24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Gerçek doluluk oranına göreyse deniz seviyesinin 15mm kadar düşmesi gerekiyordu. Fakat anlaşıldığı üzere yeraltı sularının kullanımı karşı etki yapıyor. Yeraltından çekilen su örneğin sulama için kullanıldığında ya kanalizasyona ya da buharlaşma ve yağmurla nehirlere ve en sonunda da okyanuslara akıyor. Hesaplara göre dünya genelindeki yıllık kullanım yılda yaklaşık 359 kilometreküp. Bunun yüzde 98’inin dünya denizlerine aktığı varsayıldığında yükselme 48mm civarında oluyor. Diğer 8mm’lik artış ise topraktaki nem oranının değişmesi, kar yağışlarındaki azalma vb gibi etkenlere bağlı olursa, toplam 0,77mm’lik bir artış çıkıyor ortaya, ki bu da izlenen yüzde 42 artışla örtüşmekte. Bu değer de, bugüne kadarki modellerle açıklanamayan artış payına denk geliyor. Deniz seviyesindeki artışın kesin olarak belirlenebilmesi için verilerin geliştirilmesi gerekiyor. Mesela dünyanın bazı bölgelerinde yağış miktarı ya da su kullanımıyla ilgili güvenilir bilgiler bulunmuyor. Diyabet ve depresyon arasındaki ilişki Almanya’nın Stuttgart kentindeki 2012 Diyabet Kongresi’nde konuşan psikolog Bernhard Kulzer, diyabetin depresyon için bir risk faktörü oluşturduğunu ve depresyonun da diyabeti doğurabileceğini söyledi. Her sekiz diyabet hastasından biri depresyon yaşarken, beşte biri de şiddetli depresyonun etkisinde. Çöküntülü ruh halindeki insanların diyabet tip 2 hastalığına yakalanma riski yüzde 30 daha yüksek. Diyabette, depresyondaki insanın yaşam biçiminden çok, kilo alımına ve bedendeki hücrelerin ensüline direnç kazanmalarına neden olan antidepresan etkili oluyor. Ayrıca kronik stres, ensülinin etkisini azalttığı gibi uyku bozukluklarına yol açıyor ki bunlar da damarlarda iltihaplı değişimlere yol açabilmekte. Diyabete bağlı depresyonun sebebi ise bu hastalıkla yaşamanın zorluğuna bağlı stres olabilir. Nitekim diyabetli insanların yaşam kalitesi daha düşük, diyor bilimciler. Samsun Valisi 19 Mayıs’ta güreş gösterisi yapan erkek ve kadın oyuncular hakkında inceleme başlatmış! Bu haberin doğru olmadığını ümid ederken, Sayın Vali ortada soruşturulacak bir durum olmadığını tespit etmiş. Samsun Valisi Görevden Alınıp Hakkında Soruşturma Açılmazsa Ne Olur? Ama böyle bir soruşturulmanın başlatılabilmiş olması bile, Türkiye’nin artık insanların içinde emniyetle yaşayabilecekleri uygar bir ülke olmaktan çıkmıştır. Gazetelerde verilen haberler doğruysa, Vali Bey’in derhal görevden azledilip, mümkünse memuriyet yaşamına son verilip, kendisi mahkemeye celbedilmelidir. Bunu yapmazsa, Sayın İçişleri Bakanımız, lâik olduğu artık sadece iddiada ve anayasa sayfalarında kalan ülkemize ve tüm insanlığa ihanet etmiş olacaktır. Acaba kanunlarımızda kadın ve erkek güreş yapamazlar diye bir ifade mi var? Vali Bey hangi kanuna, hangi kurala göre inceleme başlatmış? Kadın ve erkeğin beden teması mı kendisini rahatsız etti? Bundan hoşlanmıyorsa, kendisinin nasıl dünyaya geldiğini sanmakta? Acaba onu anasının kucağına meleklerin taşıdığını mı hayâl etmekte? Ülkemizde artık otobüslerde birbirini tanımayan erkek ve kadının yan yana oturtulmadığını biliyor musunuz? Böyle başlangıçlar ve Vali Bey’in tutumu gibi hareketler nereye gider, düşünebiliyor musunuz? Önce şehir içi otobüslerde oturma yerleri erkek ve kadın olarak ayrılır. Sonra sinema ve tiyatrolarda. Arkadan okullarda. Ve bir bakmışsınız ki Atatürk ve arkadaşlarının canlarını vererek kurdukları modern ülkemiz, bir zamanlar tüm dünyaya örnek gösterilen ülkemiz, Afganistanlaşıvermiş! O yola girdiğimiz kesindir ve bunu kimlerin yönettiği ortadadır. Eski İçişleri Bakanımız ve şimdiki Başbakan Yardımcımız rektörlükten alınmış bir öğretim üyesidir. Bu zatın emrinde çalışan valinin yaptığı size anormal geliyor mu? Sevgili okuyucularım ülkemiz her gün giderek artan bir kararlılıkla karanlığa sürükleniyor. Büyük sanatçımız Fazıl Say, esprili bir dörtlüğü internette paylaştı diye savcı önüne celbedildi! Yakında ramazanda oruç zamanı yemek yediğiniz için hâkim önüne çıkabilirsiniz. Eskiden üniversitede sarhoş olarak derse girmek, haklı olarak, üniversite üyeliğinden insanı attıracak bir suçtu. Şimdi o da değişti! Artık alkol aldığınız tesbit edilebilir durumdaysanız, atılabilirsiniz. Yani bir akşam önce içki içtiyseniz, ertesi gün girdiğiniz erken bir derste ‘alkollü olmak’ suçu nedeniyle öğretim üyeliğinize son verilebilir. Tam 31 yıl önce yurt dışında tahsilimi bitirip Türkiye’ye geldiğim zaman, ülkemi kendi dalımda önemli bir isim yapmak arzusundaydım. İhsan Ketin ve Sırrı Erinç gibi hocalarım ve benimle birlikte hem İTÜ’de hem de İTÜ dışında çalışan meslekdaşlarım, bana destek veren Kemal Kafalı, Gülsün Sağlamer gibi büyük rektörler (İTÜ’de olduğum sürece tüm rektörler bana destek oldu; burada ismen anmak gereğini duyduğum Kemal Bey ve Gülsün Abla’nın yardımları ise, mesleğin de üstüne çıkıp şahsıma verilen büyük bir destek şeklini almıştı) , Erdoğan Şuhubi, Mithat İdemen, Cengiz Dökmeci gibi jeolojiyle alâkaları olmadığı halde bana her platformda belki hak ettiğimden de fazla omuz veren büyük hocalarımız sayesinde ve Kemal Gürüz ve Namık Kemal Pak gibi örnek bilim yöneticilerinin yardımıyla, çok yol alabildim ve Türkiye’nin adı jeolojide gerçekten saygıyla anılır oldu. Ama AKP bu rüyayı bitirdi. Türkiye’nin yüksek öğretiminde (hatta tüm öğretiminde) kalitesizlik ve yandaş olmak, bilim yerine Ortaçağ safsatalarını savunmak köşe kapma sebebi oldu. AKP yönetiminin ülkemizde bilime ve bilim öğretimine verdiği zarar onlarca yılda temizlenemeyecek tür ve büyüklüktedir. Bu ortamda bilim yeşeremeyeceği gibi, bilim adamı da barınamaz. Sayın Başbakanın sanata karşı takındığı tutum bellidir. Üniversite için de hatırlarsanız, ‘okuyan arkadaşlarımın hepsi aç geziyor‘ gibi bir vecizesi vardır. Ancak halkımızın yarısı kendisine oy vermekte, geri kalanının desteklediği bazı partiler ve AKP içinden çıkan Sayın Cumhurbaşkanı da her gerektiğinde ona ya destek, ya da fırsat sunuyor. Bu, felâkete doğru bir gidiş olmasına rağmen, elbette demokratik bir tercihtir ve kimsenin bir diyeceği olamaz. Ama aynı nedenlerle, bilim insanlarını ve modern sanatçıları da burada durmaya artık Türkiye ikna edemez. Sanırım hepimiz sonunda birer birer şapkalarımızı alıp bu sahneyi terkedeceğiz, çünkü biz politik mücadeleye bulaşamayız. En azından benim, ülkemde güvenebileceğim tek bir kurum kalmadı. Sayın Fazıl Say da herhalde aynı düşünceleri paylaşmaktadır ki göçü düşündüğünü dile getirdi. Benzer düşüncelerin aklıma her geçen gün daha sık geldiğini saklayamam. Sanırım AKP destekçileri de buna pek memnun olacaklar. Ama şunu unutmasınlar: Sanat ve bilim insanlarını ülkeden kaçıranların çocukları ve torunları bir Afganistan cehenneminde yaşayacaklardır. Timsahlarla beslenen dev kaplumbağa Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1315/ 7 1 Haziran 2012 Neredeyse küçük bir otomobil büyüklüğündeki dev bir kaplumbağa 60 milyon yıl kadar önce Güney Amerika’da yaşıyordu. Paleontologlar bu kaplumbağanın fosilini kısa bir süre önce Kolombiya’da buldu. Döner boyunlu kaplumbağaların (Pleurodira) daha küçük örnekleri, ilk olarak 2005 yılında Kolombiya’daki bir kömür madeninde bulunmuştu. Ama kabuk çapı 172cm ve kafatası 24cm olan yeni buluntu rekor büyüklükte sayılır. “Carbonemys cofrinii” türündeki hayvan, dinozorların tükenmesinden sonra yaşamını diğer dev hayvanlarla birlikte ılıman bir iklimde sürdürmüş (Journal of Systematic Paleontology). Bu hepçil hayvan, aşırı miktarda av seçeneği sayesinde bu kadar büyüyebildi ve hayatta kalmasını da av rakiplerini yemiş olmasına borçluydu diyor North Carolina Eyalet Üniversitesi paleontologu Dan Ksepka. Güney Amerika’nın bu kısmında Cabonemys’in daha küçük örnekleri dinozorlarla birlikte yaşıyordu. Fakat dinozorların yok oluşundan sonra küçük omurgalılar yeni beden boylarına kavuşmuş. Bu gelişmeyi daha az düşman, uygun iklim değişimleri ve bol yiyecek gibi faktörler tetiklemiş. Bugüne kadar bulunan gelmiş geçmiş en büyük yılan türü olan Titanoboa cerrejonensis de bu bölgede yaşamıştı. Beden boyu büyüklüğüyle birlikte av ve avcı durumu da değişmişti. Üzerinde bulunan ısırık izlerinden, timsahların da döner boyunlu kaplumbağa yediklerini saptadık. Fakat hiçbiri yetişkin bir Corbonemys kaplumbağasına saldıracak cesareti bulamazdı. Oysa dev kaplumbağalar için küçük timsah avlamak çocuk oyuncağı gibiydi diyor bilim insanları. Bilim insanları şeker pancarında, çok daha verimli bir üretime izin verecek bir gen saptadı. İsveçli ve Alman bilim insanlarının bulduğu randıman geni B, bitkinin açıp açmayacağına ve tam olarak ne zaman açacağına kara veriyor. Erken açan bitkiler çok küçük pancar verir. Artık şeker pancarı endüstrisi tohum Şeker pancarında “randıman geni” var karışımını iyileştirerek daha büyük pancar türleri yetiştirebilecek (Current Biology). Yüzde 20’lik bir verim artışı olabilir. Fransa ve Almanya Avrupa’daki şeker pancarı üretiminin yarısını, yaklaşık 1,56 milyon hektarlık bir alanda gerçekleştiriyor. Tahminlere göre şeker pancarının yüzde doksan beşi şeker, geriye kalan kısmı ise biyolojik yakıt üretiminde kullanılıyor. Şekerin önemli bir kısmı pancarın kalın köklerinde bulunur. Bilim insanları binlerce şeker pancarı fidesi ekerek DNA’larını inceledi ve randıman geninin yeri saptandı. İsveç Umea Bitki Bilimleri Merkezi’nden Ove Nilsson gelişmeyi şeker pancarı endüstrisi için bir kilometre taşı olarak değerlendirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle