27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Sözünü edeceğim fotoğraf bir ay önceye ait... Bir türlü yazmak içimden gelmedi. Hiç yazmasam, o da olmazdı. O öyle bir fotoğraftı ki... ‘Hürkuş’ ya da Hüzne Dair... 27 Haziran’da haber kanalları, Başbakan’ın, TUSAŞ’ın geliştirdiği ‘temel eğitim uçağı’ Hürkuş‘un hangardan çıkarılış törenine katıldığı haberini verdiler ve kokpite oturup, yüzünde mağrur bir ifade, tıpkı pilotlar gibi, ‘uçuşa hazırım’ işaretini verirken çekilmiş fotoğrafını yayımladılar. Oysa uçak henüz uçuşa hazır değil; yer testleri yapılacak. Sonra, havacılık otoriteleri onay verirlerse uçuş testlerine geçilecek. İşler yolunda giderse, en iyimser tahminle bir yıl kadar sonra üretime geçilecek. Demem o ki, pilotu(!) ‘uçuşa hazırım’ işareti veriyor ama Hürkuş, ‘henüz ben hazır değilim’, diyor. Bunu yazanlar oldu. Bence, işin bu yönü önemli değil. Ama öyle bir nokta var ki, asıl o noktanın farkına varılması önemli... Anlatayım: Kitaplığımda, ünlü havacılık yıllığı, Jane’s All The World’s Aircraft’ın 1941 yılına ait olanı var (1944’te düşen, amcam Hava Pilot Teğmen Hüseyin Göker’den bana kalan çok değerli bir armağan). Bu yayında, “bütün dünyanın uçakları” yanında, “uçak sanayiini kurmuş ülkeler” de [ifadeler yıllığa ait] ürettikleri uçaklar ve bunların teknik özellikleriyle yer alır. 1941 Yıllığı’nda da bu bilgiler var. 1941 yıllığının bana hâlâ heyecan ama o denli de hüzün veren yanı, “uçak sanayiini kurmuş 28 ülke” arasında, Türkiye’nin de Nuri Demirağ Tayyare Fabrikası’nda üretilen Nu.D.36 ve Nu.D.38 tip uçaklarla yer almış olmasıdır. Nu.D.36 iki kişilik eğitim uçağı... Nu.D.38 ise dört yolcu taşıyabilen bir uçak... Her ikisi de Nuri Demirağ Tayyare Fabrikası’nın özgün tasarımı... Biliyorsunuz, o özgün tasarımlar da, fabrikaları da, benzeri girişimler de daha emekleme çağındayken yok edildiler... Hangi yıldan söz ettik? 1941. Aradan kaç yıl geçmiş? 71 yıl... Ve 71 yıl sonra, özgün tasarım olarak takdim edilen bir eğitim uçağı hangardan çıkıyor ve bu ülkenin Başbakanı mağrur bir çehreyle, kokpitinde poz veriyor... İşin daha da acı bir yanı var. O yıllıkta, 28 ülke arasında örneğin Brezilya da var. Brezilya, ürettiği ve Brezilya Hava Kuvvetleri’nce eğitim uçağı olarak kullanılan iki kişilik Muniz M7 ve Muniz M9 tipi uçaklarla yıllıkta yer almış. Bu uçakların tasarımcısı da Yarbay Antonio Guades Muniz... Siz olsanız merak etmez misiniz; havacılık sanayiinde Brezilya bugün nerede? 2008 başlarında yazmıştım; güncelleyerek anımsatayım: Brezilya’nın Embraer firması bugün, 120 koltuğa kadar olan yolcu uçakları pazarında dünya lideri... Bu kategorideki başarısıyla, dünya ticarî uçak pazarında adı, Boeing ve Airbus’la birlikte anılıyor. Embraer’in, kuruluşundan 31 Mart 2012’ye gelinceye dek aldığı yolcu uçağı sipariş sayısı, toplam olarak, 1953... Bunun 1713’ünü teslim etmiş; kalan 240, imalât programında... Embraer, genellikle iş dünyasında kullanılan hafif jet uçakları kategorisinde de başarılı... Örneğin 2011’de, firmanın yolcu uçağı teslimatı 105 iken hafif jet sınıfı uçak teslimatı da 99’a ulaşmış... Embraer, askerî amaçlı uçaklar da üretiyor: EMBRAER KC390 askeri nakliye uçağı (tanker olarak tasarlanmışları da var)... EMB 145 AEW&C gelişkin bir erken uyarı ve havadan kontrol uçağı... EMB 145 MP yeni nesil deniz devriye ve denizaltılara karşı kullanılan silâhlarla donatılmış bir savaş uçağı... EMB 145 Multiintel gelişkin bir uzaktan algılama / yer keşif ve istihbarat uçağı... Ve EMBRAER’in Super Tucano’su: Etkin bir eğitim uçağı... Hepsi kendi özgün tasarımları... Bilmem, anlatabildim mi? 2012 yılında hangardan eğitim uçağı çıktı diye, törenler düzenlenen; kokpitinde mağrur ve mütebessim pozlar verilebilen bir ülkenin halkı bu bilgilerden haberdar olur da biraz hüzünlenir mi acaba? Üç Boyutlu Bir Beyin Cerrahisi İzlenimleri Son iki günümü sol kulağımın hemen yanında bir pens, sağ kulağımda ise bir emici bulunurken, karşımda duran canlı beyin üzerinde bir şeyler yaparak geçirdim. Bir beyin cerrahisi operasyonunu üç boyutlu bir televizyondan izleyince insan böyle görüyor. Aletleri siz kontrol etmiyorsunuz ama sanki sizin kontrolünüzde. Bazen ‘biraz sağa, biraz yukarı doğru’ demekten kendinizi alamıyorsunuz. Trafikte şoförün yanında oturup, ayaklarınız ile frene basmak gibi bir şey. Haluk Bingöl, bingol@boun.edu.tr GAZİ YAŞARGİL VE UĞUR TÜRE AMELİYATTA E şim Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nde nörolojik bilimler ekibi içinde nörologdur. Onun sayesinde 2530 Haziran tarihlerinde Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nde 3. Mikronöroşirürji kursunu iki gün boyunca bir bilgisayar mühendisi olarak izledim. Prof. Gazi Yaşargil ve Prof. Uğur Türe yeni geliştirdikleri teknikleri uluslararası bir katılımcılar grubu ile paylaştılar. Yıllardır beyin ile amatörce ilgilenen benim için de harika bir olanak oldu. Kurs boyunca ders anlatımı tarzında sunular yanında, anlatılanların pratik uygulamaları da yapıldı. Siz yukarıda seminer salonunda otururken aşağıda yapılan ameliyatı televizyonda canlı izlemeniz anlamına geliyor. Bu seferki kursta televizyon görüntüsü üç boyutluydu. Üç boyutlu bir görüntüde ameliyat izleme de tabii bir o kadar farklı oluyor. Avatar gibi üç boyutlu filmleri seyredenler bilir. Olayın içinde yaşıyorsunuz. Bu sefer karşınızda kafatası açılmış bir insan yatıyor. Benim gibi tıp dışından olanlar için düşünmesi bile insanın içini kötü yapıyor ama zamanla alışıyorsunuz. Operasyon sırasınca mikroskopla baktığınız için bir zaman sonra olaya yoğunlaşıyorsunuz. Artık orada yatanın bir insan olduğunu düşünmez oluyorsunuz. Tıpkı bir dedektif dizisinde olduğu gibi sizde problemi çözmeye başlıyorsunuz. Yavaş yavaş siz de operasyonu yapan cerrah gibi acaba buradan mı girsem, burayı mı kessem gibi kararlar almaya başlıyorsunuz. Operasyon kafatasının açılması ile başlıyor, ben bu kısmına yetişemedim. Allahtan da görmemiş oldum. İnsan dışarıdan gördüğü şeyin açılmasına daha hassas oluyor. Görüntüler başladığında kafatasında bir delik açılmıştı. Delikten beyin görünüyordu. Beyin beyaz renkli bir balon görünümündeydi. GENEL OLARAK AMELİYATLAR CBT 1323/8 27 Temmuz 2012 Ameliyattan bir kare. Balon hasta nefes aldığında birazcık şişiyor, sonra sönüyordu. Beyaz rengin beyin zarı olduğunu birazdan öğrenecektim. İlk iş bir cımbız ile zarın hafifçe esnetilip, kaldırılması ve bisturi ile çok ufak bir kesik atılması ile başladı. Sonra kesik çok yavaş ve dikkatli biçimde makas ve cımbız ile ilerletildi. Yeter derecede açıldıktan sonra iki kapak şeklinde iki yana dikildi. Artık beynin kendisi karşımızdaydı. Ders kitaplarında gördüğümüz hafif boz renginde, üzerinde mora yakın damarların geçtiği beyin. O da kalp atışları ile beraber hafifçe şişip, sönüyordu. Sonradan öğrendim ki bu şişme, sönme kalp atışlarından kaynaklanmıyormuş. Karın, göğüs ve kafa olarak vücutta üç boşluk varmış. Bunlar birbirine bağlıymış. Nefes alınca göğüs boşluğu şişer, bu da diğer iki boşluğa basınç yaparmış. Bunlar anlatılınca karın boşluğu ile göğüs boşluğu arasında diyaframı hatırladım, ama kafa boşluğu ile ilişkiyi söylemeseler kurmam mümkün değildi. Bundan sonra hedefe ilerlemek gerekiyor. Hedef tabii ki kolay bir yerde değil. Daima bir şeylerin arkasında, ilerlerde, derinlerde. Sizin açtığınız delikten kuyu kazar gibi beyin ve beyin zarı arasında ilerleyeceksiniz. Bu arada beyin zarının dışında kafatası olduğunu unutmayın. Yani dışarı doğru itmeniz mümkün değil. Allahtan beyin biraz esneyebiliyor. Dolayısıyla ilerlemek için bu esnemeyi çok dikkatli kullanmanız gerek. Bunları izlerken bunu evde nasıl denerim, çocuklara nasıl anlatırım diye düşünüp durdum. Taze bir ekmek alıp onun içinde kabuk ile yumuşak kısmı birbirinden ayırmaya çalışın, bir tünel kazmaya çalışın. Dış kabuk sert olduğu için iç tarafta yumuşak kısımda ilerleyebilirsiniz. Bunu da yumuşak kısmı aşağıya iterek yapabilirsiniz. Beyin cerrahı da bunu yapıyor. İlerlerken kendinize yer açacaksınız. Biraz madenciliği anımsadım. İlerledikçe tünelin kapanmaması için pamuk tamponlar konuyor. Bazen kanı ve sıvıyı emmek için dikdörtgen şeklinde özel bezler kullanılıyor. İçeri konan her pamuk, beze bir ip bağlı. İlk başta garip geldi. Zaman içinde ortalık karışmaya başlayınca bu iplerin ne işe yaradığını anladım. Bir yere koyduğunuz tampon, siz dokuları aldıkça kayıp, başka bir yere gidebiliyor. Bir zaman sonra ulaşamayacağınız bir yere gelebilir. O zaman ipini çekerek çıkarıyorsunuz. Bazen gazetelerde okuruz. Hastanın içinde pens unutuldu diye. Bende ‘nasıl olur’ derdim. İn
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle