Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Cami Yarım yüzyılda 100.000 cami yapılan bir ülkede yeni bir cami yapılması önemli bir olay değil. Bu sayının şaşırtıcı büyüklüğü Türkiye’ye özgü fenomenal bir politik olgudur. Türkiye’deki gelişmelerin açıklanmasında önemli bir süreçtir. Ne var ki sosyal bilimciler, politik bilimciler bu konunun üzerinde durmadılar. Ben bir mimari tarihçisi olarak fırından çıkan ekmek gibi hepsi birbirine benzeyen ve acemi tasarımcıların elinden çıkan bu sözüm ona neoklasik çirkin yapıların geçmişin üzerine bir yorgan gibi örtülmüş olmasının sıkıntısını Ankara Kocatepe yarışmasından bu yana çeken bir mimarlık tarihçisiyim. de’de iki minare ile yetindi. Süleymaniye’nin dört minaresi uzunluğuna şemaya avluyu katmak içindi. Selimiye’nin dört minaresi ise mutlak simetriyi vurgulamak ve kubbenin egemenliğini minarelerle dengelemek içindi. Çok minare simge olmaktan çıkar. Süs olur. Gereğinden uzun minare, çok şerefe de yanlış ve çirkin uygulamalardır. Bu camici mimarlara okulda öğrenmedikleri bir şey daha öğretmek gerek. Malzeme ile biçim arasındaki ilişki günümüzde de yokolmadı. Taş tan bir gökdelen neden yapmıyorsunuz? P olitika konusu olan her yapı bir sanat yapıtı olarak değil bir politik tartışma konusu olarak ele alındığı zaman, tartışma sanat kültürü açısından anlamını yitirir. Sinan’ın mimarisinin araştırmacısı, yayıncısı ve övücüsü olarak, Sinan’dan söz edildiği zaman tüylerim diken diken oluyor. Fakat Çamlıca’ya Sultanahmet’ten daha büyük kubbeli ve daha çok minareli bir cami yapacağının söyleyen herhalde hacca gitmiş bir hacı mimarın sözlerini okuyunca, bir mimari tarihçisi olarak bir sorumluluk taşıdığımı düşünüyorum. 60 yıllık bir mimarlık tarihçisi ve İslam mimarisi uzmanıyım. İ.T.Ü., Trabzon Teknik Üniversitesi ABD de Michigan, Minnesota, M.İ.T üniversitelerinde İslam Mimarisi Tarihi hocalığı yaptım. Dünyanın her yerinde İslam Mimarisi üzerine konferans verdim. Ağa Han İslam Mimari Ödülü örgütü Yönetim Kurulunda ilk üyelerden bir olarak olarak beş yıl çalıştım. Bu süre içinde İslam dünyasının her tarafındaki mimari seminerlere katıldım. Mimar olarak Kocatepe Camisi Yarışmasının iki aşamasında Erdoğan Yalkın’la birlikte iki mansiyon aldım. Abu Dabi Cami Yarışmasına davetli olarak Cafer Bozkurt’la birlikte katılıp üçüncü ödülü aldık. Saddam Hüseyin döneminde yapılan Bağdat Büyük Camisi Yarışma Jürisi üyesiydim. Bu konuda yayınlarım, Türkçe ve İngilizce çok. Sorumluluk duymamın nedeni bu. Cami tarihini bilmeyenler camilerin simgeselliklerini ve estetiğini yanlış değerlendirirler. Cami tasarlamaya başlayan mimar önce ilk olarak caminin peygamberin evi olduğunu bilmelidir. Bir avlu etrafında da peygamberin eşlerinin hücreleri, gölgede namaz kılmak için bir ahşap revak, bir de peygamberi ziyarete gelenler için bir gölgelik. Peygamberin sünneti budur. Kuşkusuz cemaat arttıkça Medine’de bir ikinci cami de yapılmıştı. Peygamber Bilalı Habeşi’den ezanı yüksekçe bir yere çıkarak söylemesini istemişti. Minare de bir sünnet değildir. Evin avlusuna dolan insanların bakışlarından rahatsız olarak kapısına bir tür örtü yaptıran bir eşine Muhammed insanların çalışmalarının ürününü boşuna sarf ettiren şeylerin başında inşaat olduğunu söylemişti. Bugün bu nasihati (yani sünneti) dinleyen kaldı mı? Peygamberin sünnetinin iki dersi var: alçakgönüllülük ve tasarruf. Osmanlı mimarisinin düzeyini evrensel mimariye ulaştıran Sinan’ın yapılarında kubbelerinin büyüklüğü ya da minarelerinin çokluğu ya da yüksekliği onun yapıtını büyük yapmaz. Sinan’ın sanatı , yaratıcılığı onları büyük yapar. beler değildir. İç mekânın insanları birleştiren gücü yani tasarımıdır. Minare sünnet değil, alışkanlıktır. Ve camilere Hıristiyan çan kulelerinden bir bid’a olarak gelmiştir. Büyük boyutta çirkinliği engellemez. Fas’ta Sultan Hasan’ın Kazablanka Camisi, Jakarta’da Suharto’nun büyük camisi çok çirkin yapılardır. Çamlıca Tepesi geniş ve yayvan bir tepedir. Oraya Süleymaniye’nin iki katı büyüklüğünda bir kubbe yapsanız tepenin üzerinde etkisi İstanbul silueti kadar etkili olmaz. Çünkü camiyi ne kadar büyük yapsanız doğal tepenin Boğaziçi’ne egemen boyutlarıyla boy ölçüşemez. Cami, kent içinde güzel ve anlamlıdır. CBT 1323/ 5 27 Temmuz 2012 Camilerimizi gökdelenlerin, yüksek apartmanların yanında küçük düşürmek istemiyorsak şunu anımsamak gerek: İki katlı evlerin yanında kubbeli ya da kiremit çatılı ve küçük bir minaresi olan mahalle ya da köy mescidi çevresine egemen olur. Minare işlevsel ve simgesel bir öğedir. Fakat öbek öbek gökdelenin yükseldiği bir ortamda minare bir televizyon ya da fabrika bacası etkisi yapar. Onun için caminin tasarımının güzelliği temel sorundur. Kubbe ve minare legosu değil. Camiyi yapan küçük, büyük hepsi yarım küre olan kub MİNARE Mİ FABRİKA BACASI MI Endonezya’dan Atlantik Okyanusu’na uzanan bir coğrafyada İslam kültürü kendi ortaçağ kültürünü geliştirmiş, mimari alanda özgün, insancıl, rasyonel ve bölgesel kimliği olan üsluplar yaratmıştır. Sumatra’daki bir caminin Pekin ya da Sian’daki bir cami ile benzerliği yoktur. Babüroğullarının yarattıkları camilerin Şah Abbas’ın Isfahan’daki camisi ile, onun Divriği Ulucamisi ile, onun da Şehzade ile bir üslupsal ilişkisi yoktur. Arapların geliştirdikleri ilk cami mimarisinin bazı planimetrik özellikleri (çok ayaklı iç mekân gibi) İslam dünyasında yaygınsa da bu mimari üslupları bütünleştiren bir özellik olmamıştır. Özetlemek gerekirse Gotik gibi Batı’da kilisenin birleştirdiği bir ortak üslup İslamda yoktur. Eğer günün birinde cahil İslam toplumları bilgisizlik baskısından kurtulurlarsa, Batı kültürünün megalomanyasından kurtulabilir, kendi mimarilerini daha evrensel bir tarih vizyonu içine yazabilirler. Ne var ki bunu diğer sanat alanlarında, edebiyatta, bilimde ve felsefede yapamazlar. Çünkü bu alanlarda 12. yüzyıldan sonra dünya literatürüne giren Müslümanların sayısı iki elin parmakları kadar değil. Onun için Tayfun Akgül mimariye karşı duyarlı olmak neredeyse bir özel Müslüman uygarlığı borcudur. Bunu turistlere satılan hatıra eşyaları gibi eskinin kötü taklitlerini ve kalitesiz bir çağdaş mimari kopyacılığı ile besleyerek yapmak bize ‘ne uygar ülke!’ dedirtmiyor. Sultanahmet’in daha büyüğünü yapınca da kimse ‘bize ne büyük yapı!’ demeyecek, ‘Ne büyük agrandisman, ne kadar çirkin olmuş’ diyecek. Sinan, minare düşkünü değildi. Merkezi planlı olmasına karşın Şehza İSLAM KENDİ EVRENSEL MİMARİSİNE ULAŞMALI Bir de soruna Türkiye’deki cami inşaatı tarihi bağlamında yaklaşalım. Ve caminin kültürel simgeselliğini düşünelim. Cami Mercedes gibi Sinan marka bir eşya değildir. Her gerçek mimarın her yeni yapıda hayalini süsleyen ve o yapıya ve o yere özgü tasarlanmış bir biçimle karşımıza çıkan bir yeni yaratmadır. Onun için Şehzade Sinan’ın yaratmasıdır, Sultanahmet ve Yenicami Sinan’ın çıraklarının ya da okulunun ustanın yolunda yaptıkları Şehzade’den yola çıkan Camiyi Zincirlikuyu yapılardır. Sultanahmet’te özgünlük ile Maslak arasında ve Ayasofya’ya karşı bir farkmodern bir üslupla lılık kazanmak için Mehmet yapın. Bir ulusal yaAğa enteryörde kimi Avrupalıların bir ‘Gestalt’ olarak rışma ile yapın. Türdeğerlendirdikleri, kanımca kiye’de 40.000 mimar örtüyü çözmekte zorluklar çıvar. Ve bunların arakaran büyük silindirik fil ayakları ve dışarıda altı misında çağdaş bir canare ve bir hünkâr mahfili ile mi yapacak yüzlerce yenilikler getirmiştir. Ama yetenekli sanatçı Şehzade’ye ulaştığını sanmıyorum. vardır. Onlara güCamiler kentlerde halvenmemiz gerek. kın en kolay ulaşacağı yerlere yapılır. İlk Fatih külliyesinin konumu simgeseldir. Süleymaniye, Şehzade, Bayezid, Sultanahmet, Yenicami hepsi kent merkezinde çarşılar, kalabalıklarla yaşarlar. Kimse dinlemese de bir önerim var: Camiyi Zincirlikuyu ile Maslak arasında modern bir üslupla yapın. Bir ulusal yarışma ile yapın. Türkiye’de 40.000 mimar var. Ve bunların arasında çağdaş bir cami yapacak yüzlerce yetenekli sanatçı vardır. Onlara güvenmemiz gerek. Dünyanın en güzel çağdaş camisini Vedat Dalokay İslamabad’da yaptı. Türkiye’nin en iyi camisini de Behruz Çinici Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde yaptı. TÜRKİYE’DE CAMİ İNŞAATI