Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR Dünyanın en hafif malzemesi ları var. Ve bazı Sibirya halkları “Amerikan DNA’sı” taşıyorlar. Buradan anlaşıldığı üzere Arktik Kuzey Amerikalılar, Asya’ya geri dönmüşler. Bu son derece kesin veriler, en küçük kalıtım yapıtaşları olan nükleotid polimorfizmlerinin (SNPs) analizleri sayesinde elde edilmiş. Bunlar sayesinde farklı popülasyonlar içindeki ve arasındaki akrabalık dereceleri belirlenebiliyor. Araştırmacılar toplam olarak 365.000 SNPs incelemişler. Ayrıca 1492’den sonra kıtaya gelen Avrupa ve Afrikalıların kalıtımını ayıklamak için yeni bir SNPs analiz yöntemi gerek görülmüş. Çünkü ancak bu şekilde üç göç dalgasını bulmak mümkün olmuş. Bu da bilim insanlarının, dinozorların ölümünden sonra sürüngenlerin, günümüzden daha büyük beden boylarına sahip olduklarına dayanan tahmini güçlendiriyor. Almanlar, dünyanın en hafif malzemesini geliştirdi. Yeni malzemenin bir santimetreküpteki yoğunluğu sadece 0,2mm. Eğer insan bu malzemeden oluşacak olsaydı ortalama ağırlığı topu topu on gram olurdu. “Aerographit” olarak isimlendirilen malzeme, üçboyutlu olarak nano ve mikro düzlemde iç içe kaynamış gözenekli karbon tüplerden oluşan bir ağdan ibaret. Neredeyse hiç ağırlığı yok diyor Kiel Üniversitesi Teknik Fakültesi’nden Rainer Adelung. Geniş alanlı, ultra hafiflikteki malzeme çok farklı şekillerde kullanılabilecek. Mesela elektronikte. Aküler ve piller daha uzun ömürlü, daha büyük kapasiteli ve daha hafif olarak üretilebilir, taşınması kolaylaşır. Yeni malzeme ışığı çok iyi soğuruyor, bu yüzden karşılaştırma testlerinde kullanılabilir. Mesela bir ampul ne tür ışık üretiyor? Yeni malzemenin mekanik, fiziksel ve optik özelliklerin incelenmesi gerekiyor. Aerographit çok hafif olmasına rağmen son derece dayanıklı. Ele alındığında dağılmıyor. Aerographit’i küçük pensle tutuyor ve akrilik cam içinde saklıyorlar (Advanced Materials). Uzay teleskopu “Hubble”, Plüton’a ait yeni bir uydu buldu. Minik uydu, çapı on ila yirmi beş kilometre arasında değişen düzensiz bir Hubble, yeni bir Plüton uydusu buldu Sibirya’dan Amerika’ya üç göç dalgası İnsanlar Amerika kıtasında üç göç dalgasıyla yerleşmiş. Sonuç Amerikan yerlilerinin kalıtımının incelenmesine dayanan gelmiş geçmiş en kapsamlı araştırmayla elde edildi. Uluslararası araştırma ekibi bu amaçta Sibirya’dan Latin Amerika’ya kadar 69 Kızılderili grubundaki 365.000 DNA örneğini incelemiş. Kanada’dan Şili’nin güney ucuna kadar yayılmış olan Amerikan yerlileri, en az 15.000 yıl önce Sibirya’dan “Beringia” kara köprüsü üzerinden Amerika’ya geçmişler. Yerlilerin büyük bir çoğunluğu Asya’dan gelen ilk göç dalgasının ardılları. Bu büyük göçü iki göç dalgası izlemiş ve bunlar EskimoAleut ve NaDene dil gruplarına dahil olan arktik popülasyond a izler bırakmış. Ama bu h a l k gruplarında bile kalıtımların yüzde ellisi ilk göç dalgasına uzanıyor. Bu da daha sonraları göç edenlerin, Amerika’ya yerleşmiş olan halklarla karışmış oldukları anlamına geliyor. 64 kişilik ekip ayrıca insanların, Amerika’da daha çok sahil boyu göç ettiklerini kanıtladı. Göç sırasında bazı halklar bu büyük gruptan kopmuşlar. Bu gruplar arasında daha sonraları neredeyse hiç iletişim kurulmamış. Sadece iki durumda geriye göç yaşanmış. Orta Amerika’da yaşayan bir grubun hem Kuzey’de hem de Güney Amerika’da ata topak biçiminde ve gezegenin etrafında 48.000km uzaklıkta dönüyor. Güneş sisteminin kenarında yer alan cüce gezegenin böylece en az beş uyduya sahip olduğu ortaya çıktı. Mark Showalter ile çalışan ekip (SETIEnstitüsü, Kaliforniya) yeni uyduyu, haziran sonu ve temmuz başı arasında alınan Hubble görüntülerinde saptamış. Uydu geçici olarak P5 olarak isimlendirildi. Hubble geçen yıl da P4’ü, 2006’da da Nix ve Hydra’yı bulmuştu. Plüton’un en büyük uydusu Charon ise 1978’den beri biliniyordu. Tüm uydular Plüton’u aynı düzlemde çevreliyor. Son bulgu Plüton sisteminin oluşumu ve gelişimi için yeni ayrıntılar sundu. Plüton 2006 yılında uluslararası bir araştırma ekibi tarafından gezegen grubundan çıkarılarak cüce gezegen kategorisine sınıflandırılmıştı. Bundan altmış milyon yıl önce Güney Amerika’nın kuzeybatısında çok özel bir kaplumbağa yaşıyordu. Kabuğu aşağı yukarı bir otomobil lastiği kadar yuvarlak olduğu gibi aynı büyüklükteydi. Sürüngen tahminlere göre bu şekilde düşmanlarından korunuyor ve beden sıcaklığını ayarlıyordu. Smithsonian Tropikal Araştırmaları Enstitüsü paleontologları şimdi ilk kez bu kaplumbağa ait bir fosil buldular. Yeni tür, buluntu yerine göre Puentemys mushaisaensis olarak isimlendirildi. Araştırmacılar üç yıl önce de aynı yerde soyu tükenmiş olan Titanoboa yılanına ait kalıntılar bulmuşlardı. Titanoboa 13m uzunluğuyla dünya tarihindeki en büyük yılan olarak kayıtlara geçti. Bilim insanları kaplumbağa kabuğunun alışılmışın dışındaki biçimin bu dev boa yılanıyla komşu olmasıyla ilişkili olabileceğini düşünüyor. Kabuğun çapı 1,5m kadardı ki bu da yılanın ağzından çok daha büyüktü. Kaplumbağa geniş kabuğu sayesinde dev yılana yem olmaktan kurtuluyordu. Hafif kubbemsi yuvarlak kabuğun diğer bir özelliği de yüzeyinin güneşe dönük olmasıydı. Kabuk sayesinde kaplumbağanın bedeni sıcak kalıyordu ki bu da bu soğukkanlı hayvanın etkinliğini arttırıyordu. Cerrejon madeninde bulunan diğer sürüngenler de göreceli olarak büyükler. Güney Amerika’da yeni bir kaplumbağa türü Zekâ testleri yaklaşık yüz yıldır yapılıyor. Çok uzun bir süre, kadınlar ortalama olarak erkeklerden beş puan kadar geride, dendi. Bu durumun genetik farklılıklara uzandığı düşünülüyordu. Fakat bu yıl kadınların IQ’su ilk kez erkeklerden yüksek çıktı. Spiegel dergisindeki habere göre bu eğilim aslında son yıllarda belli olmuş. Nitekim cinsiyetler arasındaki değer farkı gitgide küçülmüş. Araştırmayı gerçekleştiren Yeni Zelandalı James Flynn, son yüz yıllarda erkeklerin de kadınların da IQ değerleri yükseldi ama kadınlarınki daha hızlı yükseliyor diyor. Modern dünyanın karmaşıklığı beynimizin uyum sağlamasını tetikleyerek, IQ’nun yükselmesine yol açıyor. Flynn’a göre, kadın zekâsının önemli ölçüde gelişme si , id di al ı ya ş a m bi ç i mine bağlı. Günümüzde kad ınların birden fazla görevi yerine getirebilme yetisine sahip olmaları gerekiyor. Sonuçta meslek sahibi olup kariyer yaparken, aileyle de ilgilenmek zorundalar. Kadın zekâsındaki artış öte yandan kadının zihinsel potansiyelinin artık bilincine varmasına bağlanıyor. Flynn, seksenli yıllarda da ilginç bir konuya işaret ederek dikkatleri üzerine toplamıştı. Zekâ: Kadın erkekten daha akıllı! BAŞKALARINI DÜŞÜNENLERİN BEYNİNDE DAHA FAZLA GRİ MADDE VAR Özgecilik kendini beyinde de gösteriyor: Başkalarını daha fazla düşünerek yaşayanların tepe ve şakak lopları arasındaki geçiş bölgesinde, daha fazla gri beyin maddesi var (Neuron). Zürich Üniversitesi bilim insanları ilk kez, beyin anatomisi, beyin etkinliği ve özgecil davranış arasında bir bağlantının olduğunu gösterdi. Niçin bazı insanlar bencilken, diğerleri özgecil? Eski araştırmalar sonucunda cinsiyet, gelir veya eğitim gibi sosyal kategorilerle, farklı özgecil davranışların neredeyse hiç açıklanamayacağı anlaşılmıştı. Fakat daha yeni sinirbilim araştırmaları, beyin yapısındaki farklılıkların, farklı kişilik özellikleri ve yeteneklerle ilişkili olabileceğini göstermişti. Zürich Üniversitesi’nde Ernst Fehr ve ekibi, şimdi ilk kez beyin anatomisi ve özgecil davranış arasında bir bağlantının bulunduğunu kanıtladı. Daha önceki araştırmalardan empati yetisinin, tepe ve şakak lopları arasındaki geçiş bölgesiyle ilintili olduğu biliniyordu. Özgecilik de bu yetiyle sıkı sıkıya ilişkili olmalıydı. Bilim insanları bu yüzden bu geçiş bölgesindeki bireysel farklılıkların, farklı özgecil davranışlarla bağlantılı olduğunu tahmin ettiler. Daha özgecil davranan kişilerin tepe ve şakak lopları arasındaki geçiş bölgesinde daha fazla gri beyin maddesi bulunuyor diyor Yosuke Morishima. Para paylaşımına dayanan testler sırasında, katılımcıların beyin etkinliklerinde de farklılıklar görülmüş. Bencil insanlarda, kulağın arkasında yer alan bu küçük beyin bölgesi çok küçük değerlerde bile etkinleşirken, özgecil kişilerde değer çok yüksek olduğu zaman etkinleşiyor. Bu beyin bölgesi en fazla, insanların özgecil davranmak için daha çok çaba sarf etmeleri halinde etkinleşiyor. Çünkü o anda insanın doğal benmerkezciliğinin aşılması için bu beyin bölgesinin etkinleştirme ihtiyacı doğuyor. Fehr sonucun heyecan verici olmasına karşın, yine de özgecil davranışların tamamen biyolojik olarak belirlendiğinin sanılmaması gerektiğini vurguluyor. Gri beyin maddesinin hacmi sosyal süreçlerden de etkileniyor. Fehr’e göre bu sonucu, uygun antrenmanlarla veya sosyal normlarla, özgecilik için önemli olan beyin bölgesinin büyültülüp, büyültülmeyeceği sorusunu ortaya attı. CBT 1323/ 6 27 Temmuz 2012