Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Yetişkinlere yönelik 133 kitaptan sadece 45 kitap kaldı M. Ali Alpar Sabancı Üniversitesi MDFB aktiyle TÜBİTAK Bilim Kurulu üyesi iken (19931997) TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınları’nı ilk başlatan ekibin bir üyesi idim. Bu kitaplar çok sayıda baskı ile toplamda milyonlarca kitaba ulaşmış, Türkiye’nin her yerinde her yaştan pek çok meraklı insana değişik düzeylerde telif ve çeviri popüler bilim kitapları ile bilimi tanıtmıştı. Kitaplar yayın kurulu üyelerince okunarak seçilir, bilimsel içerikleri ve üslupları açısından değerlendirilir, titizlikle çevrilir ve o konuda uzman bilim insanları tarafından çeviriler gözden geçirilirdi. TÜBİTAK’ın bütün işleri gibi Popüler Bilim Yayınları konusundaki gelişmeler de Bilim Kurulu’nda değerlendirilirdi. O zamanlar bilimle ve bilimin halk tarafından anlaşılması ile ilgili bir vizyon TÜBİTAK’ta vardı. Bu hizmeti TÜBİTAK’ın yapması çok yerinde oldu, ve bu ölçekte bir girişimi de ancak TÜBİTAK başlatabilirdi. Şimdi TÜBİTAK web sitesinde yetişkinler için Popüler Bilim Kitapları listesinde yalnız evrim değil, vaktiyle yayımlanan biyoloji, fizik, astronomi, matematik kitaplarından 45 kitap kalmış. Sitede halâ duran girişte “Popüler Bilim Kitapları insanları bilimle tanıştırmak, bilimi sevdirmek, bilimsel ve teknolojik yenilik ve gelişmeleri okuyucunun bilgisine sunmak ve bilim ve teknoloji kültürü oluşturmada öncü rol oynamak amacıyla 1993 yılında yayımlanmaya başlamıştır. Okurlardan büyük ilgi gören TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 455 kitapla 12.800.000’i aşan toplam baskı adedine ulaşmıştır” deniyor. Şimdi tüm yayın listesi (aynı kitabın karton ve esnek kapaklı baskılarını ayrı ayrı saymazsak) 290 kitap. Çoğunluğu da 314+ yaş arası, ilköğretim çağına hitap ediyor. Bunlar da tabii çok önemli, ama lise üniversite öğrencileri dahil, bilime meraklı yetişkinlere, hitabeden iyi popüler bilim yayınları sadece 45 tane! Oysa 2007 yılındaki TÜBİTAK sitesinde bulunan yetişkin kitaplarında (http://eskiweb.tubitak.gov.tr/sid/239/pid /541/index.htm 20 Ocak 2013) 133 kitap var. TÜBİTAK’ın 16 Ocak 2013 tarihli açıklamasında “ne Bilim Kurulumuzda ne de Yayın Danışma ve Değerlendirme Kurulumuzda herhangi bir karar alınmadığı gibi…. Bilakis, TÜBİTAK, dünyadaki tüm bilimsel araştırmaları ve gelişmeleri yakından takip etmekte, bu yayınları gerek akademik gerekse de popüler bilim kitapları olarak yayımlamayı sürdürmektedir.” deniyor. Eskiden baskıları tükenen kitapların yeni baskıları yapılırdı. Yayın Kurulu herhangi bir karar almadıysa, kitapların baskıları tükenince yeni baskıların yapılıp yapılmamasına kim karar veriyor? TÜBİTAK bürokratları veya üst yönetim mi bu kararları alıyor? Yoksa baskısı tükenen bilim kitapları ile ilgilenmeme, yeni baskı için düzenleme yapmama gibi, söylenmemiş bir sessiz uygulama mı var? Aynı açıklamada “..adı geçen yazar ve kitaplar konusunda TÜBİTAK’ın herhangi bir sansürü söz konusu değildir. Konu tamamen yayın hakkı sözleşmelerinin yenilenmesi süreçleri ve telif haklarıyla ilgili olup, evrim teorisi yayımlarının kaldırılmasıyla ilgili değildir” deniyor. TÜBİTAK sitelerindeki eski ve yeni kitap listelerine bakınca artık yayınlanmayan çok sayıda kitap olduğunu görüyoruz. Bu kadar çok kitabın belki birkaçında yayın hakkı sözleşmelerinin yenilenmesi süreçleri ve telif haklarıyla ilgili problemler olabilir. Hepsinde birden olması hiç akla yakın değil. Eğer telif sözleşmelerinin zamanı gelen yenilemeleri yapılmayarak biriken kesilmelerle bugüne gelindiyse, durum yine Bilim Kurulu ile, yönetimi ile, Yayın Kurulu ile TÜBİTAK’ın sorumluluğundadır. Evet, konu sadece evrim kitapları ile ilgili değil. Dikkat çekici şekilde 2007’de hâlâ satışta olan evrimle ilgili bütün yetişkin kitapları 2012’de artık satışta değil. Ama bunların yanında özellikle temel fen bilimleri ile ilgili kitaplar da artık ortada yok. Bu kitaplar nasıl olsa yine yayınlanır, zaten eskiden TÜBİTAK’ın yayımladığı bazı kitaplar başka yayınevlerince yayımlanmaya da başlamış. Temel bilimlere destek olmadan teknolojiye öncelik vermek gibi çok yanlış bir politikanın yansıması olarak TÜBİTAK bilimle ilgili kitapları yayımlamaktan vazgeçmiş olabilir. Belki artık popüler bilim kitapları yayımlamayı başka yayınevlerine bırakmak istiyor. O zaman TÜBİTAK’ın elinde bulunan bütün kitap telif haklarını yayımlamak isteyen yayınevlerine devretmesi, kendisi yayımlamasa da popüler kitap yayınını teşvik etmesi gerekir. Yayımlamayacağı kitapların hangileri olduğunu açıklayıp, bunların telif haklarını geçerli kurallara göre engelleme yapmadan isteyen yayınevlerine devretmesi gerekir. Açıklamasında söylediği gibi popüler bilim kitaplarını yayımlamayı sürdüreceğine de inanmak isterim. Ama şu ortaya çıkan durumda TÜBİTAK bunu nasıl yapacak? Kim hangi kurullar hangi usullerle kitapları değerlendirecek? Bunları yapmazsa, TÜBİTAK’ın bilim ne demek, teori ne demek, evrim ne demek anlamadığını gösteren bir uygulama daha kalacak ortada. Türkiye’de, bazan da iyi niyetle ‘TÜBİTAK öyle diyorsa demek bilim öyledir, bak TÜBİTAK bile (!) artık evrim kitaplarını yayımlamıyor demek ki evrim matah bir teori değilmiş’ sanan genç öğrenciler, öğretmenler de var, maalesef ama doğal olarak. TÜBİTAK’ın bazı kitapları birtakım bahanelerle yayımlamaması halkımıza bu yanlış mesajı veriyor. Tıpkı Adnan Hoca ve Türkiye’deki yaratılışçıların evrim teorisinin yalan olduğunu söylerken Amerikalı yaratılışçılara atıfta bulunmaları gibi, TÜBİTAK da bilim dışı propaganda için referans olacak. TÜBİTAK içinde ve dışında bilim dahil birçok konunun usulünce değerlendirilerek değil direktiflerle bağlandığını görüyoruz. Evrim bir eski bakana göre sadece bir ‘teori’dir demek ki bilimde teori ne demek bilinmiyor. Fethullah Gülen’e göre Kuran zaten evrimin yanlış olduğunu peşinen söylediğinden evrim konusunda kanıt aramaya gerek yok. Oysa İslam uygarlığının eski parlak zamanlarında türlerin evrimi ve aralarındaki ilişkiler üzerinde düşünen âlimler olduğu gibi, Darwin’den sonra da yeni evrim teorisini değerlendirmek için kanıtlarına bakmayı tavsiye eden İslam âlimleri de olmuş. Evrim konusu bilimle ilgili genel ve yaygın yanlış tavrın sadece bir önemli parçası. Türkiye’nin bugünkü ikliminde ve hiyerarşik yapıda bilimi istediği gibi yorumlamak, olguları görmezden gelmek, Türkiye için sanal bir ‘bilim’ nosyonu icat etmek, temel bilim olmadan teknoloji geliştirebileceğini sanmak mümkün oluyor. Bilim, dünyayı dünyaya bakarak öğrenmek demektir. TÜBİTAK ne yaparsa yapsın dünya dönüyor. Evrim sürüyor. Dünya ile ilgili işler dünyayı, olguları, olayları inceleyip değerlendirerek hakkıyla yapılabilir. Bakmadan bileceğini sanarak ne teknoloji ne de uygarlık olur. V Stephen Kern, Çev. Ali Selman, İletişim Yayınları, 464 sayfa, 25,00 TL İletişim yayınlarından 19. ve 20. yüzyıl Avrupası’nın entelektüel ve kültürel yapısı üzerine ilginç araştırmalarıyla tanınan Stephen Kern’in zaman ve uzam kavramlarını kültürel bağlamda zengin deneyimlerle somutlaştıran ve teknolojinin burada öncelikli rol oynadığını araştıran kitabı yayımlandı. Yazar, “insan varoluşunun tarihsel ve kültürel tarzlar içinde kaynaşık, özsel yönleri olduğunu” aksi takdirde “farklı yer ve zamanlardan insanlar bir yana birbirimiz hakkında herhangi bir şeyi nasıl anlayabilirdik” tezini ileri sürüyor ve çağa ait genellemeler yapıyor. Yazar, “zamanın doğası”nı, geçmişşimdigelecek üçlemini, hızı, uzamın doğasını, Avrupa’nın en hareketli dönemlerindeki kültürel gelişmeler çerçevesinde inceliyor. Hız, mesafe, yön, yazarın kültürel araştırmasının diğer ana temaları. Sonra, Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasıyla temmuz krizinin zamansallığı başlığı altında inceliyor: Burada bin yıllık zaman süreleri içinde uygarlıkların yükseliş ve çöküşlerini inceleyen Oswald Spengler’in öngörüsünün zamansallığını ele alıyor. Uygarlıklara, kültür bağlamında nasıl bakılacağı konusunda tartışma yaratan ilginç bir kitap. Çeşitli uygarlıkların yukarıda belirttiğimiz ve “soyut” gibi görünen başlıklar altında kültürel ilişkileri, örneğin Mısırlıların uzama bakışları gibi, şiirden heykele resime ve bütün sanat dallarına ve düşüncelere kadar zengin bir çerçevede kullanıyor yazar... Kitabın tanıtımından: “Titanic neden hatırlanıyor? Bu büyük facia, tarihte benzeri yaşanmamış biçimde, üstelik eşzamanlı olarak tüm dünyada duyulmuştu. Telsizler, telgraf operatörleri, gazeteler anbean bu dramdan haberdar olabilmişlerdi. Gemiyi batarken izleyen yüzlerce kazazede tanıklıklarını anlatacak, Titanic’in hikâyesi yine eşzamanlı bir ivmeyle her yerde bilinir olacaktı. Buharlı gemiler ve enerji kullanımıyla yolculuk süreleri azalmıştı; bu faciayla birlikte sadece ulaşım değil, iletişim sürelerinin de kısaldığı anlaşıldı. Hemen herkes zaman ve uzam deneyiminde bir devrim yaşandığının farkındaydı. Stephen Kern, 18801918 zaman aralığında, bu devrimi ve yarattığı etkileri irdeliyor. Fizikte Einstein’ın görecelilik kuramı, felsefede Bergson’un sürelilik kavramı, psikiyatride Freud’un bilinç dışı zihinsel süreçleri, sosyolojide Durkheim’ın zaman ve mekânın sosyal göreceliliği, resimde Picasso’nun kübizmi ve edebiyatta Proust’un kayıp zaman arayışı ile Joyce’un bilinç akışı tekniğine odaklanıyor. Geleneksel hiyerarşilerin dağılmasını, mesafe engelini ve sınırları ortadan kaldıran iletişim teknolojilerinin yarattığı devinimleri betimliyor.” ZAMAN VE UZAM KÜLTÜRÜ (18801918), CBT 1349/ 3 25 Ocak 2013 Halkın Avrupası İle Şirketlerin Avrupası A r as ı nda Metis Siyahbeyaz, 2012 İstanbul, 287 sayfa. Bu künyede yayımlanan kitap, ATTAC tarafından düzenlenen, Viyana’da yapılan bir toplantıya sunulan ağırlıklı olarak ekonomist ancak siyaset bilimci, hukukçu, felsefeci, sosyolog, bankacı sendikacı, şehir planlamacısı gibi çeşitli meslekteki uzman Avrupalılar tarafından dillendirilen 24 bildiriden oluşmaktadır. Bizim Avrupa mı? başlığıyla Christian Felber, Cornelia Staritz ve Petra Ziegler’in kaleme aldıkları önsözde “Avrupa karşıtı öfke giderek güçleniyor. İnsanların Avrupa Birliği’ne olan güvenleri kayboldu…Avrupa’nın entegrasyon (bütünleşme) projesi neden çıkmaza girdi?...” sorularının yanıtları aranıyor. Avrupa Birliği’nin geldiği noktayı Susan George, Başka Bir Avrupa Mümkün mü? başlıklı konuşmasında şu saptamalarla açıklıyor: “Bizim başka bir AB’ye ihtiyacımız var. Bildiğimiz AB, üye devletler arasındaki savaşı durdurmayı başardı…Ancak, bugünkü AB, siyasal ve toplumsal kazanımlar bağlamında tam bir fiyasko…” . Kitabın 23. bildirisi ise, Corinna Milborn ve Barbara Nothegger tarafından kaleme alınan AB Genişlemesine İlişkin Görüşler ve Türkiye’nin AB Üyeliği Büyük, Daha Büyük İflas başlıklı bildiri. Türkiye’ye ilişkin negatif bir algı içerdiği sanılsa da aslında bildiri,oldukça nesnel ölçütlerle yazılmış. Deniz Banoğlu’nun Almancadan Türkçeye mükemmel bir biçimde yaptığı bu çeviri kitabı, konuyla ilgilenen herkesin okumasını öneririm. Nurşen Mazıcı ATTAC Kimin Avrupası?