Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com İki araştırma raporu ve ülkemiz Yavuz Odabaşı, yodabasi@anadolu.edu.tr TÜBİTAK Başkanı’nın, Gülen’in ABD’deki okullarından Fulton Science Academy Charter Middle School’un kurucu komitesinde yer almış olduğunu hatırlıyorsunuzdur... Öğretimde Nereden Nereye? Dört ay önce, gazetecilerin ‘evrim kuramı’yla ilgili sorusuna TÜBİTAK Başkanı’nın verdiği yanıtı da hatırlamanın tam zamanı: “Türkiye’nin birliğe ihtiyacı var. Uçak füze diyoruz. Bunlara odaklandık. Evrim teorisine inanan var inanmayan var. Birlikteliğe daha çok ihtiyacımız var.” Konu açılmışken, nereden kalkıp nereye geldiğimizi de hatırlamakta yarar var. Prof. Dr. Zafer Toprak’a kulak verelim Toplumsal Tarih; Aralık, 2011 ve Şubat, 2012): (T “Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri yayımlanmakta olan Mantık kitapları çağdaş bilimlerin tasnifine girişiyor ve bu bağlamda ‘hayatiyyat’a, yani biyolojiye geniş yer ayırıyordu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, 1926’da yayımlanan iki mantık ders kitabında bunu gözlemlemek mümkündü. Bunlardan ilki Ahmet Ağaoğlu’nun kızı ‘Ankara Erkek Lisesi Felsefe ve İctimaiyyat muallimi’, Türkiye’nin ilk kadın avukatı Ağaoğlu Süreyya’nın kaleme aldığı Mantık kitabıydı... “...Hayatiyyatda kanunlar ve nazariyeler’ bölümünde kitap, biyoloji sonucu yaşamla ilgili önemli kuramların gündeme geldiği kaydediliyor, özellikle iki kuramı vurguluyordu. Bunlardan ilki Nicolas Frédéric Cuvier’ye aitti ve bu kuram türlerin ayrı ayrı yaratıldıklarını ileri sürüyordu. ...Diğeri ise JeanBaptiste Lamarck ve Charles Darwin’in savundukları ‘transformisme’ ve ‘evolutionisme’ kuramlarıydı... “Aynı yıl yayımlanan ikinci kitap Galatasaray Lisesi ‘muallim’i Hasan Âli Yücel’in ‘Liselerin ikinci devre son sınıflarına mahsus’ Mantık kitabıydı. Bu kitap Tek Parti döneminde tek kitap kullanımına geçildiğinde uzun yıllar ders kitabı olarak bütün Türkiye’de okutulmaya başlandı. Daha önce yayınlanan mantık kitaplarına oranla çok daha ayrıntılı olan Hasan Âli Yücel’in kitabının ufak değişikliklerle 1935 ve 1938 yıllarında yeni baskıları yapıldı... “Cumhuriyet’in ilk yıllarında Hasan Âli Yücel’in Mantık ders kitabı evrim kuramına açılım yapan eserdi. 30’lu yıllarda ise jeoloji ve biyoloji ile birlikte Darwin çok daha kalıcı bir yer elde etti. H. G. Wells’in 192728 yıllarında Atatürk tarafından çevirttirilen Cihan Tarihinin Umumî Hatları, Hasan Âli’nin Mantık kitabının çok ötesine gitmişti. Bu beş ciltlik eser tarih kitaplarının o güne kadar görmediği bir ağırlıkta Darwin’e yer vermiş, Darwinizm değişik boyutlarıyla tartışılmıştı. Bu kitaptan esinlenerek 1931’de yayımlanan dört ciltlik Tarih kitapları ve 1932 Birinci Türk Tarih Kongresi, Darwinist bir tarih anlayışını benimsemişti. 30’lu yıllarda evrim kuramı artık ders kitaplarının ayrılmaz bir parçasıydı. Kısa bir süre sonra jeoloji ve biyoloji kitapları da evrim kuramı doğrultusunda hazırlanacaktı...” Günümüzde, evrim kuramının öğretilmesinin / öğrenilmesinin engellenmek istenmesinin, aslında, özgürce düşünmenin, insan merakının ve bu merakın tetiklediği bilimsel araştırmaların üzerine konan bir ambargo olduğunu ve bu ambargonun bilimin diğer bütün disiplinlerine de zaman içinde yayılacağını, ancak belli bir dogmaya göre formatlanmış beyinler göremez. Şimdi “uçak füze” diyorsunuz. Diyebilirsiniz; çünkü şu anda elinizde, sayıları fazla olmasa da, bu alanlarda çalıştırabileceğiniz beyin var. Ama bilimin herhangi bir dalına ambargo koyabilen zihniyet yarın o beyinleri üreten kaynağı da kurutur. Türkiye’de bilimin çöküşü, teknolojide yetenek kazanma umudunun da çöküşü demektir. Temel bilimlerde iyi eğitilmiş beyinler arasından çok yetkin araştırmacılar çıkar; o araştırmacılar bilim ve teknolojinin iyiden iyiye belirsizleşmiş arayüzlerinden, teknoloji dünyasının ufkunu açan, genişleten sonuçlar çıkarırlar. Bu tür araştırmacılar olmadan, günümüzde, teknolojide yol almak neredeyse imkânsızdır. Bir zamanların güzelim üniversiteleri, olanların farkında mısınız? Farkındaysanız, lütfen üniversite olarak ses verin... S on aylarda birbirini izleyen ve ülkemiz açısından da çok önemli göstergeler içeren iki araştırma raporu açıklandı. Bunlardan birincisi, INSEAD önderliğinde yapılan ortak bir çalışma olan ‘’Küresel Yenilikçilik İndeksi’’ idi. Bu akademik kurumda çalışan Prof. Dr. Soumitra Dutta’nın editörlüğünde gerçekleştirilen çalışma raporu, hangi ülkelerin yenilikçilik konusunda gelişip yükseldiğini, hangilerinin ise düşmeye başladığını göstermesi açısından çok ilginç verilere sahip. Klasik ölçümlerden farklı bir yöntem uygulaması ile dikkat çekici olan bu araştırmada nüfus başına düşen araştırmacı sayısı gibi geleneksel ölçütlerden kaçınılmış. Araştırmada kullanılan ölçütler arasında; kurumlar, insan sermayesi, araştırma, altyapı, piyasanın düzeyi gibi beş değişkene ağırlık verilmiş. Bunlarla ilgili girdiler olarak; içerik odaklılık, problem odaklılık, uygulama odaklılık ve disiplinler arasılık konuları incelenmiş. Çıktı olarak ise, bilimsellik ve yaratıcılık olarak iki önemli çıktı göz önünde bulunduruluyor. Girdiçıktı oranları ile ‘‘Yenilikçilik Etkinlik” katsayıları hesaplanarak 125 ülke ekonomisi, yenilikçilik kapasiteleri ve sonuçlarına göre değerlendirilip sıralanılıyor. Bu sıralamalara göre; İsviçre birinci ve onu sırasıyla İsveç, Singapur, Hong Kong, Finlandiya, Danimarka, ABD, Kanada Hollanda ve İngiltere ilk ona girerek izliyor. 2011 yılı için en önemli ve fark edici çıkışı Çin yapıyor ve 43. sıradan 29. sıraya yükseliyor. Bölgesel olarak incelendiğinde ise, Uzakdoğu Asya ile Avrupa arasındaki uçurum gittikçe kapanıyor. Hindistan ise ilginç biçimde 56.’lıktan 62.’liğe düşüyor ve özel bir incelemeyi hak ediyor. Asıl önemli olan bir YENİLİKÇİLİKTE NEREDEYİZ? inceleme de ülkemizin durumu açısından yapılmalı. Türkiye 2009 yılında 51., 2010’da 67.’liğe düşmüş iken 2011 de ancak 65. olabiliyor. Bu durum bize, yenilikçiliğin küresel bir olgu haline geldiğini ve ülkelerin buradaki başarılarının ekonomilerine de başarıları getirebileceğini göstermesi açısından çok önemli. Avrupa ülkeleri Uzakdoğu ülkeleri karşısında “yenilikçi rekabetçilik’’ alanlarında, ekonomik krizinde etkisi ile zorlandıklarını gösteriyor. Bir başka önemli konu da yeni oluşacak milyonlarca tüketici bu ülkelerde yenilikçilikte yapılan ürünlere ulaşmak için çabalayacaktır. Rekabetin gittikçe, bu insanlara ürün ve hizmet yetiştirmede şiddetleneceğini öngörebilmek olanaklı. Ülkemizi ilgilendiren ve birinci raporla da bağlantısı, ilişkisi kurulabilecek olan ikinci araştırma raporu “Dünya Ekonomik Fonunu (WEF) Küresel Bilgi Teknolojisi Raporu’’ dur. Bu rapora göre, 142 ülke arasında birinci sırayı İsveç alırken, Singapur ve Finlandiya onu izliyor. Kuzey Avrupa ülkeleri öncüler olarak görünürken ABD ilk on içinde sekizinci sırada yer alıyor. Ülkemiz ise, ancak 52. sırada yer alabiliyor. Bilgi teknolojileri konusunda ülkeler arasındaki uçurumu ortaya koyması açısından da derinlemesine analizi ülkemiz açısından hak eden bir çalışma. Her iki raporunda bizlere gösterdiği bir gerçek var ki, ülkemizin durumu küresel boyutlardaki bilgi teknolojileri ve yenilikçilik konularında hâlâ yarı tarım ve yarı sanayi toplumu olmaktan öteye fazla ilerleyemiyor olmamızdır. Bilgi dünyasında küresel aktör olabilmemiz için, ortalarda yer aldığımız bu göstergelerde muhakkak üst sırada yükselebilmeliyiz. Yükseköğretimin ele alınıp yeniden düzenlenmesinin söz konusu edildiği bu günlerde, böyle somut ve bilimsel veriler bizlere yol gösterici olabilmelidir. Daha fazla bilgi için;www.globalinnovationindex.org www.weforum.org SONUÇ: Tek genle sarışın! Bilim insanları bazı Büyük Okyanus sakinlerinin, koyu ten rengine rağmen niçin sarışın olduklarını buldular. Melanezyalıların ilginç saç renginden bir gen mutasyonu sorumlu. Büyük Okyanus sakinlerinin yaklaşık olarak dörtte birinde, dokuzuncu kromozom üzerindeki belli başlı bir gen, değişime uğramış. Sadece bu halk grubunda görülen bu varyasyon, saçlardaki koyu pigment oluşumunu engelliyor. Bir çocuk bu mutasyonu hem anne hem de babadan aldığı zaman sarışın oluyor diyor araştırmacılar Science dergisinde. Doğal sarışınlık aslında enderdir. Neredeyse sadece Kuzey Avrupalılarda ve Büyük Okyanus’ta yaşayan küçük bir halk topluluğunda görülür. Solomon adalarında yaşayan insanlar, Afrika dışında en koyu ten rengine sahip olmalarına rağmen içlerinden yüzde onu sarışın diyor Stanford Üniversitesi’nden Eimear Kenny. Avrupa dışında en fazla sarışın bulunan bölge burasıdır. Niçin birçok Melanezyalının böyle alışılmışın dışında bir saç rengine sahip oldukları bugüne kadar pek bilinmiyordu. Bilim insanları bu yüzden Solomon adalarında yaşayan 43 sarışın ve 42 koyu renk saçlı insanın kalıtımını karşılaştırdı. Bu çalışma sonucunda beklenmedik bir şekilde bölgeye gelen Avrupalı denizcilerle, kesinlikle bir gen alışverişinin yaşanmadığı ortaya çıkmış. Genetik analizlerden anlaşıldığı üzere sarışın Melanezyalılarda, CBT 1314/8 25 Mayıs 2012 dokuzuncu kromozom üzerinde yer alan TYRP1 genindeki sitozin ve timin bazları yer değiştirmiş. Normal durumdaki gen pigment üretimi için önemli olan bir enzim üretir. Fakat mutasyon nedeniyle pigment enzimine hatalı bir aminoasit yerleşmiş. Bununla birlikte sarışın Melanezyalılarda bugüne kadar bilinen bir mutasyon söz konusu değil, bu yeni bir varyant ve sadece Büyük Okyanus’ta görülüyor Elli iki farklı toplulukta, 941 insanın kalıtımında bu genetik değişimi arayan bilim insanları tek bir tane bile bulamamışlar. Melanezyalılarda görülen mutasyon belki de resesif (çekinik) olarak geçiyor diyor araştırmacılar. Bu şu anlama geliyor: Mutasyona uğramış gen hem anneden hem de babadan geçtiği zaman çocuk sarışın oluyor. Fakat ebeveynlerden birinden normal gen geçtiğinde, çocuk koyu saçlı oluyor.