Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
•KÜLTÜR• DOĞAN KUBAN Uygarlık mı nsanlık mı? Sayısız filozof, tarihçi, yazar insanlık ve insan üzerine sonsuz düşünce ürettiler. Uygarlık sonra icat edildi. En uygar olanlar da kavramı biz keşfettik dediler. Bazen içinde oturduğumuz bir ev gibi, bazen ulaşılamayacak bir ideal gibi uygarlık, bazen bütün toplumların ayrı uygarlıkları, bazen dinlerin getirdiği uygarlıklar, bazen çağdaş uygarlık, bazen övünmek için uygarlık, bazen yermek için uygarlık bir tarihi olgu olarak kullanılıyor. B u gösterişli sözcük yanında ‘insanlık’ kavramı nedense gelişmedi. “Çok insanca bir davranış!”, “ nsan adam”, “ nsanlık öldü mü yahu!” Kaba insan, ilkel insan, görmemiş insan sıfatları günlük jargonda kibarca ‘eşek’ ve ‘ayı’ gibi sıfatlara tekabül eder. nsanlar uygarlık bağlamında benzer kavramsal aydınlığa sahip değil. Uygarlık kültür sözcüğü ile de karışıyor. Hatta aynı anlama kullanılıyor. Ne var ki sosyolojik, ideolojik temellerde yapılan tanımlar sıradan insan için değil. Sokaktaki adam ne uygarlığı ne de kültürü tanımlayamaz. Kanımca insanlık, insanca davranış, uygardan daha tutarlı kavramlar. nsan sözcüğü bütün insanlar için ortak. Oysa uygarlıkların sahipleri var. Kulüpler gibi tabelalı uygarlıklar var. Gerçi yemek ve dinden başka özellikler de kalmadı. Uygarlık insanca davranmaya yardımcı olmuyorsa, neden uygarlık oluyor? Bu bağlamda Batı’nın bilimsel ve teknolojik üstünlüğe dayalı dünya egemenliğinin kafaları karıştırdığı kesin. Savaş açan, atom bombası atan, pilotsuz uçaklarla savaşı kör bir öldürüye döndüren, kendisi ile mücadele edenlere silah satan uygar (!?) ülkeler insanca davranıyorlarsa, uygarlık ne ola ki? Bir adamı öldüreni hemen hapse atıyoruz. Fakat zaten olmayan demokrasiyi kurtarmak için uygar ülkeler yüz binlerce adam öldürürlerse bu olağan karşılanıyor. Burada kavramsal kargaşa başlıyor. Kısaca uygarlıkla insanlık dediğimiz şey örtüşmüyor. Uygarlık şaşırtıcı bir olgu. En iyi musiki besteleyen, en güzel resim ve heykelleri yapan, en güzel yapıları inşa eden, en iyi öğrenimi veren, özgür insana en çok hak veren bir ülke, başka ülkelerin on yıllarca insanları soyan, ezen, öldüren diktatörleriyle işbirliği yapıyor, ürettiği silahı karnı doyma yan insanlara satıyor. Egemenlik gösterisi için ordularını dünyanın bir ucundan öbür ucuna taşıyor. Bu davranışlar uygarlık değil zorbalıktır. Bu olgular Çinli Tao öğretisinin (iyikötü birlikte oluşur) ilkesini kanıtlayan davranışlar. Öldüren, aç bırakan, cahil ve fakirlere ilkel, hatta köle olarak bakan bir dünya görüşünün dünya uygarlığını temsil ettiğini söylemek kolay değil. Binlerce yıldır dünyanın seçkinleri tapınaklarında, felsefelerinde, edebiyatlarında, şarkılarında dünyaya insanlıktan söz ediyorlar. Ne var ki bütün uygarlık araçlarını, bilgiyi, sanatı, sanayiyi yaratan Batı toplumları, güçlerini zorbalık ve egemenlik için kullanmaktan vazgeçmediler. Bach konserinden çıkıp Irak savaşına girince insanın kafası çaresiz karışacaktır. sa’ya inanan adam tokadı yiyince öbür yanağı mı çevirsin yoksa adamı bıçaklasın mı? Hıristiyan Batı uygarlığı bu sorunu çözemedi. Afganlılar, Araplar, Afrikalılar batı edebiyatını, sanatını, musikisini, bilimin ürettiği çağdaş uygarlığı öğrenmeden önce uygar Batının ürettiği silahları öğrendiler. Uygarlık top oldu, füze oldu, kalaşnikof oldu, atom bombası oldu. Ama Aristo, Chuang Tzu, Hayyam, Mevlana, Goethe, Proust, Rodin olamadı. UYGARLIK= NSANLIK, DEĞ L Bugün hâlâ uygar ve zengin Batılılar fakirlere silah satıyorlar. nsanlar kendilerine ara sıra sormalı: 19. yüzyılda Amerika’da kara köle olmakla Vietnam savaşında yenik düşüp tutsak olmak arasında ne fark var? Irak’ın, Afganistan’ın halkı eski Texas plantasyonlarındaki karalardan daha mutlu mu yaşıyorlar? Ara sıra birkaç Batılı öldürdükleri için cennete mi gidecekler? Oysa bugünkü bilim ve teknolojiye sahip olmadan, bugünden daha mutlu yaşayan topluluklar her zaman oldu. nsanlar evlerinde bugünkü kadar korkmuyorlardı. Kafalarına ansızın füzeler düşmüyordu. Ve evlerinde ne konuştuklarını kimse bilmiyordu. Dünya nüfusu bir milyar olmadan insan DAHA MUTLU ZAMANLAR VARDI lar mutluluğu biliyorlardı. Bazıları mutlu yaşıyordu, hatta mutluluk için öğütler bile veriyordu. Bugün insan sanayi devriminin bütün olanaklarından yararlanıyor. Ama bir milyar aç var. O eski çağların dünya nüfusu kadar. Uygarlık arttıkça mutsuz sayısı orantısız olarak artıyor. Breivik’in öldürdüğü Norveçli gençlerin aileleri, Akdeniz’de boğulan mültecilerin, pilotsuz uçakların, canlı bombaların, Müslüman Arap diktatörlerin öldürdükleri insanların aileleri, dostları silahşor uygarlık hakkında biraz düşünseler. Zavallı insanlar otomobil ve telefonsuz yaşanamayacağına inandırılmadan önce insan olmanın, birbirine zarar vermeden, belki de koyunlar, eşekler ve ayılar gibi yaşamanın daha insanca yaşamak için temel ölçüt olduğunu öğrenseler daha iyi bir dünya olurdu. Belki dünya uygar olmadan önce başka bir aşamadan geçmeliydi. Rönesans ve aydınlanmadan önce Tao öğretisi ya da Buda kesinlikle daha insancıl bir gelişme temeli olurdu. Bugün böyle spekülasyonlar amaçsız görünebilir. Bu konu üzerinde konuşup, yazmakla bitmez. Egemen olan Batı uygarlığı doğayı anlamak için onu örseledi. Doğayı köle gibi kullandı. Onu istismar etti. nsanların düzeltilmesini zorbalıkla gerçekleştirmeye çalıştı. Fırsat düşünce kendi hemcinslerini ehli hayvan gibi kullandılar, kırbaçladılar, işkence ettiler, ve öldürdüler. Hiçbir öğreti, hiçbir din insanın insanı sömürmesi, birbirini öldürmesine engel olamadı. Avrupa uygarlığı insanlık sorununu çözdüğünü söyleyemez. nsan hakları mücadelesi yapmıştır. Daha da yapıyor. Ne var ki öldürme tekniklerini her gün geliştirmekte olan uygar ülkelerin demokrasi, hak, hukuk, özgürlük gibi kavramlara sahip çıkar gibi görünmeleri, insanlık tarihinin sık sık sahneye konan en büyük komedisidir. Dünyada fakir milyarların kaderi, yeni otomobil markaları gibi sık sık değişmiyor. Birbirini öldürmek için silahına davranmış iki insanın biri çıplak ve bıçaklı diğeri uzaydan gelmiş gibi donanmış ve ışınlı silahlı olsa birbirlerinden farklı olurlar mı? Hitler bir ressam olmasa ne fark ederdi? Kuşkusuz dünya tarihi uzmanları bu gelişmelerin tarihin diyalektik olmasa bile, bilmem ne kuramsal analizine göre çaresiz olduğunu söyleyebilirler. Uygarlık okullarda bilim, sanat, teknoloji, özgürlük olarak anlatılıyor. Fakat kuyruğuna bağlı silahlardan söz edilmiyor. Belki de okullarda koşmaktan önce acıma ve saygıyı öğretmek gerek. Dinlerin öğretemediği, milletvekili oyuyla mı çözülecek? Silahsız ve savaşsız bir dünya düşünemedikçe sürekli bir yalanın hınk deyicileri olarak yaşamıyor muyuz? D Ü N Y A G Ö ST E R G E L E R İ Tayfun Akgül Avrupa’da akıl ve ruh sağlığı CBT 1278/2 16 Eylül 2011 Son yapılan bir çalışma ile Avrupa’da yaşayan psikolojik ve psikiyatrik hasta sayısı tespit edildi. European Neuropsychopharmacology isimli tıp dergisinin son sayısında yer alan bir çalışmaya göre Avrupalıların %38’den fazlası veya 165 milyon insan 2010 yılında zihinsel hastalıklardan muzdarip. Technische Universitat Dresden’den Profesör HansUllrich Wittchen’in liderliğindeki bilim insanları, Avrupa Birliği’ne bağlı 27 ülkede yapılan araştırmalardan, incelemelerden ve verilerden yararlanarak 27 hastalık ile ilgili bilgi topladı. Bu ülkelere zlanda, Norveç ve sviçre de dâhil edildi. En fazla görülen hastalık depresyon. 30 milyondan fazla insan –Avrupa nüfusunun %6.9’u depresyon hastası. kinci en sık görülen hastalık belirli fobiler –yılan, yükseklik korkusu gibi. Alkol bağımlılığı yaklaşık 14.6 milyon kişide görülüyor. Bu oran 2.4 milyondan fazla uyuşturucu bağımlısından daha fazla. Ne var ki bazı insanlar hem alkol, hem de uyuşturucu bağımlısı olabiliyor.