etiketlenmesi ve paketlenmesi (CLP) ve küresel harmonizasyon sistemi (GHS) konusunda bilgi verildi. REACH sistemi ve eski sistem karşılaştırmalı olarak incelendi. Kursa, üniversitelerden araştı O smanlı sürecinde pek dert edilmeyen sınır öteleri, başka devlet ve toplumlar, Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 12’de (herhalde, müfredat hazırlayıcılarının lise son sınıfa ulaşmış öğrencilerin dünyayı tanımak için olgun yaşa geldikleri varsayılarak) anımsandı! 244 sayfalık kitapta “Atatürk dönemi Türk Dış Politikası”, “Savaş Yıllarında Türkiye”, “Soğuk Savaş Döneminde Türkiye”, “Türk Dış Politikası”, “Türkiye’de Bunalımlı Yıllar”, Türkiye ve Avrupa Birliği”, “1980 Sonrası Türkiye” yan başlıkları altında çoğu resim dolu 7+7+9+10+8+3+8 olarak 50 sayfa kadar yer tutuyor. Dünyanın, Türkiye tarihine eklemlenmesi, tersinden bir söyleyişle, Türkiye’nin dünya tarihi içine yerleştirilmesi ancak 20. yüzyılda anımsandı; diğer bir deyişle, sadece Türkiye Cumhuriyeti süreci işlenirken dünya hatırlandı. Bu durum akla değişik bir soru getirmektedir: 12. sınıf kitabının adı neden Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi olarak düşünüldü? Neden diğer kitaplardaki Türkİslam, özellikle Osmanlı tarihleri dünya tarihi içine sokul(a)madı, ya da dünya Osmanlı’ya eklemleştiril(e)medi? Başka bir soru da şöyle sorulabilir: Osmanlı nevi şahsına münhasır mıdır? “Başkaları”nın, ”ötekiler”in, dünya uygarlığının oluşumunda katkısı yadsınmayan “Batı”nın ya da sömürülmüş “uzaktakiler”in yanlarına yanaştırılmayacak kadar savaşçı mıdır Osmanlı? Kıyaslamadan kaçırılmasının sebebi, sorgulanamayan “biricik Osmanlı” hayranlığı yaratmak için midir yoksa? Hatırlatmakta yarar var: Tarih 12’deki Barış Manço’nun ve Sezen Aksu’nun ya da 2002’de dünya futbol şampiyonasında 3. olan Türk Milli Takımı’nın fotoğrafları, siyasi ilişkilere gark olmuş kitabın sosyal ve ekonomik tarihi eksikliğini örtemiyor doğal olarak. Kitap sonlarına yerleştirilen (önerilen) ve öğrencilere müfredat dışından değişik ve ayrıntılı bilgiler vermesi gereken yazarlar ve kitaplar öğrencinin yararlanabileceği bazı eserleri ve araştırmaları içerse de yakın geçmişte bilge kişilerce, tarihçi ustalarca ortaya konmuş, tarihe tat verdiğine inandığım birçok değeri yok saydı. Osmanlı dışında kalan ülke ve toplumlarla ilgili çağdaş diyebileceğim ve öğrenciye önerilebilecek eserlerin dışlanması ise, içe kapalılığın tarih öğretimindeki diğer bir yarasıdır. Eğer bir art niyet yok ise, bu bilgi dalının gereklerini yerine getirmede ne kadar geç ve kayıtsız kalındığının açık örnekleridir bu ders kitapları. SONLANDIRIRKEN ler için yaptıklarını yeniden ve yeniden düşünmelidirler, eğer dünya uygarlığına ortak olmak istiyorlarsa; eğer kültürlerarası ilişkilerin politik ortamdaki gösterilerinin bir anlam ifade etmesi umuluyorsa. Kitapçılarda ve kütüphanelerde Türk, İslam ve bunların ötelerindeki dünyaya ilişkin çok güzel kitaplar var. Sorumlu yönetici ve öğretmenler bu bağlamda yol göstermelidirler. Yılgınlık, sansür, korku ve bilgisizlik ortada dolaşıyorsa eğer, ülkemizde varolduğuna inandığım ve yardım edecek, önerilerde bulunacak aydınlara çok iş düşmektedir. Sonuç olarak, “bizim” tarihin “ötekiler” nezdinde bir şey ifade etmesi isteniyorsa, yani anılan kitaplarda Türk, İslam ve Türkİslam tarihlerinin (tarihçiliğin keşfettiği yeni konuları ve yaklaşımları kapsayan içeriklerle) yeniden düzenlenmesi kaydıyla dünya ölçeğinde söz sahibi yapılması arzu ediliyorsa, kendisini tecrit ettiği karanlıktan çıkarması gerekmektedir. Böyle bir gelişim ve yaklaşım, öğrencilere hem geniş ufuklarda dolaşma olanağı sağlayacak hem de Türkİslam dünyasının geçmişini, “ötekiler”in tarihleriyle birlikte, daha anlamlı kılacaktır. Unutmayalım! Avrupa/Batı merkezli tarihçilik, Osmanlıları yüzyıllarca “öteki” ve dışlayıcı yaklaşımlarından dolayı, özellikle 20. yüzyıl ikinci yarısında, çok eleştirildi. Eleştirmenler içinde Batılılar kadar Türk tarihçiler de yer aldı. Özeleştiri sırası Türk tarihçiliğine gelmiştir ve tarih öğretiminin önemli bir unsuru sayılan kitapların bu açıdan gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu işi daha fazla göz ardı etmek öğrencinin gözlerini dünyaya kapalı tutmaya devam etmek demektir. Hele hele iktidar yetkililerinin evrendeki uçak gezintileri alabildiğine sürerken, ekonomik ve kültürel ilişkiler toplumları birbirlerine daha fazla yaklaştırırken, sportif ve sanatsal yakınlaşmalar kaçınılmaz sayılırken, tarih kitapları başkalarını, ötekileri, uzaktakileri, insanlığın değişik yüzlerini ve içine sığındıkları doğayı tanımak durumundadır. Tarih bunun için bir hazine olabilir; eğer “başkaları”ndaki “biz” yakalanabilirse, zıtlıklar öğrenilebilirse ve ortakça benimsenebilecek metinler ve görüntüler ortaya konulabilirse! Milli Eğitim Bakanlığı’nın yazboz tahtasına çevirdiği, altüst ettiği ve din kaygısıyla çerçevelediği eğitim/öğretim için, tarih kitaplarının iyileştirilmesine ilişkin tüm bu değindiklerim bilemiyorum bir şeyler ifade edebilir mi? Sorumlular benim düşündüklerime benzer ya da başka eleştirileri de algılayıp “tefekkür” üretiyorlar mı acaba? Yoksa durdukları yerlerini, inatla, koruyorlar mı? 2012’yi izleyecek aylar ve yıllar için öğrencileri aydınlatacak (tenvir edecek!) kitaplar çakılı yerlerinde kalacak mı? Yoksa, bir umut, geleceğin genç kuşakları tarih’in güdümünden çıkıp doğasından yararlanabilecekler mi? CBT 1351/19 8 Şubat 2013 Assessment (TERA) yardımcı direktörü Dr. Lynne T. Haber tarafından verildi. Burada, risk değerlendirmesinde temel kavramlar aktarıldı, uluslararası risk değerlendirme yöntemleri, REACH uygulamasının içerdiği tehlikenin belirlenmesi ve dozyanıt ilişkisinin karakterize edilmesi yöntemleri ve güncel gelişmelerin uygulanan yaklaşımları nasıl etkilediği irdelendi, değerlendirme işleminde verilerin kritik bir bakışla nasıl tartılacağı ve nasıl entegre edileceği konuları tartışıldı. Ayrıca, kimyasal maddelerin etki şeklini (mode of action) değerlendirmede Dünya Sağlık Örgütü / International Programme on Chemical Safety (WHO / IPCS) kuruluşlarının negatifpozitif verilerin miktarı ve niteliğini (weight of evidence) ele alış yöntemleri, kimyasal maddeye özgü uyarlama (adjustment) faktörleri, belirsizlik faktörü’nde veritemelli iyileştirmeler gündeme geldi. Kongrenin ilk gününde 2 paralel kurs daha düzenlendi. rıcıların yanı sıra sektörde görev alanların ve konuyla ilgili bürokrat ve bakanlık çalışanları da katıldı. Prof. Dr. Bensu Karahalil ve Prof. Dr. Yalçın Duydu ise, “Genotoksisite ve Analiz Yöntemleri” kursu verdiler. Burada genotoksisite araştırmalarında ve regülasyonlarda en çok uygulanan temel testlerle ilgili pratiğe yönelik bilgiler ve güncel gelişmeler aktarıldı. Kongre 142 Türk ve 21 yabancı olmak üzere 163 kayıtlı katılımcı ile gerçekleştirildi. Katılımcıların 50’si erkek, 113’ü ise kadındı. Kongrede davetli konuşma ve konferansların yanı sıra 27 sözlü, 124 poster bildirisi sunuldu. Kongrede sunulan bildiriler, TTD resmi yayın organı olan Toksikoloji Bülteni’nin Kongre Sayısı’nda yayınlandı. Bu özel sayının ve diğer Bülten sayılarının elektronik versiyonuna ve TTD ile ilgili diğer bilgilere yine TTD internet sitesinden ulaşılabilir (www.turktox.org.tr).