Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR Kuzey Avrupa’nın ilk çiftçileri Akdeniz kökenli Akdeniz bölgesinde yaşayan taş devri çiftçileri günümüzden beş bin yıl önce İsveç’e kadar göç ederek tarımı Kuzey Avrupa’ya getirmişler. Sonuç, İsveç’te o döneme ait dört insan kalıntısının karşılaştırılmasıyla elde edildi. Dört iskeletin kalıtımı bölgede aynı dönemde yaşamış olan üç avcı toplayıcı insanına ait iskeletin kalıtımından farklı. Çiftçilerin kalıtımı Güney Avrupalıların ama özellikle de Kıbrıslıların kalıtımına çok benziyor. Oysa avcı ve toplayıcıların kalıtımı günümüzde Kuzey Avrupa’da yaşayan insanların kalıtımına benzemekte diyor bilim insanları Science dergisinde. Bu da tarım tekniğinin o dönemlerde göç eden çiftçilerle kuzeye getirilmiş olduğu anlamına geliyor. Eğer tarım sadece kültürel olarak yayılmış olsaydı kuzeyde Güney Avrupalıların genlerini taşıyan çiftçiler bulunmazdı diyor Uppsala Üniversitesi’nden Pontus Skoglund. Atalarımız tarım tekniklerini yaklaşık olarak 11.000 yıl önce Akdeniz bölgesinde geliştirmişlerdi. Bu yaşam biçimi yavaş yavaş Avrupa’ya yayılmıştı. Ancak Kuzey Avrupa’ya sadece tekniklerin mi geldiği yoksa çiftçilerin de mi göç ettikleri kesin olarak bilinmiyordu. İskeletlerdeki farklılıklar göçen çiftçilerin ilk önce yerli avcılarla kaynaşmadıklarını da gösteriyor. İki halk grubu binlerce yıldan fazla izole olarak yaşamış. Ancak taş devri dönemindeki genlerin günümüz Avrupalıların genleriyle karşılaştırması sonucunda bu iki kültürün daha sonra birbirleriyle çiftleşerek birleştiği anlaşılmakta. Avrupalıların genetik varyasyonu, güneyden göçen taş devri çiftçileriyle belirlenmiş. Hiçbir İsveçlinin genleri bir zamanlar bölgede yaşayan avcı ve toplayıcı insanların genleriyle birebir uyuşmuyor. Araştırma çerçevesinde dört çiftçi iskeleti kalıtımındaki 250 milyonu aşkın baz çifti incelenmiş. Dört kalıntı da yaklaşık olarak beş bin yıllık ve Kuzey Avrupa’da tarımın başlangıcına ait. Üç avcı ve toplayıcı iskeleti İsveç’teki Gotland adasındaki mezar çukurlarında bulunmuş. Gökhem’in 400km uzağındaki tümülüste bulunan çiftçilerin iskeletleri, mezar armağanlarından anlaşıldığı üzere erken yerleşik kültür olan huni biçimli çanak çömlek kültürüne ait. dikleri için küresel su döngüsü üzerindeki payları büyüktür. Okyanuslar üzerindeki buharlaşma ve yağışları, yetersiz verilere rağmen anlamaya çalışan bilim insanları dolaylı bir yöntemden yararlandılar. Bu amaçta on yıllar boyu düzenli olarak ölçülen deniz yüzeyindeki tuz oranıyla ilgili veriler değerlendirilmiş. Çalışma sırasında yağışın bol olduğu bölgelerde deniz suyunun daha az tuzlu olduğu gerçeği dikkate alınmış. Böylece 19502000 yılları arasındaki tuzluluk verilerine göre Pasifik, Atlantik ve Hint okyanuslarındaki yağışların dağılım motiflerini elde etmişler. Chicxulub asteroitinin çapı 1215 km arasındaydı ve karada yaşayan tüm büyük hayvanları ve çok sayıda deniz canlısını yok etmişti. Son olarak saptanan kraterler ise neredeyse 40 km büyüklüğünde gökcisimlerine ait ve yeryüzündeki tüm yaşamı bitirmişlerdi diyor Johnson. Fakat aynı tarihte ilk yaşam biçimleri daha çok suda yaşıyordu ve bu nedenle bu felaketleri atlatmış olabilirler. Her ne olursa olsun bu çarpışmalar yaşamın evrimini ve biyosferi derinden etkilemiştir. Dev asteroitlerin izlerini araştırmacılar eriyen taşların içindeki minik kürecikleri incelerken bulmuşlar. Bu kürecikler şu şekilde oluşur: Çarpışma anında buharlaşan taşın buharı atmosferin üzerine savrulmasıyla damlacıklar şeklinde katılaşır. Eğer bir meteoridin çapı on kilometreden büyükse katılaşan kürecikler tüm Dünya’ya yayılır. Çapları bir milimetreden daha küçük olan bu küreciklerin analizleri sayesinde geçmişteki çarpışmaların yaşı ve büyüklüğü, krater bulunmamasına rağmen hesaplanabilmiş. ğişimi dünyadaki su dolaşımını sanılandan çok daha fazla hızlandırıyor. Her derecelik ısınma için su döngüsü buharlaşma ve yağmurlardan yaklaşık olarak yüzde sekiz oranında daha hızlı dolaşıyor. Bu hızlanma ise yağış motifini değiştirerek, su dağılımındaki eşitsizliği güçlendiriyor. Kurak bölgeler kuraklaşırken, suyun bol olduğu bölgelerde ise kuvvetli yağışlar sonucunda seller artıyor. Son olarak hesaplanan hızlanma oranı, güncel iklim modelleriyle öncelenenden iki misli yüksek diyor bilim insanları Science dergisinde. Sonuçlar su dolaşımının, dünyadaki sıcaklığın iki ila üç derece artması halinde yüzde 16 ila 24 oranında kuvvetlendiğini gösteriyor. Bu gelişmeyle ilgili ilk belirtiler şimdiden var. Nitekim su döngüsü 1950’den bu yana yüzde dört oranında kuvvetlendi diyor Avustralya Hava ve İklim Araştırmaları Merkezi’nden (Tasmanya) Paul Durack. Bu değişim toplumlar ve ekosistemler için tek başına iklim değişiminden çok daha büyük bir tehdit oluşturmakta. Değişen yağış motifi, besin üretimini, istikrarı ve içme suyu elde edimini zorlaştırmakta. Bu nedenle önümüzdeki değişimleri tam olarak bilmek önemlidir. Su döngüsüyle ilgili bu tür tahminler, özellikle de denizler üzerindeki somut ölçümlerin eksik olması nedeniyle zordu. Gerçi uyduların gözlem verileri var ama bunlar da henüz kesin değil. Okyanuslar yeryüzünün yüzde yetmişini kapladıkları ve yağışların yüzde seksenini içer İklim değişimi, su döngüsünü sanılandan Asteroit bombardımafazla hızlandırıyor Uluslararası bir araştırmaya göre iklim denıyla şekillenen yaşam Dünyamıza bundan 3,8 1,8 milyar yıl kadar önce en az yetmiş büyük asteroit çarpmıştı. En büyüğü kırk kilometre olan bu gökcisimleri küresel felaketlere yol açtığı gibi gezegenimizdeki yaşamı da etkilemiş olabilir diyor iki araştırma grubu Nature dergisinde. Bilim insanları daha önce kuvvetli çarpışmaların yaklaşık olarak 3,8 milyar yıl önce yani yaşamın oluşmasından önce son bulduğunu düşünüyorlardı. Oysa son araştırmalar çok sayıda çarpışmadan oluşan bu evrenin Dünya’da ve Ay üzerinde sanılandan çok daha uzun sürdüğünü gösteriyor. Bu çarpışmalardan bazıları günümüzden altmış beş milyon yıl önce dinozorların soyunu kurutan Chicxculub asteroitiyle meydana gelenden çok daha büyüktü diyor Purdue Üniversitesi’nden Brandon Johnson. Kırmızı pancardaki doping etkisi Koyu kırmızı renkteki pancarın ekşimsi buruk tadını herkes sevmeyebilir, ancak Londra’daki olimpiyat oyunlarına katılacak olan sporcuların favori yiyeceği haline gelebilir. Nitekim St.Louis Üniversitesi bilim insanları fırınlanmış kırmızı pancarın koşucu KADINLARIN GÖZBEBEKLERİ DAHA BÜYÜK 379 yetişkinin gözlerini inceleyen İspanyol bilim insanları, kadınların daha büyük gözbebeklerine sahip olduklarını saptadılar. Valencia Üniversitesi’nden Juan Alberto SanchisGimeno tarafından yönetilen araştırma, Surgical and Radiologic Anatomy dergisinde yayımlandı. Daha büyük göz bebeği fizyolojik açıdan ışığın kuvvetine karşı daha büyük duyarlık anlamına geliyor. Her ne kadar iki cinsiyet arasındaki fark için kesin bir açıklama getirilmemiş olsa da Avusturyalı evrim biyoloğu Hannes Paulus, olayı bebeklerin gözleriyle karşılaştırarak açıklamaya çalışıyor. Büyük koyu renkli gözler sadece bebekleri değil kadınları da daha çekici hale getiriyor. Kozmetik bu durumdan yararlanıyor zaten ama belli ki doğa bu konuyu daha önce düşünmüş diyor Paulus. İspanyol araştırmacılar türünün ilk invivo incelemesinde nasırlı tabakanın topografisinden ve nasırlı tabakanın ve irisin, eğrilik derecelerini ve yükseklik verilerini gösteren yeni bir ölçüm yönteminden yararlanmışlar. Ayrıca incelenen kişilerin göz bebekleri de ölçülmüş. Her ne kadar incelenen parametreler arasında çok büyük farklılıklar olmamasına rağmen, normal gören kadınların erkeklere kıyasla çok daha büyük gözbebeklerine sahip olduklarını gördük diyor SanchisGimeno. Gözbebeği, açılıp kapanabilen bir açıklık olarak göze düşen ışık miktarını ayarlayan siyah noktadır. Işık göz merceğine ulaştıktan sonra kırılarak ağ tabakaya düşüyor. Burada ise fotoreseptör hücreleri tarafından sinir atımlarına dönüştürülüp göz siniri üzerinden beyne iletilmekte. İnsanın gözbebeği çapı üç ila dört buçuk milimetre arasında değişmektedir. Ancak karanlıkta beş dokuz milimetreye kadar büyüyebiliyor. Gözbebeğinin büyüklüğü, gözbebeğini kısan ve açan olmak üzere iki kas tarafından ayarlanır. CBT 1312/ 6 11 Mayıs 2012