23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Dijital kültür; hayatı zamansız ve mekânsız hale getirdi. Henüz emekleme aşamasındayız. Ne sosyal medya, ne mobil teknolojiler... En müthişi henüz yaşanmadı! 2012’de mi? Pek sanmıyorum! Yeni girdiğimiz yılla ilgili tahminlerde bulunmak adettir. Tabii yıl bittiğinde bu tahminlerin ne kadar tutup tutmadığını analiz etmemek de! Dijital kültür söz konusu olduğunda 2012 yılında neler olacağı konusunda SlideShare sitesindeki içerikten yapılmış derleme aşağıda yer almakta. İşte 2012’de bizi bekleyen ve öne çıkacağı ifade edilen on seçme olgu: • İş dünyasında “kalabalıkların gücü” artarak devam edecek. Bir şirketin ekosistemi içindeki tüm bireyler, o şirketin gelişmesine, yaratıcılığına, gelişmesine katkı sağlayan doğal imkânlar olarak resme giderek daha çok dahil olacak. • Son bir kaç yıldır tekrarlanan tahmin bu yıl da yerini koruyor: Mobil teknolojiler tabloda daha çok yer almaya devam edecek. Lokasyon tabanlı uygulamalar sürecin dinamosu olarak rol alacak. • Farklı sosyal ağlardaki içerikleri birleştirici uygulamaların popülaritesi artacak. Böylece kişi bu türden tek bir uygulama sayesinde tüm sosyal medya ortamlarındaki profillerine ulaşabilecek, farklı sosyal medya sitelerine içerik üretebilecek. • “Özel hayat, mahremiyet” ve “telif” olgularında eksen kayması devam edecek. • Gerek kamu gerekse de özel sektör kurum ve kuruluşları, edevlet, Arap Baharı, Wall Street’i İşgal Et gibi kitlesel eylem ve teknolojiler sayesinde, kendilerini yeniden tanımlamaya başlayacak. • Siber saldırılar eylemleri daha organize bir şekilde ve artarak devam edecek. • Google+’ın popülaritesi artacak. • Yeni kullanıcı arayüz imkânları klavye, fare bağımlılığını ortadan kaldırmaya başlayacak. Artık her düzlem ekran, sesli komutlar standard hale gelmeye başlayacak. • Meğer dijital kültürü oluşturan herşeyin sosyal olduğu keşfedilecek. Böylece “sosyal” sıfatı önce herşeyin adı olacak (sosyal medya, sosyal eposta, sosyal web, vb) sonra da ortadan kalkmaya yüz tutacak. • Dijital uçurum açılmaya devam edecek. Bu konuda kayda değer bir şey yapılmadığını örtbas etmek üzere bu olguya yeni isimler icat edilecek; “kutuplaşma” gibi. Mobil teknolojilerin dijital hayat üzerindeki rolünün giderek daha da artacağını, bunun itici gücünün de özellikle lokasyon tabanlı uygulamalar olacağını düşünüyorum. 2012’de sınırlı da olsa yeni arayüz imkânlarının gündeme gelmesi beklenebilir. Microsoft, Apple bu konuda önemli adımlar atmakta. Sosyal medyada ikinci denemesini yapan Google’ın Google+ ile bu kez başarıyı yakalayabileceği konusundaki tahminlere temkinli yaklaşıyorum. Onun yerine Google kendisine “sosyal arama motoru” dese çok daha ucuza çok daha güzel bir sonuç alabilir(di). Bireyin özel hayatının “güvenlik” olgularına meze edilmesi ve buna karşılık bireyin dijital dünyada telif olgusunu dikkate almaması adı konmamış, sözlü bir uzlaşma gibi! Siber saldırı olgusu, bilginin özgürlüğünü talep eden romantik sanal korsanların tekelinden çıkıyor. Artık daha profesyonelce ve organize yapılan bir eylem türü halini alıyor. Tabii bununla dijital uçurumun artmasını irtibatlandırmak gerek. Dijital uçurum kapatılamıyor. Azaltılamıyor. Atılan her olumlu adıma karşılık ortaya çıkan yeni bir teknoloji uçurumun daha da artmasına neden oluyor. Bu konuda devletlerin neler yapabileceğini takip edip göreceğiz. Dijital kültür; hayatı zamansız ve mekânsız hale getirdi. Henüz emekleme aşamasındayız. Ne sosyal medya, ne mobil teknolojiler... En müthişi henüz yaşanmadı! 2012’de mi? Pek sanmıyorum! Eleştirel akılcılık mı, eleştirel gerçekçilik mi? Tümevarım metodu olmasaydı, 2600 yıllık bilim tarihimiz de olmazdı. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com 2012 İçin Tahminler A kıl doğanın ürünüdür, doğa aklın (ürünü) değil. Bu gerçeklikten veya saptamadan ulaşacağımız ilk sonuç, asıl önemli olan şeyin, aklın sınırlarının ve tasarımlarının neler olduğu değil, gerçekliğin kendisinin ve sınırlarının neler olduğudur. Akıl, gerçekliği anlamamızda ve kavramamızdaki yegane aracımızdır. Ancak biz aklımızın sınırları ve imkanları ölçüsünde gerçekliği (içimizdeki ve dışımızdaki evreni) kavrayabiliriz. Bugün aklımızın nihai ürünü olan bilgilerimizin dışında kalan hala devasa büyüklükte bir gerçeklik alanı (evreni) var. Bizim şimdiye kadarki en büyük “şansımız”, doğanın anlaşılabilir olmasıdır. (Gerçekte anlaşılması zor olan şey, doğanın işleyişinin anlaşılabilir olmasıdır.) Doğanın anlaşılabilir olması gerçeği veya başka bir deyişle akıl adını verdiğimiz tüm kavrama yetilerimizin doğayı açıklamaya yönelik ilişkiler kurabiliyor olması, bizim geçmişteki tüm bilimsel çalışmalarımızın temeli ve gelecekteki çalışmalarımızın da umududur. Ancak asıl olan gerçekliğin kendisidir. Dolayısıyla gerçekliği kavramaya çalışırken aklımız gerçeklikten yola çıkar ve incelediği olguyu açıklarken de gerçekliğe bağlı kalır. Bu sıradaki en büyük yardımcısı ve esin kaynağı da (tüm olguları gözleyemediği için) tekil olgunun kendisidir. Tekil olgudan (veya olgulardan) hareket ederek veya esinlenerek, ilişkili olguların tümünü kapsayan bir hipotez oluşturur. (Tekilin gözlenmesinden başlamaksızın test edilebilir bir hipotez oluşturmak sadece “Tanrı”’ya mahsustur). Sonra da bu hipotezini tüm tekiller aleminde test eder. Bu testlerden her zaman başarıyla çıkan bir hipotez veya tez, gerçekliği (doğayı veya doğa yasalarını) temsil eder ve teori adını almaya hak kazanır. Tümevarım ilkesi (analoji ile birlikte), tümdengelim ilkesinden ayrılamaz ve tarih boyunca da bunlar birbirlerinden ayrılmamıştır. Bu iki ilke her zaman birlikte çalışır. Tümevarım ilkesini kaldırdığımız anda, tümdengelimle birlikte bilimsel faaliyet ve dolayısıyla bilim de derhal çöker. Sadece bir örnekle yetinmemiz gerekirse, Darwin, tümevarım ilkesini kullanmamış olsaydı, Türlerin Kökeni’ni asla yazamazdı ve doğal seçilim ilkesini de formüle edemezdi. Doğal seçilim ilkesi, birçok tümevarımsal gözlemden sonra ulaşılmış tümdengelimci bir tezdir. Çok sayıda beyaz kuğunun varlığını gözlemlemiş olmamız, elbette bütün kuğuların beyaz olduğu anlamına gelmez. Ve sadece bir siyah kuğunun görülmesi, “kuğular beyaz olur” önermesini çürütmeye yeter. Ancak kuğuların sürekli olarak beyaz çıkması, “kuğular beyaz olur” önermesini, “kuğular siyah olur” önermesi karşısında güçlü ve geçerli kılar. Gözlem verilerinin, önermeler için değer oluşturucu nitelikleri de buradan gelir. Aklımızın, gerçeklerle hiçbir ilişkisi bulunmayan şeyleri hayal etme, canlandırma yetisi vardır. Metafiziğin kaynağı da zaten bizdeki bu sonsuz hayal gücü yetisidir. Metafizik kendi başına güzeldir ama doğadaki tüm gerçekliklerden kopuk bir metafiziğin kime ne faydası olabilir? Böyle bir metafiziksel kurgulamanın yarattığı olgular nasıl test edilebilir? Fiziksel dünyadan kopuk bu tür bir hayal gücü, “eleştirel” olsa da hangi anlamlı sonuçlara ulaşabilir? Öte yandan eğer bir metafizik, kısmi gerçeklik özelliği taşıyorsa ki genellikle de böyledir mutlaka tümevarımsal esintiler de içeriyor demektir. Bütün idealizm düşüncesi, Platon’dan beri, doğa kavrandığı için ve onu kavrayanlar bulunduğu için doğanın var olduğu temeli üzerinde yükselmiştir. Gerçekte ise doğa olduğu için onu kavrayanlar da vardır ve doğa kendisini kavrayanlardan bağımsız olarak mevcuttur. Metafizik idealisttir ve (felsefi anlamda) akılcılık metafiziktir. Bilim, büyük tarihi boyunca her zaman eleştirel gerçekçilik yolundan yürüyerek başarılı sonuçlarına ulaşabilmiştir. Mememi Seviyorum Hekim Bağımsızlığı CBT 1294/ 12 6 Ocak 2012 Dr. Sevil Öz, Remzi Kitapevi Cerrahlar arasında kadın az vardır. Bunlardan biri de genel cerrahi ve meme ve kanseri uzmanı Dr. Sevil Öz. Sevil Öz, uğraş alanı olan meme cerrahisi ve tedavisi konusunda “Mememi Seviyorum” kitabıyla “ilk besin kaynağımız, tutku, estetik, erotizm, şefkat gibi farklı çağrışımlarla hayatımızın neredeyse her döneminde var olan bu sessiz kahraman”ı bütün yönleriyle ele alıyor. Şüphesiz en çok da meme kanseri açısından.. Sevil Öz, kanser belası bile memeyi gözden düşüremezi de anlatıyor bir açıdan. “Meme çok değerli” sözü, kitabını yazmasının özünü oluşturuyor. Hem memenin ilginç tarihçesine giriyor özet olarak, hem de memeyi her açıdan inceliyor: Normal meme, Sağlıklıyken, Hasta olmak, Meme kanseri, Meme alındıktan sonra, Gençlerde meme kanseri, Yaşlılarda meme kanseri, Meme kanseri ve sosyal yaşam, Meme kanseri ve kalıtım, Memenin kanser olmayan hastalıkları, Sağlıklı meme estetiği... Ankara Tabib Odası Sağlık politikaları Komisyonu Hastanın sağlığına yeniden kavuşmasında hekimin idari, mali ve sosyal hiçbir baskı altında olmaksızın bilgi ve becerilerinin tıbbi bilimsel temellerde özgürce kullanabilmesi, yani hekimin bağımsızlığı hastanın yararı için hekime sağlanan bir güvencedir. Bu güvencenin ortadan kaldırılması sadece hekimlik mesleğine yönelik bir saldırı gibi gözükse de aslında doğrudan hastanın sağlığını yeniden kazanması sürecine yönelik bir müdahaledir. Hekim ve hasta arasına giren, birlikteliği bozan, onları karşı karşıya getiren sonra da bu birlikteliği yeni bir düzlemde müşteri ve sağlık işletmesi olarak gören yaklaşımların mağdurları hem hekimler hem de hastalardır. Sağlıkta oluşum programının hastalara yönelik zararlı etkileri, bu kitabın öne çıkan sonuçlarından biri olarak okuyucunun dikkatine sunulmuştur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle