Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POL T K B L M Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Malum anlaşmayla ilgili hafıza tazeleme faslı bu hafta kapanıyor. Haftaya, anlaşma sonrasındaki, hâlâ sürüp giden müzakerelere değineceğim... Para büyüklüğünde çip ile hastalık teşhisi ODTÜ’lü öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Avni Öktem ve ekibi, yüzlerce tıbbi tahlilin tek bir test üzerinde yapılmasına olanak tanıyan ‘DNA çipleri’ geliştirdi. Bu yıl içinde ilk ürünlerinin ticari olarak piyasaya sürülmesi hedeflenen DNA çipleri, yüzde 100 yerli bilgi birikimi ve iş gücü kullanılarak üretildi. CBT 1274/ 6 19 Ağustos 2011 Önceki iki yazımda, gelişmiş ülkelerin, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması’nı, başını çektikleri iktisadi sistem ve kendi ulusal çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre düzenlediklerini, anlaşmanın sübvansiyonlarla ilgili maddelerinden örnekler vererek göstermeye çalışmış; Türkiye gibi henüz sanayileşememiş ülkelerin uyguladıkları sübvansiyonları yasaklarken, bunun tam tersi bir tutumla, kendi işlerine yarayacak sübvansiyonları serbest bıraktıklarını; üstelik, bunların sınırlarını belirlerken çok cömert davrandıklarını belirtmiştim. Burada önemli olan, bu ülkelerin uygulamada bu imkânlardan sonuna kadar yararlanıp yararlanmadıkları değil, gerektiğinde yararlanmak üzere o hakkı anlaşmaya koyup ellerinde tutmalarıdır. Kaldı ki, gelişmiş ülkeler, ARGE faaliyetlerini kamu kaynaklarından destekleyebilmek için ‘savunma tedariki’ gibi, çok daha etkin bir araca da sahiptirler. Aslında, bu anlaşmaya taraf bütün ülkeler, yeni silâh sistemleri ve bunların dayandıkları teknolojileri geliştirmeye yönelik proje siparişlerini herhangi bir uluslararası kayda tabi olmaksızın, serbestçe kendi firmalarına verebilirler. Daha önce belirtmiştim; söz konusu anlaşmada savunma tedariki, gerektiğinde serbest rekabetin askıya alınabileceği, ulusal firmaların açıkça korunabileceği bir alan olarak bırakılmıştır. Bilindiği gibi, silâhlar için geliştirilen teknolojiler sivil amaçlarla da kullanılabilmektedir. Parası bütünüyle kamu kaynaklarından karşılanarak geliştirilen bu teknolojilerin o ülkelerin kendi firmalarına sivil amaçlarla kullanılmak üzere de açılabileceğini bilmek için kâhin olmak gerekmiyor. Örneğin, ABD’nin izlediği teknoloji politikasında, devlet desteğiyle geliştirilen savunma teknolojilerinde çift amaçlılığın gözetilmesi ilke olarak benimsenmiştir; bunun gizili kapaklı bir yanı yoktur. Türkiye de aynı imkândan yararlanamaz mı? Yararlanır; yararlanmaya da çalışıyor. Tabii, bu ülkede savunma tedarikini yönetenler, yabancı silâh tekellerinin etki alanından kurtulabildikleri ve bir de, gelişmiş ülkelerin kendileri için açık bıraktıkları kapıdan başkaları da geçmeye kalkışınca bunun önünü kesmek için uyguladıkları siyasi ve iktisadi baskılara dayanabildikleri ölçüde... Aynı anlaşmayla serbest bırakılan bir başka sübvansiyona daha değineceğimi söylemiştim. Bu,“Mevcut tesislerin, yasa ve/veya yönetmeliklerle getirilen ve sonuçta, firmalar için daha büyük mali yük ve sınırlamalara yol açan yeni çevre şartlarına uyumunun sağlanabilmesine yönelik [devlet] yardımları”dır. Bu sübvansiyon, görünüşe göre, gezegenimizi kurtarmak için getirilen bir çözümdür; ama, gelişmiş pazar ekonomilerinin mantığına uygun bir çözüm... Gezegenimizi yeterince kirleten gelişmiş ülkelerin firmaları, kirletebilecekleri başka gezegen olmadığı için artık eskisi gibi davranamayacaklar, yeni çevre şartlarına uyum sağlayacaklardır. Ama bu uyumun bedelini, bu düzenlemeye göre önemli ölçüde kamu kaynaklarından karşılayabileceklerdir! Diğer ülkelerin firmaları da elbette aynı haktan yararlanacaklardır. Ama bir farkla, teknoloji cahili olan o firmalar bu uyumu kendi devletlerinin desteğiyle sağlarken, gereksindikleri yeni çevre dostu teknolojileri ve bu teknolojilerin ürünlerini zorunlu olarak gelişmiş ülkelerden satın alacaklardır! Daha fazla uzatmayayım. Ekleriyle birlikte, 550 sayfa tutan bu anlaşmanın gelişmiş ülkelere sağladığı en büyük imkân, sanayileşme eşiğini aşamamış ülkelerin gümrük duvarları ardında sürdürdükleri geleneksel korumacılığı yerle bir edip bütün dünya coğrafyasında ticareti serbestleştirmesidir. Hiçbir şey, Başkan Clinton ve yardımcısı Gore’un kendi dönemlerinde izledikleri bilim ve teknoloji politikasıyla neleri başarabildiklerine ilişkin, 1997 Eylül’ünde yaptıkları açıklamadaki şu cümle kadar, bu anlaşmanın kimlerin çıkarına olduğunu ve küreselleşmenin kimlerin ulusal çıkarlarıyla örüldüğünü anlatamaz: “Dünya ticaretinin daha serbest, daha adil hale gelmesini destekleyen ve ticaret engellerini kaldırarak, fikrimülkiyet haklarının korunmasını güçlendirerek, Birleşik Devletler’in teknolojitabanlı sanayilerine fayda sağlayan bir GATT anlaşmasının [bu bizim malum anlaşmadır!] Kongrece onaylanması sağlanmıştır...” Hatırlamak İsteyenler İçin (3) O DTÜ Teknokent bünyesinde faaliyet gösteren NANObiz firmasının kurucu ortağı ve ARGE Koordinatörü ODTÜ Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Öktem ve ekibinin geliştirdiği DNA çipleri, normal koşullarda yüksek maliyetli ve kapsamlı laboratuvar altyapısı gerektiren tanı ve tespit çalışmalarının laboratuvar yerine bir kartvizit ve hatta 1 TL madeni para boyutunu geçmeyen yongalar üzerinde yapılmasına olanak sağlıyor. Bu çipler sayesinde çok yakın bir gelecekte laboratuvara gitmeye gerek kalmadan idrar ve kan örneklerinin analizi, gıda maddelerinin sağlıklı olup olmadıklarının tespiti (örneğin GDO içerip içermediklerinin belirlenmesi gibi), içilecek suyun içerisinde sağlığa zararlı bakterilerin olup olmadığının tespiti gibi normalde uzun süreler alan testleri ev ortamında veya arazide oldukça kısa sürelerde yapmak mümkün olabilecek. Geliştirdikleri sistemin dünyada “labonachip” olarak bilinen sistemden bir farkı olup olmadığı sorumuzu Öktem şöyle yanıtladı: “Geliştirdiğimiz sistem bir labonachip uygulaması değil. Ancak bun lara da uygulanabilir nitelikte bir teknoloji. Dolayısı ile şu anda dünyada da kullanılmakta olan labonachip uygulamaları ile mukayese edemiyoruz. Ancak bu formata çevirdiğimizde görüntüleme anlamında (cihaz kullanmadan göz ile sonuç alabilme gibi) bazı avantajlar getirebileceğimizi düşünüyoruz.” Geliştirdikleri çipin mevcutlara oranla temel farkları Öktem’e göre şöyle: Hedef nükleik asitler (DNA veya RNA) işaretleme gerektirmeden çipe uygulanabilmekte Sonuç alabilmek için ek bir cihaz gereksinimi bulunmamakta. Sonuç çıplak göz ile görülebilmekte. Öktem, çalışmalarının öne çıkan özelliklerini şöyle sıralıyor: “Bizce çalışmamamızın en önemli kısmı, teknolojinin tüm komponentlerinin %100 ülkemizde geliştirilmiş olması ve akademik bir çalışmanın ötesinde ticarileşme seviyesinde çalışır bir prototip aşamasına gelmiş olması. Bildiğiniz gibi DNA çiplerinin çalıştırabilmesi için diğer donanım ve yazılımlara da gereksinim olmakta. Çalışmalarımız sonucunda donanım ve yazılım da dahil olmak üzere entegre bir sitem geliştirilmiş durumda.” Hazırlayan: Av. Şenal Sarıhan Ankara Barosu Yay ı nl ar ı İki cilt olarak hazırlanan kitap Sivas katliyamında yakınları yitirmiş tüm ailelere adanmıştır. 1993’te Sivas’ta meydana gelen olayın belgeleriyle başlayan kitap mağdur tanıkların anlatımı, emniyet görevlilerinin anlatımı ve ilk kanıtlarla başlıyor. Aziz Nesin’in konuşma metinleri ve Sivas katliamının Meclis’e gitmesi ve üç ayrı davanın açılması ile devam ediyor. Gerici yayınlarda Sivas katliamı ve öldürümlerin yargısal öyküsü yer alıyor. Madımak’ta katledilen aydınları hatırlayım: MuhibeMuhlis Akarsu, Gülenden Akça, Metin Altınok, Mehmet Atay, Sehergül Ateş, Erdal Ayrancı, Behçet Aysan, Asım Bezirci, Serpil Canik, Belkıs Çakır,İnci TürkMuammer Çiçek, Nesimi Çimen, Serkan Doğan, Hasret Gültekin, Murat Gündüz, Gülsüm Karababa, MenekşeKoray Kaya, Uğur Kaynar, Asaf Koçak, Handan Metin, Sait MetinHuriye Sivas KatliamıMadımak Yangını Yeşim Özkan, Ahmet Özyurt, AsumanYasemin Sivri, Edibe Sulari, Nurcan Özlem Şahin, Carinna Juanna Thuija, Kenan YılmazAhmet Öztürk. İkinci ciltte ise DGM’ye sunulan dilekçeler ve basın açıklamaları, katılanların esasa ilişkin görüşleri ve kararlar yer alıyor. İlk sayısı olan Elektrik Mühendisleri Odası’nın hazırladığı dergi 6 ayda bir yayımlanacak. Elektrik, elektronik, bilgisayar, biyomedikal mühendisliği konularında yayın yapacak olan derginin sahibi Cengiz Göltaş. Yayın kurulu ise başeditör Prof. Dr. A. Hamit Serbest, diğer editörler, Prof. Dr. Bahri Ercan, Prof. Dr. Murat Eyüpoğlu, Prof. Dr. Altay Güvenir, ve Prof. Dr. Hakan Kuntman. İçindekiler ise şöyle: Kavramlar arası anlamsal ilişkilerin Türkçe sözlük tanımlarını kullanarak otomatik olarak çıkarılması, MMO sistemler için gelişmiş uzaysal modülasyon teknikleri, Elektrik enerjisinin bölgeler arası alışverişinin organizasyonu ve değişken hızlı rüzgâr türbinlerinin modellenmesi ve arıza sonrası sistemi katkı yeteneklerinin incelenmesi gibi konular yer alıyor. Emo Bilimsel Dergi