27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Modernizm ve iki uygarlığın karşılaştırılması Mitolojileri bir tarafa bırakan sujet’nin doğrudan objet’yi inceleyerek ondan bilgi edinmeye çalışmaları, altınçağdönemi’nde (ilkçağda) yenilikleri tetiklemiş oldu. Ne var ki ortaçağda sujet ile objet arasına kilisenin sokulmasıyla karanlık dönem yaşandı ve bütün yenilikler durduruldu. Rönesansla birlikte sujet’nin tekrar objet’ye kavuşmasıyla Avrupa ve ondan esinlenmiş olan diğer ülkeler gelişmişliğin zirvesine çıktı. Bilal Dindar, OMU Eğitim Fakültesi öğretim üyesi, bilaldindar@gmail.com baren de bilim akademilerini kurarak günümüzdeki bilimsel düzeye ulaştılar. Son yüzyıllarda yapılan bilimsel yeniliklerin yüzde 15’inin Avrupa ülkeleri tarafından yapıldığını unutmamak gerekir. Ortaçağda Avrupa Hıristiyanlık dünyası karanlık bir dönem yaşarken, Batı uygarlığının ortaya çıkışında ve yükselişinde önemli katkısı olan antikçağ Yunan kültürünün altınçağ döneminin benzerini MS 8. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar İslam dünyası yaşadı. Buna İslam uygarlığının altınçağı denilebilir. İslam dini akla, bilime, düşünmeye önem verdiğinden 8. yüzyıldan itibaren eski çağlardan kalma önemli eserler, özellikle Süryaniler aracılığıyla Arapçaya çevrildi. Eski Yunan, Hint ve İran dillerinde yazılmış eserler Arapçaya çevrilerek İslam’ın altınçağ dönemine zemin hazırlanmış oldu. Başta Bağdat olmak üzere İslam ülkelerinde birçok kültür merkezleri kuruldu. Ebu Bekr Zekeriyya Razı, Farabi, İbni Sina, İbn Rüşt gibi birçok filozof ve bilim insanları sayesinde felsefe başta olmak üzere, matematik, astronomi, tıp, kimya ve diğer alanlarda birçok yenilikler yapıldı. İspanya’ya MS 711 tarihinde geçmiş olan Müslümanların bu ülkeye getirdikleri yeniliklerin bir kısmını, Alman August Bebel, 1883’te yazdığı kitabında şöyle anlatmaktadır. “Kurtuba, gelişme yönünden Bağdad ile yarışacak duruma geldi. Yollar taşlarla döşenmişti ve gezinti yerleri akşamları sayısız fenerle aydınlatılır, Guadalkivir Nehri’nin kıyısında gece fenerlerin ışığında saatlerce gezilebilirdi. Bundan 700 yıl sonra Londra’da tek bir sokak feneri bulunmadığı gibi, Paris’te kötü ve elverişsiz hava koşullarının egemen olduğu durumlarda insanların büyük bir sefalet içinde çırpınmaları kaçınılmazdı; aynı tarihlerde Berlin, adı sanı bilinmeyen küçük bir taşra kentiydi” 7. Sonuç: Mitolojileri bir tarafa bırakan sujet’nin doğrudan objet’yi inceleyerek ondan bilgi edinmeye çalışmaları, altın çağdöneminde (ilkçağda) yenilikleri tetiklemiş oldu. Ne varki ortaçağda sujet ile objet arasına kilisenin sokulmasıyla karanlık dönem yaşandı ve bütün yenilikler durduruldu. Rönesansla birlikte sujet’nin tekrar objet’ye kavuşmasıyla Avrupa ve ondan esinlenmiş olan diğer ülkeler gelişmişliğin zirvesine çıktı. İslam dünyası başlangıçta sujet ile objet’yi buluşturduğundan altınçağ dönemini yaşadı. Ne zaman ki sujet ile objet arasına din girdi, Müslümanlar ortaçağın karanlık dönemini yaşamaya başladılar ve halen yaşamaktadırlar. Sujet ile objet’nin arasından dini kaldırmadıkça, başka bir anlatımla Platon’un ve Galileo’nun adlandırdığı gibi “Büyük Kutsal Kitaba” (doğaya) dönülmedikçe İslam dünyası karanlıkta kalmaya mahkumdur (İslam uygarlığının ortaçağı). Bunu aşmanın yolu İslam uygarlığının kendi Rönesans’ını, Reformu’nu, bilimsel devrimini ve aydınlanmasını gerçekleştirerek kendi modern çağını ulaşarak, din ile bilimi birbirinden ayrı tutarak, bir başka anlatımla dini din gibi, bilimi de bilim gibi yaşamaktan geçer. Mustafa Kemal Atatürk sayesinde modern çağı yakalamış olan Türkiye, ne yazık ki son dönemlerde kimileri tarafından, onarılması güç olacak şekilde adeta geriye doğru götürülmeye çalışılıyor. Unutulmamalı ki, güneş balcıkla sıvanmaz. NOTLAR: 1) Önay SÖZER, Felsefenin ABC’si, Kabalcı,İst.1998 s.7374 2) M.White, Leonarda İlk Bilgin,Ç.,Çev.,A.Aybars ÇAĞLAYAN,İnkılap Y.İST.,2001,s.47 3) Cengiz ÖZAKINCI, İslam’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü, Otopsi Yay. İstanbul,2000,s.229 4) August BEBEL, Hz. Muhammed ve Arapİslam Kültürü Dönemi, Vorsdorfs Leipzig,Eylül 1883,Ç.,Veysel Ataymay,2003,İstanbul.,s.133 5) James T.CUSHİNG,Fizikte Felsefi Kavramlar,Ç.,B.Özgür Sarıoğlu,Sabancı Üniv.İst.,2003,s.81 6) Erdal İNÖNÜ, Bilimsel Devrim ve Stratejik Anlamı, TÜBA, Akademik Forumu 21,s.25 7) August Bebel,a.g.e.,s.174 ALTIN ÇAĞ F elsefenin temel sözcüklerinden biri olan sujet; sorgulayan, eleştiren, bilgi edinmek isteyen, ayrıca özdeşlik ilkesine sahip olan ve düşünen insandır. Aristoteles’ten günümüze kadar, çok iyi bilinen özdeşlik veya aynılık ilkesi genellikle “a=a dır” şeklinde gösterilen “bir şey ne ise o, o’dur” kuralıdır. Doğada kendilerinin dışında birbirleriyle özdeş olan hiçbir varlık/lar yoktur. Doğa özdeş değil benzer varlıklardan bile nefret eder. Doğada, kendiliğinden var olan her şey ancak kendisiyle özdeştir. Doğaya, benzer varlıkları eklemek daha çok insanın marifetidir. Benzer olan hiçbir varlık/lar özdeş değildir. Nesneler dünyasında, kendisiyle özdeş olan varlıkların dışında özdeş varlıklar aramak boşunadır. Özdeşliği, varlıkla düşüncede o varlığa karşılık olan sözcükte aramak gerekir. Diğer tanımlarla birlikte, var olanı düşüncede karşılığı olan sözcükle örtüştürülebilen insan, felsefesinin konusu olan sujet’dir. Objet’ye gelince; “objectum Latincede ‘önde, karşıda bulunan’ anlamına geliyor. Bu sözcük felsefede ilk kullanılmaya başlandığı XIII. yüzyılda bugünküne benzer bir ikianlamlılık içeriyordu. Bir yandan gerçekten varolan şey, öbür yandan ‘bilinen şey’ anlamında kullanılıyordu. Bu iki anlamlılığa son veren Duns Scottus’tur. O, bu sözcüğü ‘bilinen şey’ anlamında kullanmaya başlıyor. Ancak Ortaçağ’ın ‘bilinen’ şey bugün bizim bilimsel olarak ‘nesne’ olarak adlandırdığımız şeyle aynı şey değil” 1. Latince “hemen şimdi” anlamına gelen “modo” sözcüğünden türetilmiş olan “modernus” sözcüğünün ilk defa MS 5. yüzyılda Ortaçağ Avrupa’sında Hıristiyan olanların kendilerini pagan olanlardan ayırt etmek için kullanıldığı bilinmektedir. Latince “modernus” sözcüğünden türetilen “modern” sözcüğü, geleneksel veya eski olana bir tepki olarak ortaya çıkan şey anlamında da kullanıldığından “hemen şimdi” burada olan sujet’nin, “hemen şimdi” burada olan objet’yle ilgilenmesi, onu incelemesi ve ondan dolaysız olarak kendince bilgi edinmesi anlamında da kullanılabilir. Bu şekilde de geleneksel olanın karşısına yeni bir yöntem getirilmiş olunur. CBT 1315/ 18 1 Haziran 2012 Bu üç sözcüğün açıklanmasından sonra, bu yazıda, özellikle “modern” sözcüğünü anahtar sözcük olarak kullanılarak, iki uygarlığın (Hıristiyan ve İslam uygarlığı) kültürel kökenleriyle birlikte karşılaştırılması yapılmaya çalışılacaktır. Yunan mitolojisinde, sorgulanmadan doğrudan doğruya kabul edilen bilgilere karşı Antik Çağ filozoflarının geliştirdiği “hemen şimdi” yöntemi, bir başka anlatımla sujet’nin direkt objet’yi sorgulaması ve onun hakkında bilgi edinmeye çalışması bir yenilik olsa gerek. Yunan mitolojisini bir yana bırakarak aklıyla objet’yi sorgulamaya çalışan ve ondan kendince bilgi edinmeye çalışan Thales, felsefe alanında ilk yenilikçidir. O, canlıların su’suz var olamayacağını fark ettiğinde yeniliğini yakalamıştı. Bir şeyin karşıtı var ise, o şey en azından karşıtının “ilke”si olamayacağını ileri sürüp, her şeyin ilkesinin, sınırsız ve sonsuz anlamına gelen “Apeiron”un olduğunu söyleyen Anaximandros da Thales’e karşı kendi yeniliğini bulmuştu. Canlıların var olmasında havanın, sudan daha fazla gerekliliğini sezen Anaximenes de kendi yeniliğini bulmuştu Dünya’nın matematiksel harflerle Tanrı tarafından yazılarak insanlara gönderilen bir mektup olduğunu yazan “Platon, deney yapma yerine, ölçüsüzce saf matematiğe önem verdi. Ona göre sayılar her şeydi. Bunun içindir ki Akademia’nın kapısına şöyle yazdırmıştı: ‘Geometri bilmeyen hiç kimse girmesin’. Ayrıca Platon, insanın Tanrı’ya doğayı inceleyerek ula İSLAM VE HIRİSTİYAN UYGARLIK şabileceği düşüncesini geliştirmişti. Ona göre, insanoğlu kendini içinde yaşadığı dünyayı araştırmaya adamalıydı” 2. İlkçağda, özellikle antikçağda bu şekilde yeniliklerini bulan onlarca filozof yaşadı. Fakat 21 yumurtayı bir kuluçka altına koyup, hergün bir yumurta kırarak yumurtadan civcivin çıkışının evrelerini gözleyen Aristoteles’in yeniliği çok daha farklıydı. Bütün yenilikler, ne yazık ki, Latince “modernus” sözcüğünün Hıristiyanlar tarafından kullanılmaya başlanmasından yüzyıl sonra son buldu. Sujet ile Objet’nin arasına kilise sokularak adeta objet karartıldı. Hiç kimse, özgürce sorgulayıp objet hakkında bilgi sahibi olmaya çalışamazdı. “Bizans Kilisesi, Justinianos I. döneminde (527569) bir yandan çoktanrıcılık suçlamasıyla Atina Okulu’nu kapatıp (529) eski Yunan düşüncelerini yasaklayarak, öte yandan İsa’nın Tanrı sayılıp sayılamayacağı konusunda, Hıristiyanlar arasında çıkan görüş ayrılıklarında Nesturiler gibi çeşitli akımların savundukları görüşü yasakladı. Yasaklananlar, o dönemde Bizans’ın en güçlü karşıtı olan İran’a sığınmışlardır. Bu dönemde İran, gerek eski Yunan düşüncesini koruyanların gerekse Bizans kilisesinin sapkın olarak nitelediği Hıristiyan Nesturilerin, Manicilerin, vb. inanç ve düşüncelerini koruyabildikleri bir yer oldu.” “Bizans’ın sürgün ettiği Nesturiler ve eski Yunancılar İran’da toplanıp kaynaştılar. Öyle ki Hıristiyan Nesturiler, Eski Yunan yapıtlarını Bizans’ın baskısından uzak, özgürce okuyor ve başka dillere çeviriyorlardı. Müslümanların ilk yayıldıkları ülkelerden biri de eski Yunan yapıtlarını koruyan Nesturi Kilisesi’nin bulunduğu İran oldu” 3. Hıristiyanlar, bu karanlık döneme girmeden önce, eski uygarlıkların binlerce eserin toplandığı İskenderiye Kütüphanesi’ni de yakmışlardı. “…birçok Avrupalı yazarın İskenderiye’deki Aeropeum Kitaplığı’nın yok edilmesini İskenderiye’nin Halife Hz. Ömer tarafından ele geçirilmesine bağlamaya çalışması ve kütüphanenin, banyosunu ısıtmak için bu kitapları kullanmaktan çekinmediği ileri sürülen Hz. Ömer’in gaddarlığına kurban olduğunu ileri sürmeleri, inandırıcılıktan tamamen uzaktır. Gerçekte kütüphane MS 391 yılında Piskopos Theophilius’un önderliğindeki Hıristiyan fanatikleri tarafından yakıldı ve bütün astronomi, fizik ve matematik yapıtları yok edilmiştir. MS 410 yılında Aziz Krill de onun izinden giderek İskenderiye bilgeliğinin örnek, ama ona göre, dinsiz temsilcisi Hypatia’yı öldürtmüştür. İskenderiye Kütüphanesi’nin yok edilmesi eski çağın son bilgi kalıntılarının da sonu demekti”4. Ortaçağ Hıristiyanlığında özgürce doğayı sorgulayarak bilgi edinmek yeniliğinden o kadar uzaklaşıldı, kimileri bulunduğu makamdan güç alarak anlatılanlarla alay edebiliyordu: “Bütün sistem (Batlamyus Sistemi) o kadar hantallaşmıştı ki MS 12521284 yılları arasında İspanya Kralı olan Castileli X.Alfonso’ya (12211284) Ptolemaios’un modeli ilk kez anlatıldığında, ‘Yüce Yaradan, yaratılış işlerine girişmeden önce bana, Alfonso’ya, fikrimi sorsaydı, çok daha iyi bir şey önerebilirdim’ diye söylendiği rivayet edilir” 5. Karanlık dönemden sonra tekrar doğaya dönmek için birçok filozofun kendilerini feda edercesine çalışmaları gerekmişti. Yeniden Doğuş (Rönesans)güç olmuştu. Galileo’ye göre; “Doğa felsefesi, her zaman önümüzde açık duran büyük kitapta, yani evrende yazılıdır”. 6. Avrupa,16. ve17. yüzyıllarda Copernicus, Vesalius, Kepler, Galileo, Descartes, Bacon, Newton ve diğerleri sayesinde bilimsel devrimi gerçekleştirerek 17. ve 18. yüzyıllardan iti YENİLİKLERİ TETİKLEYEN AÇIK DURAN BÜYÜK KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle