01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR İnsanoğlu ateşle çok önceden tanışmış Güney Afrika’daki bir mağarada bulunan yanmış kemik ve bitki kalıntılarından anlaşıldığı üzere, insanoğlu yaklaşık bir milyon yıl önce yani bilinenden 300.000 yıl daha önce ateşten yararlanmaya başlamış. Mağarada yaşayan insanlar odun parçaları değil, kurumuş ot, dal ve yapraklarla ateşi canlı tutuyorlardı (Proceedings of the National Academy of Sciences). Buluntu saOkla işaret edilen, yanmış kemik kalıntısı. dece Neandertal ve modern insanın değil Homo erectus gibi ilkel insan türlerinin de ateşi kontrol altına almayı öğrendiklerini kanıtlıyor. Ateşin kontrol altına alınması insanın evriminde önemli bir dönüm noktasıdır. Sonuçta bu gelişme, insansı toplulukların tüm elementlerini etkilemişti, diyor araştırmayı yöneten Micheal Chazen (Toronto Üniversitesi): “Kamp ateşinin etrafında toplanan grubun yiyeceği paylaşması, bizi insan yapmanın önemli bir parçasıdır.” Bugüne kadar insanoğlunun ateşi ne zaman keşfettiği ve düzenli olarak kullanmaya başladığı konusu tartışmalıydı. En eski güvenilir kanıtlar en fazla 400.000 yıllıktı ve bunların Neandertal insanına veya Homo sapiens’in ilkel biçimlerine ait oldukları sanılıyordu. Gerçi İsrail’de yaklaşık 700.000 yıllık ateş kalıntıları bulunmuştu ama bunlar da tartışmalıydı. Çünkü burada bulunan ateş kalıntıları sadece mağarada değil, açık alanda da bulundukları için fundalık yangınına ait olabilirlerdi. Son olarak güney Afrika’da Kap bölgesindeki Wonderwerk mağarasında bulunan izler, mağara girişinin otuz metre ilerisinde yani mağaranın içinde bulunmuş. Yüzeyin iki metre kadar altında da el baltaları ve çok sayıda yanmış kemik ve bitki kalıntıları bulunmuş. Bu tabakadaki kalıntıların yüzde sekseni yanmış kemikten oluşuyor ve yaklaşık olarak bir milyon yıllık diyor araştırmacılar. Küllerin ve kalıntıların yapısı, ateşin mağarada yakıldığını gösteriyor, yani orman yangını veya başka bir doğal yangına ait izler olamaz. Kemik kalıntılarının ateşte yaklaşık olarak 500 dereceye kadar ısındığı anlaşılmış. lıştırabileceği, hatta en ince giysi parçalarını enerji kaynakları haline dönüştürebileceği sanılıyor. Yeni geliştirilen enerji folyolarının kalınlığı sadece iki mikrometre. Bu açıdan bakıldığında örümcek ipliğinden bile daha ince. Ayrıca tıpkı streç folyo gibi zarar görmeden birkaç kez katlanabiliyor. Yeni Güneş hücreleri, hafifliğin önemli olduğu meteoroloji balonları, insansız uçuş araçları veya diğer uzaktan keşif sistemlerinde kullanılabilecek. Yeni Güneş hücreleriyle minyatür robotlar da çalıştırılabilecek, diyor Johannes Kepler Üniversitesi’nden Martin Kaltenbrunner. Yeni teknolojide, organik Güneş hücrelerinde kullanılan standart malzemelerden yararlanılıyor. Fakat enerji folyosunun kalınlığı bildik organik Güneş hücrelerine kıyasla yüzde yirmi beş, ağırlığı ise yüzde kırk beş daha az. Taşıyıcı taban olarak indiyum kalay oksitle kaplı cam yerine sadece 1,4 mikrometre kalınlığında polietilen tereftalat (PET) plastiği kullanılmış. Bu, içecek şişelerinde kullanılan plastikle aynı. Bu folyonun üzerine, bir araya geldiklerinde asıl organik güneş hücresini oluşturan iki farklı etkin tabaka yerleştirilmiş. Ultra incelikteki PET folyolar endüstride rutin olarak üretiliyor. Optik etkin tabaka tıpkı gazete baskısında olduğu gibi büyük makinelerle basılıyor. Yeni güneş hücresi folyosu o kadar ince ve esnek ki rahatlıkla bir saç telinin etrafına bile dolanabiliyor. B u mutasyonların birçoğu nesilden nesle aktarılmak yerine, anne babanın spermlerinde ve yumurta hücrelerinde veya çocuğun kalıtımında oluşuyor. Bu sonuç Nature dergisinde yayımlanan üç farklı araştırmayla elde edildi. Moleküler düzlemde tek bir otizm değil, çok sayıda birbirinden farklı otizm biçimleri ve nedenleri söz konusu. Diğer birçok genetik hastalık gibi otizm de birçok genin etkinliğine bağlı diyor Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Mark Daly. Üç araştırmadan çıkan sonuca göre otizme neden olabilecek üç mutasyon saptanmış. Fakat bu genler, incelenen otistik çocukların sadece yüzde birinde saptanmış. Ve kalıtımda yeni keşfedilen iki yüzü aşkın nokta mutasyonda şiddetli bir bozukluğa neden olmuyor. Fakat değişikliğe uğrayan genlerden kırk dokuzu doğrudan bozukluklara ilgili. Bu genler birbirine sıkı sıkıya bağlı bir protein ağı üretiyorlar. Bu ağ ise bir yandan kalıtım molekülü DNA’nın biçimini ve kılıfını ayarlıyor, diğer yandan da beyin hücrelerinin oluşumu ve bağlantılarında rol oynuyor. Otistik çocuklarda genelde bu ağdaki bir gen bozuk oluyor diyor araştırmacılar. Ne var ki henüz ortak bir mekanizma bulunamamış. Analizler öte yandan babanın kalıtımının çocuktaki otizm için önemli bir rol oynadığını göstermiş. İncelenen iki yüzü aşkın çocuktaki mutasyonların dörtte üçü babanın spermlerinden geçmiş. Baba adayı ne kadar yaşlıysa doğacak olan çocukta otistik rahatsızlık olasılığı o denli fazla diyor araştırmacılar. Otizmin genetik nedenleri bilinenden karmaşık Otizmin genetik nedenleri sanılandan çok daha karmaşık çıktı. Bilindiği gibi söz konusu gelişim bozukluğu sadece birkaç gene bağlı değil, bunun yerine kalıtımdaki birçok küçük değişim birlikte etkili oluyorlar. Centaurus A olarak bilinen büyük eliptik galaksinin yoğun toz bulutunun arkasında bir spiral galaksinin kalıntıları yer alıyor. Spiral galaksi enfraruj uzay teleskopu Herschel ile alınan görüntülerde fark edilirken, XMMNewton röntgen uydusuyla yapılan gözlemlerle, Centaurus A’nın merkezindeki dev karadeliğin etkinliği hakkında bilgiler edinildi. İki teleskop ile gerçekleştirilen ölçümlerin kombinasyonu, Avrupa Uzay Ajansı Esa’ya göre büyük galaksinin iki daha küçük yıldız sisteminin çarpışmasıyla oluştuğuna dayanan tezi kanıtlıyor. Centaurus A Dünyamızdan 12 milyon ışık yılı uzaklıkta yer alıyor. Görünebilir ışıkta galaksinin merkezi, yoğun bir toz bandıyla örtülüyor. Enfraruj ışın bu örtüyü geçerek galaksinin karanlık kalbine görüş açısı sunuyor. Herschel fotoğraflarında, tahminlere göre spiral galaksinin, milyonlarca yıl önce eliptik galaksiyle kaynaşan yassı iç diski görülüyor. Herschel verileri öte yandan Centaurus A’nın merkezindeki yeni yıldızların oluşumuyla ilgili bilgiler de veriyor ki bu da kozmik geçmişteki çarpışma ve kaynaşmanın bir kanıtıdır. İki uydunun gözlemleriyle ayrıca galaksinin çekirdeğinden birkaç on bin ışık yılı uzaklığa uzanan iki madde ışınının varlığı da fark edilmiş. Jet olarak bilinen bu ışınlar bir karadelikten, Güneş’ten on misli fazla bir kütleyle yola çıkıyorlar. Merkezi karadeliğin etkinliği de galaksi çarpışmasının bir sonucu. Centaurus A’nın Hersc Karanlıkta gizlenen spiral galaksi TARLADA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İklimbilimciler uzun bir süredir, gübrelerin sera gazı azot dioksiti ürettiklerini tahmin ediyorlardı. Karbondioksit (CO2) ve metandan (CH4) sonra gülme gazı olarak da bilinen azot dioksit (N2O) en önemli sera gazlarından biridir. 1960’lı yıllardan itibaren üretilen sentetik gübreden sonra atmosferdeki azot dioksit miktarı önemli ölçüde artmıştır. Fakat moleküllerin tam olarak nereden geldikleri bilinmediği için bu bağlantı daha önce bilimsel olarak kanıtlanamamıştı. Berkeley Üniversitesi’nde Kristie Boering ve ekibi şimdi bu teoriyi kanıtladı. 19402005 yılları arasında Güney kutbundaki buzda oluşan hava kabarcıklarının bileşimini inceleyen araştırmacılar, bu verileri Tasmanya Adası’nın kuzeybatı noktasındaki Cape Grim’deki meteoroloji istasyonunun verileriyle karşılaştırmışlar. Bu şekilde son elli yıl içinde yalnızca atmosferdeki azot dioksit oranının arttığı değil, izotop oranlarının da değiştiği ortaya çıkmış. Mesela N14, N15’e kıyasla artarken, N16/N18 oranı ay Son derece ince ve esnek olan Güneş Hücresinin gelecekte minik uçan robotları çaCBT 1309/ 6 20 Nisan 2012 Yeni Güneş hücresi, örümcek ipeğinden bile ince nı kalmış. Örneğin nitratla gübrelenmiş bir tarla gibi azot açısından zengin olan bir çevrede bakteriler N14 izotopunu enerji üretiminde kullanılıyorlar ve atık ürün olarak azot dioksit ortaya çıkıyor. Meteoroloji raporları azot dioksite ait mevsimsel bir döngüye işaret ediyor. Bu oldukça ilginç. Çünkü buna göre tarımla ortaya çıkan azot monoksit ve yağmur ormanlarında ve denizlerde doğal olarak ortaya çıkan azot monoksiti birbirinden ayırt edebiliriz diyor araştırmacılar. Nemli ortamlarda bakteriler çok daha fazla azot dioksit üretiyorlar. Çiftçiler sentetik gübreyi yağmurdan önce kullanmadıkları takdirde, daha az azot dioksit oluşmasına yardımcı olabilirler. Bilim insanları bu tür önlemlerin iklim değişiminin yararına olacağına inanıyorlar. Çünkü azot monoksit, güneş ışınını karbondioksitten farklı dalga boylarında soğuruyor. Atmosferdeki azot dioksit oranını düşürebilirsek, daha düşük karbondioksit üretimi için de daha etkili bir çözüm bulabiliriz diyor Boering. Ayrıca halihazırdaki iklim değişiminin ne şekilde gelişeceği de daha iyi tahmin edilebilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle