02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner [email protected] www.mustafacetiner.com Sağlık Biz saklanıyoruz… Biz gözetliyoruz… Biz kendimize yalan söyleyerek yaşıyoruz. Bu yaşam biçimi her geçen gün bizi bir yok oluşa doğru sürüklüyor, anlamıyoruz. Okullar açılıyor... Ya çocuklarımızın sağlığı! Bağımlı, ilişki kuramayan, arkadaşları ile oyunu reddeden, anne ile ilişkisi sağlıklı organize edilememiş bir çocuğun okula başlarken sorun yaşaması beklenilebilir. Bu çocuklarda ilgi ve enerji kaybı, sinirlilik, içe kapanık olma durumu, nedensiz ağlama, baş ve karın ağrılarından yakınma gözlemlenebilir. Pedagog Güzide Soyak, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü CBT1329/17 7 Eylül 2012 Bizim yaşam biçimimiz saklanmak, gizlenmek ve gözetlemek üzerine kuruludur. Hastalıklarımızı saklarız mesela, duyurmayız kimselere. Sevdiklerimizden hastalıklarını saklarız, bilmezlerse daha mutlu olacaklar sanırız. Türkiye’nin “imajı” der, gerçeklerimizi eloğlundan gizlemeyi hüner sayarız. Gerçek evimizi saklar, el değmemiş, kullanmadığımız misafir odalarında ağırlarız gelenleri.Bahşişi bile garsonlara saklayarak veririz. Sahte sevişiriz, bırakamayız kendimizi hissettiğimiz duyguların seline. Aşklarımızı gizleriz özenle, anlatmayız. Görenler yassı solucanlar gibi, eşeysiz ürediğimizi sanır. Zaaflarımızı kendimize bile söylemeyiz, nasıl öğrettilerse öyle olmak dışında her şey güçsüzlük göstergesidir çünkü. Sevdiklerimize sevgimizi söyleyemeyiz. Çocuğumuzu kucaklayamayız, öpemeyiz doyasıya, şımarır zannederiz. Hep başka biriymiş gibi yaşamaya çalışır, çevremizdekilere öyle anlatırız. Kimseyi beğenmeyiz bir yandan. Kendimizi sorarlarsa hep haksızlığa uğradığımızı anlatırız. Korktuğumuzu söylemeyiz, zaaflarımız dile gelmez asla. Mesela psikolojik danışma almak ayıptır bizde. Saklanmak isteriz, çünkü bizim de herkes gibi merakımız vardır başka hayatlara. Gözetlemeyi severiz çünkü. Kişi neyse öyle bilir karşısındakini. Başkalarının hayatlarını izlemektir zevkimiz. Karşı komşuya girip çıkanları, komşunun çocuğunun üniversite sınav puanını merak ederiz mesela. Dünyanın her yanında pencereler içerden dışarı bakmak içindir, bizim ülkemizde dışarıdan içeri. O yüzden sıkı sıkıya kapalıdır pencereler, ağır perdelerin arkasında gün ışığı görmez odalarımız. Sürüden ayrılmayı göze batmamak için istemeyiz. Farklı olan dikkat çeker, aynı olursanız fark edilmezsiniz, bu daha güvenlidir. Sinsice biliriz bunu, kurnazlık sayarız susmayı. Siyasette de durum aynıdır Ülkemizin Ortadoğu’da oynadığı zavallı rolü görmez, “Ortadoğu liderliği” yalanına inanırız. Oysa gerçek bambaşkadır, kimilerimiz bilir konuşmaz, daha da kötüsü çoğunluğumuz kavrayamayız gerçeği. Olimpiyat oyunlarına kafilelerle giderken attığımız “Büyük Türkiye” nutukları alamadığımız madalyalarla “yalan” olur, görmezden geliriz. Büyük projeler sonrası gelen sel baskınlarını doğanın felaketi olarak anlatır, üstelik bir de inanırız buna. Anlı şanlı törenler sonrası açılan demiryolunda devrilen hızlı trenleri makinistin şapşallığına bağlar kurtuluruz. Eğitimde devrim yaptığımızı iddia ederiz. Oysa OECD’nin PISA çalışması son 10 yıldır eğitim alanında hep son 3 sırada olduğumuzu gösterir, üzerinde tartışmayız. Onlarca ve pıtrak gibi üniversite açarız, okutacak öğretim görevlisi, okuyacak öğrenci yoktur çoğunda, aldırmayız. Üstelik uluslararası kabul gören bir tek üniversitemiz yoktur, ama biz varmış gibi davranırız. Bir avuç bilim insanının toplandığı akademimizi yerle bir eder, yenisini oluştururuz, nasıl olsa “ben dedim oldu” demeye gücünüz yeterse, akan sular durur bu memlekette. Kabul etmeliyiz… Biz saklanırız… Biz gözetleriz… Biz kendimize yalan söyleyerek yaşarız. Bu yaşam biçimi her geçen gün bizi bir yok oluşa doğru sürükler, anlamayız. Dedim ya, çünkü gerçekle işimiz yoktur bizim, canımız neye inanmak isterse ona inanırız. Saklanmak, Gözetlemek ve Gerçekler O kulların açılma zamanı geldiğinde, okula yeni başlayacak çocukları olan her anne ve baba ilkokul sıralarında karşılaştığı korku ve heyecan karışımı duyguyu hatırlayarak, o dönemi adeta yeniden yaşamaktadır. Ev ortamı gibi rahat bir hayattan, kurallarla dolu okul hayatına adım atmaya hazırlanmak, her çocuk için problem teşkil etmektedir. Farklı elbiseler, yeni arkadaşlar, çeşit çeşit defterler, rengârenk kalemler, türlü oyunlar, çocuklar için yeni bir dünyaya adım atmak anlamına gelmektedir. Çocuklarından önce ebeveynlerinin bu duruma hazır olmaları gerekmektedir. Zira çocukların bu dönemde karşılaşabilecekleri problemleri önceden kestirmek ve onlarla baş edebilmenin yollarını aramak önemlidir. Okul korkusu, okul çağı içindeki çocuğun okula gitmeme yönünde direnmesi, arkadaşlarını kabul etmemesi ve ağlamak gibi tepkiler geliştirmesidir. Okul korkusu, kızlar ve erkeklerde eşit oranlarda görülmektedir. Bu korku, çocuğun eğitim alacağı ortama uyum sağlamasını engellemektedir. Çocuklar için korku, yaşama adapte olabilmenin, kaygı veren durumlarla baş edebilmenin yöntemlerinden biridir. Okul korkusu, hızlı ele alınıp gerekli müdahaleler yapıldığı takdirde çabuk atlatılabilmektedir. Her yeni durumun uyum sorunu yaşatıyor olması normaldir. Anneden ayrılık deneyimini ilk defa anaokulu döneminde yaşayan çocuklar, bu dönemde okulun içine girmeye ikna olmakta zorlanırlar ve tedirgin olurlar. Normal gelişim gösteren bir çocukta bu durum kabul edilebilir; ancak sorun, okula başlamakla ilgili değildir. Anne ve çocuk arasındaki bağımlı ilişki kapsamında annenin çocuğun bireyselleşmesine izin vermemesi, bir bakıma annenin de çocuğa bağımlı olması, ev içinde baskılı–kaygılı ortamların olması, yeni bir kardeşin gelmesi, çocuğun bu süreci henüz anlayamamış olması, anne ve babanın çok kaygılı kişiler olmaları, aile içinde bir yakının kaybı ve hastalıklar gibi birçok faktör de etkili olabilmektedir. Çocuğun okula başlamadan önceki dönemde arkadaş deneyimlerinin niteliği, duygularını ve düşüncelerini anlatmada desteklenmiş olması, bu dönemdeki zorlukları atlatmada önemli deneyimler oluşturmaktadır. Bağımlı, ilişki kuramayan, arkadaşları ile oyunu reddeden, anne ile ilişkisi sağlıklı organize edilememiş bir çocuğun okula başlarken sorun yaşaması beklenilebilir. Bu çocuklarda ilgi ve enerji kaybı, sinirlilik, içe kapanık olma durumu, nedensiz ağlama, baş ve karın ağrılarından yakınma gözlemlenebilir. Bu dönemde çocuğun bireysel gelişimine de önem verilir, anne–çocuk ilişkisi doğru organize edilirse tekrar ortaya çıkmayabilir. Ancak çocuğun eve bağımlılığı desteklenir, okula gitmeme ile ilgili istekleri desteklenilirse tekrar bu sorunlar yaşana bilmektedir. Okul korkusu nedir? Her okula başlayan çocuk aynı tepkiyi göstermez. Anaokuluna başlayan çocukların zaman ve uzaklık kavramı tam oturmadığı için ilk kaygıları bu yönde olur. • Evimize ne kadar uzaklıktayım? • Annem beni alacak mı? • Bu çocukları tanımıyorum. • İhtiyaçlarımı kime söyleyeceğim, yardım ederler mi? • Ev kuralsız bir yerdi. Her şeyi kuralla yapacak olmak sıkıcı. Çocuk, bu soruların cevaplarını yaşayarak öğreneceği için kaygıları da yüksek olmaktadır. İlk gün okulda 1–2 saat kalmak, annenin onu ne zaman alacağını saat üzerinden göstermesi, öğretmenle tanıştırıp, nasıl yardımlar isteyeceğini anlatması çıkacak sorunları azaltabilmektedir. İlk birkaç gün çocuğun görebileceği bir yerde oturup oradan ayrılmamak da yararlı olabilmektedir. Daha önce okula gitmemiş bir çocuk için 10 günü aşan ve hiç azalmayan uyum sorunları varsa anaokuluna gitme durdurulmalıdır. Çünkü çocuk okula gitmek için henüz hazır değildir. Daha önce anaokuluna gitmiş çocuklarda uzun tatil sonrasında okula dönüş güç olabilir ama okul tanıdıkları bir yer olduğu için, burada yaşanan kaygı daha kısa sürede atlatılabilmektedir. Taviz vermeden eski düzeni içinde çocuğun anaokuluna gidip gelmesi sağlanmalı ve çocuğun evde kalmasına izin verilmemelidir. Çocuğa ilgisiz olmak ya da aşırı derecede ilgi göstermek çocuğun duygusal ve bilişsel gelişimini geciktirmekle birlikte, öğrenme ve uyum sorunlarını yaşamasını kaçınılmaz kılmaktadır. Her anne baba çocuklarının ödevleri ile ilgilenmelidir. Çünkü onların sorunlarına yardımcı olmak, beraber sorunların üstesinden gelmek çocukların hoşlarına gitmektedir. Ödevlerinde anlamadıkları yerlerde yardım isteyebilecekleri söylenmeli, yol gösteren kişi olunmalıdır. Okula başlanılan ilk birkaç hafta, okuldan evde yapılması için herhangi bir ödev verilip verilmediği sorulmalıdır. Ancak ödevi yapması için ısrarcı olunmamalıdır. Yapmadan gittiği takdirde öğretmenine nedenlerini kendisi anlatmalıdır. Çocuk okuldan geldiği ilk 2 saat içinde ödevlerini tamamlamalıdır. İlk gün stresi nasıl atlatılır? Adaptasyon süreci
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle