02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

cer and Vitamin C isimli kitabında, C vitamininin kanserin önlenmesinde çok önemli bir rol oynadığını ileri sürüyordu. Pauling, 1994 yılında 93 yaşında prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirdiği ana kadar her gün 12 g C vitamini alıyor. Son çalışmaların sonuçları, ileri evre kanser hastalarının du. tedaviden yarar sağlayamama nedenini, aşırı miktarda antioksidan ilaç destekleri kullanmalarına bağlıyor. Bu noktada, ‘Antioksidan kullanımı kanseri önlüyor mu, yoksa neden mi oluyor?’ sorusunun yanıtlanması zamanının geldiğini düşünüyorum. “Bugün Betakeroten, A vitamini, C vitamini, E vitamini ve selenyum gibi antioksidan destek ürünleri üzerinde yapılan çok sayıda deneyd,e bu ürünlerin midebağırsak kanserini önlemediği gibi yaşam süresini uzatmadığı da görüldü. Üstelik bunları kullananların yaşam sürelerinin kısaldığı da ortaya çıktı. Gelecekte belki de antioksidan destek ürünleri kullanımının, özellikle E vitamininin, az sayıda da olsa bazı kanser türlerine yol açtığı görülebilir.” ortaya çıkar.” Watson yazısında programlanmış hücre ölümünün serbest radikallerin oluşumuna yol açtığını ve kanser hücrelerinin serbest radikalleri nötralize etmek için antioksidan ürettiğini belirtiyordu. Ona göre kemoterapi ve radyasyonun kanserli hücrelerle savaşta yararlı olmasının nedeni, apoptozu tetikleyen serbest radikal üretmeleridir. İşte bu nedenle, kemoterapi ve radyasyon tedavisi gören hastaların aynı anda antioksidan takviyeleri kullanmasının durumlarını daha da kötüleştirdiğine dikkat çekiyor. Ünlü bilim insanına göre antioksidan takviyeleri iki kenarı keskin kılıç gibidir; sağlıklı hücrelerde DNA’ların hasar görmesini engellerken, kanser hücrelerinde hücre ölümünü önler. Bu nedenle kemo ve radyoterapi gören hastaların antioksidan besin takviyelerinden kesinlikle uzak durmaları gerekiyor. İngiliz Kanser Araştırmaları kurumunun yöneticisi Profesör Nic Jones da, antioksidanların kanser tedavisi gören hastalar üzerindeki etkisini şöyle açıklıyor: “Geniş kapsamlı araştırmalardan elde ettiğimiz sonuçlara göre antioksidan destek ürünleri, bırakın kanserle savaşmayı, bazıları çok az bile olsa kanser riskini artırıyor.” Son yıllardaki çalışmalar da antioksidanların yararlarının abartıldığını gösteriyor. Bugün meyve ve sebze ağırlıklı bir beslenme rejimini seçen insanların daha sağlıklı bir yaşam süreceklerine inanılır. Bunun nedeni bu diyetin antioksidan açısından zengin olmasıdır. Bu iddia laboratuvar çalışmalarıyla da destekleniyor. Bu çalışmalarda antioksidanların hücre kültürlerinde DNA hasarını önlediği net bir şekilde gözlemleniyor. Fakat bazı uzmanlar meyve ve sebzenin yararlı olmasının altında antioksidan dışında başka nedenlerin yatabileceği görüşünde. Belki de işin sırrı, insanların ne yediğinde değil, ne yemediğinde gizli olabilir. Başka bir deyişle gerçek neden eti daha az tüketmek olabilir. Office for Science & Society sayfasında görüşlerini dile getiren bir diğer uzman da Watson’ın makalesinin yalnızca bir görüş bildirimi olduğunu ve kesin kanıtlarla desteklenmemiş olduğunu işaret ediyor. Dahası yaban mersini gibi antioksidan içeriği çok yüksek yiyeceklerin tüketilmesinin sorun yaratacağına ilişkin bir değerlendirme de yapmıyor. Watson sorunun kanser tedavisi sırasında tüketilen antioksidan ilaç desteklerinden kaynaklandığını ve bu konuda ileri araştırmaların yapılması gerektiğini söylüyor. İlginç olan, düşük yoğunlukta antioksidan özellikleri gösteren bazı maddelerin yüksek yoğunlukta antiantioksidan özellikler gösterebilmesi. Bunlara örnek C vitamini ve ürik asittir. Bunlar yüksek yoğunlukta bulunduklarında kandaki demir ile reaksiyona girip serbest radikal üretebiliyor. ların kanser tedavisini olumsuz etkilemesinin nedeni bence kompozisyonu. Sebze ve meyve doğal olarak tüketildiğinde içerdiği liflere bağlı olarak yarar sağlıyor olabilir.” Damcı: Herkes gönül rahatlığı ile brokoli, yaban mersini gibi antioksidan içeriği yüksek sebze ve meyve tüketebilir.” ‘YARARLARI ABARTILIYOR’ Watson yazısında ileri kanser vakalarının tedaviye niçin yanıt vermediğini sorguluyor ve bunun yanıtının farklı yönlerde araması gerektiğini söylüyor. Bu bağlamda apoptoz denilen programlanmış hücre ölümünün, kanser hücrelerinde niçin görülmediğinin araştırılmasını öneriyor. Oysa ömrünü tamamlamış sağlıksız hücreler sürekli olarak apoptoza uğruyor. Watson’ın bu makalesi ile ilgili görüşlerini Office for Science & Society (http://blogs.mcgill.ca/oss/category/inthenews/) isimli web sayfasında açıklayan bir uzman bu süreci şöyle açıklıyor: “İnsan vücudu saniyede bir milyon hücreyi yeniler. Apoptoz normal işlevini yapamadığı zaman, yok edilemeyen hücreler yaşamaya devam eder ve ölümsüz hale gelir. Bu da kanserin en önemli özelliğidir. Ayrıca apoptoz gereğinden fazla iyi çalışırsa, gereğinden fazla sayıda hücreyi öldürür ve ciddi biçimde doku harabiyeti yaratır. Alzheimer, Huntington ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklar işte bu şekilde İLERİ KANSER HASTALARINA TEDAVİ? CBT 1349/ 9 25 Ocak 2013 James Watson (1928 ) kanser ile ilgilenmeye 1956 yılında Harvard Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde çalışmasıyla başladı. 1965 yılındaki “The Molecular Biology of the Gene” isimli ders kitabında bir virüsün hücre döngüsüne nasıl müdahale edebileceği konusunda görüşlerini dile getiriyordu. 1968 yılında Cold Spring Harbor Laboratuvarı’na yönetici olarak atanmasıyla, araştırma alanını mikrobiyal genetikten kansere çevirdi. Buradaki en önemli buluşlarından biri 1977 yılındaki Richard Roberts ve Phil Sharp ile birlikte gerçekleştirdiği RNA uçbirleştirme (splicing) operasyonudur. Watson son yıllarda zamanının çoğunu bilim politikaları konusundaki çalışmalarına ayırmış durumda. ABD’de Ulusal Sağlık Enstitüsü’nde (NIH) danışman olarak çok önemli sorumluluklar yüklenen Watson 19861992 yıllarında İnsan Genom Projesi’ni de yönetti. 2008 yılında kanser tedavisi konusuna odaklandı. Bu bağlamda kanser hücrelerinin biyokimyasını araştırmaya başladı. Watson Nisan 2011’de DNA’nın ikili sarmal yapısının çözümlenmesinin 58. yılı nedeniyle Türkiye’ye davet edilmiş ve Boğaziçi Üniversitesi’nde bir konuşma yapmıştı. WATSON: GENETİK BİLİMCİDEN KANSER ARAŞTIRMACISINA Dergimizin bu konudaki sorularını yanıtlayan endokrinoloji ve metabolizma uzmanı Prof. Dr. Taner Damcı ise “Watson’ın yazısını okudum. Yazıda, ileri kanser hastalarının antioksidanları destek ürünleri, yani hap veya kapsül şeklinde almaları durumunda kanser tedavisinden yarar sağlamadıkları ileri sürülüyor. Sebze veya meyve olarak tüketilen antioksidanların zararlı olduğu söylenmiyor. İlaç şeklindeki antioksidan ürünlerinin, kalp ve damar hastalıkları gibi diğer sağlık sorunlarında da yararlı olmadığı zaten görüldü. Bu hap BESİN OLARAK ALINDIĞINDA ZARARI YOK 1990’ların başından bu yana bilim insanları antioksidan destek ürünlerini, çift kör, randomize deneyler ile ciddi bir sınava tabi tuttular. Ne yazık ki vitaminler her seferinde sınıfta kaldı. Aslında test tüpünün içinde serbest radikallere duman attıran antioksidanlar, insan vücudunun içine girince tuhaf bir şekilde gücünü yitiriyordu. Antioksidanlar oksidatif hasarı önleme konusunda yetersiz kalmalarının yanı sıra zarar da veriyordu. Bu sonuçlara göre, meyve ve sebzelerin içindeki yararlı maddeleri, saflaştırılmış ekstrelerden veya vitamin haplarından almamız söz konusu olmayabilir. NIH uzmanlarından Paul Coates, “İçinde spesifik bir bileşim olan yiyeceklerin insan sağlığı için yararlı olması, içinde o bileşimi içeren hapın da yararlı olacağı anlamına gelmez“ diyor. Singaput Ulusal Üniversitesi’nden Barry Halliwell’in öngörüleri:. “Meyve ve sebzelerde polifenoller, karotenoidler ve vitaminler sert, fiberli malzemelere bağlanmakla birlikte, mide ve bağırsaklarda serbest dolaşıyorlar ve serbest radikalleri nötr hale getiriyorlar. Sindirim sistemi, sürekli olarak yiyeceklerden reaktif oksijen türleri üretir. Büyük bir olasılıkla haplar, çok çabuk sindirildikleri için bu etkiyi yaratamıyor.” İngiltere’de Liverpool Üniversitesi’nden biyokimyacı Malcolm Jackson, serbest radikallerin doğru miktarda oldukları zaman yararlı olduğunu, hatta hücrelerimizin kendi iç savunma mekanizmalarını harekete geçirdiğini ileri sürüyor. Jackson bu konuda şöyle konuşuyor: “Hücreler kendilerini minör streslere karşı koruma konusunda çok beceriklidir. Ancak stres yükselince yardım almak zorunda kalırlar. Burada soru şu olmalı: Serbest radikalleri tamamen bastırmak acaba doğru mudur?” Yiyeceklerin içindeki antioksidanların yararlı olmalarının nedeninin doğru miktarlarda serbest radikal üretmeleri olduğu varsayımı doğrulanırsa, bu çok ironik bir gelişme olur. Bu durumda hapların ve ekstrelerin niçin yarar sağlamadığı da açıklanmış olur. Çünkü bunların dozu çok yüksek geldiği için çok fazla miktarda serbest radikal üretiyor olabilirler. Halliwell, bu konu netliğe kavuşuncaya kadar ne yapmamız gerektiği konusunda şu tavsiyede bulunuyor: “Flavonoid açısından zengin yiyeceklerle beslenin. Aşırıya kaçmadan kırmızı şarap, ve yeşil çay için, bol bol taze meyve, sebze yiyin. Bu konu netleşmeden antioksidan destek ürünleri kullanmayın.” ANTİOKSİDANLAR DOĞADA BULUNDUĞU ŞEKLİYLE YARARLI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle