24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) TÜBA ve Siyaset Türkiye Bilimler Akademisi’nin üyelerinin üçte ikisinin Bakanlar Kurulu ve YÖK tarafından seçilmesi, bu kurumu bir bilimler akademisi olmaktan çıkartmaktadır. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Veri görselleştirme ve infografik gibi görselleştirilmiş veri ve enformasyon sunum modelleri sayesinde bilgi çağının özürlü bireylerinin, veri ve enformasyonu algılama, işleme ve onlardan bilgi üretme süreçleri oldukça kolaylaşacaktır. Bilginin Görsel Şöleni Internetin son yirmi senedir kademeli olarak dünyanın her yerinde yaygınlaşmaya başlamasıyla, önce ağ üzerindeki veri ve enformasyon hacmi geometrik olarak artmaya başladı. Daha sonra bu veri ve enformasyon içinden aranılan kısmı bulup ortaya çıkarmak önemli bir mesele haline geldi. Öyle ki bu alanda hizmet veren Google gibi firmalar dünyanın önde gelen teknoloji şirketleri arasına girdi. Nokta atışı türündeki veri ya da enformasyona ulaşmak söz konusu olduğunda Google türü arama motorları yeterli olabilir. Ancak daha kapsamlı veri ve enformasyon araştırmaları, hatta bu veri ve enformasyonu bir araya getirerek ondan karar almaya, harekete geçirmeye yarayacak “bilgi” üretme gereksinimleri arama motorlarının ötesinde bir analizi de gerekli kılmaktadır. Buna bir de “bilgi”nin birkaç grafikle süslenmiş de olsa uzun yazılı metinler halinde sunulmasının, içinde bulunduğumuz görsellik çağındaki iticiliğini ekleyin. Sonuçta ortaya veri ve enformasyonun sunuluş biçimine yönelik yeni modeller çıkmaya başladı. Bunların başında veri görselleştirme (data visualisation) ve infografik (information graphics, ya da infographics) gelmektedir. Eğer amaç belli bir konudaki sabit ya da değişken verileri bir araya getirerek bu verileri kolayca anlaşılabilir kılmaksa, veri görselleştirme uygun bir modeldir. Bu tür görsel tasarımlar üretmek üzere geliştirilmiş yazılımlar da bulunmakta. Bu grafiklere bakan birisinin buradan nasıl bir sonuç (bilgi) çıkaracağı grafiğin kapsamında yer almak zorunda değil. Bunu kişi kendisi değerlendirmelidir. Öte yandan infografikler tam da bu noktada kişiye daha net bir bilgi sunmaktadır. Infografiklerde, konuyla ilgili veriler incelenmiş, değerlendirilmiş bundan üretilmiş olan enformasyonlar grafik ögelerle sunulmaktadır. Teknik açıdan da bakıldığında infografikler daha el emeğine dayalıdır ve spesifik bir konuda enformasyon içermektedir. Her iki model de günümüzde “bilgi kirliliği” olarak anılan ve temelde eldeki veri ya da enformasyonu nasıl değerlendireceğini bilemeyen kitleleri “bilgi”den kaçıran bir “bilgi çağında” birer can simidi olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür görselleştirilmiş sunum modelleri sayesinde bilgi çağının özürlü bireylerinin, veri ve enformasyonu algılama, işleme ve onlardan bilgi üretme süreçleri oldukça kolaylaşacaktır. Veri Görselleştirme örnekleri: Blogosfer Haritaları : http://tinyurl.com/23u2wn Ücretsiz veri görselleştirme araçları : http://tinyurl.com/62myhzg Sevdiğiniz müzisyene benzer müzisyenler : www.liveplasma.com Infografik örnekleri: Ortadoğu ülkelerinde Facebook Kullanımı: http://tinyurl.com/3jbnuk9 Google’daki en pahalı reklam kelimeleri : http://tinyurl.com/3myn3hk Facebook – Twitter Kıyaslaması : http://tinyurl.com/3rrdu87 Infografik Hakkında : http://j.mp/qYnTc5 H ükümetin yeni çıkarttığı bir kanun hükmünde kararname, TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi)’nın üyelerinin üçte birinin Bakanlar Kurulu, üçte birinin de YÖK tarafından seçilmesi şartını getirmiştir. Hükümetin bu kararnamesi ile TÜBA’nın üye belirleme yetkisi üçte bir ölçüsüne indirgenmiş olmaktadır. Böylece TÜBA üyelerinin çoğunluğunun siyasal iktidarın istediği kimselerden oluşmasının imkanı doğmuştur. ktidarın TÜBA’nın özgün kurumsal niteliği hakkında herhangi bir bilgisi olmadığı için zaten bütün istediği TÜBA’da çoğunluğu elde etmektir. Kararnamenin düzenlenme biçimi de tamamen buna yöneliktir. Siyasi iktidarın TÜBA’yı “ele geçirme” gibi bir niyeti olmasa, Bakanlar Kurulu’nun ve YÖK’ün seçeceği toplam üye sayısı üçte iki oranında değil de örneğin üçte bir oranında tutulabilirdi. Fakat siyasi iktidarın hiç anlamadığı (veya aldırmadığı) şey şudur ki, TÜBA’nın sadece bir üyesini dahi kendisi belirlemeye kalkmış olsaydı, bu tutumuyla bile TÜBA’yı bir bilimler akademisi olmaktan çıkartmış olacaktı. Bir bilimler akademisi, varlık şartını ve otoritesini Erdal İnönü (19262007) kendi bilimsel yetkinliğinden alır. Kurucuları ve üyeleri, ülkenin en önde gelen, liyakat sahibi bilim insanlarından oluşur ve bunları belirleyecek olan da kurumun kendisidir. Çünkü liyakatı belirleme yeteneği ve yetkisi sadece onda vardır. Bilimler akademileri dünyamızın günümüz koşullarının bir sonucu olarak ulusal kurumlar olarak örgütlenmektedirler ama gerçekte uluslararası kriterlere göre kurulmuşlardır ve bu özelliklerinden dolayı da dünyadaki birçok önde gelen bilim akademileri, parlak bilim insanlarını ulusal kimliklerine bakmadan bünyelerine alabilmektedir. Bilim akademileri, ulusal hükümetlerin kararlarını ya da politikalarını onaylama makamları değildir. Tersine eğer önemini anlamışlarsa hükümetlerin politikalarını sürdürürken danışacakları makamlardır. Ülkemizde bilimler akademisinin rolünü üstlenmek üzere 1851’de Encümeni Daniş kurulmuştu. Bu kurumu gerçek bir bilimler akademisi olarak göremeyiz. Çünkü o tarihte Osmanlı mparatorluğu’nda bir bilim akademisinin kurulmasının koşulları henüz oluşmamıştı. 1851’de ülkemizde hiçbir konuda bilimsel araştırma yapılmıyordu ve sadece kendi uzmanlık alanlarında çalışan liyakat sahibi bilim insanları da bulunmuyordu. (Gerçi o tarihte kimyager Derviş Paşa, Usuli Kimya adlı eserini yazmıştı (1847), fakat Derviş Paşa askeri mühendis, eğitimci ve bürokrat olarak çalışıyordu. Tahir Paşa ve shak Hoca gibi bilim insanlarının çalışmaları ise Mektebi Harbiye ve Mühendishane’de ders vermekle sınırlıydı.) Ayrıca ülkede henüz üniversite de yoktu. Zaten Encümeni Daniş de esas olarak bir üniversitenin kurulması koşullarını hazırlamak amacıyla oluşturulmuştu.Yine de Encümeni Daniş’in kuruluşu sırasında onun bir bilimler akademisinin yapısına en yakın özellikte olmasına dikkat edilmişti. Kurumun 40 asil üyesi, ülkenin en önde gelen bilim eğitimcileri, yöneticileri ve entelektüelleri arasından seçilmişti. Ayrıca onur üyeleri arasında çok değerli yabancı bilim insanları bulunuyordu. Encümeni Da niş, kendisini ayakta tutacak ve geliştirecek yeterli düzeydeki bilimsel çalışma ortamını, bilim insanları topluluğunu ve düşünsel kamuoyu desteğini bulamadığı için fazla yaşayamadı. Yine de kısa ömründe bilim ve eğitim hayatımıza katkılarda bulunmuştur. TÜBA’nın bugün karşılaştığı durum, Encümeni Daniş’in koşullarıyla çok önemli bir noktada benzerlik göstermektedir. Şüphesiz bugün ülkemiz bilimi 160 yıl öncesinin koşullarında değildir. Çok parlak ve uluslararası düzeyde bilim insanlarımız var, önemli bilimsel araştırmalar yapılıyor ve sayıları çok az olsa da iyi sayılabilecek üniversitelerimiz var. Bu bakımlardan bir bilimler akademisinin varlığı için gerekli bilim insanı kaynağımız bulunmaktadır. Fakat 1993’te kurulmuş olan TÜBA’nın Encümeni Daniş ile ortak olan durumu, her ikisinin de siyasi modernleşme hamlelerinin sonucu olarak kurulmuş olmalarıdır. Mustafa Reşit Paşa’nın Encümeni Daniş’in kurulmasındaki rolünü, TÜBA’nın kurulmasında Erdal nönü üstlenmiş oldu. Bizdeki bu kurumlar, bilimsel ve düşünsel modernleşmenin tabii bir sonucu olarak değil de, siyasi modernleşmelerin bir sonucu olarak kurulmuşlardır. Oysa Batı’da, siyasal modernleşme, düşünsel modernleşmenin bir sonucu olarak doğmuş ve gelişmiş ve bu nedenle de bilim ortamı ve bilimsel kurumlar varlıklarının gelişme koşullarını ve garantisini bulabilmişlerdir. Bizde ise bilimsel ve düşünsel gelişme her zaman siyasi yönetimlerin güvencesi altında gelişme imkânı bulabilmiş ve günümüzde olduğu gibi siyasi yönetimlerin bilim için artık bir güvence olmaktan çıktığı noktada ise bugünkü manzara ile karşılaşılmıştır. ENCÜMEN DAN Ş Siyasi iktidarın TÜBA’yı “ele geçirme” isteğinin arkasındaki amaç çok açıktır. Bundan sonra ülkemizde bilim, dini referansların izin verdiği alanlarda ve ölçülerde yapılacaktır. Esas olan akli bilimler değil, nakli bilimler olacaktır. (Üç ay kadar önce stanbul Üniversitesi lahiyat Fakültesi’nden bir öğretim üyesi, Kuzey Kutbu’nda “araştırma” yaparak, “modern astronominin bizlere öğrettiklerinde derin bir belirsizlik olduğunu ve yaptığı incelemelerin Güneş doğduğunda gündüz, battığında da gece olur” kabulünü çürüttüğünü ileri sürdü. Yedi kişilik ekibiyle Kuzey Kutbu’nda “bilimsel gözlem ve araştırmalarda” bulunan bu öğretim üyesine göre, “Astronomi bu konuyu tahlil edemediği için gündüz ve gece deyip geçiştiriyor. Gece ve gündüze dair bildiğimiz tanımlama tarih olmuştur.” Bkz: Yeni Şafak, 17 Haziran 2011, s.13. Bu öğretim üyesi bize yeni TÜBA’nın üye profilini göstermektedir.) Siyasi iktidar bu kararıyla, düşünsel olarak sadece Cumhuriyet’in değil, Tanzimat’ın da gerisinde olduğunu açık olarak ortaya koymuştur. Söz konusu gelişmeyle ilgili olarak TÜBA, hem kendisi, hem de ülkemizin geleceğiyle ilgili tarihi bir karar sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Ancak sorun sadece TÜBA üyelerinin sorumluluğuyla sınırlı değildir. Ülkemizin bir bilim ülkesi olmasını isteyen insanlar da, bilimin ve bilimsel düşüncenin siyasi vesayet altına alınamayacağını gösterme sorumluluğuyla yükümlüdür. AKL B L MLER YER NE NAKL B L MLER CBT 1278/ 12 16 Eylül 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle