24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com ANTİOKSİDAN HAPLAR YOK, SEBZE MEYVE VAR Bu yazı yayımlandığında Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun tutsaklığı hâlâ sürüyordu. Bu ayıp artık hepimizindir… CBT 1349/ 8 25 Ocak 2013 Başbakan, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) 15 Ocak’taki toplantısını açış konuşmasında demiş ki: “... bugün 16’ncı defa kurul toplantısına başkanlık ediyorum. Burada aldığımız kararların tüm kurumlarımız tarafından sahiplenilmesinden ve hızla hayata geçirilmesinden memnuniyet duyuyorum. Bugün ülkemizde katma değer oluşturan, bilim, teknoloji ve yenilik alanlarında gücümüze güç katan gelişmelerin hepsi de Kurulumuzun kararlarına dayanıyor...” Başbakanın sözlerinden BTYK’nın aldığı kararların kesinlikle uygulandığını; bilim, teknoloji ve yenilik alanlarında güçlerine güç katan gelişmelerin hepsinin de bu kararlara dayandığını anlıyoruz. Başbakan 16’ıncı kez BTYK’ya başkanlık yaptığına ve kendisi de 2003 Mart’ından bu yana başbakan olduğuna göre, demek ki on yıldır bu mekanizma tıkır tıkır işliyor. On yıl az zaman değil. Ama bir bakıyorsunuz, uluslararası karşılaştırmalarda kabul gören bütün bilim, teknoloji, yenilik ve sanayi göstergelerine göre, Türkiye’nin bilim, teknoloji ve sanayi dünyasındaki konumunun on yıl öncesine göre ciddîye alınabilecek ölçekte değiştiğini gösteren herhangi bir gelişme kaydedilmemiş. O hâlde, ‘gücünüze güç katan gelişmeler’ nelerdir, diye sormak gerekir ama üzerinde durmak istediğim konu bu değil; Başbakanın aynı konuşmada “Bilim, teknoloji ve yenilik alanında gerçekleştirdiğimiz atılım, yakaladığımız ivme, diğer ülkeler tarafından da dikkatle ve gıptayla takip ediliyor. Artık bilim ve teknoloji alanında bir Türkiye modelinden söz ediliyor.” dedikten sonra söylediği şu sözler: “Bununla birlikte kritik bir aşamada olduğumuzu biliyoruz. Gelişme sürecinin bu aşamasında dikkatli, kararlı ve sabırlı olmak durumundayız. Aksi takdirde, geçmişte pek çok örneğine rastladığımız şekilde, bir anda kendimizi yarışın en gerisinde bulabiliriz.” Bu sözleri okuyunca, ABD’de 2004 yılında National Academy of Engineering’in geleceğin mühendislik konularıyla ilgili olarak ortaya koyduğu ve doğrulanmakta olduğuna da tanık olduğumuz şu öngörüsü aklıma geldi (M. Akyos’un ilettiği bu belge elim değer değmez www.inovasyon.org’ta yer alacak): “Biyoteknoloji, nanoteknoloji, nanomühendislik, mikroelektromekanik sistemler (MEMS), malzeme bilimi ve fotonik, enformasyon ve komünikasyon teknolojisi çağ açan bilim, teknoloji ve mühendislik disiplinleridir.” Hemen kaydedeyim, 2004’te yayımlanan Vizyon 2023’te de (bu R.T.E.’nin ‘Vizyon 2023’ü değil) bununla tam anlamıyla örtüşen bir öngörü yer almıştı. Görülebileceği gibi, sayılan konu başlıklarının istisnasız hepsi, hem bir mühendislik bilimi hem de bir teknoloji ve doğa bilimleri konusudur. Bilim, teknoloji ve mühendislik arasında konu bazında gözlenen bu tür yakınsamalar, diğer bir deyişle bilim, teknoloji ve mühendislik arasındaki sınırların giderek belirsizleşmesi, çağımıza özgü bir durumdur. Çünkü çağımızda sıra moleküler boyutlarda ve nanoboyutlarda iş yapmaya gelip dayanmıştır. Özellikle bu boyutlarda mühendislik yapmak, tasarım ve yenilik yapabilmek doğa bilimlerine egemen olmadan, doğa bilimlerinde yetkinlik kazanmadan mümkün olmaz. Başbakan’ın aynı konuşmada “himayemiz altına aldığımız” dediği savunma sanayiinin geleceği de bu yetkinliğin kazanılmasına bağlıdır. Şimdi şunu sormaya hakkımız var: BTYK’yı mâşallah saat gibi işletiyorsunuz da, siz,, hangi üniversitenizle doğa bilimlerinde yetkinlik kazanacaksınız? Bilimsel liyakat yerine din ve siyaset ilişkilerini egemen kılmaya uğraştığınız üniversiteyle mi, sözünü ettiğiniz o yarışın gerisinde kalmayacaksınız? Yarışı Hangi Üniversiteyle Kazanacaksınız? Gönül rahatlığı ile brokoli yiyebilirsiniz Brokoli, yaban mersini, kivi gibi antioksidan içeriği yüksek besin maddelerinin kansere yol açtığı yönündeki haber, onlarca yıldır bu besinleri kanserden korunmak için tüketen çok sayıda insanda kafa karışıklığı yarattı. Haberin orijinalinde böyle bir tez yok. Ayrıca bilim insanları, antioksidan destek ürünleri – hap veya kapsül şeklindeki antioksidan içeren ilaçlar ile antioksidan açısından zengin doğal besinlerin vücutta tamamen farklı işlemlerden geçerek, farklı etki yaratacağını açıklıyor ve gönül rahatlığı ile brokoli tüketebileceğimizi söylüyor. Reyhan Oksay G eçen haftalarda brokoli kanser yapıyor başlıklı bir haber, kanserden korunmak için onlarca yıldır brokoli gibi antioksidan içeriği yüksek besinlere bel bağlayan insanların kafalarının iyice karıştırdı. Son yıllarda sağlıklı beslenme konusundaki birbiri ile çelişen haberler karşısında artık neye inanacağını şaşıran insanlar, kendilerini devasa bir laboratuvarda kobay gibi hissetmeye başladılar. Oysa bu haber, dünyada ve Türkiye’de bilimsel gelişmelerin büyük bir sorumsuzlukla görsel ve yazılı medya tarafından nasıl çarpıtıldığınının binlerce örneğinden biriydi sadece. Haberin kaynağı, DNA sarmalının kaşifi Nobel ödüllü ünlü biyolog James Watson’ın yeni yılın ilk günlerinde kaleme aldığı bir makaleydi. Watson bu yazısı ile, ileri derece kanser hastalarının antioksidan destek ürünleri kullanmalarının sorgulanması gerektiğine işaret ediyordu. Watson’a göre hap veya kapsül şeklindeki bu ilaçlar, başta E vitamini olmak üzere, hastanın kemoterapi ve radyo terapi gibi kanser tedavilerinden yarar sağlamalarını engelliyor. Bir diğer önemli nokta da Watson’ın kendisinin, antioksidan destek ürünleriyle ilgili bu iddiasını, DNA’nın keşfinden sonraki en önemli çalışması olarak yorumlaması. 1953 yılında Francis Crick ile birlikte DNA’nın sarmal yapısını keşfeden ve 1962’de Nobel Tıp Ödülü’ne layık görülen James D. Watson, 8 Ocak 2013 tarihinde İngiliz Bilimler Akademisi’nin (Royal Society) online yayın organı Open Biology dergisindeki Oksidanlar, Antioksidanlar ve Metastatik Kanserlerin Tedavi Edilemezliği başlıklı yazısında (http://rsob.royalsocietypublishing.org/content/3/1/120144.full) antioksidan özelliği olan besin takviyelerinin ileri kanser hastaları üzerinde yarattığı etkiyi şöyle açıklıyordu: “Kanserin teşhis ve tedavisi ile ilgilendiğim andan itibaren iyi niOksidasyon gibi hücre faaliyetleri, serbest radikal denilen zararlı kimyasallar üreyetli insanların tir. Bu radikaller vücuttaki hücrelere ve dokulara zarar verir ve çeşitli hastalıklara yol açar. kanserden korunVücudun ürettiği antioksidan adı verilen kimyasal bileşimler ise, serbest radikalleri nötmak için antioksiralize eder ve zararsız hale getirir. Vücut kendi ürettiğinin dışında sebze ve meyvelerdatif destek üründeki antioksidanlardan ve antioksidan destek ürünlerinden yararlanır. lerinden yararlanBilim insanları serbest radikallerin neden olduğu zararları oksidatif stres olarak tadığını görüyorum. nımlar. Serbest radikaller normal hücre faaliyetleri sonucunda ortaya çıktığı gibi, sigaBu ürünleri savura dumanı ve radyasyon gibi çevresel rizikolara maruz kalınca da oluşur. Vücudun sernanların başında best radikallerin zararlı etkileriyle savaşmak için ürettiği antioksidanlar çeşitlidir. Belli Liünlü kimyacı başlı antioksidanlar alfalipoik asit ve glutatiyon’dur. n u s P a u l i n g geliİlaç şeklinde üretilen antioksidan destek ürünleri betakeroten, A vitamini, C vitayordu. Pauling mini, E vitamini, koenzim Q10 ve selenyumdur. Yüksek antioksidan içeren gıdalar: gin1979 yılında Ewan go biloba, ginseng, sarımsak, soya, zencefil, üzüm çekirdeği ekstresi, çay, soğan, kerCameron ile bireviz, brokoli, pırasa, yaban mersini, kivi, çilek, ahududu, böğürtlen, domates, kayısı, tulikte yazdığı Canrunçgiller vb’dir.. WATSON MAKALESİNDE NE DİYOR? SERBEST RADİKALLER NASIL ZARARSIZ HALE GELİYOR?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle