Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Kadrocuların hatası neydi? Kadro dergisi, çağımızın en temel toplumsal sorununun kapitalist emperyalist ülkeler ile sömürge ve yarı sömürge ülkeler arasındaki sömürü ilişkilerinde düğümlendiğini söylerken, dünyamızın en önemli sosyal gerçeğini saptamış oluyordu. Fakat bu gerçekçi saptamasına rağmen sosyal ilişkilerde teknolojinin belirleyici olduğu düşüncesiyle hareket etmesi, onu başka analiz ve siyaset başarılarından alıkoydu. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com evket Süreyya (Aydemir)Bey’in ideolojik öncülüğünde yola çıkan aylık Kadro dergisi üç yıl (19321934) yayımlandı. Dergi kendi misyonunu, “Türk inkılabının ideolojisini yapmak” olarak belirlemişti. Şevket Süreyya Bey, Fransız ve Sovyet devrimlerinin gerçekleşmesinden önce bu devrimlerin ideolojilerinin oluşturulmuş olduğunu ve devrimlerin bu ideolojilere dayanarak gerçekleştiğini, oysa Türk devriminin “elbette bir fikir sistemini temsil etmekle beraber” inkılabın gelişimine temel olacak ideolojisinin belirli olmadığını ileri sürüyordu. Şevket Süreyya Bey’e ve Kadro dergisine göre, Türk devrimi tarihte kapitalist emperyalizme karşı gerçekleştirilmiş ilk ulusal devrimdir ve dünyanın bütün sömürge ve yarı sömürge ülkelerinin geleceğine ve tutmaları gereken yola da örnek oluşturmaktadır. Kadro dergisinin Ağustos 1932 tarihli 8. sayısında “Milli Kurtuluş Hareketlerinin Ana Prensipleri” başlıklı yazıda (bugünkü dilimizle) şunlar söylenmektedir: “Milli kurtuluş hareketleri, tarihi kökenleri bakımından uluslararası bir tarzda, yani sömürgeci ülkelerle, sömürgeler ve yarı sömürgeler arasındaki iktisadi ve siyasi zıtlığın birer neticesidir. Bu zıtlık tarih içinde kaynağını, bir taraftan makinelerin batı memleketlerinde sanayiye tatbikinden doğan büyük sanayi inkılabından, diğer taraftan bu sanayinin dünyanın belirli noktalarına yoğunlaşması şeklinde tecelli eden uluslararası eşitsizlikten alır.” Aynı yazıda şunlar da söyleniyordu: “Milli kurtuluş hareketlerinin tam ve hakiki temsilcisi Türkiye’dir. Bir taraftan çağdaş nizamın en kapsamlı zıtlığı olan sömürge şartlarına, diğer taraftan bu zıtlığın içerde temsilcisi ve savunucusu olan kurumlara ve kaidelere karşı milletin fiilen ve silahlı olarak kıyamı ilk defa Türkiye’de görüldü. Gerek millet içinde, gerek milletler arasındaki zıtlıkların bütün halinde tasfiyesini güden ve bir taraftan cihanda siyasi bakımdan bağımsız ve diğer taraftan ekonomik olarak tezatsız yeni bir millet nizamını getirecek olan Türk inkılabı, yalnız milli tarihimizin değil, bütün beşer tarihinin en nadir, en kapsamlı ve en anlamlı hareketlerinden biridir.(...) Kuvvetle iddia olunabilir ki, devrimizde cereyan edecek olan bütün milli kurtuluş hareketleri, ana prensipleri bakımından, ancak Türk milli inkılabının arkasında ve onun manevi çığırı ve prensipleri üstünde yürüyecektir.” Kadro dergisi, kapitalist sistemin hem doğuşunda, hem de sanayinin gelişmiş olduğu çağlarda, metropollerdeki işçilerin sömürülmesinden kaynaklanan artıdeğere göre daha yoğun ve kapsamlı olan sömürünün, sömürge ve yarı sömürge ülkeler üzerinden gerçekleşen sömürü olduğunu savunmaktadır. Kadro dergisi, bu saptamalarına bağlı olarak, Komintern’in ve Sovyetler Birliği liderlerinin, “milli kurtuluş hareketlerini emperyalizme karşı uluslararası işçi sınıfı mücadelesinin yedek gücü olarak görmelerine de doğal olarak karşı çıkmaktadır. Kadro dergisinin bu saptamalarındaki gerçeklik reddedilemez. Daha sonraki yıllarda gerçekleşen tarihsel olaylar da onların bu analizini tekrar doğrulamıştır. (Kapitalist ül Fiziksel gerçekliğin sanal teknolojiler kullanılarak melezleştirilmiş haline XGerçekliği deniyor. Bunun ilkel versiyonlarını bugün çevremizde görebiliyoruz. (Yemek yerken mesajlaşan Y Kuşağı). Ancak sanal gerçekliğin rolü fiziksel dünyayı “melezleştirmekten” daha öte olacaktır! Melezleştirilmiş “X Gerçekliği” Sanal dünyaları iki evrede ele alıyor Beth Coleman. Ona göre 90’lı yılların ortalarında sona eren ilk evrede metin tabanlı sanal dünyaların egemenliği vardı ve bu devirde siber uzayın, sanal gerçekliğin gelip bildik fiziksel gerçekliğin yerini alması bekleniyordu. Oysa beklenen olmadı. Gelen hızlı internet ile mobil iletişim idi. Buna bilgisayarların da hızlanmasını eklersek karşımıza melez bir ikinci evre çıkar. İkinci evrede artık ne sanal dünya tam sanaldır ne de fiziksel dünya tam fiziksel. Coleman’a göre bu evrenin adı XGerçeklik. Yani sanal dünyalara bağlıyken fiziksel dünyadan tam kopmuş olamıyoruz, fiziksel dünyadayken de sanal dünyadan. Kafamıza bir kask, elimize ve vücudumuzun gerekli yerlerine sensörlü özel cihazlar geçirip girebileceğimiz bir sanal dünya hayali henüz gerçekleşmedi. Bugün Second Life gibi sanal dünyalara girdiğimizde maruz kaldığımız etkileşim ancak bilgisayar ekranından olabiliyor. O nedenle sanal dünyadayken fiziksel dünyadan tam kopamıyoruz. Öte yandan mobil iletişim devrimi sağolsun, fiziksel dünyadayken de sanallıktan tam olarak soyutlanmamız mümkün değil. Gelen bir telefon, SMS, eposta, chat talebi vb. bizi fiziksel dünyadan anında sanal dünyaya geçirebiliyor. Belki de artık bu iki dünyayı birbirinden izole ve farklı olarak algılamaya bir son vermemiz gerektiğini öneriyor Hello Avatar kitabının yazarı Coleman. Bu durum içinde bulunduğumuz “melez dönem” için geçerli olabilir. Peki sanallık varlığını hep böyle “yarımyamalak” mı sürdürecek? Google’ın nisan ayı içinde tanıtımını yaptığı “zenginleştirilmiş gerçeklik” gözlüğü bu melezleşmiş gerçekliğin olgulaşmasında önemli bir katkı yapacak gibi görünüyor. Böylece tam bir sanal gerçeklik deneyimini yaşamak hiç de başlangıçta hayal edildiği kadar kolay ve hızlı olmayacağa benziyor. Belki de bu melez gerçeklik evresinde tahmin edilenden daha uzun süre kalacağız. Yapılan akademik çalışmalar, iş beynin doğrudan veya bir medya aracılığıyla etkileşim kurmasına geldiğinde ikisi arasındaki farkı ayırt edemediğini ortaya koymakta. Daha basit bir anlatımla beynimiz için televizyonda seyrettiğimiz şey ile sokakta gördüğümüz şey arasında bir fark yok. Hal böyle olunca google gözlüğü örneğindeki gibi sanal ile fiziksel gerçekliği aynı anda sunabilecek bu tür melezleştirilmiş gerçeklik imkânları insana anormal gelmeyebilir. Daha şimdiden bunun en ilkel modellerini yaşı 22’yi geçmemiş gençlerde görmüyor muyuz? Masada yemek yerken ve karşısındakiyle konuşurken aynı anda da cep telefonundan sanal dünyada bir başkasıyla mesajlaşmıyorlar mı? Eh işte bunun biraz daha gelişmiş halini düşünelim. Fiziksel gerçekliğin sanal gerçeklik ile melezleştirilmiş versiyonu bu modelin daha ileri düzey teknolojiler kullanılmış halinden başka bir şey olmayacak gibi. Tabii 2012 yılı itibariyle yaşınız 22’ye ne kadar yakınsa bu tür teknolojilere adapte olma olasılığınız o kadar yüksek. Bugün yaşı 22’nin altında olanlar için ise böyle bir sıkıntı yok. Melezleştirilmiş gerçeklik imkânları özellikle 2010 ve sonrası doğumlu Z Kuşağı için ne kadar tatmin edici olacak kuşkularım var! Ş kelerin egemen güçleri, işçi devrimi tehlikeleri karşısında düzene bağlamak için kendi işçilerine pay fazlası vermediler mi? Bu fazlalıkların esas kaynağı elbette sömürge ve yarı sömürge ülkelerden sağlanan artıdeğer ile çok ucuza elde edilmiş hammaddelerdi. Ünlü “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz!” şiarı niçin gerçekleşmedi?). Öte yandan Kadro dergisi, bazı ülkelerin dünya sistemi içinde sömürge olarak kalmış olmalarında da, sömürgelikten çıkarak bağımsızlıklarını koruyabilen ülkeler haline gelmelerinde de belirleyici rolü teknolojiye vermektedir. Kadrocular, ideolojilerinin temel bakış açısının tarihsel materyalizm düşüncesine bağlı olduğunu söylemektedirler. Çünkü onlara göre insanlık tarihinin gelişiminde belirleyici olan şey ekonomi ile ekonominin teknolojik gelişimi ve yönelimidir. Kadro dergisine göre teknolojinin (onların deyimiyle tekniğin) toplumsal gelişmede çok büyük ve temel bir rolü bulunmaktadır. Bu bakış açısına bağlı olarak da kadrocular ve Kadro dergisi, Türk inkılabının gelişmesinde teknolojik ilerlemeyi baş sıraya koymuşlardır. İnkılabın geleceğinin teknik ilerlemeye bağlı olduğunu düşünmektedirler. Kadroculara göre, teknik bakımdan gelişmemiş bir ülke yarı sömürge veya sömürge olarak kalmaya mahkumdur. Kadrocuların bu görüşlerinde elbette gerçeklik payı bulunmakla birlikte, toplumsal gelişmede teknolojik ilerleme kadar ve hatta ondan da fazla, siyasi demokrasinin rolü bulunmaktadır. Ancak teknolojik belirlenimci bakış açısına göre, siyasi demokrasi, ekonomik ve teknolojik gelişmeye göre ikincil önemde ve plandadır. (Bu bakış açısıyla hareket eden bütün ülkelerde doğal olarak siyasi demokrasi gelişme imkânı bulamamıştır.) Ayrıca kadrocuların bu görüşleri ile özgün bir yönetim yapı modeli olarak önerdikleri kadro kavramı arasında doğrudan bağlantı vardır. Kadrocuların ideolojisinde siyasi parti kavramına yer yoktur. Kadrocuların temel hatası, siyasi demokrasiye gereken önemi vermemeleriydi. Atatürk’ün kadrocuların bu hatalarının farkında olduğunu söyleyebiliriz. Atatürk (o zaman Gazi Mustafa Kemal), Cumhuriyet’in onuncu yılı kutlamaları sırasında Kadro dergisine bir mesaj göndermişti. Kadro dergisi bu mesajı, Teşrinievvel (Ekim) 1933 tarihli 22. sayısında, “Büyük şefimizin, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü münasebetiyle, mecmuamıza şevk ve cesaret veren iltifatları” başlığıyla yayımladı. Atatürk bu mesajında şöyle diyordu; “Hatırlıyorum ki, Kadro intişar ederken (yayımlanmaya başlarken) maksadının Türk milletine has meslek (çizgi) ve metodun millet ve memlekette teessüs ve inkişafına hizmet olduğunu yazmıştı. Kadro’ya bu maksadında geniş muvaffakiyet temenni ederim.” Atatürk’ün bu mesajının hiç de şevk ve cesaret verici olmadığı ve mesajda imalı bir eleştirel yaklaşımın bulunduğu görülebilmektedir. Fakat kadrocular bu eleştirel yaklaşımı görmediler veya daha büyük bir olasılıkla da görmek istemediler. Kadro dergisi bu tarihten 15 ay sonra yayınına son verdi. BELİRLEYİCİ ROL TEKNOLOJİYE ANA İLKELER CBT 1310/ 12 27 Nisan 2012