Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
tüsü’nden Bruno van Swinderen birkaç yıldır sürdürmekte olduğu çalışmaları sonucunda bu böceklerin çevrelerindeki her şeye gelişigüzel tepki vermek yerine, anılarına göre seçtikleri şeylere ilgi gösterdiklerini ortaya koydu. Aynı ekip geçtiğimiz yıl da meyve sineğinin anı oluşturma yeteneğini azaltmanın yeniliklere uyum sağlama yetisine zarar verdiğine, sineklerin buna bağlı olarak çevrelerine çok daha gelişigüzel tepki verdiklerine tanık oldu. Değişken ilgi bir olasılıkla en basit beyinlerde bile oluşuyor. Bu da balık, ikiyaşayışlı ve sürüngenlerin de aralarında yer aldığı çok sayıda canlı türünün bu tür bir bilince sahip olabileceği anlamına geliyor. Ne var ki, bu ilkel davranışın bir düşünce sürecini oluşturduğu pek söylenemez. O halde, eğer varsa, biz insanlarınkini andıran daha gelişkin bir anlaksal yaşamın özelliklerini taşıyan hayvanlar hangileri? Bugüne dek bu konuda elde edilen en somut veriler özellikle karmaşık davranış biçimleri sergileyen canlılardan geliyor. Söz gelimi, geleceği tasarlamak bu veriler arasında çok önemli bir yer tutuyor. Kısa bir süre öncesine dek bu özelliğe yalnızca insanların sahip oldukları sanılıyordu. Ancak Cambridge Üniversitesi’nden Nicky Clayton 1990’larda Florida çalı kargalarının gelecekle ilgili tasarılarında geçmişle ilgili anılardan yararlandıklarına tanık oldu. 2006 yılında Edinburgh Üniversitesi araştırmacıları sinekkuşunda da aynı özelliğe rastladı. Ancak asıl soru bu davranışın değişken olup olmadığıydı. Değişken değilse, ne denli karmaşık olursa olsun, yalnızca evrilmiş bir içgüdüden ibaret olabilirdi. Karga, kuzgun ve alakarganın da aralarında olduğu kargagiller ailesinde gerçekten de böyle bir anda gelişen doğaçlama bir beceriye tanık olunuyor. Kargagiller başka bir kuşun davranışını önceden kestirebiliyor bile olabilirler. Vermont Üniversitesi’nden Bernd Heinrich ve Viyana Üniversitesi’nden Thomas Bugnyar kuzgunların yiyeceklerini saklarken başka kuşlar görmesin diye birtakım önlemler aldıklarını, ancak bir engele takılmış kuzgunlarla ilgilenmediklerini ortaya koydular. Başka birkaç canlı türünün de bu yeteneğe sahip oldukları düşünülse de, bu konuda primatların başı çekmeleri hiç de şaşırtıcı değil. Söz gelimi, şempanzeler yiyecek aşıracak olduklarında, grubun başka bir üyesi yakınında iken sessiz olmaya daha çok özen gösteriyor. Daha da önemlisi, başka bir şempanzenin geçmişte nasıl davrandığını da kestirebiliyormuş gibi davranıyor. Bu davranışlar çok zekice görünseler de, söz konusu canlılar “üstbiliş” olarak bilinen insana özgü düşünce biçimindeki GELECEĞ TASARLAMAK önemli bir özellikten yoksunlar. Bu yetenek anıların izlenip denetlenmesine ve insanların “Bunu bildiğimi biliyorum”, “Bildiğimin doğru olduğundan emin değilim”, ya da bu kişinin adı dilimin ucunda türü yargılara varmasına olanak tanıyor. New York Eyalet Üniversitesi’nden David Smith bu yeteneğin insanların düşünme sürecinde dil ve araç kullanımı kadar önemli bir yer tuttuğuna inanıyor. Öyle ki, üstbilişle ilgili herhangi bir kanıt hayvan anlağının varlığı açısından çarpıcı bir gösterge niteliğini taşıyor. Konuyu 2000’li yılların başlarında araştırmaya başlayan Smith bir deneyinde makak maymunlarına bir resim gösterdi ve kısa bir aradan sonra deneklerden o resmi dört resmin arasından bulmalarını istedi. Resmi bulan leziz fıstıklarla ödüllendirilirken, bulamayanlara hiçbir ödül verilmeyecekti. Oysa, bir başka deneyde maymunlar fıstık denli albenisi olmayan bir yiyeceğin garantili olarak kazanılması karşılığında fıstığı kazanma şansını tepebileceklerdi. Smith maymunların doğru yanıttan emin olmadıklarında, bu tür bir geçiştirmeye gideceklerini düşündü. Haklıydı da. Geçiştirme olanağı tanınan maymunlar seçtikleri sınavlarda, “ya hep, ya hiç” deneylerinden geçmek zorunda bırakılan maymunlara kıyasla çok daha başarılı oldular. Bu da maymunların kendilerine fırsat tanındığında işe güvenle sarıldıklarının, bir başka deyişle üstbilişin bir kanıtıydı. Başka araştırmalar da makakların bu açıdan seçkin bir tür olduklarını ortaya koyuyor. Şempanzeler de, tıpkı makaklar gibi, zaman zaman üstbilincin varlığına işaret eden davranışlar sergiliyorlar. Yunuslar ve kargalar gibi başka zeki türlerin de üstbilince sahip olup olmadıkları konusunun aydınlığa kavuşturulması anlağın kavranması açısından can alıcı bir önem taşıyor. Böylesine geniş bir yelpazeye uzanan karmaşık davranışlar karşısında kimi dirimbilim uzmanları en azından kimi canlı türlerinde kısmen gelişmiş bir düşünce sisteminin olduğuna inanıyorlar. Ancak kimileri bu görüşe katılmıyor ve insanın soyut düşünceleri kavramasına olanak tanıyan “üst” düzey akıl yürütme yeteneğiyle eşsiz bir tür olduğuna inanıyorlar. Van Swinderen hayvanların davranışlarıyla ilgili araştırmalarda asıl sorunun incelemelerin bir yere kadar yapılabilmesinden kaynaklandığına inanıyor. Bu nedenle kimi araştırmacılar tartışmayı tümden noktalandırabilecek yeni yaklaşımlara gerek duyulduğuna dikkat çekiyorlar. Beyin görüntüleme yöntemleri bu konuda en ümit verici olanakları sağlıyor. nsanlarla ilgili MRI verileri bilinçli düşüncenin beynin tek bir bölgesinden kaynaklanmadığını gösteriyor. Bu da bilinçli düşüncenin yalnızca insanlara özgü olmasını gösterecek anatomik bir gerekçe olmadığına işaret ediyor. Gelgelelim, kimi sinirbilimsel araştırmalar bilinçlilik için gerekli olan ve tüm hayvanlarda olmasa bile kimilerinde bulunan birtakım önemli önkoşulları gözler önüne serdi. Örneğin, talamusun bilgiyi duyulardan kortekse aktarmasına olanak tanıyan sinir bağlantıları bilinçli farkındalık açısından son derece önemliymiş gibi görünüyor. Öteki memeliler de böyle bir yola sahip olduklarına göre, en azından bilincin alt katmanlarına da sahip oldukları düşünülüyor. ster sürüngenler ve ikiyaşamlılar gibi omurgalılar, ister ahtapot ya da mürekkepbalığı gibi omurgasızlar olsun insan dışındaki hayvanlarda bilinçli düşüncenin kanıtlarını arıyorsak, bu canlılarda talamus ve korteksin benzer örneklerini bulmaya çalışmanın akla yatkın bir yaklaşım olacağına inanılıyor. Ne var ki, tüm bu araştırmalar başarıyla sonuçlansa bile, yine de sonuçları inandırıcı bulmayanlar kesinlikle olacaktır. Bunlardan biri olan Florida Üniversitesi araştırmacılarından Clive Wynne hiçbir verinin hayvanların düşünüp düşünemedikleri sorusuna kesin bir yanıt veremeyeceğine inanıyor ve bu tartışmanın yine de gecenin geç saatlerinde yapılan içkili sohbetlerin konusu olarak kalması gerektiğine dikkat çekiyor. Öte yandan, bu konuda daha iyimser bir tavır sergileyen San Diego Sinirbilim Enstitüsü uzmanlarından David Edelman hayvanlarda talamus ve korteksin özdeş örneklerini bulmaya çalışmanın tartışmalara son vereceğine inanıyor. Rita Urgan, New Scientist, 2 Temmuz SEÇK N B R TÜR DVD’ler çocukların öğrenmesine yardımcı oluyor mu? Çocukların sözcük dağarcığını zenginleştirmek için, ebeveynler eğitsel DVD’lere bel bağlayamazlar. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre DVD’ler çok da yararlı değil. Yetişkin ile değişim daha etkili. O CBT 1278/ 7 16 Eylül 2011 n beş yıldan beri, üç yaşından küçük çocuklara yönelik eğitsel DVD’leri piyasada bulabiliriz. Kimileri bebeklerin söz dağarcığını zenginleştirmeyi, kimileri de müzik ya da resim yoluyla çocukları eğitmeyi amaçlamaktar. En azından DVD üreticilerinin söylemi böyle. Günlük yaşamın karelerini betimleyerek yeni sözcüklerin elde edilmesini kolaylaştırdığı söylenen bir DVD’nin gerçek etkisini Amerikalı araştırmalar mercek altına aldı. Sonuç tartışma götürmez: bir ay boyunca bu tür DVD’e bakan bebeklerin diğer çocuklara göre daha zengin bir söz dağarcıkları yok. Virjinya Üniversitesi’nden Judy Deloache ve çalışma arkadaşları 1218 aylık 72 bebek seçti. lk önce, hangi sözcük leri tanıdıkları konusunda bir testten geçer bebekler. Sonra 4 gruba ayrılırlar. Birinci grup ebeveynleriyle birlikte, bir ay boyunca haftada beş gün DVD seyreder. kinci grup da aynısını yapar ama ebeveynler yoktur. Üçüncü grup DVD seyretmez ve ebeveynler DVD’de bulunan 25 sözcüğü bebeklere kendi yöntemleriyle öğretmeye çalışır. Dördüncü grup ise denetim grubu olarak hizmet eder. Bir aya sonra psikologlar bebekleri testten geçirerek kaç tane sözcük öğrendiklerini saptamaya çalışır. Ebeveynleriyle ya da yalnız DVD seyreden çocukların, denetim grubuna göre pek de başarılı olmadıkları görülür. Buna karşın, ebeveynleriyle konuşan çocukların daha fazla sözcük öğrendikleri saptanır. ParisDescartes Üniversitesi’nden Olivier Houdé’ye göre ‘konuşmayı öğrenmek için, iletişimin gerçek oyunlarıyla dilbilim banyosundan geçmenin yerini hiçbir şey alamaz’. ‘Bebeğin yaşamına toplumsal ve duygusal bir rol oynayan ebe veynlerle etkileşim çok önemlidir’. O halde, eğitsel DVD’ler yararsız mı? ‘Bu araştırmadan genel bir sonuç çıkarmak hatalı olabilir. Başka araştırmalar, gerçek yaşamdaki durumlardan daha fazla süre DVD’ye maruz kalan bebeklerin öğrenme başarımlarındaki farkın azaldığını gösteriyor. Diğer yönden, DVD’lerin etkililiği bilişsel alana göre değiğir. Kimi video oyunlarının yetişkinlerin görsel seçici dikkat kapasitelerini artırdığını gösteren çalışmalar da var. Görme duyusu gelişmiş bebeklerde de bu durum söz konusu olabilir’ diyor O.Houdé. J. Deloache ekibinin elde ettiği diğer sonuç ise ebeveynlerle birlikte DVD seyreden bebeklerle ilgili: Çoğu ebeveyn bebeklerinin dillerinin DVD sayesinde önemli ölçüde zenginleştiğini ifade ederek, DVD’nin etkisini abartıyor. ‘Bebekler, DVD olsun ya da olmasın, kendiliklerinden sözcük dağarcıklarını geliştirdikleri bir gelişme dönemi içindedirler’ diyor son olarak O.Houdé. Bu da ebeveynlerin değerlendirme hatalarını açıklar. Yazar: Jacques Abadie, gazeteci, Les Dossiers de la Recherche, Ağustos 2011.