Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şizofrenler ve otistikler mi insanlığı bugüne taşıdı? Toplum kurallarına uymayan insanları aforoz etmek yerine onları bağrımıza basmak çok daha yerinde bir davranış olacak. Kimi insanların sahip oldukları birtakım özel yetenekler, insanlığın bu noktaya gelmesine yardımcı olmuş olabilir ve önümüzdeki birkaç bin yılı idare etmek için de onların farklı düşünce biçimlerine gerek duyabiliriz. Geçmişten ders alabilenler, insanlığın uyum sağlama yeteneği sayesinde ayakta kaldığını da bilirler. larımız yüz binlerce yıl boyunca el baltaları, kazıyıcılar ve kargılarla idare ettiler. Derken, 100 bin yıl kadar önce teknolojik bir devrim yaşandı ve çok daha ustalıklı yeni araç gereçler geliştirildi. Bu yeni gereçlerin bulunması avcıların avlarını daha uzaktan avlayabilmelerine ve daha saldırgan hayvanları tuzağa düşürmelerine olanak sağladı. Spikins, araç gereçlerde yaşanan bu devrimin otizm görüngesindeki kişilere yönelik daha hoşgörülü davranışla tetiklenmiş olabileceğine inanıyor. Spikins, Neandertaller de dahil olmak üzere, öteki insansılarda araç gereç konusunda çok az yeniliğe tanık olunduğuna ve incelik düzeyi açısından onların atalarımızın çok gerisinde kaldıklarına da dikkat çekiyor. Kazıbilim uzmanları araç gereç devrimiyle hemen hemen aynı dönemde sanatsal yaratıcılık konusunda da bir patlama yaşandığını belirtiyorlar. Yaklaşık 35.000 yıl önce çağdaş insanların mağara duvarlarına soluk kesici gerçeklikte hayvan ve insan imgeleri çizdikleri görülüyor. London School of Economics uzmanlarından Nicholas Humphrey bu çizimlerle dâhilik düzeyinde yeteneklere sahip otistikler tarafından üretilen çizimler arasındaki şaşırtıcı benzerliğe dikkat çekerek, “En ince ayrıntılarıyla yansıtılan bu son derece gerçekçi sanatın ortaya çıkışı bu tür özel yeteneklere sahip olan otistik kişilere gösterilen hoşgörüyle ilintili olabilir,” diyor. Din ve tinsellikle ilgili kanıtlar da bu dönemde ortaya çıkmaya başlıyor. Spikins, çok daha eğretilemeli ve düşsel mağara resimleri yaptıkları öne sürülen şamanların toplum üzerinde büyük bir etki yarattıklarına inanıyor. Çağdaş avcıtoplayıcı toplumlarda şamanların, kimi zaman esrime nöbetleri geçiren, sıra dışı ve yaratıcı kişiler oldukları görülüyor. Kimilerinde şizofreniyle ilintili birtakım özelliklere de tanık olunuyor. Cave Paintings and The Human Spirit (Mağara Resimleri ve İnsan Ruhu) adlı kitabında David Whitley şamanların çoğunun bipolar rahatsızlığı çağrıştıran birtakım duygudurum bozuklukları sergilediklerine parmak basarken, Utah Üniversitesi insanbilim uzmanlarından Henry Harpending de Spikins’in araç gereçlerin standartlaştırılması ve sanattaki ayrıntılarla ilgili görüşüne katıldığını belirtiyor. en güçlü Ancak Harpending ruhsal rahatsızlıkların “e olanın yaşamını sürdürmesi” ilkesi bağlamında bir üstünlük sayılıp sayılmayacağı sorusunu gündeme getiriyor ve “Bipolar bozukluğu olanlar toplumları birbirlerine bağlamış olabilirler, ama bu kişiler öncelikle ayakta kalmak ve üremek zorundalar. Şizofreniyi ele alacak olursak, eldeki veriler sanayileşmiş günümüz toplumlarında bu durumun beden sağlığında ciddi bir düşüşe neden olduğunu gösteriyor,” diye ekliyor. Edinburgh Üniversitesi’nden Catriona Pickard da farklı kafaların evrimsel başarımıza katkıda bulunmuş olabileceklerine, ancak ruhsal rahatsızlıkların bir olasılıkla çok gelişkin bir beyin evriminin talihsiz bir yan ürünü olduğuna dikkat çekiyor. Başkaları çağdaş toplumun geçmiş için çok iyi bir örnek oluşturmadığına inanıyorlar. “Gariplik, küçük ölçekli avcı toplayıcı toplumlarda çok daha kabul gören bir özelliktir,” diyen Wisconsin Üniversitesi’nden Benjamin Campbell de Spikins’in görüşünü destekliyor ve sevecenlik gibi karmaşık duyguların insanları öteki canlı türlerinden farklı kıldığını kabul ediyor. Genbilimle ilgili araştırmalar da bu kuramı her geçen gün daha sağlam temellere dayandırıyor. Geçtiğimiz yıl yapılan araştırmalar Neandertal genlerinin yaklaşık %99,8’inin çağdaş insanlarla aynı olduğunu ortaya koyuyor. Son 500,000 yıl içinde ortak bir atamız olduğu düşünülürse, bu durum hiç de şaşırtıcı değil. Ne var ki, Harvard Tıp Fakültesi’nden David Reich otizm ve şizofreniyle ilintili AUTS2, CADPS2 ve NRG3 genlerinde insanlarla Neandertaller arasında temel farklar olduğuna, ancak bu farklılıkların atalarımızın düşünce biçimini etkileyip etkilemediği konusunda henüz kesin bir bilgi olmadığına dikkat çekiyor. Atalarımızın ruhsal rahatsızlıkla ilintili genlerden yarar sağlayıp sağlamadıkları henüz tam olarak bilinmese de, insanoğlunun bugüne dek ayakta kalabilen tek insansı olduğu bir gerçek. Dahası, atalarımızın sanıldığından çok daha fazla çağdaşları olduğu da son yıllarda açıklığa kavuştu. İlk çağdaş insanlarda ruhsal hastalıklarla ilintili genlerin çağdaşlarına kıyasla daha fazla olup olmadığı henüz bilinmese de, yaşayan primatlar arasında kalıtımla geçen ruhsal hastalıkların son derece ender olduğu biliniyor. Würzburg Üniversitesi’nden KlausPeter Lesch ve arkadaşları 12 primat türünde çeşitli kalıtımsal bozukluklarla ilintili olduğu bilinen SERT adlı serotonin taşıyıcı proteini inceledi. Duygu durumu açısından son derece önemli bir sinir ileteni olan serotoninin devinimini düzenleyen SERT geni “kısa” ya da “uzun” olabiliyor. Her insan bu genlerden ikisinin bir karışımını taşıyor. Görünürde uzun/uzun bileşimini taşıyan kişiler keyifsizliğe karşı korunurlarken, kısa/kısa ya da kısa/uzun bileşimini taşıyanlar depresyona daha eğilimli oluyorlar. Lesch ve arkadaşları inceleme sonucunda bu proteinin kısa türüne yalnızca insanlar ve şebeklerde rastlandığına tanık oldular. Lesch’e göre, insan ve şebeklerin SERT geninin kısa türlerinden birini taşıyor olmaları, onları genelde başka canlı türlerinde görülmeyen ruhsal hastalıklarla ilintilendirilen duygusal bozukluklara daha duyarlı duruma getiriyor. Ancak birtakım yararlar da sağlayabiliyor. SERT geninin kısa türü görünürde duygusal tepkilerle ilintili. Bu da gergin bir ortamda bunalım karşısındaki kırılganlığı arttırıyor. Ne var ki, sağlıklı ve besleyici bir ortamda bu genin kısa türünü taşıyanlar olağanüstü iletişim yetenekleri ve toplumsal becerileri sayesinde genelde çok daha ba F AR KL I B E Y İN L E Rİ S E Vİ P KO RUY AL IM GENETİK DESTEK CBT 1294/8 6 Ocak 2012 izofreni ve bipolar rahatsızlığın yanı sıra, otizm gibi gelişimsel durumlar kısmen de olsa anababadan geçen kalıtımsal rahatsızlıklardır. Bu gibi durumların kişinin yaşamda kalma olasılığını etkilediği düşünüldüğünde, doğal seçilimin onları saf dışı bırakmasını beklememiz hiç de şaşırtıcı olmaz. Oysa bu gibi durumlar, ortadan kalkmak şöyle dursun, varlıklarını yüksek düzeylerde ve ısrarla sürdürüyorlar. Kimileri bu genlerin birtakım yararları da birlikte getirdiğine, ruhsal rahatsızlık ile ökelik (dâhilik) arasında çok eskilere uzanan bir ilinti olduğuna inanıyor. Ancak York Üniversitesi kazıbilim uzmanlarından Penny Spikins işi daha da ileriye götürerek, ruhsal rahatsızlık ve otizm gibi durumların varlıklarını böylesine yüksek düzeylerde sürdürmelerinin, geçmişte bu durumların insanlara üstünlük sağlamasından kaynaklandığını öne sürüGünümüzün yor. sanayileşmiş “Homo sapiens’lerin öylesine dünyasında yaklaşık başarılı olmalarının nedeni, kaaralarına farklı kafa yapılaher 25 kişiden birinin nımca, rında insanları almak istemeleriyciddi bir ruhsal di,” diyen Spikins’e göre, insanoğlu beynin farklı biçimlerde gelişbozukluğu var ve mesinden ve kimi ruhsal bozuktoplam nüfusun lukların ortaya çıkmasından sohemen hemen yarısı rumlu genlere izin vererek bir devrim başlattı. yaşamının bir Atalarımızın belli bir noktada evresinde bir tür sevecenlik, değerbilirlik ve hayruhsal hastalıkla ranlık gibi son derece karmaşık duygular geliştirmeye başladıklarına, bu yüzleşecek. duygular sayesinde farklı kafa yapılarına sahip bireyleri hoşgörüyle karşılayıp aralarına kabul ettiklerine dikkat çeken Spikins, “İlk insanlar sıra dışı düşünme biçimlerinin beraberinde getirdiği eşsiz beceri ve niteliklere kucak açarak çok daha yaratıcı ve uyumlu bireylere dönüştüler ve zamanla tüm başka insansıları gölgede bıraktılar,” diyor. Bu konuyla ilgili kazıbilimsel kanıtlar pek kayda değer olmasa da, genbilim alanındaki yeni bulgular Spikins’in görüşünü destekliyor. Ruhsal hastalıklarla ilintili genlerin tam da insan toplumunun yeşermeye başladığı dönemde hızla çoğaldığı ve insanlara öteki insansılarda olmayan birtakım özellikler kazandırdığı görülüyor. Atalarımız farklı kafalara değer vermeye ne zaman başlamış olabilir? Spikins bu sorunun yanıtını kazıbilimsel kayıtlarda görülen köklü değişikliklerde aramak gerektiğine inanıyor. Taş araç gereç teknolojisini ele alalım. Yaklaşık 2,6 milyon yıl önce ortaya çıkan taştan ilk araç gereçler son derece ilkeldi ve bu alandaki gelişmeler de yavaştı. Ata Ş SANATSAL PATLAMA İKİ YANI KESKİN KILIÇ