Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Van Gölü nci kefallerinin kutsal yolculuğu ve yukarı denizin incisine dair acı bir öykü … Prof.Dr.Mustafa Sarı, Van Yüzüncüyıl Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi Dekanı. Fotoğraflar: Tahsin Ceylan V an Gölü’nün henüz tatlısu gölü olduğu ve inci kefallerinin de üreme dahil tüm yaşamını gölde geçirdiği yıllarda, ilk defa yumurta bırakacak olan bir grup genç inci kefali, delikanlılık cesareti ile gölü terk edip derelere girmeyi kafalarına koyar. Gençler grubu içindeki uzun tartışmalardan sonra en gözü pek, en cesur gençlerden yedi ekip kurarak Van Gö CBT 1274/ 10 19 Ağustos 2011 Siz hiç tuzak kurdunuz mu bir balığa, kekliğe, ördeğe, tavşana ya da başka bir canlıya? Cevabı zor bu soruya cevap vermeyin isterseniz. Ama ben size yüreği evlat acısıyla yanık inci kefallerini biraz daha ayrıntılı anlatmaya devam edeyim. H Ç TUZAK KURDUNUZ MU? Yazının devamı arka sayfada CBT 1274/ 11 19 Ağustos 2011 lü’nü besleyen akarsulara bir keşif yolculuğu yapmaya, eğer uygunsa yumurtalarını da buralara bırakıp nesillerini gölden akarsuya da yaymaya karar verirler. Ancak yolculuk her ihtimale karşı gece yapılacak, gün doğmadan tekrar göle geri dönülecek ve kesinlikle yaşlılara, hele hele her şeye itiraz eden aksaçlılara hiç duyurulmayacaktır. Gelinciklerin göl çevresini kırmızıya boyadığı, dağ tepelerindeki karın takke kadar kaldığı bir bahar gününün akşamında bu çılgın gençler, her biri farklı koldan bir akarsuyu keşfetmek için yola koyulurlar. Üç numaralı ekip hepsinden önce ErcişDeliçay’a ulaşır. lk dereye girenler, suyun sığlığına, karanın bu kadar kendilerine yakın olmasına ve buna rağmen akıntının bu kadar güçlü olmasına şaşırırlar. Hatta birden önlerine çıkan küçük bir şelaleye bile rast gelirler de yine geri dönmek akıllarına gelmez. Serde gençlik olduğu için akıntı sert olsa da geri dönmeyi kendilerine yediremez, atlaya zıp laya küçük şelaleyi de aşar ve kaynağa doğru yollarına devam ederler. Bir ara dere etrafında insanları da görürler, selam vermek geçer içlerinden ama her ihtimale karşı selamsız geçmeyi daha güvenli bulup yüzmeye devam ederler. Akıntıya karşı yüzmedeki başarının verdiği heyecan ve derenin gürültülü akışı yüzünden gün ağardığını fark edemezler ve göle karanlıkta dönmenin daha uygun olacağını düşünerek en yakındaki büyük kayanın gölgesinde saklanarak akşamı beklemeye karar verirler. Ancak gün ışığında kayanın gölgesinde bile olsalar çok rahatça görüleceklerini düşünemezler yorgunluktan. Genç inci kefalleri dinlenirken ot biçmek için dere kenarındaki araziye gelen insanlar balıkları görünce heyecanlanır ve balıkların etrafını çepeçevre saran bir tuzak yaparlar taşlardan. Henüz güneş batmadan uyanan genç balıklar tuzağa düştüklerini anladıklarında artık iş işten geçmiştir. Tuzaktan kurtulmak için çırpınırlar, atlarlar, zıplarlar ama bir türlü başarılı olamazlar. Sadece üç numaralı ekibin en küçüğü, taşlar arasında bulduğu küçük bir delikten zar zor kaçarak göle dönmeyi başarır. Diğer derelere giden gençleri aramaya başlar göle döner dönmez kaçan genç balık ve hiç kimsenin geri dönemediği acı gerçeği ile yüzleşir o gece. Çaresiz durumu büyüklere aktarır ve aksaçlılar başkanlığında toplanan büyükler meclisi, tuzakta hapis kalan gençleri kurtarmak üzere tüm yetişkinlerin derelere akın yapmasını, önlerine çıkan engelleri her ne pahasına olursa olsun aşarak gençleri kurtarmanın bir yolunun bulunmasını kararlaştırır. Geleceğini gençlere emanet etmiş inci kefalleri, küçüklere sahip çıkacak birkaç büyük dışında Van Gölü’nün tüm derelerine akın başlatırlar yine bir bahar akşamı, gelinciklerin rengi ile ufukta batan güneşin kızıla boyadığı coğrafyada. Akın aylarca sürer derelerde ama kimse bulamaz cesur ve yürekli gençlerin izini. Sular ısınır ve dönmek zorunda kalır tüm balıklar tekrar göle. Ama evlat acısı, hele gencecik fidanların acısı çıkmaz bir türlü içlerinden. Dönüşte tekrar meclis toplanır ve yemin ederler gençleri buluncaya kadar derelere akını sürdürmeye her yıl gelincikler açtığında. Her yıl yine gençleri bulamadan geri göle döndüklerinde lanet okurlar, beddua ederler insanlara, kurdukları tuzak yüzünden. Aradan binlerce yıl geçse de vazgeçmez inci kefalleri, yürekli gençleri aramaktan. Nesilden nesile bir öğreti olarak devam eder bu akın ve anlaşılan dünya durdukça devam edecek gibidir. Kim bilir belki de bu beddua yüzünden asırlardır bir türlü huzur bulmaz bu coğrafya. Ne zaman bahar gelse, insanlar kavgaya tutuşur bin bir türlü sudan sebep yüzünden. Balıklara kurduğu tuzak benzeri tuzaklar kurarlar birbirlerine de. Van Gölü inci kefali, dünyada sadece Van Gölü Havzası’nda yaşayan, gölün tuzlusodalı sularına uyum sağlamış tek, endemik bir balık türüdür. En fazla yedi yıl yaşar ve üç yaşından itibaren üreme yeteneği kazanır inci kefalleri. Tüm yaşamını gölün tuzlusodalı sularında geçirir. Ancak göl suları üremesine imkân vermediğinden ilkbahar aylarında üç yaş ve üzerindeki tüm erkekdişi balıklar büyük sürüler oluşturarak akarsulara göç eder. Ancak göçten önce, balıklar göç için hazırlık yaparlar. Van Gölü’nün tuzlusodalı sularında yaşayan ergin balıklar göçe hazırlanabilmek için akarsuların göl suyuna karıştığı noktalarda biz buralara mansap diyoruzbelli bir süre bekleyerek vücutlarında tatlısuya geçişi kolaylaştıracak iyon dengelenmesi oluncaya kadar beklerler. Vücudu tatlısuya adapte olan balıklar, akarsuların su sıcaklığı 1213 santigrat civarına ulaşınca akarsulara girmeye başlar. Akarsuya giren balık, göç boyunca yem almaz ve hızla kaynağa doğru gitmeye çalışır. Bu göç esnasında önüne çıkan yapay veya doğal engelleri aşmak için inanılmaz bir çaba sarf eder. ErcişDeliçay üzerinde Balık Bendi olarak bilinen noktadaki yaklaşık 80 cm. yüksekliğinde küçük şelaleyi aşmak için milyonlarca balık binlerce kez sıçrar ve bu esnada harika manzaralar ortaya çıkar. Bu yüzden Van Gölü inci kefalı, sık sık basında “uçan balık” olarak yer alır. lar yapışkan bir yapıya kavuşur, ağırlaşır ve dere tabanına ya da dere yatağı içindeki, kenarındaki bitkilere yapışarak kalır. Döllenmiş yumurtadan yavrunun çıkması su sıcaklığına bağlı olarak 3 veya 7 günlük bir süreyi alır. Yumurtadan çıkan yavrular derelerin akıntısı az, hafif gölcüklü kıyı kısımlarında kısa bir süre kaldıktan sonra göle doğru yola çıkar. Hem ergin balıklar, hem yavrular göle dönerken yine fizyolojik uyum için mansaplarda bir müddet beklerler. nci kefalinin şansızlığı sadece derelerde tuzaklara düşmekten kaynaklanmıyor. Şansızlık halen birçok ders kitabında “Van Gölü’nde balık yaşamaz” yanlış bilgisi ile devam ediyor. Geçmişte Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ücretsiz dağıtılan bir kitaptaki bu yanlış bilgiyi düzeltmek için 4 yıl uğraştım ve sonunda yayınevi, yanlış bilgiyi düzeltmek yerine o bölümü kitaptan komple çıkararak sorunu çözdü (!). nci kefalu, üremesini tamamlayıp göle döndükten sonra, güz sonuna kadar gölün en fazla 35 m. derinliğe kadar olan besince bol bölümlerinde yaşar; beslenir ve kışa hazırlanır. Yavrular daha sığ, kıyı kesimlerde güze kadar hızla beslenerek büyür. Havalar soğuduğunda, genellikle kasım ayı civarında kışlama alanı olarak kullandıkları gölün daha derin yerlerine geçerler. Kış aylarında genelde 5070 m. derinlikleri tercih ederler. Şubat ayından itibaren havaların ısınmaya başlaması ile birlikte göl kıyılarına yaklaşarak bir anlamda göç hazırlığını başlatmış olurlar. nci kefali, gölde 812 m. boylarındaki tekneler ve fan Balıkların kaynağa doğru gitmeye çalışır çünkü genetik bir kot ve ilahi bir sevkle bilir ki yumurtaları kaynağa yaklaştıkça daha güvende olacak. Güçlü olanlar önü bir engelle kesilinceye kadar kaynağa doğru yüzerken zayıflar dere içlerinde hafif çakıllı, kumlu alanları buldukları ilk yere yumurtalarını bırakarak geri döner. Balıklarda dış döllenme olduğu için bu göçe dişi ve erkek balıklar birlikte çıkar. Genellikle iki erkek bir dişiyi takip eder. Dişi çakıllı zemine karın bölgesini yaklaştırarak yumurtalarını bırakırkenerkeklerden birisi de aynı anda sütünü bırakır. Döllenen yumurta YUMURTALARI GÜVENCEDE OLMALI 35 METRE DER NL KTE yalı, sade uzatma ağları ile avlanır. Yıllara göre değişmekle birlikte toplam 10 bin ton civarında inci kefali avcılığı gerçekleşir. Bu avcılık miktarı, Türkiye içsu balıkları üretimi olan yaklaşık 40 bin tonun dörtte biri kadardır. Diğer bir ifade ile Türkiye’nin gölleri, nehirleri, baraj gölleri, göletleri ve diğer su ortamlarından avlanılan balığın dörtte birisi tek başına inci kefalidir. Sazanın her yıl sucul ekosisteme üretilerek milyonlarca yavru halinde doğal avcılığı desteklemek üzere salındığını dikkate aldığımız zaman aslında inci kefali, Türkiye içsularında doğal yolla en çok avlanan türdür. Ancak bu avcılığın tamamı ne yazık ki yasal yollardan yapılmaz. Toplam avın halen yaklaşık %35’i üreme zamanında, yasadışı olarak yapılmaktadır. Göl çevresinde yaklaşık 15 bin insan, 165 tekne tarafından profesyonel olarak avlanılan inci kefali balıkçılığından geçimini sağlar. 1996 yılı rakamlarını dikkate alırsak toplam 15 bin ton inci kefalinin sadece 3 bin tonu yasal, geriye kalan 12 bin tonu yasadışı olarak avlanıyordu. Nasıl mı? Van Gölü çevresinde inci kefalinin üreme göçü yaptığı dereler ve mansapları, üreme zamanında devlet eliyle ihaleyle satılıyordu. Hatta üreme dönemi balıkçılığı yapmak üzere devlet eliyle göl çevresinde 12 adet kooperatif kurdurulmuştu. Çünkü balığın sonu olabileceğini kimse düşünmüyordu. 1992 yılında Van’a ilk geldiğimde Erciş’te karşılaştığımız yaşlı bir köylü “Bu balıkları biz tutmazsak su olur mühendis bey, rızkımıza mani olma!” demişti bana. Öyle ya devletin ihale ile sattığı, üreme dönemi balıkçılığı için kooperatifler kurdurduğu bir ortamda, üreme dönemi dışında balığı hiç görmeyen yaşlı köylü başka ne düşünecekti? Yukarıda nedenini açıkladığım göç öncesi fizyolojik uyum için bekleme esnasında, mansaplarda inci kefali daha dereye bile giremeden manyat dediğimiz ağlarla avlanıyordu. Ancak köylüler bunu bile az bulup, Karadeniz’de hamsi sezonu kapandığında kamyonlara yükledikleri hamsi gırgır teknelerini Van Gölü’ne getiriyor ve inci kefalini de aynen hamsi gibi avlıyordu. Kazara manyatlardan, gırgırlardan kurtulup akarsulara girebilenleri ise başka insafsızlar bekliyordu dere boylarında. Akıntıya karşı yüzen balıklar, yem de almadıkları için göç süresince, yoruluyorlar ve akıntısı az yerlerde toplanarak dinleniyorlardı. Bunu fark eden çevre sakinleri, dereler üzerine taşlarla bentler kuruyor, sadece balığın girebildiği ama çıkamadığı şekilde onları tuzaklara dönüştürüyorlardı. Kendisi dere kenarında keyif yaparken akıntısı kasıtlı olarak azaltılmış bu alanlarda kısa sürede toplanan inci kefallarini çuvallarla kamyona yüklüyorlardı. “RIZKIMIZA MAN OLMA BEY”