02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Son üç haftadır yazdıklarım (haftaya tamamlanacak) bir çalışmamdandır. Bu çalışmamı yayımladığımda, konuyu çok daha etraflı biçimde tartışma imkânımız olacak. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergün’e açık mektup Prof. Dr. Bahattin Baysal, Türkiye Bilimler Akademisi Şeref Üyesi Teknolojideki Açığımız Kültür Açığımızdır (3) Toplumlar arasındaki, sözünü ettiğimiz türden kültür ve gelişme farklılaşması meselesine geçmeden önce, belki, insanoğlunun daha iyiye yönelişinin ve sonuçta edindiği, ‘bir şeyleri değiştirebilme deneyiminin’ onda merak duygusunu kamçıladığı ve çoğu zaman, sâdece bu nedenle araştırarak yeni bazı bulgulara ulaştığı da söylenebilir. Bu yeni bulgu, işine yarasın yaramasın, onda daha önce bilmediği yeni bir durumla karşılaşmış olmanın heyecanını yaratabilir; bu ona bambaşka bir tatmin duygusu verebilir. Merak sonucu ortaya çıkan bu farklı deneyim, ister insanoğlunun daha iyiye yönelişinin bir yan ürünü isterse doğrudan insan doğasının bir ürünü olarak görülsün, sonuçta, toplumların devraldıkları birikimin geliştirilmesine yarar; tıpkı ‘daha iyinin aranışı’nda olduğu gibi, ‘merak’ da, toplumun geliştirme kültürünü dokuyan etkin bir unsur hâline gelir. Toplumların ancak belirli bir gelişme aşamasına gelmeleri ve yerleşik hayata geçmelerinden sonradır ki, farklı toplumsal katmanların ortaya çıkışı ve bunlar arasındaki üretim ilişkileri söz konusu kültürün gelişiminde etkin olmaya başlamıştır. Çünkü insanlar zaman içinde görmüşlerdir ki, refah içinde yaşamak, bunun için gerekli ekonomik gücü elde etmek ve bu güç kazanımının güvencesi olarak toplumda siyasî nüfuz sahibi olabilmek, başka coğrafyalardaki topluluklara karşı üstünlük kazanarak gücüne güç katmak, ancak, ‘daha iyiye, daha çoğa erişmenin’ teknik ve teknolojilerinin geliştirildiği ve sağlanan gelişmelerin toplumda ve toplumlar arasında yayılıp yayındığı (difüzyon) süreçlere egemen olabilmekle; bu süreçleri kendi çıkarları doğrultusunda denetim altında tutabilmekle mümkündür. Böylece, teknik / teknolojik gelişme (örneğin silâhlarda üstünlük) başkalarından önce başarılmış olacak ve bu gelişmenin sağlayacağı nimetler de başkalarından önce devşirilebilecektir. Bu denetimin sonucundadır ki, daha çoğa, daha iyiye erişebilmenin teknik ve teknolojilerindeki gelişme, salt bireyler düzeyindeki arayışların, yönelimlerin, kişisel merakların sonucu olmaktan çıkmış; yönü ve kullanım biçimi, ekonomik gücü elinde toplayan toplum katmanlarınca belirlenir hâle gelmiş; bu bağlamda da giderek hızlanmıştır. Ama şunu belirtmek gerekir ki, teknik/teknolojik gelişmenin belirli toplum katmanlarınca denetim altına alınması ve bunun sonucunda elde edilen ekonomik faydanın paylaşımında aslan payını o katmanların alması, bu gelişmenin ardındaki sözünü edegeldiğimiz kültürün salt o katmanların inhisarında kaldığı ve toplumun tamamına hiç yayılmadığı anlamına gelmez. Hangi toplumsal etkenlerin katalizörlüğünde olursa olsun, teknikte, teknolojide, bilimde gelinen aşama, toplumsal yaşama ve toplumu oluşturan bireylerin tamamının yaşamlarına damgasını vurur. Katmanlar arasındaki fark, gelinen aşamanın nimetlerinden yararlanabilmedeki ölçek farkıdır, bu nimetlere erişebilme farkıdır. Elbette bu fark belli dönemler, belli toplumlar ve belli şartlarda çok büyük de olmuştur; ne yazıktır ki, günümüzde de bunun böyle olduğu toplumlar çoğunluktadır. Kanımız odur ki, Friedel’in ‘iyileştirme kültürü’ olarak tanımladığı teknik, teknolojik gelişmenin altında yatan kültür, yine onun söylediklerinden çıkarılabileceği gibi, zaman içinde Avrupa toplumlarının bütün katmanlarına nüfuz etmenin ötesinde, kuşaktan kuşağa aktarımında da tam bir süreklilik kazandığı için bu kıta, çağımıza damgasını vuran teknik / teknolojik ve bilimsel gelişmenin de merkezi ve bugün Batı uygarlığı olarak anılan uygarlığın doğup geliştiği yer olmuştur. Avrupa bu iç dinamiğiyledir ki, dünyanın başka coğrafyalarında daha önce kaydedilen teknik / teknolojik ve bilimsel gelişmeleri de özümseyip kendisine mal edebilmiş (izini kaybettiği Yunan bilimini İslâm’dan aktararak kendisine mal ettiği gibi) ve bunları o coğrafyalardaki toplumlardan çok önce, bir üst düzeyde geliştirerek yeniden üretebilmiştir. Onun içindir ki, Batı uygarlığı gezegenimizin bütününe egemen olmuştur. Haftaya kendi özelimize geleceğim. 23 Eylül 2011 günü size bu dergide TÜBİTAK ve TÜBA konularında yazdığım “açık mektubu” okuduğunuzu umuyor, bu mektubu da okuyacağınızı düşünerek TÜBA konusunda yazıyorum. Türkiye Bilimler Akademisi’ne, 27 Ağustos 2011 ve 2 Kasım 2011 günlerinde çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerle YÖK ve TÜBİTAK Bilim Kurulu aracılığı ile hükümet tarafından üye atanması kararlaştırılmıştı. Bilindiği gibi, TÜBA üyelerinden büyük etkin bir grup Hükümetin bu tutumunu protesto edip, Akademi’den istifa ederek bir “Bilim Akademisi Derneği” kurdular. Konu, akademi dünyasında ciddi eleştirilerin odak noktasını oluşturdu. Dünyanın tanınmış bilim akademilerinin başkanları Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine mektuplar yazarak hükümetin kararlarını protesto ettiler. TÜBA Başkanı ve yöneticileri Cumhurbaşkanı ve hükümet yetkilileri ile görüşüp dünya akademilerinin eleştirileri üzerinde geniş açıklamalar yaptılar. Hükümetin KHK’lerde yer alan üye atama konusunu son altı ayda uygulamaya koymadığı görüldü. Dünya Akademileri tarafından ileri sürülen ve yurt içindeki olumsuz eleştirileri dikkata alan hükümetin, “atama” konusunu bir tarafa bıraktığı ve TÜBA’ya üyelik için “aday önerme” şeklinde bir değişikliğin düşünüldüğü görüşünün benimsenmesi ağırlık kazandı. Geçen hafta YÖK Başkanlığının üniversite rektörlerine yazarak “TÜBA için aday listesi istediği” haberi ortamı yeniden karıştırdı. Demek ki birileri, “yeterince konuyu unutturduk, şu akademiyi yeniden oluşturalım” dedi. Eh, yasal yetki sizde var, istediğinizi yapabilirsiniz.Ancak, bu yetkinizi kullanmadan önce, bir kez daha düşünmenizi öneriyorum. Dünyanın saygın bilim akademileri niçin üye seçimlerinin “akademi üyeleri” tarafından yapılması gerektiğini vurguluyor ? Bir hükümet yetkilisine, bir yetkili aydın kişiye dünyada bilim akademilerinin kuruluşu ve akademilerin etkinlikleri konusundaki gelişmeleri hatırlatmak konusunda düşünürken, elime bir süre önce kitaplığıma girmiş bulunan, o sırada henüz okumadığım bir kitap geçti. Bu konuda bir başyapıt, bir hazine! Modern Bilimin Oluşumu, Richard S. Westfall. TÜBİTAK Yayını. Çeviren Prof. Dr. İsmail Hakkı Duru, 1994. Bu kitap 17. Yüzyılın bilimsel devrimine egemen olan iki önemli görüşün açıklanması ile başlıyor: 1 Doğaya geometrici bir anlayışla bakan, evrenin matematiksel düzen ilkelerine göre yapılandığını kabul eden Pisagorcu gelenek. 2 Doğayı muazzam bir makine olarak kabul eden ve görüngülerin arkasındaki gizli mekanizmaları açıklamaya çalışan mekanikçi felsefe. Kopernik, Kepler, Galileo, Descartes, Toricelli, Pascal, Boyle, Alhazen, Fermat, Hooke, Newton, Huygens, Lemery, Harvey, Leipniz’i anlatıyor. Çağdaş bilimin üniversitelerden çok bilim akademilerinin etkinlikleri ile geliştiği ileri sürülüyor. İtalya’da, Academia dei Lincei, Academia del Cimento;Fransa’da, Academie des Sciences; İngiltere’de, Royal Society.17. Yüzyılda bilimlerin akademilerde gelişmesi, kitapta inceleniyor. Kitabın en önemli mesajını şöyle özetleyebilirim: Bu yüzyılın (17.yy) sonunda Batı Avrupa’da hiç çekinmeden bilim adamı olarak tanımlayabileceğimiz, öyle birkaç kişi değil, bütün bir küme insan vardı. Dahası, bunlar birbirinden kopuk bireyler halinde çalışmıyorlardı. Örgütlü derneklerde çalışıyorlardı. Akademi üyelerini, bilimsel çalışmalarda üstün yetenekli bilim adamları seçebilir, onlarda zaten akademilerde toplanmıştır. Akademilerin kurulması ve fonksiyonları konusunda görüş açıklayan herkesin bu kitabı okumasını, benim öğrendiğim gibi akademilerin niçin özerk kuruluşlar olması gerektiğini öğrenmesini, akademilerin bilimsel ilerlemelere yaptığı katkıları değerlendirmesini öneriyorum. TÜBA – Türkiye Bilimler Akademisi’nin 300 kişilik bir grup oluşturulması isteniyor. Destekliyorum. Ancak sizlerin belirttiği gibi, Türkiye’de açılan yüzlerce üniversitede binlerce yetenekli bilim adamları olduğunu bunlar arasından çok sayıda üstün yetenekli üyelerin seçilebileceği gibi önerilerin gerçek dışı olduğunu belirtmekle yetineceğim. Bu ülkedeki Üniversiteleri, son yirmi yılda Üniversitelerdeki sayısal gelişmeleri, Batı standardlarındaki Türk bilim adamlarını en önce sıralayan, bilimsel atıf sayıları, h sayısı tartışmalarını basın dünyasına ilk açıklayan emekli bir bilim adamı olarak herkesin bilmediği konularda daha dikkatli konuşması gerektiğini hatırlatırım. Akademi konusunda, “ben yaptım oldu” diyerek çağdışı bir yaklaşımı benimseyip uygularsanız Türkiye Bilimler Akademisi’nin saygınlığına gölge düşürürsünüz. Tüm yetkilileri uyarıyorum. 300 TÜBA ÜYESİ D Ü N Y A G Ö S T E R G E L E Rİ DÜNYA’DA İSTİHDAM TAHMİNLERİ ManpowerGroup’un 50 yıldan beri sürdürdüğü Global Employment Outlook (Küresel İstihdam Görünümü) anketine göre(http://www.manpowergroup.com/press/meoslanding.cfm) gelecek üç ay içinde işverenler genel olarak işçi çıkartmaktan çok işçi alacaklarını düşünüyor. Dört ayda bir yapılan bu anket için 41 ülkede 65 işverenden görüş alındı. Net istihdam beklentisi işgücünde artış bekleyen işverenlerle, azalma bekleyenler arasındaki net fark incelenen 32 ekonomide pozitif sonuç veriyor. Grafikte görüldüğü gibi yeni işçi alma beklentisi pek çok yerde bir önceki yıla göre düşüyor. Oysa emek piyasalarının bazılarında, bir önceki çeyrek ile karşılaştırıldığında işçi alma yönündeki iyimserlik güçleniyor veya aynı kalıyor. Hizmet sektörünün başı çektiği Brezilya ve Hindistan’da umutlar en yükseklerde seyrediyor: Hizmet sektöründeki 10 Hintli işverenin 6’sı Haziran ayından önce işgücünü artırmayı planlıyor. Ücretlerin ve çalışma koşullarının düzeltilmesi beklentisinin yarattığı baskıdan bunalan Çin’de ise şirketler işgücünü arttırmaya geçmişteki kadar hevesli görünmüyorlar. ABD’de iş beklentileri resesyondan önceki döneme göre daha zayıf. Fakat 2008’in son çeyreğinden bu yana beklentiler ilk kez iyimser. Yunanlı işverenlerin karamsarlıklarına devam etmesi kimseyi şaşırtmıyor, fakat ikinci çeyrekte işten çıkartmalara devam etmeyeceklerini düşünüyorlar. CBT 1306/8 30 Mart 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle