Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Babyboom kuşağı altmış yılda kurduğu dünyayı, adeta kendisinden sonra gelenlere yar etmemek üzere çıkardığı ekonomik krizlerle yine kendi elleriyle yok ediyor. Bu temizlik aslında yeni lider Y Kuşağı için de bir avantaj! Teknolojiyle modernleşilebilir mi? Modernleşme, ortaçağa özgü olandan çıkış demektir. Ortaçağdan teknolojiyle mi çıkıldı? Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Facebook’un Halka Arzı Her fırsatta bahsettiğim, eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Facebook kurucusu Mark Zuckerberg’in, 2011 yılında çekilmiş o fotoğraftaki sembolik savaş, Facebook’un halka arz edilmesiyle acaba ekonomik bir savaş haline mi geliyor? İnternette çeşitli sitelerde yer alan bu fotoğraf karesinde (bir örneğini şu linkte görebilirsiniz: http://tinyurl.com/cpj8fm9 ) 20. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmuş babyboom kuşağı ile dijital bir dünyanın içine doğmuş ilk kuşak olan YKuşağı arasındaki çatışmalı, gergin devir teslim töreni yer alıyor bence. Kendisinden sonraki kuşak olan X Kuşağı’nı kendi vizyonuna uydurup sindirmiş olan babyboom kuşağı, giderayak, er ya da geç yerine geçecek olan Y Kuşağı’nı da dize getirmeye çalışıyor. Dijital olmayan bir dünyanın nasıl bir yer olduğunu bilmeyen Y Kuşağı’nın ise kendisine ait bir oyun planı olduğu belli. Sarkozy’nin silaha benzer el hareketi ile Zuckerberg’in bu tehdide aldırış etmez görünen bir eli cebinde rahat tavrı sanki bu gerginliğin resmi! Arka planda iki figür daha yer almaktadır. Sarkozy ile Zuckerberg’in tam arasında bir kadın ve baktığı yönde, parlayan camın gerisinde silüet şeklinde bir erkek daha. Eski zaman tablolarını yorumlar gibi bu fotoğrafı yorumlamaya devam edersek, kadın bir yandan bu iki lider kuşak arasında yaşanmakta olan gerginliği hafifletmeye çalışmak üzere yanı başlarında her an müdahale etmeye hazır beklerken, diğer yanda ise belki de Y Kuşağı yerine bayrağı devralması gerekirken geride bırakılmış olan X Kuşağı’nı da gözardı etmemek, onun da değerli olduğunu ona anımsatmak üzere kafasını çevirmiş; onu izliyor. Facebook birkaç hafta önce ABD’de halka arz edildi. İki hafta içinde hisse fiyatları açılış değerinin %25’i oranında değer kaybetti. Yapılan ilk yorumlar, büyük yatırımcıların daha fazla beklemeden bu Facebook balonundan ilk fırsatta kâr etme açgözlülüğünü gözler önüne seriyor. Halka arzdan önce bu denli yüksek bir beklenti fiyatı yaratıp, sonra da satışa geçmiş durumdalar. Aylardır ağzına lezzetli bir lokma girmemiş eski bir gurmenin ilk bulduğu fırsatta ne pahasına olursa olsun kendisine şahane bir ziyafet çekmesi gibi. Peki bu Facebook’u, sosyal medyayı, Zuckerberg’i nasıl etkileyecek? Babyboom kuşağının paradigması, dünya medyasına, “Zuckerberg iki hafta içinde dünyanın en zengin 40 kişisinden biri olma özelliğini yitirdi” haberlerini pompalaya dursun, Zuckerberg halka arzın olduğu hafta sonu yakınlarını, kız arkadaşının mezuniyetini kutlama bahanesiyle evine çağırdı ve sürpriz bir törenle onunla evlendi, şimdi de İtalya’da balayı yapıyor. Dört milyar dolar kaybetmiş olmasının onun için bir anlam ifade etmediğini gösterir şekilde gündelik yaşamına devam ediyor. Tıpkı yukarıda bahsettiğim fotoğrafta olduğu gibi, belki de Y Kuşağı’nın en temel ayırt edici özelliği bu. Çevre faktörü her ne kadar farklı şekilde tepki vermeleri için onları zorlasa da onlar kendi bildikleri yolda sakin sakin ilerlemeye devam ediyor! Bu tablo gözlerini kapatırken babyboom kuşağının son gördüğü sahne olacak gibi. Kurdukları dünyayı, çıkarttıkları krizlerle, yine kendi elleriyle yok ediyorlar! D . ünyanın fiziksel çehresini değiştiren teknolojidir. Bundan hiç şüphe edilebilir mi? Ama bu teknoloji bilimle elde edildi. Bilimsiz teknoloji olamaz. Bütün dünya uygarlık tarihi bunun örnekleriyle dolu. Ayrıca bilimin düzeyi geliştikçe, ona bağlı özgün teknolojinin düzeyinin de geliştiğini güncel olarak görüyoruz. Peki, teknolojisiz bilim olabilir mi? İlkçağ bilimi için belki düşük teknolojik yoğunluklu bilimsel çalışma tanımlamasını yapsak bile, modern dönemde teknolojik katkıdan söz etmeksizin bilimsel keşiflerin yapılabileceğinden ve yapılmış olmasından söz edebilmek imkânsızdır. Örneğin Newton kurduğu kütlesel çekim teorisinin uzay teknolojisiyle ilgili muazzam sonuçlarını göremeden öldü. Yaptığı şey, elbette yüksek derecede bilimdi ama çalışmaları sırasında diğer daha basit teknolojik aygıtların yanı CBT 1320/ 12 6 Temmuz 2012 sıra önemli olarak teleskop kullandı. Başka birçok örnek verebiliriz. Bütün zamanlar için düşündüğümüzde diyebiliriz ki, bilim olmadan teknoloji olamaz ama teknoloji olmadan da bilim gelişmesini sürdüremez. Fakat bu gerçek, bilim ile teknolojinin özel durumlardaki karşılıklı ilişkilerinin ve bu ilişkilerin karşılıklı önem derecelerinin incelenmesi gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Çünkü yeni keşiflerde belirli bir durumda bilimsel düşüncenin, başka bir durumda da teknolojik aracın belirleyici bir rolü olabilir. Bir an için bilimsel keşiflerin teknolojik sonuçlara hiçbir şekilde dönüşemediğini varsayalım. Burada karşımıza hemen çok önemli iki soru çıkar: Teknolojik araçları kullanmadan insanlık ne kadar bilimsel bilgi üretebilir(di)? (Çıplak gözle en son büyük bilimsel keşifler yapan bilim insanlarından biri Charles Darwin’di. Ama o bile teknolojiden bazen yararlandı). İkinci soru belki daha önemli; insan soyunun teknolojik aygıtlar üretmeden sadece bilimsel keşifleri art arda yapmayı başarabildiğini düşünsek bile, bu durum onun yer yüzündeki varlığını sürdürmesini sağlayabilir miydi? Bilim ile teknoloji arasındaki ilişkiler çok karmaşıktır. Bilimsel bilgi olmadan teknoloji üretilemez. Fakat teknolojik ürünleri kullanmadan da bilimde daha ileriye gidilemez. Ancak bilimsel bilgilere ulaşma çalışmaları da çok farklı yönlerden sürdürebilir. Örneğin bilimsel çalışmalar, uzay teknolojisini geliştirmeye yönelik olarak sürdürülebilir. (Sovyetler Birliği’nin 1960’lı yıllarda yaptığı gibi). Öyle bir durumda biyolojik keşiflerde bulunma olasılığı çok azalır. Temel bilimlerdeki çalışmalara çok ağırlık verilirse, o zaman da kapitalist sistemin öncelikle istediği bazı yatırımların gerçekleştirilmesi imkânı azalmış olur ve bunu kapitalistler hiç istemez. (Büyük parçacık çarpıştırıcı laboratuvarının kuruluşunun, ABD’nin daha önce gerekli mali desteği vermemesi nedeniyle bugüne kadar gecikmesi gibi). Bilimsel araştırmalarda elbette önceliklerin bulunması . Önemli olan, araştırmaları yönlendikaçınılmazdır. ren hedefin neye hizmet ettiğidir. Bilimsel keşifler her zaman modernleşmeye hizmet eder. Ama teknolojik icatların her zaman modernleşmeye yaradığını söyleyemeyiz. Teknoloji, bilimin, bilimsel düşüncenin, barışın ve demokrasinin gelişmesine ve yayılmasına hizmet ettiği ölçüde modernleşmenin bir aracıdır. Ortaçağdan teknolojiyle değil, bilimsel düşünceyle çıkıldı. K. Marx Felsefenin Sefaleti (1847) adlı eserinde,“El değirmeni size feodal beyli toplumu verir; buharlı değirmen ise sınai kapitalistli toplumu” demişti. Üretim teknolojilerine karşılık gelen sosyal sistemleri göstermesi bakımından doğru. (Ancak sosyal sistemlere karşılık gelen üretim teknolojilerini göstermesi bakımından tam doğru değil. Çünkü sanayi devrimi buhar makinesinin fabrikaya sokulmasından önce başlamıştı). Fakat Marx’ın sözlerinde, teknolojinin sosyal sistem belirleyicisi olduğuna ilişkin bir eğilim görülmüyor mu? Sanayi kapitalizminin oluşumunun ana faktörü buhar makinesi değil, bilim devriminin etkisi ile dinin toplumsal egemenliğinin zayıflaması, laikliğin doğması ve gelişmesi ile coğrafi keşiflerin ve denizaşırı ticaretin sonucunda büyük doğal ve insan kaynakları servetlerinin sermayeye dönüşmesiydi. (James Watt, makinesini fabrika üretimine kullanışlı ve yaygın biçimde sokacak şekilde geliştirmek için üniversite laboratuvarından bilimsel destek almıştı). Ancak teknolojiyi de çok işlevsiz göremeyiz. Gerçekten çığır açan teknolojiler var. Matbaanın, teleskopun, radyoteleskopun, mikroskopun, elektron mikroskopunun, lokomotifin, elektrik makinelerinin, uçağın, transistörün, bilgisayarın vb. çığır açan ve büyük bilimsel ve yeni teknolojik gelişmelere yol açan rollerini göz ardı edebilir miyiz? Günlük gazete, süreli yayın ve yüksek sayıda kitap yayını, matbaa teknolojisi olmadan olabilir miydi? Modernleşme de, uluslaşma da bu yayınlar sayesinde oldu. Ama matbaa teknolojisi, ortaçağa dönüş ideolojisine de hizmet edebilir. Aynı şeyi televizyon teknolojisi için de söyleyebiliriz. Bu nedenle sadece teknolojiyle modernleşilemez. Teknoloji kötüye kullanılabilir. Ama bilim kötüye kullanılamaz. Bilimin kötüye kullanılabilmesi için de teknoloji gerekir. Modernleşme ancak ve ancak bilimin ve bilimsel düşüncenin önderliğinde, üretimin, eğitimin, barışın ve demokrasinin gelişmesine hizmet eden teknolojiyle sağlanabilir.