Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilim ve sanatın göçü Bu yazıda, özel eğitim kurumları kapsamında açılan bilim ve sanat merkezlerinin temel eğitim sistemi üzerindeki etkisi tartışılıyor. Ayhan Ural, ayhanural@hotmail.com V arlıkları kimi rahatsız edebilir ki? Çoğaltılarak yaygınlaştırılmalarından mutluluk duyarız. Biliriz ki; yüzyıllar öncesinden bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder demiştir, heykeline; hekim, bilgin, filozof, şair yazdığımız büyük İbni Sina. Küçük gibi görünen ancak önemli olduğunu düşündüğümüz bir itiraz kaydı düşeriz yine de bilim ve sanat merkezlerinin açılmasına. Sorun, bilim ve sanat merkezi açılmasından rahatsızlık duymak değildir elbette. Bilim ve sanat merkezini okul olarak gören anlayışadır itirazımız. Kaygılandırır bizleri, okulların örgün eğitim örgütlerinin bilim ve sanatsız bırakılması. Biliriz ki her toplumda okullardır bilim ve sanatın üretildiği, öğrenilip öğretildiği ortamlar. Bilimi ve sanatı okuldan çıkarmak, okulu bireysel ve toplumsal dönüşümün merkezi olmaktan çıkarmaktır aynı zamanda. Son derece de tehlikeli bir eylemdir bu uygulama. Bilim ve sanat merkezi adıyla yeni bir yapılanmaya gidilerek okullardaki bazı öğrencileri bu merkezlerde destekleyen etkinliklerle buluşturmak, apaçık bir ayrımcılıktır. Bilim sanat merkezlerini, özel öğretim kurumlarına ilişkin yasal düzenlemelerin kapsamında açmış olmak, kaynaştırma olarak bilinen ve yaygın kabul gören bir uygulamayı da reddetmek şeklinde yorumlanabilir. Bu merkezlerde gerçekleştirilen etkinliklerin tamamı okul ortamında yapılabilecek yapılan etkinliklerden oluşmaktadır. Okulun öğretim programı ve sosyokültürel faaliyetleri bilim ve sanat etkinliklerinden oluşturularak, öğrencilerin tamamına eşitlikçi bir anlayışla sunulur. Okul, öğrencilerin bireysel farklılıklarını ve ilgilerini destekleyerek, birlikte yaşamanın coşkusunu bugünden yarına taşır. Geleceğin farklı mesleklerini gerçekleştirecek bireyler, genel okul ortamında aynı derslik ve masalarda bilim ve sanatın evrenselliğine tutunarak karşılıklı desteklenirler. Özellikle temel eğitimin amaçları incelenirse bireyin kendini gerçekleştirmesi ve uyumuna ilişkin oldukça ayrıntılı hedeflerin yer aldığı açık bir şekilde görülebilir. Temel eğitimde, bireyin gelişimini bütüncül olarak destekleyen programlarla, bireysel farklılıklara duyarlı bir öğre tim süreci planlanır ve uygulamaya konulur. Böyle bir programı tamamlayan bireyini genel olarak; özgürleşme süreci ve özgürlüğü desteklenerek, bilimsel bir dünya görüşüne ulaşmış, estetik değerlere sahip, erdemli, insan haklarına saygılı, sosyal ve kültürel gelişimi desteklenen, evrensel değerlere sahip, üretken, insan, hayvan ve doğa sevgisi gelişmiş, barışçıl tutuma ulaşabileceği kabul edilebilir. Bu genel hedef her dönem ve toplumda temel eğitimeokula yaşamsal bir anlam yükler. Okul, bu denli önemli hedeflerin gerçekleştirileceği ortam olarak tasarlanarak eğitim sistemine eklemlendirilmiştir. Okulun genel işlevi, başlangıçtan günümüze önemli bir değişiklik göstermeden süregelmiştir. Ancak okulu ele geçiren güçlerin okulu araçsallaştırma girişimleri her dönem ve koşulda karşımıza çıkan önemli bir sorun olmuştur. İyi temel eğitim hakkının karşılanması amacıyla tasarlanacak okul, bireyin akademik gelişimini desteklemekle sınırlı kalmayıp, gelişimsel, duyusal, sosyal, sanatsal, sportif ve kültürel gelişim alanlarının da desteklendiği bir ortam olmalıdır. Türkiye’de 1980 sonrası dönemden başlayarak örtülü bir şekilde benimsenen yarışmacı eğitim anlayışının bir sonucu olarak günümüz okulu hızlı bir şekilde yapısal ve işlevsel değişime zorlanmıştır. Okula kamu eğitimine yönelik bu baskı, eğitim hakkı, fırsat ve olanak eşitliklerini tehdit ederek, toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizlikleri daha fazla derinleştirmiştir. Toplumda önemli bir sosyal adaletsizlik yaratan eğitimin özelleştirilmesi politikalarından vazgeçmek yerine eğitimde yaygınlaştırılan yeni bir ayrımcı uygulamayla eşitsizlikler arttırılmaktadır. Bu uygulama, bilim ve sanat merkezleri adıyla gerçekleştirilen faaliyetlerdir. Bilim ve sanatı, genel okulun içinden çıkararak başka bir örgütlenmeyle ayrımcı ve seçkinci bir alana taşımak genel okula nasıl yansır, bu uygulama temel eğitimi nasıl etkiler? Bu sorulara verilecek yanıt konuyu bütün açıklığıyla ortaya koyacaktır. Bilim ve sanatın üretildiği, geliştirildiği, toplumsal yaşama uyarlandığı yer olarak tanımlanan okulu, bilim ve sanattan yoksun bir ortama dönüştürmek nasıl bir sonuç ortaya çıkarır? Okulun işlevinden uzaklaşarak, bilim ve sanat üretip sunmayan bir yapıya dönüşmesi ne kadar istem görecektir. Bilim ve sanat merkezi olarak tasarlanan yapının işlev ve işleyişine bakılınca açık olarak görülecektir ki bu işlev ve işleyiş okulun işlev ve işleyişiyle tamamen aynıdır. MEB Bilim ve Sanat Merkezleri Yönergesi’nin 6. ve 7. maddelerinde yer alan ifadeler, milli eğitim sistemi ve okulların amaçlarının değiştirilmeden yazılmasıyla oluşturulmuştur. Olayın daha acıklı tarafıysa ilgili maddelerin girişine üstün yetenekli çocuklar / öğrenciler ifadesi eklenerek ayrımcılık ve eşitsizliğin perdelenmeye çalışılmış olmasıdır. Oysa ilgili yönergeyle ulaşılmak istenen her bir hedef, devletin bütün yurttaşlarına temel insan haklarından doğan eğitim hakkını kullandırması yükümlülüğünün gereği hiçbir ayrımcılık gözetmeden gerçekleştireceği görevidir. Özellikle 1980’li yıllardan başlayarak 2010’lu yıllara kadar süregelen uygulamalar okulu kamu eğitimini büyük ölçüde tehdit etmektedir. İlgili dönemde okulun uğratıldığı nitelik kaybı, bilim ve sanat merkezlerinin kurulmasıyla devlet eliyle zirveye ulaştırılmıştır. Önerimiz, bilim ve sanat merkezlerinin çoğaltılarak yaygınlaştırılmasıdır. Toplumun tüm kesimlerine yönelik olarak yeniden yapılandırılacak bilim ve sanat merkezleri, herhangi bir ayrımcı unsura dayalı olmaksızın özellikle örgün eğitim dışında kalanlara, bilimsel tutum kazandıracak ve temel bilimsel süreç becerilerinin destekleneceği uygun etkinliklerle zenginleştirilmelidir. Bu merkezlerde, estetik değer kazandırılarak sanatseverlik tutumu desteklenmeli, bilim ve sanat alanında üretilen ulusal ve evrensel değerler uyumlaştırılarak sunulmalıdır. bir… …kentin sosyokültürel ve ekonomik gelişmişlik düzeyinin farklı olduğu semtlerinden, kuruluşları 1015 yıldan eski bazı ilk ve ortaöğretim okulu. Hepsinde okulun akademik, sosyal ve kültürel alanlardaki etkinliklere katılımlarının takdirname, teşekkür, madalya, kupa, şilt, katılım belgesi, başarı belgesi, fotoğraf ve anı nesnesinin sergilendiği ortamlar mevcut. Paylaşım alanlarının ortak özelliği, sergilenen nesnelerin belli bir dönemden sonraki yıllarda kesilmesi. Somut olarak yarışmacı eğitim anlayışıyla karşılaşmaktı bu. Yarışmacı eğitim anlayışının öne çıkardığı tek bir alan vardı, bireysel akademik başarı yerel ve ulusal merkezi sınavlardan alınan sonuçlar. 1980’den sonra okullar hızla bilimsel, sosyal, kültürel, duyusal, evrensel gelişim alanlarını terk etmiş ve sadece akademik başarıya odaklanarak sanat, spor, oyun, eğlence, toplumsal duyarlılık alanlarından uzaklaşmakta. Salonlarını, dersliklerini, bahçelerini kiraya vererek veya satarak gelir yaratmakla öne çıkarılmışlardı okullar. Sahip olunan kamu kaynaklarını kârlı etkili olması gerekirken kullanma adına yapılan bu uygulamayı üreten ve savunanlar, okulun kamu eğitiminin öğrencilerini de kiraya veren ve/veya satan bir anlayışa evrilerek, okulu işletmelere örtülü ve aşamalı bir şekilde terk etmişlerdi okul ve dershane işletmeciliği. Merak konusu: Milli Eğitim ve Maliye Bakanlıkları bu sonucu nasıl değerlendirmişti? İki… …yerel yönetimlerce çağdaş yerel yönetim anlayışına dayalı olarak açılan bilim ve sanat merkezlerinin, çağdışı bir anlayışla ticarethane şeklinde işletilmesine tanıklık. Kapısındaki görevliler bilimi mi toplumdan korumakta, toplumu mu bilimden korumakta? Bilime ilgi ve merak duyanları randevuyla içine alan, grupla ziyareti şart koşan, kârhaneye dönüştürülerek işletilen bilim merkezleri. Sokakta çalıştırılan bir çocuğun, bilim merkezinin önünden geçerken çocukça ilgisi sonucu merkeze girme düşüncesi gerçekleşebilecek midir? İKİ GÖZLEM: Ağız fonksiyonları ve dental implantlar CBT 1294/ 18 6 ocak 2012 Baştarafı 17. sayfadan devam Günümüzde seçilmiş olgularda, implantların yerleştirilmesini takiben birkaç gün içerisinde, geçici protezlerin takılması şeklinde yöntemler de başarı ile uygulanmaktadır. tirmiş bu bireyler için yegâne alternatif olan, takıpçıkartmalı bir protez kullanılması, kabul edilemez bir durum olarak yorumlanmaktadır. Bu hastalarda, güncel çene cerrahisi girişimleri vasıtasıyla kemik hacmini arttırmak mümkündür. Üst çene arka bölgelerdeki erimeler için yapay kemik veya dana kemiği kullanılarak yapılan “sinüs yükseltme” operasyonlarına ilaveten; her iki çenede de izlenebilen ileri erimelere yönelik kalça kemiğinden çene kemiğine yapılan kemik transferleri başarı ile uygulanabilmektedir. İmplant üstü protezler, dişsizlik durumuna göre tek porselen kaplama, köprü protezi veya takıpçıkarmalı bir protez şeklinde yapılabilir. İmplant destekli protezler ile has Diş kaybını takiben, dişleri taşıyan çene kemiğinde hızlı bir erime oluşur ve implantı taşıyacak kemik hacmi kalmayabilir. Özellikle genç yaşta ve sabit protez şansını yi Çene kemiği yeterli olmayanlar üzülmesin İmplantın ömrü talarımız kendi dişi gibi ısırabilir ve çiğneyebilir. Düzenli bakımların ve kontrollerin yapıldığı durumlarda implantın ve protezin uzun yıllar fonksiyon görmesi beklenir. Titanyum metaline karşı alerji ihtimali yok denecek kadar azdır. Dental implant uygulamaları, çiğneme etkinliğini doğal dişlere yakın oranlarda arttırabilmektedir. İmplantı çevreleyen kemikte “osseopersepsiyon” olarak adlandırılan ve implant ile beyin arasında iletişim sağlayabilen bir cins duyulanım oluştuğu tespit edilmiştir. Henüz deneysel aşamada olan kök hücre ve laboratuvar ortamında diş üretimi çalışmalarının ilk basamağını oluşturan dental implantların, önümüzdeki bir 30 yıl daha önemini koruyacağı söylenebilir.