24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

hakkında beş paralık bilgisi olan herkesin teslim ettiği gibi romantik hareketin babasıdır. Burada okuyucularıma önerebileceğim tek şey Rousseau’yu ve ondan sonra 19. ve 20. yüzyıl tarihlerini okumalarıdır. Rousseau’nun yazılarında aynı zamanda Avrupa uygarlığı düşmanlığını da içeren ve postmodernizm adı altında toplanan zırvalıkların da köklerini göreceklerdir. Yazarlar söyledikleri, söylenen içerik dışta bırakılarak anlaşılamaz ve yaptıkları etki bilinmeden değerlendirilemezler. Yazımı eleştirenler, orada Lord Bertrand Russell’ın kitabını kullanmamın sebebinin Rousseau hakkındaki fikirlerimizin tamamen örtüşmesi ve bilim tarihi ve felsefesinde, orada da dediğim gibi, aklı başında tek bir yazarın Rousseau’yu övmemiş olduğunun bir örneğini verebilmek arzum olduğunu anlamamışlar (yazımda da dediğim gibi, elimin altındaki konuyla ilgili tek kitap oydu). Rousseau hakkındaki fikirlerimin Lord Russell’a dayandığı ve benim ona dayanarak Rousseau’yu acele ile eleştirdiğim iddiası ise komiktir. Yazımda Rousseau hakkındaki fikirlerimin daha lise çağlarında, Rousseau’nun kendi yazılarını okurken oluştuğunu yazmıştım. Ama belli ki beni okuyanlar, Rousseau’yu da aynı dikkatle okumuşlar! Ama yapılan tenkidler arasında beni en çok güldüreni Lord Russell’a kafasını takmış olan yazardı! Öncelikle kendisine Lord olarak hitab etmem belli ki hoşuna gitmemiş yazarımızın (buradan yazarın kafasının yönelimini anlayın: Ne demiştim: Solcular Rousseau’yu yere göğe koyamazlar), dolayısıyla bana onun aşk yaşamını hatırlatıyor. Lord Russell çocuklarını terk ile sefil etmediği gibi, pek çok çocuğun adam gibi okuyabilmesi için bir deneme okulu açan kişidir. Rousseau’nun “kurtardığı” iddia edilen milyonlarca çocuğun ise Nazi Almanyasında, Komünist Rusya ve Çin’de neler çektiklerini ben gözlerimle gördüm veya çekmiş çocuklardan dinledim. Rousseau’nun tu kaka dediği Batı medeniyeti, içinde çocukların en rahat ve emin yaşadıkları toplumları oluşturmuştur. Beni eleştirenlere öncelikle bir uygarlık tarihi okumalarını öneririm. Ama tabii okumak yetmez, anlamak da gerekir. Onun için bazı at gözlüklerinden de arınmak lâzımdır. Dr. Samuel Johnson (17091784), kendisinden Oxford National Biography’de İngiliz edebiyat tarihinin en önde gelen ismi diye bahsedilen yazar, şair, mizah ustası, biyograf ve en önemlisi, sözlükçüdür. Muazzam bir literatür bilgisine dayandığı içindeki atıf ve örneklerden belli olan yazdığı İngilizce sözlük bugün bile eşsiz bir kaynaktır. İngiltere’nin en kültürlü insanı denen Johnson, yalancı allâmelere olan nefretiyle de meşhurdu. Ben Dr. Johnson’un Boswell tarafından nakledilen meşhur hikâyelerini hocalarım John Dewey ve Kevin Burke’ten dinlemiş, onlardan pek çok ders çıkartmışımdır. 1 Artık üniversitelerde kopya çekmek serbest, sadece kınanırsınız, o kadar! Levent Sevgi, Doğuş Üniversitesi, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü Yeni YÖK Disiplin Yönetmeliği üzerine ... Y “J.J. Rousseau’yu neden eleştiriyorsunuz?” P CBT 1329/19 7 Eylül 2012 Prof. Dr. Bahattin Baysal rof. Dr. Celal Şengör’ün 24 Ağustos 2012 tarihli Bilim ve Teknoloji Dergisinde yayımlanan Jean–Jacques Rousseau ile ilgili makalesi beni hayretler içinde bıraktı. Bu ünlü düşünürü “erdemsiz bir bilim ve akıl düşmanı” olarak nitelendiriyor. Büyük düşünür Bertrand Russel’in “Batı Felsefesinin Tarihi” adlı eserinden alıntılar yaparak bir Rousseau portresi çiziyor. Benim bu düşünürün dünya felsefe ve edebiyat tarihindeki yeri ile ilgili bilgilerim Sayın Şengör’ün öğrencilik yıllarından çok daha eskidir. 1939 yılında İzmir Erkek Lisesi son sınıfında aldığım “sosyoloji” dersinde öğretmenimiz Dr. Nurettin Topçu bizlere bu bilimin J.J. Rousseau’nun “Le Contrat Social” (Toplum Sözleşmesi) adlı eseri ile başladığını bildirmişti. Devletlerin kuruluşu ve fonksiyonları üzerinde bir inceleme. İkinci önemli eseri “Emile ou sur l’éducatione” (Emile ya da Eğitim Üzerine) adlı eseri ise 1940’lı yıllarda Vefa Yüksek Öğretmen Okulundaki gece derslerinde çeşitli yönleri ile tartışma konusu olmuştur. 18. yüzyıl “Aydınlanma Çağında” yaşamış bu düşünürün çeşitli çelişkili görüşlerinin felsefe ve eğitim tarihinde her zaman bir tartışma konusu olarak yer aldığı bliniyor. “Bilimler ve sanatların yeniden doğması (renaissance) ahlakın düzelmesine yaramış mıdır?” Bu soruya Rousseau hayır demiştir. Erdemin sade ve doğal ruhlarda bulunduğunu ileri sürer. Mutluluğa sade ve masum insanın ulaşabileceği görüşünü benimser. İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı ve temelleri üzerinde ayrıntılı olarak durur. Rousseau’ya göre, Kültürün, büyük kötü sonuçları olduğu açıktır Eserlerinde, insanın doğal özüne uygun, bu özü bozmayıp geliştiren, sağlıklı yeni bir kültür için ileri sürdüğü düşüncelerini açıklamıştır (1). J.J. Rousseau, Cenevre’de doğmuş olup bir saatçının oğludur. Babasının Topkapı sarayında sa atçı olarak çalıştığı biliniyor. Felsefe tarihinde önemli bir yer tutabilmek için nasıl bir eğitim aldığı konusu ilginçliğini koruyor. Dünyada bütün özgürlüklerin kaynağı olarak bilinen Büyük Fransız Devrimini tetikleyen düşünürler arasında yer aldığı söyleniyor. Böyle bir insanın değerlendirilmesinde amatör bir yaklaşımla hareket etmenin doğru olmayacağını düşünüyorum. Bu nedenle, tanınmış yazarların eserlerinin değerlendirilmesi konusunda profesyonel bir kaynak aradığımda Upton Sinclair’in “Altın Zincir” adlı eserine başvururum (2). Bu eserin 34. Bölümü JeanJacques Rousseau başlığını taşır. Sinclair bu düşünürün eserlerini özetleyip değerlendiriyor. Özellikle yaşantısının “avuntusuz günlerinde” yazdığı yaşam öyküsü üzerinde duruyor. “Kendi kalbiyle ilgilenen bir adam yaşadıkça (İtiraflar’ın) okuyucusuz kalmayacağını söylüyor. Sinclair’e göre her Rousseau eleştirmenine baştan şu soru yönetilmelidir: Ona niçin saldırıyorsun? Bunu onun hatalarını düzelterek hürriyet, eşitlik, kardeşlik amacına giden yolu açmak için mi yapıyorsun? Yoksa Rousseau tarafından bendi yıkılan yeni fikir çağlıyanlarından korkan insanlardan mısın? Onun babası bulunduğu bireysel davranışı itibardan düşürmek mi istiyorsun, yoksa bizi çocukların ana babasına, uşakların efendisine, zevcelerin kocasına, tebanın hükümdar ve papalarına uydukları ve üniversitelerdeki öğrencilerin, kayıtsız şartsız, profesörlerinin sözlerine inandıkları şu güzel eski zamanlara döndürmek mi istiyorsun? Dünyada edebiyat ve sanat konusunda otorite olan yazarların JeanJacques Rousseau ‘yu çok farklı değerlendirdikleri görülüyor. Kaynaklar: Prof. Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, s.382385 Upton Sinclair, Altın Zincir, Çeviren: Emin Türk Eliçin, May yayınları, İstanbul 1966. eni Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Öğrenci Disiplin Yönetmeliği Resmi Gazete’nin 18 Ağustos 2012 tarih ve 28388 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelik kapsamında, 12 Eylül Yönetmeliği ucubeliğine girmeden sadece uygulamadan kaynaklanan bazı sıkıntıları derginin 1236 (26 Kasım 2010), 1247. (11 Şubat 2011) ve 1317 (15 Eylül 2012) sayılarında ele almıştık. Özellikle üniversitelerde kopya olaylarında verilen farklı cezaların neden olduğu kaosu tartıştığımız bu 3 yazıda da ortak olarak şöyle demiştik: “YÖK’ün Öğrenci Disiplin Yönetmeliği fakülte yönetim kurullarına disiplin kurulu görevi vermekte. Mühendislik, eczacılık, ekonomi, işletme, tıp; hangi fakültede olursa olsun akademisyenler disiplin olaylarını incelemek/soruşturmak, hem savcı hem yargıç olmak ve gençlerin yaşamlarını etkileyebilecek cezalar vermek zorunda. Tek kaynak açık ve net yazılmış bir yönetmelik; tek güvence ise dil bilgisi ve mantık.” Dili özensiz ve mantığı bozuk yönetmelikler / yasalar kaçınılmaz olarak kaosa neden oluyor / olacaktır. Hemen baştan söyleyelim; bu yeni yönetmelikte de yer alan dil ve mantık bozuklukları sıkıntıları gidermekten uzak, sorun artırıcı boyuttadır. Yeni yönetmelik bilişim suçları ve intihal gibi duyarlı konularda açık maddeler içermesi açısından olumludur. Kopya olayları açısından ise eski yönetmeliğe göre daha da olumsuzdur. Bu yeni yönetmelikle kopya kovuşturmalarında yaşanan kargaşa daha da artacak, okuldan uzaklaştırma cezalarının hemen tümü yargıdan dönecektir. Kopya çekene okuldan uzaklaştırma cezası vermek fiilen mümkün olamayacaktır. Şöyleki: Eski YÖK Öğrenci Disiplin Yönetmeliği (Madde 9 m) “kopya yapan veya yaptıran veya teşebbüs eden” öğrencilere verilecek cezayı “yükseköğretim kurumundan bir yarıyıldan iki yarıyıla kadar okuldan uzaklaştırma” olarak belirtmiştir. Yeni yönetmelik “kopyaya teşebbüs etmek” (Madde 5d) ile “kopya çekmek” (Madde 7e) ayrımına gitmiş; teşebbüse sadece “kınama cezası” öngörürken kopya çekmeye “bir yarıyıl okuldan uzaklaştırma” cezası koymuştur. Bu, fiilen “kopya çekmenin cezası kınama olacak” demektir; çünkü istisnalar dışında kopyaya teşebbüs ile kopya çekme ayrımını yapabilmek mümkün olamayacaktır. Disiplin kurulları bu ayrımı yapmayı başarsa bile somut verilerle karar verecek olan yargı buna dur diye cektir. Bir de eyyamcıların elinde uygulama “seni kınıyoruz, bir daha yapma evladım” olacaktır. Yeni yönetmelik, aykırı ve istisnai durumlar olsa da, sınavlarda tehditle kopya çekmek, kopya çeken öğrencilerin sınav salonundan çıkarılmasına engel olmak, kendi yerine başkasını sınava sokmak veya başkasının yerine sınava girmek fiillerine ise iki yarıyıl uzaklaştırma öngörmüştür (Madde 8d). Sadece bu kopya eylemleri için öngörülen cezanın uygulanabilirliği söz konusudur. Eski yönetmelikte alt ve üst sınırları belirlenen cezalar için göz önüne alınması gerekek hususlar Madde 30a’da düzenlenmiştir. Buna göre “disiplin cezalarını vermeye yetkili disiplin kurulları; bu cezalardan birini tayin ve takdir ederken, disiplin suçunu oluşturan fiil ve hareketlerin ağırlığını, sanık öğrencinin daha önce bir disiplin cezası alıp almadığını, davranış, tavır ve hareketlerini, işlediği fiil ve yaptığı hareket dolayısıyla nedamet duyup duymadığını dikkate almak” durumundadır. Örneğin, kopya çekmek veya teşebbüs etmenin cezası bir yarıyıldan iki yarıyıla kadar okuldan uzaklaştırmadır. Madde 30a’ya göre ceza takdiri bu aralıkta olmak durumundadır (örneğin; pişmanlık varsa bir yarıyıl, yoksa iki yarıyıl ceza verilmesi gibi). Oysa, yeni yönetmelikte kopyaya teşebbüsün de kopya çekmenin de cezası açıkça belirlenmiştir. Hal böyleyken, disiplin cezası verilirken dikkat edilecek hususları düzenleyen 23. Madde anlamsızlaşmaktadır. Madde 23 şöyle düzenlemiştir: “Disiplin cezalarını vermeye yetkili amirler ile disiplin kurulları bu cezalardan birini verirken, disiplin suçunu oluşturan eylemlerin ağırlığını, soruşturulan öğrencinin daha önce bir disiplin cezası alıp almadığını, davranış, tavır ve hareketlerini, işlediği fiil ve yaptığı hareket dolayısıyla pişmanlık duyup duymadığını dikkate alırlar.” Ne cezanın alt/üst sınırları ne de alt/üst ceza tanımlarının yapılmadığı bu yönetmelikte bu madde eskiden çok daha fazla kaos yaratacak düzeydedir. Disiplin kurulları yukarıdaki hususları dikkate alıp ne yapacaktır? Bu sorunun yanıtı açıktadır. Çünkü sadece Madde 6’da “bir haftadan bir aya kadar okuldan uzaklaştırma cezası” alt/üst sınır ile belirtilmiştir. Diğer maddelerin hepsinde eyleme öngörülen ceza takdire yer bırakmayacak şekilde net olarak belirtilmiştir. Önümüzdeki dönemde kopya çekmek gibi ağır bir suçun cezası bir üniversitede bir veya iki yarıyıl okuldan uzaklaştırma olarak verilirken başka bir üniversitede ya da aynı üniversitenin başka fakültelerinde (eyyamcıların elinde) uyarmaya/kınamaya düşürülebilecektir. Eğ KIZ Pro E rit/k ri k hur leşi nun şind miş ve d türk den AB lan ları baş ri b man leti ları ları sağl lar K ları 20 insa Doğ sı sö çev yara tuk idea mız reb be r dışı lığın me değ 001 000
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle