Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4+4+4 = Psikososyal gelişime zararlıdır Geniş anlamda, duygusal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlanan ruhsal sağlık, doğum öncesi dönemden itibaren çocukluktaki (18 yaş altı) gelişim ortamının iyileştirilmesi yoluyla toplumda ilerletilebilir. Gelişim ortamına yönelik uygulamalarda, bilimsel görüşlere dayanmayan, kapsamlı değerlendirme ve planlama yapılmadan alınan politik kararlar, olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Doç. Dr. Şahbal Aras Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı, sahbal.aras@deu.edu.tr Daha önce, 20062007 eğitim yılında başlatılan SBS, dershaneye başlama yaşını ilkokulun ilk yıllarına düşürme gibi olumsuz etkileri fark edilince kaldırılmıştır. Oysa, sonraki kuşaklara etkilerinden dolayı eğitim sistemi, denemeyanılma yaklaşımı için uygun bir alan değildir. Eğitim fakülteleri, psikoloji bölümleri veya çocuk psikiyatrisi anabilim dalları gibi, bu alanda çağdaş bilimsel bilgi birikimi olan birimlerin önerileri dikkate alınmadan yapılmış ve 30 Mart 2012’de TBMM’de kabul edilmiş olan eğitimi düzenleyen kanun değişiklikleri bu nedenle sakıncalıdır. Okul değişikliği veya ilkokuldan ortaokula geçiş, çocuklar için yeni koşullara uyum gerektirdiğinden, sorun oluşturabilmektedir. Bu nedenle, eğitim sisteminde, halen eğitimini sürdürmekte olan çocukların uyum gösterebileceği ölçüde değişiklik yapılmalı; köklü değişiklik gerekiyorsa, toplumda yeterince tartışılarak, gerekliliği genel kabul gördükten sonra gündeme getirilmelidir. Aksi halde, dayanışma yerine yarışma odaklı eğitim sisteminden zaten bunalmış olan çocuk ve ailelerin kaygısı artacaktır. Erken yıllarda daha fazla olmak üzere, çocukluk döneminde beyin gelişiminin çok hızlı olması, yaşanan ortamdaki uyaranların gelişimi derinden etkilemesini sağlamaktadır. Aileden sonra, gelişimi etkileyen ikinci önemli sosyalleşme ortamı okuldur. Temelleri önceki dönemde atılan okul çağı kazanımları, sonraki dönemler için de belirleyicidir. Okul atmosferi, akademik ve psikososyal gelişimi etkiler. Okuldaki sosyalizasyon ve eğitim süreci çocuğu, yetişkin aile bireyi, çalışan ve yurttaş haline getirmeyi hedefler. Okuldaki eğitimin kalitesi, müfredatın içeriği ve uygulama yönteminin yanı sıra, eğiticilerin özellikleriyle de ilişkilidir. Öğrencileri için kişiliği, tarzı ve ilişki biçimiyle özdeşim modeli olan ve sınıftaki duygusal atmosferi belirleyen öğretmenler, çocukların zihinsel ve psikososyal gelişiminde oldukça etkilidirler. Eğitimdeki sorunlara müdahalenin, öğretmenlere yönelik iyileştirmelerden başlaması gerekirken, yapılan değişikliklerde buna yer verilmemiştir. Altı yaşını dolduran (72 aylık) her çocuk, bilişsel, duygusal ve sosyal açıdan okula hazır olmayabilir. Düşük sosyoekonomik düzey, dil sorunu ve destek/özendirme eksikliği gibi dezavantajlardan kaynaklanan eşitsizliklerin giderilmesinde, okulöncesi eğitim yararlıdır. Kanundaki değişiklikle, zorunlu ilköğretim çağı, çocuk ‘5 yaşını bitirdiğinde’ başlamakta; okula başlayan çocuklar arasındaki eşitsizlikleri dengeleyebilen anasınıfı, zorunlu eğitim kapsamına alınmamaktadır. Anasınıfı yaşındaki çocukların ilkokula başlatılmasıyla, gelişimde önemli rolü olan oyun ve sosyalleşmenin yerini, akademik konular alacaktır. Oysa öğrenmeye hevesli okulöncesi çocuklar için, yaşadıkları dünyanın temel kavramlarını öğrenmek, bunların türevi olan soyut akademik konularla uğraşmaktan daha öncelikli bir gereksinimdir. Altı yaşındaki çocukların beşte birinin davranış sorunu riski taşıdığı ve okula başlamak için bu yaş sınırının düşük olduğu ileri sürülürken; fiziksel ve psikososyal açıdan okula hazır olmayan beş yaşındaki çocukları ilkokula başlatmak sakıncalıdır. Sorunlu bir başlangıç, çocukların okulla/kendileriyle ilgili algılarını ve öğrenme alışkanlıklarını olumsuz etkileyecektir. Önceki yaşantılar sonraki öğrenmeleri belirlediğinden, bu etkiler kalıcı olabilir. Kanun değişikliklerine göre ‘ilköğretim kurumları 4 yıllık zorunlu ilkokullar, 4 yıllık, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullar ile imamhatip ortaokullarından oluşacak; ortaokullar ile imamhatip ortaokullarında, lise eğitimini destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçimlik dersler oluşturu . lacak; ilköğretim kurumları ilkokul ve ortaokul olarak bağımsız okullar halinde kurulabileceği gibi, imkân ve şartlara göre ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte de kurulabilecektir’. Bu düzenlemelerle, temel eğitimden sonra 9 yaşındaki çocuklar, farklı ortaokullara ve seçimlik derslerle farklı meslek alanlarına yöneleceklerdir. Oysa çocuğun ilköğretim dönemindeki gelişim hedefi mesleğe yönelme değil, kişisel bağımsızlık kazanma; yaşıtlarıyla geçinmeyi, toplum araçlarını kullanmayı ve cinsiyetine uygun toplumsal rolleri öğrenmedir. Çocuklara çok kolay veya çok zor olmayan; var olan yeteneklerinin az ilerisinde problem/uyaran verildiğinde öğrenmeleri hızlandığından dolayı, müfredatın onların gelişimine paralel ilerlemesinde yarar vardır. Bu bakımdan, meslek seçimi gibi zihinsel ve psikososyal yönden olgunlaşma gerektiren zor kararların sorumluluğunun bu yaştaki çocuklara yüklenmesi uygun değildir. Daha büyük ergenlerde bile kimlik gelişim sürecinde, cinsel kimliğin, mesleki ve toplumsal konumun sabit hale gelmesi zaman alabildiğinden, meslek seçimi gibi giderilmesi güç zararlara yol açabilecek kritik kararlar, çağdaş ülkelerde giderek daha ileri eğitim yıllarına bırakılmaktadır. Yapılan kanun değişiklikleri, çocukların özerk kararlarına değil, ebeveynler gibi yetişkinlerin isteklerine göre mesleklerini belirlemesi sonucunu doğuracaktır. Bu durumda, çocuk hakları değil, ebeveynlerin çocukları üzerindeki hakları öne çıkmaktadır. Oysa bu alandaki çağdaş yaklaşım, ebeveynlerin haklarını, çocuklarını koruma görevi ile sınırlarken, çocuğun karar verme kapasitesi arttıkça kendisi ile ilgili kararlara katılımını desteklemektedir. Mesleki yönlendirmenin 9 yaşında yapılmasıyla, iyi alanlara girme yarışı, ilkokulun başlarında dershanelere gitmeyi gerektirecek; çocuk ve ailelerin yükü artacaktır. Çocukların 9 yaşında seçimlik derslere ve imamhatip ortaokullarına yönlendirilmesi, sosyal grupların bu seçimlere göre erken aşamada ayrışmasına yol açacaktır. Toplumda kimlik ile meslek büyük oranda iç içe olduğundan, belli bir mesleğe yönelme özdeşimler ve kimlik gelişimini etkileyecektir. Akran grupları, ortak amaç ve değerleri paylaşan, uzlaşılmış kurallara göre davranan, etkileşim halindeki, görece kararlı ve kalıcı bireylerden oluşur. Akran grubunda, kıyaslanma, onaylanmama/ceza korkusu ve kabul görme/sevilme gereksinimi, bireylerin grup düşünce ve davranış normlarına uyma eğilimine ve otoriteye boyun eğmelerine yol açmaktadır. ‘Biz’ ve ‘onlar’ olarak ayrılan çocuk gruplarının dinamikleri, çocuklarda karşı gruba yönelik olumsuz basmakalıp düşünceleri ve tümünü benzer gördüğü karşı tarafı aşağılarken, kendi grubunu yüceltme şeklinde düşünme eğilimini arttıracaktır. Çocukların farklılıklarının etiketlenmesinin gelişimi etkilediği ve erken yaşlarda farklı ortamda eğitilen çocukların aralarındaki farklılıkların artma eğiliminde olduğu belirtilmektedir. Yani, çocuk grupları ne kadar erken etiketlenerek ayrılırsa, dünya görüşleri o kadar birbirinden uzaklaşacaktır. Kanun değişiklikleri, çocukları ortak düşünce ve davranış normları olan gruplara ayrıştırmaktadır; oysa çağdaş yaklaşımda, hasta ve engelliler de dahil tüm öğrencilerin en az kısıtlayıcı ortamda, diğer çocuklarla kaynaşmış olarak eğitimi esastır. Çocukların seçimlik derslere ve farklı ortaokullara yönlendirilmesi, mesleki ve sosyal kimlikleri erkenden ayrıştıracak, birlikte yaşamayı öğrenememiş çocukları ayrı sosyal yapılarda kamplaştıracak, hoşgörü kültürünün egemen olmasını güçleştirecek ve gelecek kuşaklar için çatışma riskini arttıracaktır. Çocukların cinsiyet, din, dünya görüşü açısından kamu kaynakları kullanılarak, devlet eliyle ayrıştırılması uygun değildir. Grup normlarına uymaları amacıyla bireyleri tutum, değer ve davranışlarını değiştirmeye zorlama şeklinde gündeme gelen grup baskısı, okulda birlikte çok zaman geçiren ve bu baskıya direnmek için yeterince olgunlaşmamış olan çocuk yaştakilerde çok daha yaygındır. Bu nedenle, seçimlik derslerin akran grubu baskısı sonucunda belirlenmesi olasılığı fazladır. Yeni düzenlemeye göre, ortaokul yaşındaki çocuklar lise öğrencileriyle birlikte okuduklarında, abla/abi otoritesi karşısında, grup düşünce ve davranış normlarına direnebilmeleri çok daha zordur. Böylece, çocukların yaşamlarında kendileri değil, seçmeye yönlendirildikleri gruplar belirleyici olacaktır. Sonuç olarak, eğitimi düzenleyen kanunlardaki değişiklikler, eğitimdeki sorunları azaltmadığı gibi, daha da arttırma, çocukların psikososyal gelişimlerini olumsuz etkileme, ruhsal sağlıklarını bozma ve toplumdaki ayrışmayı körükleme riski taşımaktadır. Kısa vadeli politik çıkarlara yönelik bu değişikliklerin uygulanması, gelecek kuşaklara geri dönüşümsüz zararlar verebileceğinden dolayı, bunlara karşı duruş önem taşımaktadır. İmamhatip liseleri gerçeği ve 4+4+4 12 Eylül 1980 sıkıyönetim döneminde Gazi Eğitim Enstitüsü piyano öğretmenliğinden Burdur İmamHatip Lisesi (İHL) müzik öğretmenliğine gönderildim. Küskünlük göstermeden çalıştım ve çoğunluğu kırsal kesimden gelen, sosyoekonomik yelpazenin en olumsuz yanından ailelerin çocukları olan öğrencilerle, 40 kişilik kızerkek karma koro kurdum; koroyu konsere çıkardım. Bu lisenin öğrencilerine uygulanan anketten sağlanan verilere ve gözlemlerime dayalı hazırlanan tez, 2005’te sunulan bildirinin kaynağını ve bu yazının temelini oluşturuyor. Prof. Dr. Abdullah Uz·, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi abdullahuz2@yahoo.com ERKEN YAŞTA AYRIŞMA GRUP BASKISI CBT 1309/ 18 20 Nisan 2012 mamhatip liseleri: 19631964 öğretim yılından itibaren İHL’lere parasız yatılı öğrenci alınmaya başlanması, yapısını, işlevini değiştirdi. Sonraki yıllarda esas kaynağını köy çocuklarının oluşturduğu ve Köy Enstitüleri’nin uzantısı olan ilköğretmen okullarının işlevini yitirmesi nedeniyle, köy çocukları bu okullara yöneldi. İHL, imamhatip yetiştirmekten çok genel lise gibidir. Araştırmanın yapıldığı yıllarda 300 bine yakın öğrenci vardır. Bir başka deyişle tüm İslam ülkelerine yetecek kadar imamhatip yetiştirilmektedir (Yörükoğlu, 1983, s.135). Sonraki yıllarda bu sayı 600 binlere kadar çıktı, ardından 28 Şubat uygulamalarıyla hızla düştü. Araştırmanın örneklemi, 198485 öğretim yılında, ortaokul kısmının da açık olduğu bir tarihte, bir, üç, dört ve yedinci sınıf öğrencileridir. Ailesi ve İHL öğrencisi: İHL öğrencilerinin toplumsallaşmasında önemli yeri olan aileler genellikle benzeşik özelliklerdedir. Babası köy kökenli olanlar %82.8’e kadar çıkmakta, kentli olanlar %6.1’de kalmaktadır. İHL öğrencilerinin babaları en çok tarımla uğraşıyor; annelerinin hemen hemen tümü ücretli bir işte çalışmıyor. Yani İHL öğrencile İ