17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Resmi Gazete’yi izleyerek aslında bütün bir devlet sisteminin devrimci bir dönüşüme tabi tutulduğunu görebilirsiniz. Tabii karşı devrimci bir dönüşüme... Omurgalıların evrimi üç aşamada gerçekleşmiş Son 530 milyon yılda Kambriyen sularında ilkel ve çenesiz balıklardan bugün bilinen tüm omurga türleri gelişmiştir: Memeliler, balıklar, kuşlar, amfibiler ve sürüngenler. Son olarak yapılan bir kalıtım analizi, omurgalı evriminin düzenli olarak değil üç aşamada gerçekleştiğini gösteriyor. Martılar köpüklü dalgaların üzerinde uçuşurken, kıyıda yavru kediler oynaşıyor. Suyun derinliklerindeki kefal sürüsü ise yiyecek arayışında. Bu üç türün bir ortak yanı var. Hepsinin kökeni ilkel balıklara uzanır ve beden hücrelerinde altsoyun genetik bilgilerini taşırlar hem de yapı planlarının geçmişi olarak. İşte bu geçmişi genetik yöntemlerle görünür kılan Kaliforniya Üniversitesi bilim insanı Craig Lowe, bir araştırma çerçevesinde genlerin etkinliğiyle ilgili olan zamansal değişimleri ararken, omurgalıların kalıtımında üç mutasyon dalgası keşfetmiş. Bu da üç farklı evre anlamına gelmekte. Örneğin birinci evre kendini embriyonik gelişimin genlerindeki ayarlayıcı değişimlerle göstermekte. Yenilikler 300 milyon yıl önceki bir evrede, yani memelilerin, kuşlar ve sürüngenlerden ayrıldığı zamanda meydana gelmiş ki araştırmacılar bu nedenle bir ilişkinin varlığını tahmin ediyorlar. Bu tarihte doğada çok sayıda yeni bedensel yapı planları gelişmiş. Bu nedenle bilim insanlarına, bedenin gelişiminde ve diğer genlerin çalıştırılmasında önemli bir rol oynayan genleri etkileyen değişimler aramak mantıklı geliyor. İkinci evre hücre iletişiminden sorumlu genlerle ilgili. Bu genlerin yakınlarındaki ayarlayıcı değişimler 300 milyon yıl 100 milyon yıl önceki zaman diliminde önemli oranda artmış. Bu değişimler balıklarda, kuşlarda, sürüngenlerde ve memelilerde birbirinden bağımsız olarak ger Kanun Hükmünde Kararnamelerle Kurgulanan Yeni Bir Sistem (2) “Kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat, görev ve yetkilerini düzenK leyen” kanun hükmünde kararname[KHK]lerle ulusal yenilik sistemimizin de ‘bakanlık’ merkezli ve özerkmiş gibi gözüken kurumlardan bile arındırılmış bir sisteme dönüştürüldüğünü söylemiş; o arada, TÜBİTAK’ın da, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ‘ilgili kuruluşu’ haline getirildiğini belirtmiştim. Belki, ‘TÜBİTAK zaten Başbakanlık ilgili kuruluşuydu; şimdi tam da ilgili olduğu bakanlığın ilgili kuruluşu yapılmış; bunun ne sakıncası var’, diye düşünülebilir! Şu gözden kaçmamalı: ‘İlgili kuruluş’ olmak, artık eskisi gibi, o kuruluşla bakanlık arasında kuruluşun özerkliğini bir dereceye kadar da olsa gözeten bir bağ olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü, 17.08.2011 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 649 sayılı KHK ile 27.09.1984 tarih ve 3046 sayılı Kanun’un 19/A maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir: “Bakan, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların (5018 sayılı Kanuna ekli ‘III’ sayılı cetvelde yer alan kurumlar dahil) her türlü faaliyet ve işlemlerini denetlemeye yetkilidir.” Burada geçen ‘III sayılı cetvele dahil kurumlar’ ibaresi dolayısıyla, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Telekomünikasyon Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Kamu İhale Kurumu, Rekabet Kurumu gibi kurul ve kurumların da ilgili/ilişkili oldukları bakanca denetlenebileceğini ve bunun ne anlama geldiğine ilişkin yorumları siz de okumuşsunuzdur. Örneğin Sayın Gazi Erçel’in yorumu şuydu: “Bunun anlamı, Türkiye’de ekonominin daha iyi işlemesini ve önemli bazı konularda siyasî baskılardan uzak kararların alınmasını hedefleyerek oluşturulan bağımsız kurumlar, artık ilgili bakana sıkı biçimde bağlı çalışacak ve bunlar bakanın talimatı ile ...her türlü denetime tabi olacaklardır. Böyle bir sisteme oturtulmuş kurumların bağımsızlığından söz etmek kanımca ‘abesle iştigal’ olur.” (www.bloomberght.com; 22.08.2011) Erçel’in bu yorumuna karşın, ‘bu tür bağımsız kurumların, 1980 sonrası dönemde, sermayenin isteklerini siyasi etkilere maruz kalmadan gerçekleştirebilmeleri için Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlarca liberal sisteme eklemlendiğini ve bunların Türkiye’ye de Kemal Derviş döneminde girdiğini’ bilenlerden bazıları, bu kurumların seçilmişlerce denetim altına alınmasının sermayenin istediği gibi at oynatmasını engelleyeceğini düşünüyorlarsa eğer, çok yanılıyorlar. Çünkü, bu kurumlar bu düzenleme ile, “...İstanbul sermayesi nedense işin başından itibaren bizimle para kazanmada anlaştı ama siyasette anlaşamadı. Anadolu sermayesini aralarına almadılar... Fakat isteseler de istemeseler de Türkiye’de artık sermaye ciddi manada el değiştirmeye başladı. Bu bizim için çok önemli bir güven kaynağı...” diyen bir başbakanın denetimine geçmiştir. TÜBİTAK gibi bir bilim kurumu da, bundan böyle Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu olarak, ‘artık ilgili bakana sıkı biçimde bağlı çalışacak ve bakanın her türlü denetimine tâbi olacaktır.’ Kaldı ki, TÜBİTAK’ın da, denetim yoluyla ilgili bakana sıkı bir biçimde bağlanmasını sağlayan KHK yayımlandıktan 10 gün sonra, 27 Ağustos’ta yayımlanan 651 sayılı KHK ile, kurum bu kez, bakana (ve onun üzerinden başbakana) ‘sıkı’lık bir yana sımsıkı bağlandı. TÜBİTAK’ın özerkliği 2005 yılında zaten tırpanlanmıştı; son KHK, kalan emareleri de sildi. Eğer, TÜBİTAK’ın, Nükhet Yetiş yönetimine atfedilebilecek nedenlerle TÜBİTAK olmaktan çıktığını düşünen ve bu düzenlemelerle kurumun tekrar kendine gelebileceğini ümit edenler varsa, onlar da yanılıyorlar. Çünkü TÜBİTAK bu sımsıkı bağlarla, artık bütünüyle, Siyasi İslam’ın doğa bilimleriyle hesaplaşabileceği kurumlardan biri haline getirilmiştir. çekleşmiş. Üçüncü bir aşama son yüz milyon yıl içinde insanların da dahil olduğu plasentalı memelilerde görülmekte. Bu zaman süresi içinde de bilim insanları genlerin işleyişini değiştiren yenilikler saptamış. Söz konusu genler hücrelerin sinyal verici yapılarından sorumludur. Değişimler tüm hücresel etkinlikleri koordine eden moleküller arasındaki karmaşık alışverişi ayarlamıştır. Tüm memeliler ortak bir özellik taşırlar: Tüyler. Kılların büyümesinden sorumlu yüzlerce gen birçok kez incelenmişti. Fakat araştırmacılar bunları tekrar mercek altına alarak, ilginç bir gözlem yaptılar: Bundan 250 milyon yıl önce memelilerin ilk öncüleri birdenbire tüylenirken kıl genlerinin yakınlarındaki gen ayarlarından bir dizi yenilikler dikkat çekiyor. Gerçi bu bilgi çok da büyük bir sürpriz olmamış, ama genlerin ayarlanmasındaki değişimlerin saptanmasına dayanan yöntemin işlediğini kanıtlamakta. Bilim insanlarının hedefi on bin farklı omurganın kalıtımını çözmek. Elde edilen bu bilgilerle de neredeyse tüm büyük hayvan türlerindeki evrensel farklılaşmanın moleküler temeli açıklanabilecek. (NÖD) ÜÇÜNCÜ EVRE VE İNSANLAR CBT 1277/ 6 9 Eylül 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle