24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR DÜNYAMIZDAK EN ENDER ELEMENT ASTAT aoming Wang, gergedan fosilinin, yaklaşık olarak 3,7 milyon yıl önce orta Pliosen’de, yani 2,8 milyon yıl önceki büyük buz devirlerinden önce yaşamış olduğunu söylüyor. Coelodonta thibetana olarak isimlendirilen gergedan, tüylü gergedanların daha geç tarihlerdeki akrabalarıyla birçok özellikleri paylaşmakta ki bunların arasında uzun ve kaba tüyler de yer almakta. Kafatasında öne doğru uzanan güçlü ve uzun bir boynuz bulunmakta. Bilim insanları hayvanların bu boynuzla karların altındaki bitkilere ulaştıklarını düşünüyor. Tibet platosunda daha önceleri de aşırı soğuklara uyum sağlamış diğer hayvanların atalarına ait kalıntılar bulunmuştu. Mesela Tibet koyunu, Yak veya Kar leoparı gibi. Bu da bu bölgenin soğuğa uyum sağlayan hayvanların geliştiği bir merkez olduğunu göstermekte. Buz devrinde sıcaklıklar iyice düşünce, Tibet’teki bu hayvanlar tüm kuzey yarımküreye yayılabilmişlerdir. mentleriyle zenginleşti. Metal oranı bu nedenle gökcisimlerin yaşıyla ilgili bilgiler verir. Buna göre yeni keşfedilen yıldız 13 milyar yıldan daha eski olabilir. Yıldızın “çok ilkel” bir gökcismi olduğunu söyleyen Avrupa Astronomi Araştırmaları Organizasyonu’ndan (ESO) Lorenzo Monaco, yıldızın şimdiye dek keşfedilenlerin en eskisi olabileceğini düşünüyor (“An extremely primitive star in the Galactic halo”, Nature). yor. Daha yüksek sıcaklıklarda çok hızlı dönmekte. Yeni nanomotorun temelini butilmetilsülfit oluşturuyor. Simgesi At olan Astat, dünyadaki en ender kimyasal element. Bir halojen olan astat, klor ve iyodun bir akrabası. Tahminlere göre astat elementinin yerkabuğunun en üstteki on altı kilometresinde ve atmosferdeki ağırlık yüzdesi sadece 0,0000000000000000000000003, yani tüm yerkabuğunda topu topu 69 miligram bulunur. Altın ve platinin ağırlık yüzdesi 0,0000005, adı pek bilinmeyen diğer bir ender element olan disporsiyumun ağırlık yüzdesi bile 0,004’tür. Astat elementinin bu kadar az bulunuşunun nedeni, son derece dayanıksız ve kısa sürede bozuşuyor olması. Bu element, sadece bazı dayanıksız uran izotoplarının yavaş yavaş astat olarak parçalanması sayesinde var. Astatın varlığı periyodik sistemdeki bir boşluk nedeniyle ilk kez 1869 yılında Dimitri Mendeleyev tarafından tahmin edilmişti. Bazıları, 1931 yılından sonra hep bu yapboz parçayı bulduklarını iddia etti. Ama bu ender elementin kesin olarak kanıtlanması 1940 yılında gerçekleşti. Element, Yunancada “istikrarsız” anlama gelen Astat’a göre Astat olarak isimlendirildi. Araştırmacılar bu elementi, alfa parçacıklarını (helyum atom çekirdekleri) bizmut atomları üzerine fırlatarak yapay olarak da üretti. Diğer araştırmacılar ise astatı 1943 yılında uranyumun bozunma ürünü olarak keşfetti. Astat elementinin ekonomik önemi hiç yok gibi, nitekim uranyumdan elde edilmesi fazla zahmetli, üstelik de birkaç saat içinde bozulmakta. Astat sadece tıpta, belli başlı tümörlerin ışınlanmasında ve tiroit bezi hastalıklarının tanısında kullanılıyor. Ender element depolanamadığı için de her seferinde bizmutun ışınlanmasıyla yeniden üretilmekte. Amerikalı kimyacılar elektrikle çalıştırılabilen dünyanın en küçük motorunu üretti. Sadece bir nanometrelik bir molekülden oluşan elektromotor, insan saçı çapından 60.000 misli ve bugüne kadar bilinen en kü DÜNYANIN EN KÜÇÜK ELEKTROMOTORU ÜRET LD Astronomlar yaygın olarak kabul gören bir teoriye göre aslında var olmaması gereken yeni bir yıldız buldu. Aslan takımyıldızındaki yıldız, neredeyse yalnızca hidrojen ve helyumdan oluşuyor. Bugüne kadar bu kadar düşük oranda katı madde ve son derece az metal içeren yıldızların var olmaması gerektiği düşünülüyordu, diyor Heidelberg Üniversitesi’nden Elisabetta Caffau. Bu sürpriz bulgudan sonra araştırmacılar yıldızların oluşumuyla ilgili modeller üzerinde yeniden düşünmek zorunda. Astronomlara göre ilk patlamadan sonra hidrojen ve helyum gibi hafif elementler oluştu. Oksijen, karbon ve demir gibi diğer elementler daha sonra yıldızların merkezinde oluştu ve patlamaları sırasında açığa çıktı. Bundan sonra ise her yeni yıldız nesli, önceki jenerasyonların ele ASLINDA VAR OLMAMASI GEREK RD Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre geceleri geç saatte yatanlar, erken yatıp erken kalkanlara kıyasla daha fazla kâbus görüyorlar. Sleep and Biological Rhytms dergisinde yayımlanan araştırma için Yavuz Selvi ile çalışan araştırmacılar 264 üniversite öğrencisinin anket sonuçlarını değerlendirmişler. Öğrencilerin görevi tehdit, korku veya endişe hissi uyandıran kötü rüyaları ne sıklıkta gördüklerini sıfırdan dörde kadar uzanan bir cetvel üzerinde işaretlemekti. Anket sonuçlarına “gece kuşlarındaki” kâbus derecesi 2,10 iken “erkencilerde” 1,23 daha düşük. Bu farkın sebebi kesin olarak bilinmese de araştırmacılar, gece kuşları arasında stres altında bulunan insanların daha fazla olduğunu ve bu gruba psikiyatrik ve nörolojik rahatsızlıklara ve henüz tanısı konmamış solunum hastalıklarına sahip kişilerin de dahil olduklarını söylüyorlar. Depresyonlu hastaların birçoğu sabahla “GECE KUŞLARI” DAHA FAZLA KÂBUS GÖRÜYOR Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre Tibet’in güneybatısında bulunan TÜYLÜ GERGEDANIN ATALARI T BETL çük nanomotorlardan 200 misli küçük. lk defa bu kadar küçük bir yapı elektrik enerjisiyle çalıştırılabildi, diyor bilim insanları Nature Nanotechnology dergisinde. Işık veya kimyasal reaksiyonlarla çalıştırılan moleküler motor yapıları alanında önemli gelişmeler yaşanmıştı, şimdi ise tek bir molekülün bile elektrikle çalıştırılabileceğini gösterdik diyor araştırmayı yöneten E. Charles H. Sykes (Tufts Üniversitesi). Asimetrik bir molekülden oluşan nanomotor, döndürülebilir bir şekilde bir bakır yüzeyin üzerinde bulunuyor. Taramalı tünelleme mikroskobunun ucundan gönderilen elektronlarla bilim insanları bu molekülün dönme hızını ve dönme yönünü hedefe uygun bir biçimde etkileyebilmişler. Bu motorun ilkesine göre gelecekte yepyeni nano yapı parçalarının üretilebileceği tahmin ediliyor. Mesela cep telefonlarında kullanılabilecek nano dişliler gibi. Fakat nanomotor şimdilik sadece eksi 260 derece gibi çok düşük sıcaklıklarda kontrol edilebili rı çok keyifsizdir ve ancak akşama doğru düzelirler, bu nedenle de genelde “gece kuşu” olarak sınıflandırılır. Ender de olsa sağlıklı insanlar da kötü rüyalar görmekte. Bunun psikolojik bir işlevi vardır. Negatif durumların işlenmesi için rüya sırasında tehdit edici olayların tekrar yaşanması normal sayılıyor. Ama rüya sırasında tekrar tekrar uyanmak ve bu nedenle uykusuzluk çekmek, ya da kötü rüya görme olasılığı nedeniyle uyumaktan korkmak hastalık haline gelebilir ki bu durumda tıbbı yardım almak gerekebilir diyor uzmanlar. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma KUZEY KUTBU’NDA İLK KEZ BU KADAR AZ KAR VAR Kuzey kutbu ısındı. Bu gemiler için iyi bir haber, çünkü artık Arktik denizinde daha fazla rota üzerinde yolculuk edebilecekler. Ama bu aynı zamanda yosunların, balıkların ve memelilerin yaşam alanlarının daha fazla daralması anlamına geliyor. Kuzey kutbundaki buz tabakası uydularla ölçümlerin başlamasından bu yana hiç bu kadar küçülmemişti. Avrupa Uzay Ajansı ESA’dan yapılan açıklamaya göre bu yılki buz tabakasının büyüklüğü, rekor erimenin yaşandığı 2007’deki buz tabakasıyla karşılaştırılabilir. Araştırmacılar Japonların NASA uydusu Aqua’daki mikrodalga sensorunun ölçümlerini değerlendirmişler. Aralarında Amerikan Kar ve Buz Veri Merkezi’nin araştırmacılarının da dahil olduğu diğer ekiplerin hesaplamalarına göre 2007 yılındaki rekor seviyeye ulaşılmamış ama çok fazla da zaman kalmamış, Ekiplerin farklı sonuçlar alması, değişik ölçüm yöntemlerine bağlı. Küçülmekte olan buz tabakası, insana bağlı küresel ısınmanın bir sonucu diyor Bremen Üniversitesi’nden Georg Heygster. Yosunların, balıkların ve memelilerin yaşam alanları küçülmeye devam ediyor. K Uydu ölçümleri yaz ayları sonunda Kuzey Kutbu’nda bulunan buz tabakasının son otuz yıl içinde yarı yarıya indiğini gösteriyor. Seksenli yılların başında yaklaşık olarak sekiz milyon kilometrelik buzlu alandan 2007 yılında geriye topu topu dört milyon kilometrelik bir alan kalmış. CBT 1279/ 4 23 Eylül 2011 bir gergedan fosili ve diğer hayvanlara ait kalıntılar, tüylü gergedanın atalarının olasılıkla Tibet platosu kökenli olduğunu göstermekte. Tibet platosunda aşırı soğuklara uyum sağlamış hayvanlar daha sonra buz devrinde Amerika ve tüm Avrasya’ya yayılmışlardır. Çin Bilimler Akademisi’nden Tao Deng ve Los Angeles Doğa Tarihi Müzesi’nden Xi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle