Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Colomb öncesi Amerika’da teknoloji Colomb öncesi Amerika kıtası teknolojisindeki en çarpıcı özellik, tekerleğin ve demir zanaatının bulunmamasıydı. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com İnsanların artık anımsaması gereken şeylere kendi hafızalarıyla değil de dışsal işaretlerle ulaşmaya çalışmasını sağlayacak imkânın adı nedir? “Bilgelik Aldatmacası” “... [ona] güvendikleri için ezberleme egzersizi yapmayı bırakacak, artık anımsamaları gereken şeylere kendi hafızalarıyla değil, dışsal işaretlerle ulaşmaya çalışacaklar... [onda] talebelerinize sunacağınız hiçbir gerçek bilgelik yoktur; yalnızca bilgeliğin görüntüsü vardır... bilgelikle değil, bilgelik aldatmacasıyla dolacaklar”. Bu alıntıda eleştirilen şey sizce ne olabilir? Bazı olası cevaplar: Internet, Google ! Gerçekten de önce internet daha sonra onun bünyesinden çıkan Google artık anımsamamız gereken şeylerin sayısını giderek azaltıyor. “Nasılsa internette var” ya da “Nasılsa Google’da arar bulurum” rahatlığıyla zihnimizi “zorlamayı” bir kenara bırakır olduk. Uzun yıllardır yapılan araştırmalar özellikle son yirmi yıldaki veriler ışığında beyin ile ilgili onyıllardır kabul edilmiş olan gerçeklerin değişmesine neden oldu. Eski inanışa göre insan beyni, belli bir yaşa kadar gelişip, ondan sonra sabitleniyor ve gelişme, değişme göstermiyordu. Oysa son yıllardaki araştırma sonuçları beynin her an değişim, dönüşüm içinde olduğunu gösterdi. Dışarıdan gelen bir uyarı süreklilik arz ederse beyin hücreleri de buna adapte olma eğilimi gösteriyor. Bu adaptasyon sürecinden önce bunun mevcuttan daha iyi olup olmadığını ise irdelemiyor. Internetten önce sayfalar dolusu metni okuma konusunda sıkıntı çekmeyen bireyler, örneğin, webin getirdiği “oradan oraya tıklayarak sörf yap” mantığına maruz kala kala artık bu becerilerini yitirmeye başladı. Uzun metinler (bir makale ya da bir kitap) okumak birey için giderek daha da zorlaşıyor. Bu durum beyinlerimizin yeni medya olan internet ile flörtünün doğal bir sonucu. Y Kuşağı denilen ve bilgisayar, internet ve cep telefonunun olmadığı bir dünyayı bilmeyen gençler için zaten böyle bir dönüşme sıkıntısı hiç olmadı. Onlar için standard baştan beri dijital kültürün onlara empoze ettiği bu yeni yapı. Birkaç kelimeden oluşmuş kısa bir ya da iki tümce. Ondan sonra odaklanmak üzere başka bir yere sıçra! Konuşurken de yazarken ya da öğretirken de artık bu modeli baz almak gerekiyor. Aksi durumda gençlerle dialog kurmak, onlara bir mesaj vermek, bir şey öğretmek mümkün olmayacak. Derdimizi bir twitter mesajına (tweet) sığdırabilmemiz gerekiyor. Yani 140 harfe. İlk bakışta felaket gibi görünse de hayatın devam ettiğini görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz. İş dünyasında yöneticinin talep ettiği mantıksız tarihlere iş yetiştirmede sanayi toplumu ile birlikte dünya çok yol katetti. Şimdi bu “teyakkuz hali” yaşamın her alanına sirayet ediyor. Mesajınızı 140 harfle verebilmek yeni başarı kriteri. Yazının girişindeki alıntıya gelince. Ne yazık ki eleştirilen şey ne internet ne de Google. Alıntı Platon’un M.Ö. 4. yüzyılda yazmış olduğu Phaedrus adlı eserinden. Sözlü geleneğin temsilcisi olan Sokrates, kitapta “yazma” konusunu eleştirir ve yazmayı insanlara öğreten Mısır tanrısı Thoth ile firavun Thamus arasındaki konuşmayı nakleder. Thamus Tanrı Thoth’u insanlara yazı yazmayı öğrettiği için işte bu tümcelerle eleştirmektedir. Kafaları “bilgelikle değil, bilgelik aldatmacasıyla dolacaktır”. Y eni Dünya’nın İspanyollar tarafından fethedilmesinden önceki uygarlığının ilkel düzeyi, Batılılar tarafından uzun süre şaşkınlıkla karşılanmıştı. Ancak bu uygarlığın kendine özgü evrimi, genel teknolojik evrim konusunun karşılaştırmalar yapmak yoluyla aydınlatılmasına yardımcı olabilir. Amerika’nın yerli halkının Asya’dan M.Ö. 2500’e doğru geldiği ve M.Ö. 500’e doğru da, Orta Amerika’da ilk uygarlığı kurduğu genel olarak kabul edilmektedir. Maya İmparatorluğu ise eski dünyanın büyük uygarlıklarına göre çok gecikmiş olarak M.S. 4. yüzyıl civarında kuruldu. Hiyerarşik bir yapı kazanmış olarak bu toplum, hiyeroglif tarzında bir yazı sistemi geliştirdi ve büyük anıtlar dikti. Ancak Mayalar, Azteklerin ve İnkaların 14. ve 15. yüzyıldaki daha geç uygarlıklarında olduğu gibi neolitik bir teknik sistem aşamasında kaldı. Rönesans’ın şehir kültürüyle bu uygarlığın karşılaştırılmasında yaklaşık 4 bin yıllık bir gecikme olduğu söylenebilir. Colomb öncesi Amerika uygarlıklarındaki teknik durgunluğun nedenleri araştırıldığında, tekerleğin yokluğunun ve demir zanaatının doğmamış olmasının bu teknik gecikmedeki başlıca faktör olduğu anlaşılmaktadır. Maya, Aztek ve İnka kültürlerinin gelişimi, temel olarak tarımsal bir aşamaya bağlı olarak gerçekleşmiştir. Eski kıtanın teknolojik evriminde öküzün ve daha sonra da atın hizmete sokulmuş olması temel bir rol oynamıştı. Bir toplumun teknik ve ekonomik bakımdan ilk yükselişinin, sadece insan gücüne bağlı bir tarımdan, bir çekim hayvanına bağlı tarım aşamasına geçişine bağlı olduğu bilinmektedir. Paleolitik çağ Amerikalıları ise büyük memelilerin çoğunluğunu avlamışlar ve ardılları da tarımda faydalanabilecekleri vahşi hayvanlara yeterince sahip olamamışlardı. Bu nedenle topraklarını çok ilkel araçlarla sürdüler. Esas olarak ağaçtan bir çubuk ve ucunda keskin bir çakmaktaşı ile donatılmış bir çapa ile. Temel madenler altın ve bakırdı. Bu madenler görece boldu ve bunlarla ilgili el zanaatları vardı. Fakat demir işlemeciliği bilinmiyordu. Bronz, Azteklerde 11. yüzyıldan önce kullanılmadı. Bazı metalürji bilgilerinin ve tecrübelerinin varlığına rağmen metallerin çeşitli amaçlarla kullanımı yaygın olarak gerçekleşemedi. Ancak çeşitli ihtiyaçlar ve süslemeler için, sert taşlar, mücevherler, kemik, kamış ve deri kullanılıyordu. Amerikan kültür evriminin bu aşamasında, şüphesiz tekerleğin icat edilmemiş olması, başka birçok teknolojik gelişmenin sağlanamamış olmasının başlıca nedeni olarak kabul edilebilir. Çünkü tekerlek teknolojisi doğurgan bir teknolojidir ve onun yokluğu, küçük ve büyük her türlü arabanın ve çark sistemi içeren teknolojilerin doğuşunu zorlaştırmıştır. Teknik sistemler bir bütündür ve tasarlanmaları da bütünsellik içerir. Batıda tekerleğin çıkışı, hayvanların evcilleştirilmesinin arkasından gelmişti. Araba da yol olmadan tasarlanamamıştı. Bu bakımdan teknolojik gelişmeleri belirli bir bütünsellik içinde görmeliyiz. Maya halkı tuğladan yapılmış evlerde oturuyordu. Fakat kamusal binalar ve dini yapılar taştandı. Ancak bu yapıların yapım teknikleri hala çok açık olarak aydınlatılabilmiş değildir. Eğik düzlemlerin ve kaldıraçların, yüksek yapıların tepelerine ağır blokları çıkartma amacıyla kullanıldığı açıktır. Ancak yükseltme işinde bir rulo sisteminin kullanılmış olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Colomb öncesi Amerika’daki teknolojik evrim süreciyle karşılaştırdığımızda, eski dünyada tekerleğin erken bir dönemde icat edilmiş olmasının uygarlığın gelişmesine büyük bir ivme kazandırmış olduğunu söyleyemez miyiz? DÜNYA GÖSTERGELERİ Müslüman ülkelerde alkol tüketimi Kimse İslam bilginlerinin içki içmeyi ne zaman yasakladığını bilmiyor. 1970’li yılların başlarında siyasi İslam’ın yayılmaya başlamasıyla İran ve Pakistan gibi bazı ülkelerde içki yasaklandı. Ancak pek çok Müslüman ülke böyle bir yasağa gerek görmedi ve Müslüman olmayanlara ayrıcalık tanındı. Yasaklı ülkelerde içki içerken yakalananlara çok ciddi cezalar uygulanıyor. Örneğin İran’da içki içmenin cezası 80 kamçı. Endonezya’dan Tunus’a pek çok Müslüman ülkede dinci partiler iktidarı ele geçirdikçe içki içenlere yasal olmasa da toplumsal baskı uygulanmaya başladı. İçki içenlerin sayısı ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, kendilerini Müslüman olarak tanımlayanların ancak yüzde 5’i içki içiyor. Bu arada Müslüman dünyada içki içme eğilimi giderek yükselen bir trend izliyor. 2001 ve 2011 yılları arasında Ortadoğu’da içki satışları yüzde 72 oranında arttı. Oysa bu dönemde dünyada içki satışlarındaki artış ancak yüzde 30’larda kaldı. Müslüman ülkelerdeki bu artışın nedeni yalnızca Müslüman olmayanlara ve yabancılara bağlanamaz. Örneğin Libya’da karaborsa içki satışları giderek yayılırken, İranlılar, evlerinde içki üretme konusunda her geçen gün biraz daha ustalaşıyor. İslam dini içki içenlere karşı daha hoşgörülü olabilir mi? Birkaç din bilgini üzümden ve hurmadan yapılmadığı sürece içkiye izin verilebileceğini savunuyor. Üzüm ve hurmanın içki yapımında kullanılmasına karşı çıkılmasının nedeni, Kuran’da özel olarak belirtilmiş olması. CBT 1329/ 12 7 Eylül 2012