Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEKNOLOJİPOLİTİK Öfke sizi kontrol etmeden, siz onu kontrol edin! Öfkenizi dizginlemek istediğiniz zaman yapmanız gereken ilk şey öfke ile şiddeti birbirinden ayırt etmektir. Öfke bir duygu, şiddet ise eylemdir. Oysa pek çok kişi bu ikisinin aynı şey olduğunu sanıyor. Bunun için en birinci önlem özdenetiminizi güçlendirmektir. Baha Kuban baha.kuban@gmail.com 7 MADDEDE ÖFKE KONTROLÜ Ö fke kontrolü, kendisini ifade etme konusunda sıkıntı yaşayan her toplumda olduğu gibi ülkemizde de pek çok sorunun ana kaynağıdır. Eleştiri kültürünün gelişmediği, yüzleşme cesaretinden yoksun insanların yaşadığı toplumlarda, tartışma ve ortak görüş oluşturma çabalarının yerini azarlama ve suçlama alışkanlığı alır. Güney Florida Üniversitesi’nden öfke konusunda uzman psikolog Dr. Charles Spielberger’e göre öfke, genellikle dışa vurulamayan gerçek duyguların birikimi sonucu ortaya çıkan bir patlamadır. Spielberger bu yaklaşımın bir salgın gibi en küçük sosyal birimden, ülke geneline yayılabileceğine dikkat çekiyor. Bunun en tipik örneğini ülkemizde görüyoruz. Bugüne dek eleştirmedik, “fırçalamadık” ulusal kurum bırakmayan ülke yöneticileri, şimdi işi uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına kadar vardırdılar. Doğal olarak halkımız da iletişim yoluyla kolayca çözümlenebilecek olan sorunlarını, özdenetim yoksunluğu nedeniyle öfke ve ona eşlik eden şiddetle çözmeye çalışıyor. bir önemi vardır. Diğer taraftan bizleri sinirlendiren, kızdıran herkese ve her şeye fiziksel olarak saldıramayız: Yasalar, sosyal normlar ve sağduyu fren vazifesi görür. İfade edilmeyen öfke başka sorunlara gebedir. Pasifagresif davranışlar (öfkeli kişi kızdığı insanla yüzleşmek yerine, dolaylı yollardan acısını çıkartır) gibi hastalıklı tepkilere yol açabilir. Veya sürekli alaycı ve düşmanca duygularla beslenen kişilik bozukluklarına yol açar. Devamlı olarak yanındakileri aşağılayan, eleştiren, alaycı yorumlar yapanlar genellikle öfkelerini yapıcı bir şekilde ifade etmeyi öğrenememiş insanlardır. Bu tür insanların sağlıklı ve uzun süreli ilişkiler kurabildiğini de söyleyemeyiz. Colorado Eyalet Üniversitesi’nden psikolog Dr. Jerry Deffenbacher, bazı insanların ortalama bir insana göre daha çabuk öfkeye kapıldıklarını ve öfkelerini daha yoğun yaşadıklarını belirtiyor. Deffenbacher ayrıca öfkelerini sesli olarak dışa vurmadıkları halde kronik olarak sinirli olarak tanımlanan kişilerin bu gruba girdiğine işaret ediyor. Diğer taraftan aslında öfkelendikleri halde, bir köşeye çekilip, somurtmayı tercih edebilen insanlar da var. Çabucak öfkelenen insanların çoğunun, psikologların tanımı ile, engellenmeye karşı toleransları düşük olur. Başka bir deyişle, bu insanlar yapmak istediklerinin engellenmesine, set çekilmesine ve sorunlarla karşılaşmaya tahammül edemezler. Dahası haksızlığa uğradıklarını düşündükleri için öfkeleri daha da büyür. Örneğin küçük bir hatadan dolayı eleştirildiklerinde karşılarındakini şaşırtacak kadar büyük bir tepki gösterirler. Bu insanların bu kadar büyük bir öfkeye kapılmalarının nedenleri genetik veya fizyolojik kökenli olabilir. Bazı çocukların doğuştan daha sinirli, daha alıngan ve daha öfkeli oldukları yönünde bulgular söz konusu. Bir diğer neden de sosyokültürel kaynaklıdır. Öfke genellikle olumsuz bir duygu olarak algılandığı için kaygı, depresyon veya diğer duygular gibi açıkça ifade edilmesi doğru karşılanmaz; kaldı ki küçük yaşta bu duygunun kontrol altında tutulmasının daha doğru olduğu öğretilir. Sonuç olarak çocuk, öfkesi ile nasıl başa çıkacağını öğrenemez. Bu konudaki araştırmalar ayrıca aile yapısının da bu konudaki önemini gösteriyor. Çok çabuk öfkelenen insanların şiddet içeren, sevgisiz, kaotik, duygusal iletişimin çok zayıf olduğu ailelerden geldiği düşünülüyor. maya devam edin. • Hayal gücünüzü kullanın; sizi rahatlatan bir deneyiminizi anımsayın. • Yoga gibi stres içermeyen egzersizler, kaslarınızı gevşetir ve sizi yatıştırır. Bu teknikleri gün boyu tekrarlayın. Bunlar stresli ortamlarda otomatik olarak uygulayacak hale gelsin. gösterilen son derece sağlıklı, doğal tepkiler olabilir. Her sorunun bir çözümü olduğu yönündeki yanlış yönlendirmenin sonucunda çözümsüz durumlarda bunalıma girebilirsiniz. Bu gibi çözümsüz durumlarda çözüme odaklanmak yerine, sorun ile nasıl baş edeceğimiz ve en az zararı görecek şekilde nasıl bir strateji belirlememiz gerektiğine odaklanmalıyız. Böylece sorun çözülmemiş olsa bile daha sabırlı olmayı öğrenebilirsiniz. Türkiye’nin tüm enerjisini ‘temiz’ enerjiden sağlaması olasılığı, pek az istisna dışında, memlekette sağlı sollu her kesimden; devlet, özel sektör, her tür uzmanlar, üniversite camiası yani kısacası topyekun şiddetli bir itirazla karşılanagelir. Türkiye İçin %100 Temiz Enerji Tedariği Mümkün mü? Zaten devletin stratejik planlarında da, örneğin 2023 hedefleri %30 yenilenebilir enerji olarak belirlenmiş, artan ihtiyacın nükleerden kömür ve doğalgaza her türden ‘pis’ kaynaktan elde edileceği planlanmıştır. Başta Danimarka olmak üzere, pek çok ülkenin gündeminin ise yüzyılın yarısına gelindiğinde fosil kaynakları yalnızca elektrik üretiminde değil, tüm enerji tedariğinde ‘sıfırlama’ ya da ciddi ölçülerde azaltmaya gitme olduğunu daha önceki yazılarda belirtmiştik. Ülkemizin rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyokütle gibi yenilenebilir kaynaklar açısından Avrupa’nın en şanslı ülkelerinden biri olarak neden orta ve uzun vadede bu alanda iddialı hedefler koy(a)madığı sorusuna bu yazıda yanıt aramayacağız. Amacımız, yakınlarda yayınlanan bir çalışmanın, yukarıda işaret edilen konuyla ilgili olan yanlarını aktarmak olacak. Bilindiği gibi, Avrupa Birliği’nin Ortak Araştırma Merkezi adını verdiği JRC, (Joint Research Center), yenilenebilir enerji türleri ve özellikle güneş teknolojileri açısından, bu alandaki araştırmacıların çok yararlandıkları referans kabul edilebilecek çalışmalar yapar ve raporlar yayımlar. Avrupa çapında geniş ölçekli bir yenilenebilir enerji dönüşümünün gerçekleşmesi önünde en önemli engellerden biri olarak görünen, rüzgâr ve güneş gibi ‘dalgalanan’ (fluctuating) kaynakların güç üretimlerinin depolanması meselesi, pek çok AB kurumu gibi JRC’nin de üzerinde pek çok çalışma yaptığı alanlardan biridir. Ancak, JRC’nin son yayımlanan raporunu ilginç kılan bu değil. Rapor (Pumped Hydro Energy Storage, PHS; Pompalanmış Hidroelektrik Güç Depolaması, PHD olarak çevrilebilir belki ) su rezervuarlarının (farklı tipolojilerde ancak çoğunlukla mevcut rezervuarları kullanarak inşa edilen) ulusal şebekede ‘güç depolama’ amacıyla kullanılması üzerine bir araştırma. Tüm Avrupa’ya örnek olmak üzere seçilmiş iki ülke Hırvatistan ve Türkiye. Hırvatistan’da bu konuya ait 3 örnek mevcut iken Türkiye’de örneği yok PHD’lerin. İki ülkenin seçilme nedenleri arasında bu amaca uygun su rezervuarlarının sayısının yüksekliğinin yanı sıra Hırvatistan’ın eski Yugoslav komşularının yüksek rüzgâr güçlerini depolayabileceği bir şebeke sistemi oluşturabileceği ek bir seçilme nedeni yaratmış görünüyor. Çalışma, her iki ülkede su rezervuarlarının ayrıntılı bir incelemesini ve PHD uygulamaları için gerekli, fiziksel, çevresel, toplumsal , ekonomik şartların ve engellerin tartışılmasını içeriyor. Türkiye için yararlanılan kaynaklar DSİ ve bir bilimsel makale. Türkiye’de halihazırda yüksek bir hidroelektrik kapasitesi bulunmasına ek olarak daha da yüksek bir rezervuar potansiyelinin olması, PHD dönüşümünün gerçekleştirilebileceği yerlerin sayısının da çok yüksek olmasına yol açıyor. Ayrıca güç depolamaya gereksinim duyacak rüzgâr, güneş gibi temiz enerji kaynakları açısından zengin olması, ülkeyi, araştırma için odaklanılacak örneklerden biri yapmış. Bu aynı zamanda Türkiye’de geniş ölçekli bir ‘temiz enerji dönüşümü’ gerçekleştirebilmesi için uygun şartları da yaratıyor haliyle. Çalışmada Türkiye’de 2008 yılı itibarı ile mevcut olan ya da inşa edilmekte olan baraj ya da rezervuarlar veri olarak ele alınmış. Hesaba katılan unsurlar mevcut ve PHD için inşa edilmesi gerekli rezervuarlar, fiziksel konumlar, yükseklikler, mesafeler, kapasiteler, altyapı ve yerleşim engellerinin mevcudiyetinin yanı sıra şebeke uzaklıkları, doğal, kültürel sit alanlarının varlığı ve iklim değişikliğinin yol açabileceği su miktarı sorunları. Araştırmacıların Türkiye için ‘gerçekleştirilebilir’ olarak hesapladıkları depolama potansiyeli 3800 GWs. Bu rakam yaklaşık 146 GW’lık bir türbin kapasitesine denk geliyor. Rapora göre bu rakam, Türkiye’de pik zamanlar için inşa edilecel fosil kaynak esaslı santralların yapımına gerek kalmaması ve rüzgâr kaynağının çok daha yaygın olarak kullanılması açısından ciddi bir fırsat yaratıyor. 4) Soğukkanlı ve sakin bir iletişim kurun Öfkeli insanlar hemen sonuca odaklanıp, eyleme geçme eğilimindedir. Ne var ki bu sonuçların bazıları doğru olmayabilir. Çok ateşli bir tartışmanın içindeyseniz, önce sakin olmaya çalışıp tepkilerinizi denetim altına alın. Aklınıza gelen ilk şeyi dile getirmeyin. Diğerlerinin söylediklerini dikkatlice dinleyip öyle cevap verin. Eleştiri karşısında savunmaya geçmeniz normaldir. Ancak savunma saldırı haline dönüşmemeli. Önce muhatabınızın eleştirilerini açıklamasına izin verin, hatta sorular sorun, ancak öfkenizin tartışmayı rayından çıkartmasına izin vermeyin. Sakin kaldığınız sürece iletişim daha yapıcı bir yola girecektir. 2) Bilişsel yapılandırma Bu strateji yalın olarak düşünme şeklini değiştirmek anlamına gelir. Öfkeli insanlar küfür ederler, içlerinden geçen duyguları yansıtan kaba sözcükler kullanırlar. İnsanlar öfkeli olduğu zaman düşünceler abartılır ve dramatik bir hal alır. Bu duyguların yerini daha rasyonel duyguların alması için gayret sarf edin. Örneğin, “Eyvah! Her şey mahvoldu”, “felaket” “rezalet” gibi yorumlarda bulunmak yerine “Bu durum beni bunalıma sürüklüyor; beni altüst ediyor. Ancak bu dünyanın sonu değil. Öfkelenerek ben bu durumdan çıkamam” diyerek kendinize telkinde bulunun. Ayrıca kendinizle veya yabancılarla konuşurken “asla” veya “daima” gibi sözcükleri dikkatli kullanın. “Sen zaten benim söylediklerimi daima kulak arkası ediyorsun”, “Bu aptal makine hiçbir zaman çalışmaz” gibi yorumlardan kaçının. Çünkü bunlar doğru olmadıkları gibi sorunun çözümüne katkı sağlamazlar. Kaldı ki bu sözcüklerin muhatabı olan kişi kendisini aşağılanmış veya dışlanmış gibi hissedeceği için yardım edeceği varsa bile etmez. Burada unutmamanız gereken en önemli şey, öfkenin çözüm üretmeyeceği ve kendinizi rahatlatmayacağıdır (tam tersi kendinizi daha kötü hissetmenize yol açar). Mantık öfkeyi yener, çünkü öfke, haklı bir tepki olduğunuza inandığınız durumlarda bile, çok kısa bir süre içinde mantık dışına çıkar. Olabildiğince mantıklı olmaya çalışın. Öfkeli insanlar adalet, övgü beklerler; işlerin kendi istedikleri gibi yürümesini arzu ederler. Bunlar olmadığı zaman büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar. Ve bu hayal kırıklığı giderek öfkeye dönüşür. Bilişsel yapılanmanın bir parçası olarak, öfkeyle baş etmenin ilk adımlarından biri öfkeli olduğunuzun farkında olmaktır. Öfkenin ilk işaretlerini tespit edebilirseniz, ileri aşamalara geçmeden kendinizi frenleyebilirsiniz. Düzenli olarak vücudunuzda fiziksel belirtilerin bulunup bulunmadığını –Dişlerinizi veya yumruklarınızı sıkıyor musunuz? Midenize kramplar giriyor mu? Yutkunma zorluğu çekiyor musunuz? Dudaklarınızı ısırıyor, kaşınmadığı halde sürekli olarak aynı bölgeyi kaşıyor musunuz? kontrol edin. Herkes sinirlendiği veya öfkelendiği zaman ne gibi belirtiler sergilediğini keşfedebilir. Öfkenizin gerçek nedenini keşfetmeye çalışın. Pek çok insan acı veren veya korku uyandıran duyguları öfke maskesinin ardında gizler. Umutsuz, korkak, çaresiz, suçlu, yitik, terk edilmiş gibi hissetmektense, öfke ile salgılanan adrenalinden kaynaklanan güçlülük hissi insanlara daha iyi gelebilir. BAZI İNSANLAR NİÇİN DAHA ÖFKELİ? 5) Mizaha yer verin “Aptalca espriler” öfkeyi pek çok açıdan yatıştırır. Öncelikle daha dengeli bir perspektif kazanmanıza yol açar. Örneğin birlikte çalıştığınız kişiye öfkelendiniz. Onu tek hücreli bir yaşam formu olarak düşünebilirsiniz. Espri yapmak, stresli bir ortamdaki gerginliği azaltabilir. Dr. Deffenbacher, esprili bir yaklaşım sergilerken de, alaycı olmamaya, kırıcı espriler yapmamaya gayret edilmesi gerektiğini söylüyor. Deffenbacher, kendisini aşırı ciddiye alan insanların her koşulda haklı olduklarına inandıklarını ve bu nedenle planlarının bozulmasına tahammül edemediklerini belirtiyor. Öfke ciddi bir duygudur, ancak öfkeye eşlik eden duygular, sonradan düşünüldüğünde sizi güldürecek kadar gayri ciddi olabilir. NORMAL VE SAĞLIKLI BİR DUYGU Oysa öfke, aslında tamamen normal, sağlıklı, insani bir duygudur. Ancak kontrolden çıktığı za memelerini tembih ettiler. Bir süre kendilerini frenleyen deneklerin, daha saldırgan bir tavır ile kurabiyelere saldırdıklarını tespit ettiler. Deneklerin özdenetimleri bu şekilde zayıflatıldıktan sonra, çevreden gelen herhangi olumsuz bir geribildirim karşısında daha saldırgan bir tepki verdikleri izlendi. Diğer taraftan piyano egzersizleri gibi özdenetimin de egzersiz yoluyla güçlendirilebileceği fikri kabul görmeye başlandı. Denson, deneylerinden birinde, deneklerinden genel olarak başat olmayan ellerini iki hafta boyunca daha sık kullanmalarını istedi. Başka bir deyişle sağ ellerini kullanan deneklere sol ellerini kullanmalarını söyleyen Denson, “Deneklere mouse kullanmak, kahve karıştırmak, kapı açmak gibi sorun yaratmayacak işlerde sol ellerini kullandırdık. Böylece başat ellerini kullanma alışkanlıklarından vazgeçmek için özdenetimlerini güçlendirmek zorunda kaldılar” diye konuşuyor. İki hafta sonra özdenetimleri az da olsa güçlenen deneklerin saldırganlık dürtülerini daha iyi kontrol ettikleri görüldü. Bir diğer deneyde ise aynı denekler başka bir öğrencinin hakaretlerine hafif ölçekte maruz bırakıldılar. Özdenetimlerini güçlendiren deneklerin hakaretlere çok fazla tepki vermediği izlendi. ÖZDENETİM GÜÇLENDİRİLEBİLİYOR 6) Çevrenizi değiştirin Bazı durumlarda insanları içinde bulunduğu ortam öfkelendirebilir. Sırtınıza yüklenen sorunlar ve sorumluluklar sizde kapana kıstırılmış duygusu uyandırabilir. Bu gibi durumlarda kendinize mola verin. Stres yüklü anlarda, kişisel kaçış planları yapın. Örneğin işten eve dönen bir anne, “Evde yangın çıkmadıkça kimse benimle 15 dakika konuşmasın” diyerek kendisine soluk alacak bir zaman yaratabilir. Bu 15 dakikanın sonunda çocuklarının taleplerini daha büyük bir sabırla karşılık verebilir. Zamanlama: Tartışmaların kavgaya dönüşmeyeceği zamanlarda tartışmaya girin. Özellikle yorgun olduğunuz zamanlarda tartışmalardan uzak durun. Göz ardı etme: Çocuğunuzun odasının dağınıklığı sizi öfkelendiriyorsa kapısını kapatın. Sizi kızdıran olaylardan ve nesnelerden uzak durun. “Çocuğum nasılsa bir gün odasını toplar ve ben de sinirlenmem” diye düşünmeyin. Hedefiniz bu olmamalı; hedefiniz sükunetinizi korumak olmalı. Alternatifler oluşturmak: İşe gidip gelirken trafikten rahatsız oluyorsanız farklı yolları deneyin. Kısaca sizi öfkelendirmeyecek yeni seçenekler yaratın. Derleyen: Reyhan Oksay http://www.apa.org/topics/anger/control.aspx angermanagement www.bbc.co.uk/.../copinga anger www.mind.org.uk/.../dealingwitha http://www.sciencedaily.com/articles/a/anger http://patiencemason.blogspot.com/2012/04/infantspossesssenseofjusticehow.html CBT 1312/ 10 11 Mayıs 2012 Öfkenin doğal dışavurumu şiddetli bir tepki şeklindedir. Öfke, aslında tehditlere karşı doğal bir uyum tepkisidir. Saldırıya uğradığımız zaman mücadele etmemizi ve kendimizi savunmamızı sağlayan güçlü, çoğunlukla saldırgan bir duygudur. Dolayısıyla hayatta kalmamız için yaşamsal ÖFKENİN İFADE EDİLİŞ ŞEKİLLERİ 3) Sorun yaratmayın; sorun çözün Bazen öfke ve bunalım, hayatımızda kaçamadığımız bazı sorunlardan kaynaklanıyor olabilir. Öfke nöbetlerinin tümü yanlış hedefe yöneltilmiş olmayabilir; sorunlar karşısında CBT 1312/ 11 11 Mayıs 2012 man yıkıcı olur, bireyin ve toplumun yaşam kalitesini bozar. Öfkeli bir insan, ne zaman patlayacağı belli olmayan güçlü bir duygunun esiridir. Öfke, hafif bir sinirlilik hali ile şiddetli öfke nöbetleri arasında, yoğunluğu değişen duygusal bir durumdur. Spielberger’e göre diğer duygularda olduğu gibi öfkeye de fizyolojik ve biyolojik değişiklikler eşlik eder. Öfkelendiğiniz zaman kalp atımınız ve tansiyonunuz yükselir; adrenalin ve noradrenalin gibi enerji hormonlarınız patlama yapar. Öfke dış kaynaklı olacağı gibi içsel de olabilir. Belirli bir insana veya olaya öfkelenebildiğiniz gibi sizi kaygılandıran özel sorunlarınıza karşı da öfke duyabilirsiniz. Kaldı ki sadece o andaki değil, eskiden başınızdan geçmiş travmatik bir olay da sizde öfke duygusu uyandırabilir. Öfkelenmek ve diğer insanlardan rahatsızlık duymak her insanın gün içinde bir çok kereler yaşadığı duygulardır, ancak kimse toplu taşıma araçlarında kendisini sıkıştırdığı için veya işyerinde eleştirildiği için öfkelendiği kişiyi dövmeye veya öldürmeye kalkışmaz. Buna engel olan özdenetimdir. Son araştırmalar özdenetimin egzersiz ile zayıflatılabileceğini veya güçlendirilebileceğini gösteriyor. Kriminologlar ve sosyologlar uzun zamandır özdenetimi zayıf olan insanların fırsat buldukları anda suç işleyebileceklerine dikkat çekiyor. “Bu bir dürtü” diye konuşan Güney Galler Üniversitesi’nden psikolog Thomas F. Denson, “Son yaptığımız çalışmalar özdenetim ve saldırganlık arasında çok sıkı bağlar olduğunu gösteriyor diyor. Kentucky Üniversitesi’nden C.Nathan DeWall ve Northwestern Üniversitesi’nden Eli J. Finkel, insanlarda özdenetimi azaltan deneyler gerçekleştirdiler. Birinde, deneklerin önüne koydukları tabağın içindeki kurabiyeleri ye SALDIRGANLIĞI FRENLEMEK İÇİN Amerikan Psikoloji Derneği’nden Dr. Spielberger, öfkeyi neyin tetiklediğini araştırıp bu tetikleyicilerin tekrar sizi etkilememesi için stratejiler geliştirilmesini öneriyor: Spielberger, herkesin günlük yaşamında uygulayabileceği bu basit stratejileri şöyle özetliyor: Derin bir soluk ve rahatlatan bir görüntü gibi basit rahatlama araçları öfke duygusunu yatıştırabilir. Uzakdoğu felsefelerinde geniş bir yer tutan rahatlama teknikleri oldukça yararlıdır. Ancak ikili ilişkilerde her iki tarafın da bu konuda eğitilmesinde fayda vardır. Bu hedefe yönelik atılacak basit adımlar şöyledir: • Diyaframdan derin bir soluk alın; göğüsten alınan soluk sizi rahatlatmaz. Soluğunuzun karından geldiğini hayal edin. • “Rahatla”, “aldırma” gibi, yavaşça, sakinleştirici ve yatıştırıcı sözcükleri tekrarlayın. Bu arada derin soluklar al ÖFKE KONTROL YÖNTEMLERİ 7) Kendinizi rahatlatmanın diğer yolları 1) Rahatlama ve farkındalık oluşturma