26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NE ZAMAN VE NASIL ÖLECEĞİZ? Kaç yıl daha yaşayacağınız şu anda kaç yaşında olduğunuza bağlıdır. Bugün 80 yaşında olan bir kişinin tahmini yaşam süresi, yeni doğan bir bebekten daha uzundur, çünkü yeni doğanın önünde sakınması gereken çok sayıda hastalık ve kaza vardır. Fakat bu ikisinin yaşam beklentisi arasındaki fark artık eskisi kadar geniş değil. Son 50 yılda yaşam standartlarının ve tıbbi bakımın iyileştirilmesine bağlı olarak daha az sayıda insan enfeksiyon hastalıklarından veya doğum sırasındaki komplikasyonlardan yaşamını yitiriyor. Öte yandan yaşam beklentisi dağılımının, yaşın bir f onksiyonu olarak ele alındığında ciddi biçimde daraldığını görüyoruz. 1960 yılından bu yana bebek ölümleri %75 oranında azalırken, yenidoğanlara biçilen ömür 11 yıl daha uzadı. Buna karşın seksenliklerin ömrü yalnızca 3 yıl uzamış oldu. Bu arada her insan bir nedene bağlı olarak ölecek; bu neden büyük bir olasılıkla kalp ile ilgili olabilir (Kalpdamar hastalıklarına bağlı ölümlerin son 50 yılda üçte bir oranında azalmış olmasına karşın). İkinci ve üçüncü sıradaki ölüm nedenleri –kanser ve solunum yolu hastalıkları yerlerini koruyor. Ve diğer nedenler giderek daha sık görülüyor. Olshansky, “Kansere çözüm bulmuş olsak bile kalp sorunları veya Alzhemier ile uğraşmak zorunda kalabiliriz. Benzer şekilde rejeneratif tıp (zarar görmüş doku ve organların işlevselliğinin onarılması ya da iyileştirilebilmesi) her seferinde bir organı düzeltebilir. Yeni bir yutağa sahip olmak iyi bir şey ama bu, başka taraflardaki bozukluklara fayda sağlamaz” diyor. Olshansky, buna karşın yaşlanma sürecini moleküler düzeyde önlemenin daha etkili olacağını söylüyor. Bu yaklaşım tek bir organı veya sistemi hedefe oturtmuyor; tam tersi beyni ve bedeni bütün olarak ele alıyor. Olshansky ve meslektaşları, “Yaşlanmayı Yavaşlatmak için Manhattanstili Proje” olarak isimlendirdikleri bir projeyi uygulamayı amaçlıyor . Hedefleri, insan ömrüne en azından sağlıklı bir yedi yıl daha ilave etmek. Bunun da 10 veya 20 yıl içinde gerçekleşebileceğine inanıyor. Her yedi yılda bir hastalık riski ikiye katlandığı için yaşlanma sürecinde yedi yıllık bir yavaşlama, Olshansky’ye göre, hastalık riskinin yarıya inmesi anlamına geliyor. Türkçesi: Reyhan Oksay Kaynak:Scientific American, Eylül 2012 CBT 1331/9 21 Eylül 2012 Olshansky vücudun doğal, biyolojik son kullanma tarihinin 85 yaş olduğunu öne sürüyor. O yaşlarda hücrelerimiz tipik olarak oksidatif stres adı verilen, geriye dönüşü olmayan bir yükün altına girmiş oluyor. Oksidatif stres, DNA, proteinler ve diğer önemli hücresel parçalara zarar veren oksijen serbest radikallerinin üretiminden kaynaklanıyor. Olshansky ve meslektaşları bu sorunu araştırır VÜCUDUN BİYOLOJİK SON KULLANMA TARİHİ 85 ken, 100 veya 110 yaşını aşmış, ruhsal ve bedensel sağlığı yerinde yaşlıları inceledi. Bu insanların daha yavaş bir hücresel eskime sürecine sahip olduğunu düşünen Olshansky, bunların hücrelerinin oksidatif strese daha dirençli olması gerektiğini ileri sürüyor. Bu yavaşlamanın genetik bağlantısı bulunduğu takdirde, sistemik yaşlanma karşıtı terapilerin geliştirilmesi de mümkün olabilecek. Sağlıklı beslenme ve egzersiz dışındaki yaşlanmayı engelleyecek terapiler bir hap şeklinde kendini gösterebilir. Ancak bu kadar karmaşık bir şeyi, bir bileşim haline getirmek çok ciddi bilimsel bir çaba gerektirir. Bu da çalışmaların moleküler ve fare düzeyinde yürütülmesi gerektiği anlamına geliyor. Methuselah Vakfı’nın başlattığı Mprize isimli ödül, en uzun ömürlü fare yarışmasını kazananlara veriliyor. Bu alanda en umut verici aday rapamycin isimli bileşim. Bu bileşim kalori kısıtlamasının izlediği yolakla aynı yolağa sahip. Hem rapamycin’in, hem de kalori kısıtlamasının farelerde yaşamı uzattığı biliniyor.Her derde deva olarak ortaya sürülen tüm diğer terapilerde olduğu gibi, rapamycin’in de sakıncaları var. İlaç bağışıklık sistemini baskıladığı için yaygın kullanımına kimse sıcak bakmıyor. Bu arada diğer bileşimlerle ilgili öyküler de piyasaya her çıkan ilacın üzerine atlamamız için bizleri uyarıyor. Örneğin “kırmızı şarap” hapı olarak bilinen resveratrol, bir zaman yaşlanmayı yavaşlatan mucize ilaç olarak yere göğe konamazken, son yıllarda bunun büyük bir balon olduğu ortaya çıktı. Ayrıca bazı bilim insanları rapamycin’in insanlarda farelerde olduğu kadar etkili olamayaca ğını düşünüyor. Gerçekten de yaşam uzatan araştırmalar, uzun süredir sözde bilim insanlarının saf insanları kandırmak için kullandıkları bir yalancıbilim haline gelmiş durumda. Kaldı ki Olshansky ve Harper, insan yaşamının çok yakında 150 yıla ve daha fazlasına çıkacağı dedikodularından epey bunaldıklarını itiraf ediyorlar. Aslında insanların ömrünü uzatmak için uygulanacak en başarılı strateji “yukarıdakilerin hepsi” olmalıdır. Bunun için hastalık tedavisinde yeni çözümler, moleküler düzeyde yeni keşifler, rejeneratif tıpta gelişmeler ve sağlıklı yaşama yönelik daha etkili uygulamalar gerekiyor. Hatta devrim niteliğinde bilimsel keşifler olmasa bile bugün bilimin ulaştığı seviyenin desteği ile insan ömrü uzamaya devam ediyor. Her yıl ortalama yaşam beklentisi üç ay kadar uzuyor. Bu da küçümsenecek bir süre değil. Avrupa gibi gelişmiş bölgelerde her on yılda bir insan ömrüne iki yıl ilave oluyor. Gelecekte yüz yıl veya daha uzun yaşamış insanlar bugüne baktıklarında, bizim ne kadar kısa ömürlü olduğumuza üzüleceklerdir. Tıpkı bizim ortalama insan ömrünün 35 yıl olduğu eski dönemlere bakıp üzüldüğümüz gibi.... “YUKARIDAKİLERİN HEPSİ” STRATEJİSİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle