17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Türkiye Ekonomisi Yakup Kepenek Remzi Kitapevi Bu kitap Türkiye ekonomisini, ekonominin üretim yapısını sayısal ve niteliksel yönleriyle ele alıyor. Tarihsel gelişme süreçleri: Cumhuriyet dönemi boyunca sermaye birikimi politikaları ve bunların nu hatırlatıyor. Çocuğumuz. Deneyimlere ve örnek olaylara dayalı bu başvuru kitabı, çocuğumuzdan öğrenmenin yollarını tarif ediyor. www.h2okitap.com Hayrettin Ökçesiz [email protected] http://okcesizhayrettin.blogspot.com Bilim ve Gelecek Eylül Sayısı Dergi bu sayısında kapağını 300. doğum yılı nedeniyle JeanJacques Rousseau’ya ayırmış. Eserleriyle Aydınlanma ve Marksizm arasında bir köprü kuran büyük düşünürünün hayatı ve eserleri, Aydınlanma Çağı ile ilgili uyarıları ve toplum modeli açıklanıyor. Ayrıca Alâeddin Şenel “İnanç özgürlüğü olur mu?” başlıklı yazısında inanç sözcüğünün bir düşünsel durumu ya da düşünsel eylemi yansıtmasında sorun yokken, “inanç özgürlüğü” söz konusu olunca, sorunların ortaya çıktığını belirtiyor. Bunun yanı sıra Marie ve Pierre Curie’nin birlikte 4 yıl boyunca bir kulübede çalışarak bin bir zorluğu yenerek, yemeyi, içmeyi, uyumayı unutup hedefe kilitlenerek radyumu nasıl buldukları anlatılıyor. Bilim Gündemi’nde yer alan “Düşünmek fazla kalori yakmayı sağlar mı?” başlıklı yazıya göre zihinsel yorgunluk aslında oldukça sade bir olgu; en zor türevintegral sorularıyla cebelleşmemizle, zihnimizi hiç çalıştırmadan elimizdeki fareyle tarayıcılarımızda tıklayarak gezinmemiz arasında enerji gereksinimi bakımından oldukça az fark var. Bilim ve Gelecek’in yeni sayısında ayrıca Gül Atmaca’nın Irak’tan sonra Suriye’de ortak tarihsel mirasın yitip gittiğini anlattığı yazısı, Hasan Aydın’ın Eski Yunan felsefesinde cinsel aşk araştırması yer alıyor. DHA’dan Cem Tursun geçenlerde özetle şu haberi geçti: “Bu Nasıl Hukuk, Nasıl Bir Adalet” “Balyoz Planı iddialarına ilişkin 250’si tutuklu 365 sanıklı davanın 106. duruşması sanıkların esas hakkındaki savunmalarının alınmasıyla devam etti. Tutuklu sanık Bilgin Balanlı, sanıkların ve avukatların delillerin toplanması, tanık dinlenmesi ve bilirkişi heyeti oluşturulmasıyla ilgili taleplerinin hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildiğini belirtti. Evrensel hukuk gereği savcının iddiasını ispatlaması gerekirken, bizzat savcının, sanık delilleri çürütmekle görevlidir, dediğini ifade eden Balanlı, şunları söyledi: ‘Bizler iddiaların aksini maddi gerçekler ve bilimsel raporlarla ortaya koyduk. Ancak, bütün bu gerçeklere rağmen mahkemenizin ve iddia makamının kanaatinin değişmediği anlaşılıyor. Adaletin doğru olarak tecelli edebilmesi için savunma amacıyla daha çok kanıt sunma ve daha derin araştırma isteme hakkımız dahi görmezlikten geliniyor. Soruyorum, bu nasıl bir hukuk, nasıl bir adalet? Türk Milleti adına yargılama yetkisini kullanan bu mahkemede artık hakkın ve hukukun sağlanamadığını düşünüyorum’ dedi.” Bu ağır suçlamalara yargıçlar hiçbir şey söylemiyorlar. Söyleyemiyorlar. Hep söylendiği gibi, onlar kararlarıyla konuşuyorlar. Ancak bu kararlarda başka bir ses duyuluyorsa; başka (araç) değerler uğruna ve başka güçler adına verildikleri düşünülmeye başlıyorsa, bir kıyamet de kopmaya başlıyor demektir. Yukarıdaki sözleri tüm Silivri sanıkları bir biçimde sürekli söylüyorlar. Ülkenin tüm zindanlarından bu iniltiler yıllardan beri geliyor. Oysa Demokratik Hukuk Devletlerinde, sanıkların, yargılandıkları mahkemeler hakkında böylesi suçlamalar, suç ihbarları yapmaları pek ayrıksıdır. Bir yargılamanın adaletle sonuçlandığı yargısına götürecek tek kanı, yargıcın, tarafların güvenini kazanmış ve bu durumunu sonuna dek sürdürebilmiş olmasıdır. Yargıç bu güveni tek başına kazanamaz. Bu süreçte yargıç kimliğine verilen değerin ve yargıcın gösterdiği kişilik özelliğinin yarattığı ortam kadar, verilen kararların nitelik değerlerinin uyandırdığı saygı da çok önemlidir. Bu yüzden biz de Ziya Paşa’ya nazire olarak “Âyinesi kararıdır yargıcın, mahkemenin, lafa bakılmaz / Onların görünür rütbei aklı bu eserlerinde“ demek zorundayız. Bu akıl derecesi bireysel olduğu kadar, kolektiftir aynı zamanda. Yani yargıcınki yanında, bir de “mahkeme aklı”ndan söz etmeliyiz. Yargıca yönelttiğimiz kişilik değerlerinin mahkemenin kararlarında yansımasıyla, bu güvenin temel taşları yerleşmeye başlar. Hiçbir kararın aşamayacağı evrensel çelişkiler ve adaletsizlikler bile bu güveni kolaylıkla sarsamaz. Çünkü bu güvenin duyumsanmak için beklediği ilk ve tek şey, insancı ve insancıl bir yargılama, mahkeme ve yargıçtır. Yargıç kendisini insanlıktan çıkaran yasalara kulluk etmek yerine, bu yasalara bir çeki düzen vermeye çalışmalıdır. Çünkü, her zaman söylediğim gibi, yasaları parlamentolar, hukuku yargıçlar yapar. Yani yasa, çıkar çıkmaz hukuk değildir. Daha çok, onun hammaddesidir. Mahkemelerde işlenerek hukuka dönüşür. Bu yöntem, geceden sabaha torbalarına yasa dolduran siyasetçilerin heveslerine set çekebilmek bakımından da önemlidir. Ama bu yöntem özellikle, yargıca insancı ve insancıl bir yargılama yapabilmesine olanak ve cesaret verebilmesi bakımından çok önemlidir. Yargıç bu yöntemi göze alabilirse, insan olabilmek ve kalabilmek için çok önemli bir fırsatı yakalamış demektir. Benimsemezse peki, ne olur? Yalnızca yargıç olur, kendisine başbakanlarca “gerekenin söylenebildiği” bir yargıç olur tabii ki… Yargıç yasalara körü körüne uymak yerine, onları her zaman aklının ve vicdanının süzgecinden geçirmelidir. Hiçbir kaygı ve heves onun aklını ve vicdanını karartmamalıdır. Buraya kadar söylediklerime anlam kazandıracak şu noktayı hemen belirtmeliyim: Yargıcın aklı ve vicdanı kaba bir akıl ve vicdan olmamalıdır. Bunların incelmesi, güçlenmesi, zenginleşmesi gerekir. Genç bir insanı bu mesleğe hazırlarken amaçlanacak tek şey belki budur. Elbette bu işi yapacak kurumların ve mensuplarının, öğrencileri böyle bir akıl ve vicdana eğitme yetkinliği taşımaları önkoşuldur. İnsancı ve insancıl, adil bir yargılama her şeye karşın olanaklıysa, ancak böyle olanaklıdır. Değilse, alışılagelmiş siyasetçi profilini yargıçlar için de düşünmek zorunda kalacağız. İşleri de birbirlerinin işlerine çok benzeyecek... Yukarıdaki çerçevede yasakoyucu gibi davranmasını beklediğimiz yargıcın kişilik örneği bu profil olamaz. Bu aktörler birbirlerinin gerçekliklerini değil, ideal durumlarını örnek alabildiklerinde ancak, burada söylediklerim anlamlı olabilir. iç ve diş nedenlerle değişimi... Politika ve sektörlere göre durum: Para ve banka, kamu maliyesi, dış ekonomik ilişkiler, sermaye kaynaklarının kullanımı, tarım, sanayi ve hizmetler... Ekonominin toplumsal boyutları: Nüfus ve işgücü, çalışma yaşamı, ulusal üretim, gelir bölüşümü, genel denge ve fiyatlar... Üniversitelerin ve konuyla ilgili tüm kesimlerin yararlanması amacıyla hazırlanan bu çalışmada ayrıca, ekonominin küresel denizlerde yarışma olanakları uzun dönekli gelişme düzleminde inceleniyor. Çocukla Birlikte Büyümek Dilek Kırcaoğlu Psikolojik Danışman h2o Yayınları “Çocuklar büyüdükçe sorunları da büyüyor” diye yakınırız. Oysa büyüyen sadece, biz ebeveynlerin çaresizliği. Ancak bu bilgi ve deneyim eksikliğine dayalı bir çaresizlik. Çocuklardan yana bir sorun yok. Onlar gelişiyor, büyüyor, birey olma yolunda hızla ilerliyor ve bağımsızlıklarını ilan ediyorlar. Biz ebeveynler ise çocukların gün be gün hızlanan gelişim ve değişimlerine ayak uyduramıyoruz. Tuvalet eğitimi gibi en sıradan problemleri yoluna koymakta zorlanırken, ölüm gibi bir kavramı çocuğa anlatmaya çalıştığımızda, kendimizi iyice içinden çıkılmaz bir halde bulabiliyoruz. Çocuğun cinsellik ve cinsiyet üzerine sorularına yanıt bulmakta nasıl da zorlanıyoruz. Çoğu ebeveyn çocuğunda dikkat eksikliği olduğunu düşünür, bazıları da hiperaktiviteyi hastalık olarak görür. Boşanmanın çocukları etkileyeceğinden endişeleniriz. Ancak çıkar yol bulabilir miyiz? Yemek yemeyen, her şeye ağlayan, sinirli ve öfkeli çocuklarda aklımıza ilk gelen psikolojik bir rahatsızlık ya da hastalık mı olmalı? Bütün bu problemlerle baş etmeye çalışırken bir rehbere ihtiyaç duyduğumuz anlar da yok değildir. Çocuğun uyku düzensizliklerinden, disiplin problemlerine kadar pek çok konuda bir göstericimiz olsun isteriz. Psikolojik danışman Dilek Kırcaoğlu aradığınız bu yol göstericinin hemen yanı başınızda olduğu Bilim ve Ütopya Eylül Sayısı Bilim ve Ütopya dergisi, Eylül sayısını Çin Devrimi’nin önderi ve Marksist kuramcı Ma o Ze dung’a ayırdı. Dergide, gerek bir eylem adamı, gerekse bir düşünce adamı olarak Mao Zedung’un ve görüşlerinin kapsamlı bir incelemesi sunuluyor. Önde gelen Marksist toplumbilimciler Samir Amin ve Korkut Boratav’ın söyleşileri ile Doğu Perinçek, Semih Koray ve Hikmet Kıvılcımlı gibi isimlerin kaleme aldıkları makaleler, dergide öne çıkanlar. Derginin sunuşunda, Mao özel sayısı hazırlanmasına gerekçe olarak, kapitalist dünyanın 2008’den beri içinde çıkamadığı küresel ekonomik krizin hızla bir “sistem krizi”ne dönüşmesi ve Ezilen Dünya’nın bu darboğazda hızla “Gelişen Dünya” kimliği kazanarak insanlık için yeni bir devrimci seçenek sunması gösterildi. Genel Yayın Yönetmeni Emrah Maraşo, bu bağlamda şöyle diyor: “20. yüzyıl sosyalizminin doruğu ve 21. yüzyıla kurduğu köprü olan Mao Zedung’un eylem ve düşüncelerinin yeniden incelenmesi, önemli bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor.” CBT 1330/ 15 14 Eylül 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle