23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tunceli Üniversitesi Bir taşra üniversitesi olarak derin sorunlar ve ütopik yaklaşımlar.. İrfan O. Hatipoğlu, Mustafa Kemal Üniversitesi (iohatip@hotmail.com) S iyasal iktidar yüksek öğrenimi ulaşılabilir kılmak gibi masum gerekçe ile illerimizin tümünde üniversite kurdu. Bugün ülkemizde devlet ve vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 165 adet üniversite var. Bunlarında dörtte üçünü 2008 yılından sonra kurulan genç üniversiteler oluşturmakta. Bu üniversitelerin ortak özelliği evrensel üniversite ölçütlerinden uzak, altyapısı tamamlanmamış, bilim üretmek gibi endişesi olmayan, yönetim anlayışı baskıcı/kayırmacı, hedefleri büyük/ütopik olan tipik birer ‘taşra üniversitesi’ olmalarıdır. Küçük Anadolu kentlerinde üniversiteler kurulurken siyasal iktidarın hedefinde, yüksek öğrenime ulaşılır kılmaktan çok, değişik etkenler nedeniyle sürekli göç veren illerimizin kaybolan iç dinamiğini yeniden kazandırmaktı. Kurulduğu kenti ekonomik katkı sağlaması, sosyal yaşamı canlandırması ve siyasal/etnik yapısının değiştirilmesi hedefleniyordu. Üniversite rektörleri gösterilen hedefi önemsedi, altından kalkamayacakları fakülteler/yüksekokullar/böbul üç yrd. doçenti, aç lümler açmaya başladı. Öyle ki “b fakülteyi, al öğrenciyi” mantığı benimsenerek, öğrenci sayısı bakımından olağanüstü büyüdüler. Bununla kalmayıp, yerel yöneticilerin, politikacıların, esnaf odalarının istemleri doğrultusunda ilçe/beldelere meslek yüksekokulları açarak, yüksekokulları “yüksek meslek lisesi” konumuna getirdiler. Birbirinin benzeri olan taşra üniversiteleri arasından Tunceli Üniversitesi’ni seçmemizin simgesel anlamı var. Tunceli en küçük illerimizden. Ekonomik ve terör olayları nedeniyle içgöçün yoğun yaşandığı, yaş ortalamasının yüksek, üretimin (tarım, sanayi) olamadığı, yaşam koşullarının zor olması nedeniyle iç dinamiğini yitirmiş bir merkezdir. Üniversitenin üst yönetimi kendi boyutunu aşan çok iddialı fakülteler/bölümler açmakta. Örneğin Tunceli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji, Tarih, Felsefe, Türk Dili ve Edebiyatı, Batı Dilleri ve Edebiyatı ile Doğu Dilleri ve Edebiyatı bölümlerinden oluşmaktadır. Buna ek olarak Doğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümüne Zazaca Dili ve Edebiyatı, Kırmanice Dili ve Edebiyatı ile Arap Dili ve Edebiyatı anabilim dalları kuruldu; ama bu bölümlerin içini doldurması mümkün değil. Anılan bölümlerde nitelikli eğitimin yapılabilmesi için iki farklı bileşkenin bir arada bulunması zorunlu. Birincisi altyapısını tamamlamış entelektüel kapasitesi yüksek, bilgi birikimi sağlanmış, gelenekleri olan üniversiteler. İkincisi ise bölümlerin açıldığı kentlerin sosyal/kültürel/tarih/yaşam biçimi/demokratik duyarlık gibi birçok etkenin bir araya getirilmesini içerir. Tunceli ve üniversitesinde saydıklarımız etkenlerin hiçbirisi yoktur. Tunceli Üniversitesi’nin bu girişimi tipik taşra üniversitesi sendromudur. Taşra üniversiteleri rektörleri rüştlerini kanıtlamak, kendilerine uygun üniversite oluşturmak adına ütopik hedefler koymaktalar. Bu üniversitelerde yalnızca sosyal bilimler alanında değil, temel bilimler, yaşam bilimleri, sağlık bilimleri alanlarında da yeterli eğitim vermek mümkün değildir. Bir üniversitede bilimin üretilmesi ve aktarılması için olmazsa olmazları vardır. Alanında yetkin bilim insanlarının olması ve akademik gelenekleri bulunması gerekir. Bilim insanlarının çalışması için altyapı, yetkin yardımcı personel olmalı. Bilimin aktarılması için de eğitim/öğretime uygun okul binaları, eğitim teknolojileri ile öğrencilerin barınma, diğer sosyal gereksinimleri için yeterli altyapının olması gerekli. Oysa taşra üniversitelerinde saydığımız unsurların hiçbirisi yok. Öğretim elemanları doktorasına tamamlamış genç akademisyenler ile lise öğretmenleri, serbest çalışan mali müşavirler, hevesli kamu çalışanlarından oluşmakta. Okul binaları işhanlarında, terk edilmiş ilkokul binalarıdır. Kaliteli/nitelikli eğitimin verilmesi için diğer önemli etken olan üniversitelerin kurulduğu kentlerin sosyal/kültürel altyapı açısından yeterli olmasıdır. Başta Tunceli Üniversitesi olmak üzere taşra üniversitelerinin rehabilite edilmesi için yeni bir yasal düzenleme yapılması zorunlu. Taşra üniversitelerinin fakülte, enstitü açmaları engellenmeli; meslek içerikli eğitim veren yüksekokul/meslek yüksekokulları açmaları sağlanmalı. Yoksa bu üniversitelerden yetişen bilgi donanımı eksik, özgüveni olmayan genç insanlar çözülmesi gerek birçok yeni sorunlar üretecekler. Kız kaçırmalarına ilk yasak MOĞOL İMPARATORLUĞU’NDA HUKUK Özet olarak, 800 yıl önce Türklerde hukuk anlayışı.. İsmet Taşkale ismettaskale@gmail.com K ral olsun, imparator olsun tarihte liderlerin hemen hepsi ülkelerinin yerleşik düzeni içinde doğup büyümüşlerdir. Bunların başarıları var olan düzenin kurumlarını yenilemek ya da canlandırmak veya bir yerleri ele geçirmeyle sınırlıdır. Oysa Cengiz Han tarihin kaydettiği en büyük bir imparatorluğunyaklaşık 43 milyon kilometre karelik Moğol İmparatorluğu’nun yoktan var edicisi, bu geniş topraklarda yaşayan dini, dili, ırkı ve rengi farklı insanlar arasındaki barışın yapıcısı, bu kadar çok değişik kimlikli toplumları bir arada tutan uygarlığın yaratıcısıdır. Çıkılamaz, ulaşılamaz olan bu başarılarının gizi, büyük olasılıkla onun devlet yönetiminde hukuka ve hukukun üstünlüğüne verdiği önem ve uygulamalarda saklıdır. O nedenle, çok değişik kimlikli oymakların toplamından meydana gelen bu büyük ulus devlette düzeni sağlamak ve bunu sürdürmek üzere Cengiz Han, zaman yitirmeden oymaklar arası düşmanlıkları ve savaşları durdurmak için yasalar çıkarır. Onun yasaları, tarihte diğer yasa koyucularınkine hiç benzemez. Çünkü onlar ne Tanrı’dan gelen vahiylere ve ne de ilk çağ uygarlığının eski kurallarına dayanır. Yasa yapımında yol gösterici olarak ancak us ve bilimi dinler, oymakların yüzyıllardır yaşadıkları örge ve geleneklerden alıntılar yapar. Onlara değer verir. Cengiz Han’ın yasaları yaşamın her alanı yerine çoğunlukla sorunlu alanları kapsar. Örneğin onun ilk yasası kızkadın kaçırmaları yasaklamaya ilişkindir. Çünkü oymaklar arası sürtüşmelerin en önemli nedenlerinden biri bu kaçırmalardır. Cengiz yasal bir anneden olsun veya bir cariyeden olsun tüm çocukların saf ve suçsuz olduklarına inanır. Evlilik sırasında alınan başlık parasına izin vermez. Orta Asya bozkırlarının akın kültüründe çok yaygın ve oymaklar arası öç ve çatışmaların bir başka nedeni olan hayvan hırsızlığını da çok yanlış bir davranış olarak görür Cengiz Han. O yüzden bunu yasaklar, bulunan hayvanların sahiplerine verilmesini sağlar ve imparatorlukta bir “kaybolan ve bulunan mal eşyalar” düzeni kurar. Martekim ayları arası av yapmamanın yararlarını gündemine alır. Yaratılışçılar İngiltere’de okul açıyor İngiltere Eğitim Bakanlığı, bir grup yaratılışçının girişimiyle açılması planlanan ExemplarNewark Business Academy isimli okulun 2013 yılı Eylül ayında açılmasına onay verdi. Aynı grup geçmişte Everyday Champion’s Academy isimli okulu açmak için bakanlıktan onay talebinde bulunmuştu. nun yanı sıra evrim de bir kural olarak öğretilecek.” Eğitim Bakanı Michael Gove ilk planı reddetme gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Bakanlığımız yaratılışçılık inançları taşıyan bir örgütün bu görüşleri eğitim ve diğer faaliyetlere yansıtmayacağından emin olamadığı için bu talebi reddetmiştir.” İngiltere Humanist Derneği Başkanı Andrew Copson, bakanlığın plana bir kere karşı çıktıktan sonra, ikinci girişime yeşil ışık yakmasının altında yatan gerekçeleri anlamakta zorlandığını belirtiyor. Kaldı ki okulun kurucuları, onayı aldıktan sonra yaratılışçılık konusunu din derslerinde öğretmeye karar verdiklerini belirtiyorlar. Ancak Copson yaratılışçılığın din derslerinde okutulmasını da sakıncalı bulduğunu şöyle açıklıyor: “Grubun amacı bence öğrencilerin kafasını karıştırmak. Yaratılışçılık sözde yalnızca din dersleri ile sınırlı tutuluyor. Grup bu öğretiyi öğretmek için ellerindeki tüm fırsatlarını sonuna kadar değerlendirmeye bakıyor.” aratılışçıların oluşturturdu grup geçen yıl Everyday Champion’s Academy adını verdikleri okul için başvuruda bulunduklarında, bu girişim kamuoyunda sert tartışmalara yol açmışlardı. Okula mali destek sağlayan Everyday Champions Kilisesi lideri Gareth Morgan kendilerini şöyle savunmuştu: “Yaratılışçılık bir inanç olarak öğretilecek. Örneğin bilim derslerinde geniş kapsamlı olarak ele alınmayacak. Bu CBT 1323/19 27 Temmuz 2012 Y Cengiz Han imparatorluğunda var olan dinlerin birbirleriyle yaptıkları yarışları ve yıkıcı etkilerini izlemeye alır. Budizm’den Hıristiyanlığa ve Müslümanlığa kadar tüm dinlerin Orta Asya bozkırlarında yaşayanlar arsında taraftarları vardır. Herkes kendi dininin tek ve gerçek olduğu kanısını taşır. Ulusal bir inanç olarak Cengiz Han anavatanının varlığı için yakarmayı sürdürmesine rağmen, diğer dinlere olan saygısından dolayı yurttaşlarından aynısını yapmalarını istemez. Ve büyük olasılıkla tarihte ilk kez herkesin dinini özgürce yaşamasını güvence altına alan bir yasa çıkarır. Öte yandan imparatorluk sınırları içinde yaşayanların hukuk, eğitim, sağlık ve aydınlanmalarına verilen önemden dolayı hukukçular, doktorlar, öğretmenler, din önderleri ve bilim adamalarından vergi alınmaz ve bunlardan kamu görevi de istenmez. Cengiz Han hanedanda olası iktidar çatışmalarını önlemek için özel yasalar çıkarır. Bunlardan birine göre, hanın bir kurultay tarafından seçilmesi zorunludur. Seçimsiz han olma girişiminde bulunan bir hanedan üyesi ölüm cezasına çarptırılır. Yasaların uygulanmasına ve bunların yüklediği sorumlulukların ödünsüz yerine getirilmesine başta Han kendisi eksiksiz uyar. Yöneticilerinin de bunlara uyup uymadıklarını denetler. Bir şekilde yaşamı hukukun ürünü konumuna getirir. Sonuçta Moğal İmparatorluğu’nda en yaygın, en saygın ve en üstün güç hukuktur, hukukun üstünlüğüdür. DİN ÇATIŞMALARINI DURDURAN YASA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle