Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Taksim Projesi: Dalokay’ı Anımsayalım Ankara Camisi’nin başına gelenler Türkiye’de gelecek için zararlı tutuculuğun ilk büyük politik gösterisidir. Yeni Türkiye böylelikle İslam dünyasında çağdaş dini mimaride bizi öncü yapabilecek bir yapıdan oldu. Ve o günden bugüne zavallı ülke eskinin kötü kopyaları, yüz bin tane, taş kopyası betonarme çirkin camilerle doldu. T aksim düzenlemesi nedeniyle uluslararası Taksim Meydanı Yarışması’nda birinci olan sınıf arkadaşım Vedat Dalokay’ın projesini anımsadım. Vedat Dalokay’ın ölümünün üzerinden yirmi yıl geçti. O zaman bizim gibi çoktan sekseni aşmış gençlerin cumhuriyetin ilk kuşağı olduğunu hatırladık. Türkiye’nin İslam dünyasının en önünde sömürge olmamış bir ülke olarak yaşamasında kendimizin de payı olduğunu düşünerek mutlu olduk. Ve o günlerin yapıcılarını, yaratıcılarını düşünürken Vedat Dalokay aklıma geldi. Bir ‘AnadoluCumhuriyet’ çocuğu; Tuncelili Kürt’le Cumhuriyetin Türk’ünü birleştirmiş bir adam. O zaman bu kavga neden böyle değildi acaba? Biz okulda Dikranlar, Minaslar, Leonlar, Arap, Bulgar, İranlı arkadaşlarla birlikte okumuştuk. Dalokay, Şevki Vanlı, Turgut Cansever, Cengiz Bektaş ve daha pek çokları gibi çağdaş bir ülkede çağdaşı en üst düzeyde yakalamaya çalışan, daha doğrusu bunu bir ideal olarak gören mimarlar kuşağındandır. Onlar renkleri cüzdanlarında renksiz işadamlarından fazla insanlardı. Bugün geriye baktığımız zaman o zaman ülkenin ne kadar fakir, yapı sanayisinin ne kadar yetersiz olduğunu anımsıyorum. Bugün yapı kalfalarının bile hiç gocunmadan yaptıkları yapılara bürokratlar fazla modern diye bazen onay vermezlerdi. Birçok şeyin başında deneyimi ve bilgisi sınırlı fakat namuslu ve icabında politikacıya kafa tutan saygın adamların da bulunduğu bir dönemdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan savaşa girmeden çıkan ülkenin fakir de olsa, iyi ve kötü politikacısı ile başarma ve Cumhuriyeti çağdaşlaştırma çabası içinde olduğunu da duygulanarak vurgulamak gerekir. CBT 1309/ 5 20 Nisan 2012 O aşamada Ankara Kocatepe Camisi Ulusal Yarışması açıldı. Yarışmanın iki aşamasında da mansiyon alan bir mimar olarak, cami konusunda kafamızın karışık olduğunu hatırlıyorum. Fakat birinciliği kazanan Vedat Dalokay gibi başka mimarlar da, eskinin görkemini unutmasalar bile, artık eskinin taklit edilmemesi gerektiğine inanıyorlardı. Dalokay o geçiş aşamasında eskiye referansı sadece bir imge bağlamında yineleyen yeni bir cami projesi ile birinci oldu. Ben de o çizgide tasarım yapıyordum. O zamanın hükümeti bu projeyi onayladı. Ve inşaatı başladı. Sonra Türkiye’nin başına gelebilecek en büyük kaza geldi. Bu Demokrat Parti ve gericilik değil, İslam dünyasının geri kalmasına neden olan bir düşünce çarpıklığı idi. Gelenek sadece dinsel öğreti ile eşdeşleştiriliyordu. Menderes bir yandan İstanbul’u modernleştirmeye, eski İstanbul’u yıkarak başlarken, Ankara’da Dalokay’ın camisini dine aykırı olarak yorumlayan bazı bağnazlar, onun camisinin temellerini dinamitle atarak yerine Selimiye ile Sultanahmet karışımı bugünkü melez tasarımı yaptırdılar. Sinan’dan sonra yapılan bütün camilerden ve kuşkusuz Nuruosmaniye, Üsküdar Selimiye, Ortaköy gibi camilerden daha çirkin bir proje onaylandı. Bu çok büyük bir geri adımdı. Bu olay olasılıkla Dalokay’ın politikaya soyunmasına ve sonunda Ankara Belediye Başkanı olmasına yol açtı. Ve eğer yirmi yıl önce ölmeseydi, bugün üst düzeyde hatta parti başkanlığına aday olacak kadar sıcak kanlı, karizmatik ve kültürlü, yaratıcı bir adamdı. KOCATEPE CAMİİ Ankara Camisi’nin başına gelenler Türkiye’de gelecek için zararlı tutuculuğun ilk büyük politik gösterisidir. Yeni Türkiye böylelikle İslam dünyasında çağdaş dini mimaride bizi öncü yapabilecek bir yapıdan oldu. Ve o günden bugüne zavallı ü l ke es k i ni n k öt ü kopyaları, yüz bin tane, taş kopyası betonarme çirkin camilerle doldu. Yeni camiler eski köy, ya da mahalle mescitlerinin estetik duyarlığına hiçbir zaman erişemediler. Betonarme kubbenin yalancı payandalarıyla tarihi mimarinin imgesini de perişan ettiler. Tencere kadar bir caminin Selimiye gibi minareleri oldu. Türkiye altmış yıldır ne cami, ne imam hatip okulu ve yurdu ne de türbe ve mezar inşaatında yüzyıla yakışan tek bir bina yapamadı. Nuruosmaniye ya da Nusretiye camilerini yaparken işveren sultanlar, vezirler ve şeyhülislamlar, 1950’den bu yana Türkiye’nin başına geçenlerden daha ilerici olduklarını, bıraktıkları yapıtlarla kanıtladılar. Dalokay, Mehmet Ali Butto’da kendinin sanatçı kişiliğine değer veren bir Müslüman politikacı buldu. Dünyanın pek çok Müslüman ülkesini ve yapılan camileri tanıyan biri olarak burada vurgulamak istiyorum: D al okay, İslamabad’da İslam dünyasının en çağdaş ve güzel camisini yaptı. Jakarta’nın, Fas’ın camileriyle, ya da Suudi Arabistan’da yapılan eş zamanlı camilerle karşılaştırınca bu gözlem ve deneyimimin altını çizmek istiyorum. Bu anlaşılmaz yıkım olayında sadece Dalokay’ın mimarlığı zarar görmedi, İslam mimarisi bu çağdaş üslup şansını yitirdi. Dalokay Ankara Belediye Başkanı oldu; Fransa’da bir şehircilik öğretimi ya İLK BÜYÜK POLİTİK GÖSTERİ da deneyimi de geçirmişti. Yetenekli bir mimarın, yani bilen ve bildiği için de sorumluluk hissi olan, namuslu bir belediye başkanı olarak kanımca örnek olacak işler yaptı. En önemli özelliklerinden biri namuslu, akademik nitelikli, uzmanlarla çalışmasıydı. Bizim belediye başkanları nedense uzman bulmakta zorlandıkları için büyük kentlerin planlamaları gelişmedi. Politikacılar uzmanların yerine geçti. Kentlerin gelişmesi de ranta yönelik düzenlemeler olmaktan kurtulamadı. En son Taksim Meydanı için açılan uluslararası yarışmada birincilik kazanan projesini anımsıyorum. Dalokay’ın o projesi ile bugün Taksim için düşünülen doğrusunu isterseniz bir proje de göremedim gelişmeler yanında bir cennet meyvesi gibiydi. Nereye gitti o kadar çok idealist mimar? Ara sıra yetenekli genç mimarların yaptıkları binaların önünden geçerken küllerin altında korların varlığını hissederek gelecekte mimariye sadece para olarak bakan insanlardan kurtulacağımıza inanıyorum. Tayfun Akgül