24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Uygar Tutarlılık Ölçütleri Toplum yaşantısında en aptal adamın bile öğrendiği bazı davranışlar var: Bunlar ortak yaşamın tutarlılığını ve dengesini sağlar. Sıra beklemek, kadınlara, ihtiyarlara, çocuklara öncelik tanımak, yardım etmek insanlara bir şey sorarken nazik olmak, hak yememek ve sayısız yazılı olmayan kurallar. Gerçi dağdan inenler bunları her zaman anımsamıyor ama yaşamın tutarlılığını bu gibi toplumsal kabuller sağlar. E konomik olarak da bazı anlaşmalar var idare edenlerle halk arasında. En eski çağlardan bu yana idare edenin halk’a günlük somununu sağlaması gerekir. Otobüs, tren, vapur fiyatları her yolcu için aynı. Denge sağlayan bu sessiz anlaşmalar yüzyıllar içinde kuruluyor , günümüzde çok çabuk değişebiliyor. Küçüklü büyüklü krizlere neden oluyorlar. Yine de idare edenle edilen arasında genel geçer bir ‘modus vivendi’ vardır. Yasalar, yönetmelikler, narçlar, ücretler, gelenekler hepimizin alıştığı toplumsal çerçeveler ve farkına varmadan benimsenmiş kurallardır. Bu düzenin arkasında binlerce yıl içinde birikmiş, insanın genetik yapısından başlayan büyük bir karmaşa(complexité) vardır. İnsanlar fiziksel varlıklarıyla birlikte kendi işlerini, maharetlerini, yeteneklerini, yaratıcılıklarını, bilgilerini öteki insanlara sunarlar. Sayısız ayrıcalık, sayısız ilişki, sayısız kural, sayısız yasa, sayısız yasasızlık, sayısız düzensizlik toplum yaşamında yan yana iç içe yaşar. Hırsızsız, haydutsuz toplum olmaz. Bunlar hepimizin farkına varmadan bildiği bir toplum ilişkiler dokusu oluşturur. Karmaşık bileşenlerin kabul edişmiş kargaşası toplumun dinginliğilini sağlar. Bu kuralların çiğnenmesi karmaşanın bilinmeyen bileşenlerini yüzeye çıkarır. İşte o zaman karmaşa kargaşaya dönüşebilir. Dünya ve Türkiye bu karmaşayı yaşıyor. Tarih diye okuduğumuz çağlar gerçekten hikâye oldu. Çağdaş ulaşım ve iletişim milyarlarca insana eski bilgi ve kurgunun geçersizliğini öğretti. Uzakdoğu ülkelerinin yeni performansları ve dünya yaşamındaki statüleri dünya düzeninin eskisinin devamı olamayacağını kanıtladı. Yenisi oluşana kadar geç kapitalizm boşlukta perende atacak. Geç kapitalizm denilen şey emperya listlerin eski egemenliklerini sürdürmeğe çalıştıkları finanskapital düzenidir. Modern dünya sayıya boğulmuş bir pazardır. İdare edenler de idare edilenler de geçmişte biriken değil, bugün şekillenen kaypak koşullarda yaşıyorlar. Bu, kerpiç evden gökdelene, bakkaldan alışveriş merkezlerine, telefondan internete, Google ve Facebook’a geçen bir dünyadır. Fakat sokaktaki insanın bir isteği değişmez: Güvenli yaşam. Milyonların bir arada yaşayabilmesi için düşünce ve mal alışverişinin anlaşılabilir sınırlar içinde olması, algılanabilen bir tutarlılığa kavuşması gerekir. Bunu gerçekleştiremeyen toplumlar dengelerini yitirirler. Son Arap ayaklanmasında değişmenin boyutlarını kavrayamayan idareciler iktidarı yitirdiler. Dünya toplumları dengenin kurulmasını sağlayacak yeni yaklaşımlar üretmek zorundalar. Fakat buna hazır değiller. Toplumlar kendilerini şaşırtan durumlarla, tehlikelerle karşılaşınca psikolojik, sosyal ve ekonomik dengeleri bozuluyor. Bütün dünya toplumları kendilerini rahatsız eden gergin ortamlarda yaşıyorlar. Kanımca İkinci Dünya Savaşı bile bugünkü kadar belirsiz ve her şeyin pamuk ipliğine bağlı bir ortam olmamıştı. Dengesizlikler eşitsizlikten kaynaklanır. Ne var ki eşitsizlik evrensel ve değişmeyen bir olgudur. Küçük çocuk ve büyük bir adam, kadın ve erkek, genç ve yaşlı, aptal ve akıllı, çirkin ve güzel, haklı ve haksız birlikte yaşarlar. Biyolojik farklılıklar insanları rahatsız etmez. İnsanları rahatsız eden toplumsal eşitsizliklerdir. Haksızlık denilen şey, eşitsizliğin yarattığı zorbalığı kontrol olanağının yokluğudur. MODERN DÜNYANIN ÖZELLİĞİ Uygarlık bu bağlamda doğal eşitsizliklerin çaresizliği dışında, sosyal, politik ve ekonomik eşitsizlikleri azaltma çabası olarak tanımlanabilir. Ne var ki günümüzde eski çağların eşitsizlikleri hâlâ sergileniyor. Ve ne yazık ki uygarlık örneği olarak bakılan ülkeler dünyadaki dengesizlik ve haksızlıkların baş sorumlularıdır. Günümüzün en acıklı olgusu para egemenliği kavgasının utanmaz boyutlarıdır. Parayı, yani bir toplumsal yaşam aracını silaha dönüştüren insandır. Ama fakir insanlar değil zengin olanlar. İnsanlık tarihi cinayetle iç içe o denli bulaşık ki sonunda cinayetin kahramanlık olduğunu kabul etmişiz. Hiroşima’ya atom bombası atan Amerikan pilotu, çoluk çocuğu öldüren teröristler, savaşlarda çok insan öldüren askerler hep ulusal kahramanlardır. Para ve cinayet. Bunlar Amerikan filmlerinin vazgeçilmez konuları değil mi? Çin için Amerika’ya erişmek mi daha önemli, halk’ı doyurmak mı? Hindistan için iletişim ve bileşim teknolojisinde birinci olmak mı, halkın sefaletini azaltmak mı daha önemli? Amerika için hastalıklarını tedavi etmek mi daha önemli, Ortadoğu petrolleri mi? Türkiye’de de Eğitimin düzeyi mi daha önemli, TOKİ’nin yüksek yapıları mı? Gerçi birini yapmak ötekini kolaylaştıracak. Fakat insana odaklaşmayan her şey bir yozlaşmadır. İnsanlar için barınmak, karnını doyurmak ve kimsenin kulu kölesi olmadan özgür yaşamaktan daha önemli ne olabilir? Aradan geçen binlerce yıldan sonra insanlar hâlâ açlıkla dertleniyorlarsa bugünkü gelişmenin motoru sayılan kapitalist sistemin yakıtı da açlık ve kan olmuyor mu? Sevgili Okuyucular, Sorunlara duyarlı olanlara soralım: Para ve gücün dışında sizi mutlu eden bir şey var mı bu dünyada? Sevgi, bülbül sesi, gül kokusu türünden. Yoksa benzin sarhoşluğu ve her şeye rağmen para şakırtısı mı? UYGARLIK TANIMI Tayfun Akgül Evde beslenen köpek, çocuğu astımdan koruyabilir Amerika’da gerçekleştirilen son bir araştırmaya göre evde beslenen köpek küçük çocukları astımdan koruyabilir. Farelerle gerçekleştirilen deneyler sonucunda köpekli ev tozunun belli başlı soğuk algınlığına bağlı enfeksiyonlardan koruduğu ortaya çıkmış. RS virüslerine (Respiratory Syncytial Virüs) bağlı ağır enfeksiyon geçiren çocukların astıma yakalanma riski daha yüksektir. RSV enfeksiyonları küçük çocuklarda sıklıkla görülür. Kaliforniya Üniversitesi’nde (San Francisco / UCSF) Kei Fujimura ile çalışan ekip farelerin yemlerine köpekli evlerden ve köpeksiz evlerden alınan tozları karıştırmış. Bu şekilde köpekli evlerin tozlarıyla beslenen farelerde RSV enfeksiyon riskinin düştüğü görülmüş. Ayrıca mide bakterilerinin birleşimleri de değişmiş. Araştırmacılar tozun içindeki bakterilerin mideye ve bağırsaklara girerek bedenin savunma mekanizmasını harekete geçirdiğini ve bu bağışıklık reaksiyonunun da RSV enfeksiyonundan koruduğunu tahmin ediyorlar. CBT 1320/ 5 6 Temmuz 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle