17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR EL BALTASI KÜLTÜRÜ BİLİNENDEN ESKİ kolepsinin bir otobağışıklık hastalığı olduğunu kanıtlamıştı. Hastalık bağışıklık hücrelerinin, oreksin hormonu üreten sinirlere saldırmalarıyla ortaya çıkıyor. Araştırmacı bu nedenle enfeksiyonların tam da bu bağışıklık reaksiyonunu güçlendirdiğini hatta bu reaksiyona neden olduğunu tahmin ediyor. Mignot bundan sonra moleküler zemindeki ilgili etkime zincirini bulmak zorunda. Eğer böyle bir şey gerçekten varsa yeni terapilerin yolu açılabilecek. sel kabiliyet ve reaksiyon gibi insan beyninin yetilerini taklit edebilecek yeni sınıf bir bilgisayar çipinin prototipini tanıttılar. Bilimsel çalışmalar için bir temel oluşturan yeni teknik “Cognitive Computing” (“Bilişsel İşlem”) olarak isimlendirilmekte ve gelecekte öğrenen bilgisayar üretimini mümkün kılabilecek. Ayrıca bunlar günümüz sistemlerine göre çok daha verimli çalışacak ve daha küçük olacaklar. Tanıtılan nörosinaptik bilgisayar çipleri, beyindeki nöronlar ve sinapslar arasındakilere benzer akışları mümkün kılan silisyum devreler ve algoritmalar içeriyor. İlk iki prototip şu anda hazır ve deneme aşamasında. İki işlemci çekirdeğinde de 256 nöron bulunuyor. Bir test çipi, 262.144 programlanabilir sinaps ve öğrenebilir 65.536 sinaps içermekte. IBM ekibi, bununla güdümleme, mekanik görme, motif tanıma, çağrışımlı bellek ve sınıflandırma gibi basit uygulamalar gerçekleştirmiş. Bilişsel ITsistemleriyle donanım ve yazılım arasındaki sınır incelmekte ve bilgisayarlara deneyimle öğrenmeye, bağlantılar bulmaya ve hipotez üretmeye olanak sunmakta. Ve bu şekilde insan beyninin yapısal ve sinaptik esnekliğini taklit ediyorlar. Çipin geliştirilmesi birkaç yıllık SyNAPSE araştırma girişiminin bir parçası. SyNAPSE’nin hedefi, sadece çeşitli türdeki sensorik giriş verilerini aynı anda analiz eden değil çevreyle etkileşim sırasında dinamik olarak yeniden düzenleşim yapan bilgisayar sistemleri geliştirebilmek. Ayrıca insan beyninden daha küçük hacimli olan ve daha az enerji sarf eden bir sistem de var bilim insanlarının düşüncelerinde. IBM araştırmacıları uzun vadede on milyar nöronlu ve yüz milyar sinapslı bir sistem elde etmek istiyorlar. Ve bir kilovattan daha az enerji harcayan bu sistemin iki litreden daha küçük bir hacme sahip olması bekleniyor. Nilgün Özbaşaran Dede Kenya’daki Turkana havzasında gerçekleştirilen kazılar sırasında Homo erectus’a ait yaklaşık olarak 1.8 milyon yıllık el baltaları bulundu. Buluntuların tarihlendirilmesi sonucunda bunların bugüne kadar bilinenlerden 300.000 yıl kadar daha eski oldukları ortaya çıktı deniyor Nature dergisinde. Etiyopya ve Hindistan’da daha önceleri bulunan el baltaları en fazla 1.4 ila 1.5 milyon yıllıktı. Yeni bulunan el baltaları Aşölyen kültürüne ait. Kenarlarından birden fazla yonga çıkarılan aletler sivriltilmiş ve düzletilmiş. Bu tür aletlerin buluşçusu Homo erectus idi diyor Columbia Üniversitesi’nden Christopher Lepre. Bir olasılıkla Afrika’yı ilk olarak terk edip dünyanın diğer bölgelerine yayılan da Homo erectus’tu. Fakat el baltalarının bu kadar eski oluşu bazı soruları da beraberinde getirmekte. Afrika’dan çıkan ilk insanlar Aşölyen tekniğini biliyorlardıysa bu kanıtların eski dünyanın diğer bölgelerinde de bulunması gerekirdi. Ancak Homo erectus’un Avrasya’daki en eski izleri Dmanissi’deki (Gürcistan) 1.8 milyon yıllık kemiklerdir. Anlaşıldığı üzere bu ilk insanlar Afrika’dan gelirken Aşölyen kültürünü getirmemişler. İlk Avrasyalı insanların kökeni belki de CBT 1277/ 4 9 Eylül 2011 bu teknolojiye henüz sahip olmayan bir Afrika topluluğuna uzanıyordur diye tahmin ediyor araştırmacılar. Buna göre Aşölyen tekniği daha sonraları gerçekleşen ikinci bir göç dalgasıyla Avrasya’ya ulaşmış olmalı. Son olarak tarihlendirilen el baltaları Turkana Gölü’nün batısındaki Kokiselei kazı yerinde bulundu. 2007 yılında daha ilkel taş aletlerle birlikte bulunan bu el baltalarının tarihlendirilmesi sonucunda bu iki alet türünün aynı döneme ait olduğu ortaya çıkmış. Bilim insanlarına göre bu Homo erectus’un o zamanlar daha ilkel olan Homo habilis ile bu bölgede yaşamış olduğu anlamına gelmekte. Doğu Afrika çukurluğundaki Turkana Gölü’nün etrafındaki bölge “insanlığın beşiklerinden” biri olarak bilinmekte. Paleoantropolog Richard Leakey 1984 yılında bu bölgede, “Turkana Boy” olarak isimlendirilen 1.5 milyon yıllık bir ergen iskeleti bulmuştu. Bilim insanları kısa bir süre önce de 1.7 milyon yıllık bir Homo erectus kafatasını gün ışığına çıkardılarsa da bu bölgede Aşölyen el baltalarına ait kanıtlar daha önce bulunmamıştı. El baltalarının tarihlendirilmesi için bilim insanları Kokiselei kazı yerindeki tabakaların manyetik kutuplarını araştırmışlar. El baltaları, bilim insanlarının 1.76 milyon yıllık olarak hesapladıkları bir tabakada bulunmuş. Araştırmacılar Kokiselei kazı yerinin dünyanın en eski Aşölyen buluntu yeri olduğunu söylüyorlar. Çinli hastalar üzerinde yapılan incelemeler sonucunda narkolepsinin enflüenza enfeksiyonuyla gelişebileceği ortaya çıktı. Bundan bir otobağışıklık reaksiyonunun sorumlu olabileceği sanılmakta. Gün içinde aşırı yorgunluk hissi, uyku bozukluğu ve ani kas gücü kaybı gibi belirtiler gösteren nörolojik bir hastalık olan narkolepsi dünya genelinde üç milyon kişide görülmekte. Dokuz yüzü aşkın Çinli narkolepsi hastasının hastalık geçmişini araştıran Stanford Üniversitesi psikiyatrı Emmanuel Mignot, tekrarlanan bir ritim saptamış. Hastalıklar genelde Nisan ayında ortaya çıkarken, Kasım ayında çok ender görülüyor diyor araştırmacı. Bu süreç diğer bir motifle paralel olarak devam ediyor. Hastalıklar en geç yeni enfeksiyon dalgalarından beş ila altı ay sonra ortaya çıkıyor. Sonuçlar, enflüenza A ve/veya streptokok gibi kış enfeksiyonlarının narkolepsiye neden olduğunun güçlü bir kanıtı diyor Migot, Annals of Neurology dergisinde. Mignot daha su götürmez kanıta ulaşamadı ve henüz sadece ilişkinin nedeni hakkında (şimdilik) bir açıklama getirmeyen bağlantılar sunabiliyor, ama yapboz parçaları tesadüf olamayacak kadar birbirleriyle uyumlu. Bazı Avrupa ülkelerinde geçen yıl H1N1 enflüenza virüsüne karşı aşı olan çocuklarda narkolepsi vakaları ortaya çıkmıştı. Mesela “Pandemix” aşısı olan Finlandiyalı çocuklarda, kontrol grubundakilere kıyasla dokuz misli fazla uyku hastalığı görülmüş. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bunun üzerine bir araştırmayı yönetmiş ve hastalık riskini yükseltebilecek “bilinmeyen bir faktörden” söz etmişti. Bu faktör ise bağışıklık sisteminde bulunabilirdi. Nitekim Mignot daha 2009 yılında, nar GRİP VE UYKU HASTALIĞI ARASINDAKİ İLİŞKİ ÇOK FAZLA TELEVİZYON İZLEMEK. ÖMRÜMÜZÜ KISALTIYOR Avustralya’da gerçekleştirilen bir araş tırma, ortalama olarak altı saat televizyon izlemenin ömrümüzden beş yıl çaldığını gösterdi. Araştırma için British Journal of Sports Medicine dergisinde yayımlanan ve 1999 yılından itibaren 11.000 Avustralyalının yaşam biçimiyle ilgili 25 soruluk bir anketin sonuçlarına dayanan bir çalışmadan yararlanılmış. Bilim insanları ayrıca Avustralya’daki nüfus kayıtlarını da incelenmiş. Queensland Üniversitesi’nde Lennert Veerman ile çalışan araştırmacılar elde ettikleri verilere göre televizyon karşısında saatlerce oturmanın sigara içimi veya aşırı kilolar kadar sağlığı tehdit ettiğini söylüyorlar. Bu konuda televizyonda neyin seyredildiği değil uzun süre televizyonun karşısında hareketsiz oturmak etkili diyor bilim insanları. VE BİLGİSAYAR ÇİPİ DÜŞÜNMEYE BAŞLADI Kaliforniya’daki IBM Araştırma Laboratuvarı bilim insanları ilk kez, algılama, biliş Araştırma YOKSA MARS’TA YAŞAM VAR MI? Avustralya’da bulunan fosiller bilim insanlarına iki yeni bilgi verdi. Kalıntılar Dünyamızın bundan 3,4 milyar yıl önceki zor yaşam koşulları hakkında bilgi veriyor. Ayrıca Mars gibi oksijen yoksulu gezegenlerde de bir zamanlar yaşamın var olduğunun ya da yaşamın hala sürdüğünün bir kanıtı da olabilir, diyor Oxford Üniversitesi bilim insanları. Martin Braisier ve ekibi fosilleri Avustralya’nın batısındaki Strelley Pool bölgesinde, Dünyanın en eski kayaçlarındaki (3,4 milyar yıllık) kuvars kumu tabakasında bulmuşlar. Mikrofosiller hücremsi yapılara sahip olduğu için araştırmacılar hücrelerin ve bakterilerin oksijensiz bir dünyada hayatta kalabildiklerini ya da hâlâ yaşadıklarını sanıyor. Anlaşıldığı üzere yaşamın temelini oksijen değil kükürt oluşturuyordu. Brasier, diğer ok sijen yoksulu ya da oksijensiz gezegenlerde de yaşamın varolabileceğini düşünüyor. Reuters ajansına konuşan uzman, Mars’ta bile yaşamın mümkün olabileceğini söyledi. Fosillerin incelenmesi sonucunda Dünyamızın milyarlarca yıl önce kızgın, karanlık ve sürekli yanardağların püskürdüğü ve meteoritlerin çarptığı acımasız bir yer olduğu ortaya çıkmış. Gökyüzü bulutlu ve griydi, güneş günümüze kıyasla daha zayıf ışımasına rağmen sıcaklığı depoluyordu. Okyanuslardaki sıcaklık 4050 dereceydi, bitki veya yosun yetişmediği için de çok az oksijen vardı. Bu cehennem benzeri tablo bizim için iyi olmasa da bakteriler için harika bir yerdi diyor bilim insanları. Araştırma ekibi şimdi Strelley Pool kayalıklarında gezegenimizin geçmişiyle ilgili diğer bilgileri bulmaya çalışacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle