24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hekim bağımsızlığı tehdit altında Son aylarda hükümet tarafından yapılan kimi düzenlemelerle hem hekimlik mesleğinin özerkliğine, hem de Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) bu kapsamdaki görevlerine yönelik olumsuz müdahaleler yapılıyor. Hekimlerin evrensel değerlerini tahrip eden bu düzenlemelere karşı mücadele başlatan TTB’ye destek için Dünya Tabipleri Birliği Başkanı Dr. Jose Luiz Gomes Do Amaral ve Konsey Başkanı Dr. Mukesh Haikerwal 16/17 Nisan tarihlerinde Türkiye’ye geldi. Reyhan Oksay Ezber kalıpları sorgulansa idi... Tınaz Titiz, www.tinaztitiz.com E 2 Kasım 2011 tarihinde çıkartılan 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK), sağlık meslek örgütlerini ve özel olarak da Türk Tabipleri Birliği’ni hedef alan olumsuz düzenlemeler içeriyor. TTB bu düzenlemelerde özellikle iki yeni maddeye dikkat çekiyor: 1) Sağlık Meslekleri Kurulu adı altında yeni bir kurulun kurulması 2) TTB Kanunu’nun birinci maddesinde geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresinin kanundan çıkartılması Daha önce ülkemizde bulunmayan “Sağlık Meslekleri Kurulu” adı altında kurulan yeni bir kurula, hekimlik de dahil olmak üzere bütün sağlık mesleklerine ilişkin pek çok yetki verilmiştir. Kurul, hükümetin seçtiği 14 üye ve sadece kendi meslekleri ile ilgili konularda görüş bildirmek üzere, kanun SAĞLIK MESLEKLERİ KURULU’NUN GÖREVLERİ Dünya Tabipleri Birliği TTB’de ortak toplantıda la kurulan Türk Tabipleri Birliği’nden bir üyeden oluşuyor. KHK’de belirtildiği üzere kurulun görevleri şöyle: Hekimlerin de içinde bulunduğu tüm sağlık mesleklerinin mesleki yeterliliğini saptamak, meslek etik ilkelerini belirlemek, meslekten men etmeye karar vermek, mesleki yeterlilik ölçümü yapmak ve eğitim müfredatı hazırlamak. Oysa TTB 58 yıldır mesleki deontolojiyi belirlemekte, deontolojiye aykırı hekimlik davranışlarını denetlemekte ve yaptırım uygulamakta, mesleki gelişimi sağlayacak eğitimleri düzenlemektedir. TTB Kanunu’nun 1. maddesinde geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresi kanundan çıkartılmıştır. Böylece hekimliğin toplum ve birey yararına uygulanmasına ve geliştirilmesine ilişkin bir görevin meslek örgütünün görevleri arasında olmaması hedefleniyor. Bu iki önemli düzenlemelerle hekimliği bağımsız olarak kendi meslek mensuplarınca, mesleki değerler çerçevesinde yöneten ve denetleyen bir meslek olmaktan çıkartıyor. CBT 1310/14 27 Nisan 2012 yor: “Hükümet, çıkarttığı bir kararname ile TTB’nin mesleği düzenleyici işlevlerini elinden almaya, tüm sağlık çalışanlarını denetleme yetkisini hükümetin denetimindeki bir kurula vermeye çalışıyor. Bu, sivil topluma yönelik açık bir saldırıdır ve parlamento tarafından çıkartılan yasaların yürütme organı tarafından değiştirilemeyeceğini öngören parlamenter demokrasi ilkelerine aykırıdır.” Dr. Kloiber yazısında hekimliğin bu düzenlemelerle saygın bir meslek olmaktan çıkıp, teknik bir hizmet durumuna düşürüldüğünü savunuyor. Dünya Tabipleri Birliği (DTB) Başkanı Dr.Jose Luiz Gomes Do Amaral ve Konsey Başkanı Dr. Mukesh Haikerwal, TTB’nin davetlisi olarak Türkiye’ye geldi. Amaral ve Haikerwal 16 Nisan’da Ankara, 17 Nisan’da İstanbul’da çeşitli etkinliklere katıldılar. Türk Tabipleri Birliği’nin kaygıları dünya Tabipleri Birliğince de haklı bulundu. Dünya Tabipleri Birliği Başkanı Dr. José Luiz Gomes do Amaral, hekimlik mesleği açısından özerklik ve bağımsızlığın vazgeçilmez olduğunu vurguladı. Türk Tabipleri Birliği’ne destek olmak için yöneticileri Türkiye’ye gelen Dünya Tabipler Birliği’nin yakın geçmişteki icraatları ne yazık ki “haklının yanında duracakları” izlenimini vermekten epey uzak. Bir kere “Ermeni Soykırımı” yalanlarına tam boy destek veren DTB, ayrıca Ermenistan’ın Yukarı Karabağ’ı kanlı işgalini ve 1 milyon Azeri’nin yurtlarından sürülmesini de Ermenilerin on binlerce insanımızın ölümünden sorumlu terörist başı Abdullah Öcalan’a “Türkiye’de zor durumdaki yegâne hasta” diyerek sahip çıkıyor. Eski topraklarına geri dönüşü olduğu iddiasıyla hararetle savunuyor. Bütün bunlar DTB’nin ülkemizdeki imajını ciddi boyutta zedeliyor. Bu arada Dr. Ersin Arslan’ın Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi’nde bir hasta yakını tarafından öldürülmesini protesto etmek üzere 19 Nisan tarihinde tüm yurtta başlatılan işi bırakma eylemlerinde DTB Başkanı Amaral da Türk doktorların yanında yer aldı. Dünya Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Otmar Kloiber, DTB’nin resmi yayın organı World Medical Journal’ın (WMJ) Şubat 2012 tarihli 58. sayının Editör’den köşesinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin hekim özerkliğini yok etmeye yönelik girişimlerde bulunduğuna dikkat çekti. Dr. Kloiber yazısında şunları söylü HEKİMLİK = TEKNİK BİR HİZMET Bu arada Sağlık Bakanlığı’nın aldığı bir diğer karar yine doktorlar tarafından kabul edilemez bulundu. Türkiye Psikiyatri Derneği’nin (TPD) bildirdiğine göre İl Sağlık Müdürlükleri tarafından hastanelerden, hastanede tedavi gören “uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığı bulunan kişiler” ve “akıl hastalarının” adı, soyadı, ikamet adresi, irtibat telefonunun “Bölge Sorumluluk Rehberi” kapsamında Toplum Sağlığı Merkezi’ne bildirilmesi istenilmekte. TPD Merkez Yönetim Kurulu (MYK) bu uygulamadan psikiyatrik tedavi gereksinimi olan alkolmadde bağımlıları ve akıl hastalarının kimlik ve adres bilgilerinin, “potansiyel suçlu” olarak izlenmek üzere toplandığı sonucunun çıkartılabileceğini ileri sürüyor. Ayrıca Sağlık Bakanlığı’nın, tedavi başvurusundan kaçınma tutumunu güçlendirecek böyle bir adımı atmasını son derece sakıncalı buluyor. Oysa sağlık kuruluşlarında kayıtlı kimlik, adres ve tıbbi bilgileri hukuken kişisel bilgi kapsamındadır. Yurttaşların kişisel bilgilerinin gizliliği temel haklarıdır. PSİKİYATRİ HASTALARI DEŞİFRE EDİLECEK zber sözü kamuoyu diline yavaş yavaş yerleşmeye başladı. Ama çoğu kullanımda bir belirsizlik var. Acaba orijinal anlamındaki ezber mi yoksa anlam kaymasıyla kazandığı anlamdaki ezber mi tam belli olmuyor. Her ne ise yine de kabul.. Bu konuda bir çalışma yapılıyor. İzninizle, çalışma hakkında başlıklar halinde kısa bir bilgi sunayım: 1994 yılında Beyaz Nokta Vakfı kurulduğundan bu yana “ezber” konusuna dikkat çekilmeye çalışılıyor. Farsça kökenli “ezber” (ez+ber = ..den + ...yürek, göğüs) sözcüğünün hem Türkçe hem diğer dillerde (par coeur, by heart) bir anlam kaymasına uğrayarak, bellemek, bellekte tutmak (memorising) anlamı kazanmış olması bir şanssızlık sayılabilir. Çünkü karşı çıkılan kavram “bellekte tutmak” değil, “yürekten geldiği için sorgulamaya kapalılık” idi. Bu bir karışıklık yaratıyordu. Bu karışıklığı aşmak için mümkün olan her yerde ezberin gerçek anlamı ile zaman içinde anlam kayması yoluyla kazandığı anlam açıklanıyordu. Fakat, bu işlere ayıracak yeteri zamanı bulunmayanlar, ağızlarıyla ezbere karşı olduklarını söyleseler de uygulamalar daima ezberden yana oldu. Çok az sayıda eğitimci hariç 2009 yılına kadar böyle gelinhttp://tinyurl.com/d6xt9bm) adresindeki kaynaklar bu az sadi. (h yıdaki kişi veya kurumu gösteriyor. Diğer yanda ise yüz binlerce kişi var. 2009 yılında, bu durum fark edilip, neye karşı olunduğunu daha iyi anlatacak bir deyim devreye sokuldu: Sorgulanamazlık veya sorgulamaya kapalılık. Bu terim daha kolay anlaşılır olduğu için daha kolay yaygınlaşmaya başladı. Basında, eğitim çevrelerinde hatta MEB yöneticilerinin ağızlarında sık sık “sorgulamaya dayalı eğitim” olarak yer alır oldu. Bu süreçte yavaş yavaş farkına varılan bir olgu da, sorgulanamazlığa karşı olduğunu ifade eden hemen hiç kimsenin çıkıp da, şu soruyu ortaya atmaması oldu: “Pekiyi, ezber (sorgulanamazlık) iyi bir şey değil, ama neyi nasıl sorgulayacağız? Örneğin ben coğrafya veya matematik öğretmeniyim ya da annebabayım; öğrettiklerimi nasıl sorgulayabilirim?” Bir kişinin tesadüfen bu soruyu yüksek sesle sorması uyanmayı sağladı ve görüldü ki, sadece “sorgulanamazlığa hayır” demek, sorgulanamazlığın bağnazlığa, dogmalara ortam oluşturduğundan yakınmak meseleyi halletmiyor, toplumumuzun iliklerine kadar işlemiş bu hastalığın, çeşitli yaşam alanlarındaki örneklerini bulup görünür hale getirmek gerekiyormuş. Hatta bununla da bitmiyor, eğer sorgulanmadan benimsenen kalıplar sorgulansa idi ne gibi olumluluklar doğacağını ve onlardan mahrum kalınacağını ortaya koymak gerekiyormuş. Bu düşünceler altında (http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1238) adresindeki yazı ortaya çıktı. Bu yazının ardından, tek kişinin ürettikleri yerine, çeşitli ilgi alanına sahip kişilerin üretebilecekleri sorgulanmamış kalıpları belirleyebilmek için, internet üzerinden bir duyuru yapıldı ve kalıp örnekleri konusunda yardım istendi. Duyuru kitlesi içinden yaklaşık 20 kişi çeşitli konularda kalıplar üretti ve bunlar toplandıkça kimin ürettiğini belirtilmeksizin bir birleşik liste üretildi. Bu listede 11 kategori halinde toplam 155 kalıp var. Tahmin edilebileceği gibi bu kalıpların hepsi “sorgulanmamış kalıp” tanımına uygunluk açısından aynı değil. Bazıları, yaygın bir kalıp olmamakla birlikte şikâyetlerimizin dışavurumu biçiminde. Bazıları, sorgulanmama nedeniyle büyük zararlara yol açarken bazıları o denli güçlü değil. Bu kalıpların vakfın web sitesinde yayımlanması veya basılı hale getirilmesi halinde, daha geniş bir kitlenin dikkatini çekebileceği, özellikle de eğitim sınıfının dikkatini çekebileceği düşünülüyor. Bu nedenle de herhangi bir yanlış anlama, hassasiyetleri rencide etme gibi olasılıklara karşı gözden geçirilmesi, gerekirse süzülmesi ihtiyacı var. Bu yolla toplumun gündemine sorgulama kavramının daha etekemiğe bürünmüş olarak konulması hedefleniyor. Bakalım bu öngörü doğru çıkacak mı, yoksa yeni yollar aramak mı gerekecek?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle