26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR Denisova insanı koyu renkli habersiz olarak bu virüsü taşır. Aslında bu o kadar kötü değil, çünkü vakaların %99’unda hastalık gelişmez. Fakat virüs, organ bağışı alan, bağışıklık sistemi zayıf olan HIV hastaları veya hamilelerde tehlikeli durumlar doğurabiliyor. Oysa diğer insanlarda virüs bedende kalsa da bağışıklık sistemi tarafından kontrol altına alınır. Şimdi CMV’nin uzun vadede zararlı olabileceği görüldü. Genç insanlarda bağışıklık sisteminin sürekli etkin olması, bu sayede diğer enfeksiyonların da engelleniyor olması nedeniyle yararlı olabilir. Fakat çok fazla çalışan bağışıklık sistemi daha çabuk yaşlanır, kronik enfeksiyonlar gelişir. Bunun sonucunda da bağışıklık sisteminde değişimler oluşur (“Bağışıklık risk profili” “immuni risk profile/” IRP). IRP ve sitomegalo virüsün varlığı arasındaki ilişki daha önce birçok araştırmada da izlenmişti. Fakat bağışıklık sistemindeki yaşlanmanın bir CMV enfeksiyonunun bir sonucu mu olduğu yoksa risk profilinin mi CMV’yi tetiklediği bilinmiyordu. Fare deneyleri, hastalık etkeninin bedende uzun süre bulunmasının, bağışıklık sisteminin yaşlanmasına yol açtığını gösteriyor. Genç organizmada bağışıklık sistemini hızlandıran, yaşlılıkta yük haline geliyor ve beden bedelini ödüyor. İnternet’e daha fazla bağımlı oldukları sanılıyordu. Cinsiyetlere özel genetik bulgular belki de İnternet bağımlılığının özel bir alt grubuna uzanıyordur. Örneğin sosyal ağlardan veya benzeri medyalardan yararlanma gibi. Denisova insanının kalıtımını tümüyle çözen uluslararası bir ekip, bu gizemli insan türü hakkında yeni bilgiler edindi. 2010’da Altay Dağları’ndaki Denisova mağarasında bulunan ilkel insan türü, koyu bir ten rengine, kahverengi gözlere ve saçlara sahipti. MaxPlanck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Svante Pääbo ve ekibi, bu özellikleri kalıtımdaki belli başlı genlerde okudu. Neandertal insanıyla yakın akraba olan bu insan türü hakkında bugüne kadar sadece bir parmak kemiği ve iki diş bulunduğu için çok fazla bir şey bilinmiyordu. Parmak kemiğinden alınan DNA örneğine göre parmağı 80.000 yıl öncesine tarihlendirildi. Fakat dünya genelindeki toplam on bir modern halk grubuyla yapılan genetik karşılaştırma Denisova insanının yaklaşık olarak 800.000 yıl önc e m o d er n i n s an ı n soy çizgisinden ayrılmış olabileceğini gösterdi. Denisova kalıtımı bize, modern insanda o zamandan bu yana meydana gelen tüm genetik değişimlerle ilgili neredeyse eksiksiz bir katalog oluşturmamıza izin veriyor diyor Pääbo. 111.812 DNA yapıtaşı ve 9.500 daha büyük DNA bloğunda Denisova kalıtımı henüz maymununkine benzerken, modern insanınki çok daha gelişkin. Bu genlerden çoğunun beyin gelişiminde ve sinir sinyallerinin aktarılmasında katkıları bulunuyor. Diğer bir sonuca göre de, dünya genelinde en fazla Denisova geni taşıyan halk grubu Papua Yeni Gineliler. Kalıtımlarının %6’sı bu ilkel insana uzanıyor. 2010’da gerçekleştirilen geçici analizlerle de günümüzdeki Güneydoğu Asya adalarında yaşayanların ve Avustralyalı Aborjinlerin atalarının, bir zamanlar Denisova insanıyla karşılaşıp, melezleşmiş olabileceklerini göstermişti. Denisova insanının çok fakir bir genetik çeşitliliğe sahip olduğu da görüldü. Anlaşıldığı üzere bu insan türünün popülasyonu çok kısa bir zaman içinde küçük bir gruptan gelişmiş. Bu nedenle tüm bireylerin soyu çok az sayıda ataya uzanıyor ve genetik olarak da birbirlerine çok benziyor. Almanlara göre bir gen mutasyonu, beyindeki önemli sinyal maddelerinin metabolizmasını değiştirerek bağımlılık türü davranışları tetiklemekte. Bu gen mutasyonu İnternet bağımlılarında, online medyaları normal ölçüde kullananlara kıyasla daha fazla bulunuyor. Anlaşılan o ki İnternet bağımlılığı uydurma değil diyor Bonn Üniversitesi’nden İnternet bağımlılığına yol açan gen mutasyonu Christian Montag. Tıpkı nikotin ve alkol bağımlılığında olduğu gibi İnternet bağımlılığında da moleküler genetik bağlantılar var. Bu bağlantı diğer araştırmalarla da kanıtlanacak olursa, bu mutasyon İnternet bağımlılığı tanısı için bir gösterge ve bağımlılığın da daha iyi tedavi edilmesine yardımcı olabilecek (Journal of Addication Medicine). Araştırmacılar, İnternet ve online medyalar olmadan yaşayamayan ve kişiliği işlemci ve bu bağımlılıkla şekillenen kişileri İnternet bağımlısı olarak tanımlıyor. İnternet bağımlıları, İnternet’te kalma süresini ayarlayamıyor, sanal dünya dışında pek uğraşları olmuyor ve diğer insanlardan uzaklaşıyorlar. Bu tür bir bağımlılıkta örneğin değişmiş bir beyin metabolizması veya genetik değişimler gibi biyolojik faktörlerin de rol oynayıp oynamadığını öğrenmek isteyen bilimciler, potansiyel bağımlıları bulabilmek için 843 kişinin İnternet kullanma alışkanlığı hakkında bilgi edindi. 132 kadının ve erkeğin problemli davranışlara sahip oldukları görüldü. Bu kişiler gündelik yaşamda sürekli İnternet’le meşgul oluyor ve İnternet’ten vazgeçmek zorunda kaldıkları zamansa kendilerini iyi hissetmiyor. Araştırmanın ikinci aşamasında 132 kişinin kalıtımı, kontrol grubundaki sağlıklı insanlarla karşılaştırılmış. Analizler, İnternet bağımlılarında belli başlı gen bölgesinin daha çok değişmiş olduğunu gösteriyor. CHRANA4 genindeki bir mutasyon, bu insanlarda asetilkolin sinyal maddesindeki bir kenetlenme bölgesindeki alt birimin değişmesine yol açmış. Bu reseptör beynin ödüllendirme merkezini etkinleştiriyor. Bu reseptörün genlerindeki bir mutasyonun (değişinim), örneğin nikotin bağımlılığı gibi bağımlılığı da tetiklediği biliniyordu. Bu mutasyon bağımlı kadınlarda daha çok görüldü. Çünkü bugüne kadar erkeklerin Tedaviden sonra düzenli olarak alınan aspirin, prostat kanseri hastalarına iyi geliyor. Deney erkeklerinde ölüm riski yarı yarıya düşmüş. Aspirinin koruyucu özelliği agresif kanser türlerinde çok etkili deniyor Journal of Clinical Oncology dergisinde. “Araştırmalarımız, aspirinin prostat kanserinde tümör hücrelerinin büyümesini engellediğini göstermiştir” diyor Tennessee Üniversitesi araştırmacısı Kevin Choe. Araştırmaya ışın terapisi veya cerrahi müdahale ile tedavi edilen, prostat karsinomu hastası 5955 erkek katılmış. Bu katılımcılardan üçte biri Warfarin, Clopidogrel, Enoxaparin veya aspirin gibi kanı sulandırıcı ilaçlar kullanmış. On yıl içinde bu hastalardan yüzde üçü yaşamını yitirirken, bu oran diğer grupta yüzde sekizdi. Sonuç olarak kanı sulandıran ilaç alanlarda kanserin nüksetme ve metastaz oluşma riski çok daha düşük. Bu gruptaki çok agresif kanser türüne sahip hastalarda ölüm oranı sadece yüzde dört. Oysa kan sulandırıcı etki maddesi almayanlarda ölüm riski yüzde 19. İkinci bir analizden sonra bu koruyucu etkinin özellikle de aspirin kullanımına bağlı ortaya çıktığı anlaşılmış. Aspirin prostat kanserine bağlı ölüm riskini yüzde 57 oranında düşürüyor. Fakat aspirini tüm prostat kanseri hastalarına önerebilmek için ilk önce doğru dozajın belirlenmesi gerekiyor. Aspirin prostat kanserine de iyi geliyormuş MORS ŞİFRESİ 175 YAŞINDA Amerikalı mucit Samuel Morse 175 yıl önce New York Üniversitesi’nde ilk elektromanyetik telgrafını sunmuştu. Bu araç onu modern iletişimin öncüsü haline getirecekti. İlk bakışta kâğıdın üzerinde çizgilerden ve tırtıklardan oluşan bir diziden başka bir şey görünmüyordu. Fakat bunların her biri sayı yerine geçiyor diye açıklamıştı Morse Eylül 1837’de. Bu kriptolojik kombinasyon “214362581120401837” sayısını temsil ediyordu. Bu sayı ise Morse tarafından geliştirilen bir şifre sözlüğüyle her şeyi açıklayan bir cümleye çevrildi: “4 Eylül 1837 tarihindeki telgraf denemesi başarılı olmuştur”. 1791 Massachusetts doğumlu Morse aslında teknikle hiç ilgili değildi. Ressam olarak ünlenen Morse’un resimleri günümüzde bile hâlâ dünya çapındaki müzelerde sergilenir. Morse, Amerikan Tasarım Akademisi’nin müdürü olduktan sonra birçok kez New York belediye başkanlığına adaylığını da koymuştu. Morse günün birinde gemiyle Avrupa’dan Amerika’ya dönerken, iki yolcunun elektromanyetizma üzerine yaptığı konuşmaya CBT 1330/ 6 14 Eylül 2012 Zararsız bir herpes virüsü yaşlılıkta olumsuz sonuçlar doğurabilir. Çünkü bağışıklık sistemi o zaman bu virüse odaklandığı için diğer hastalık etkenlerine yönelik savunma zayıflıyor. Amerikalılar Almanlar, bu durumun, yaşlı insanların enfeksiyon hastalıklarına yakalanmaya niçin daha yatkın olduklarını açıkladığını söylüyor (PloS). Sitomegalo virüs (CMV) herpes virüs ailesinin bir üyesidir. Yetişkinlerin birçoğu Yaşlılıkta bağışıklık sisteminin zayıflamasından bir virüs sorumlu kulak misafiri olunca telgraf fikrine ulaşmıştı. Bundan sonra harıl harıl çalışmaya başladı, bir şövale, kalem, sarkaç ve saatin eski parçalarından oluşan bir alet geliştirdi. Aletin işleyişi gayet basitti: Elektrik akımı olmadığı zaman kalem bir çizgi çiziyor, elektrik akımı olduğu zaman ise sarkaç vuruyor ve çizginin yanında tırtık açılıyordu. Morse meslektaşlarıyla birlikte durmadan çalışarak, sonunda onun adıyla anılan Morse şifresini buldu. Bu şifreyle kriptolojik sayı dizileri yerine üç sembolden oluşan sinyaller aktarılıyordu: Kısa, uzun ve ara. Böylece bir iletişim panosu ve elektrik ileten bir kalemle sinyaller hattan iletilebiliyordu. Morse uzun bir süre yatırımcı ve siyasi destek peşinde koştuktan sonra Amerikan Kongresi nihayet Baltimore ve Washington arasında yaklaşık altmış kilometre uzunluğunda ilk telgraf hattının kurulması için talimat verdi. Morse 1872 yılındaki ölümüne dek ilk telgraf aparatı ve şanı için kaygılanmıştı. Bir mektubunda şöyle diyordu: “Bir buluşçu olmak gerçekten de kıskanılacak bir durum değil. Bir buluşun başarılı olacağı fark edildiğinde, herkes başarıyı kendine mal etmeye çalışıyor.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle