Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nsan bedeni mi yoksa malzeme teknolojisi mi? Yeni yüzme rekorları kime ait? Yüzücünün genetik kapasitesine, azmine, çalışmasına, beslenmesine, dinlenmesine, motive olmasına, kısaca insanoğluna mı, yoksa yüksek teknoloji ürünü mayolara mı? Dr. Özgür Çelik, Delaware Üniversitesi Kinesiyoloji* ve Uygulamalı Fizyoloji Bölümü 31 Temmuz 2011 tarihinden 9 yıl 363 gün önce, yani 29 Temmuz 2001 tarihinde Japonya’nın Fukuoka kentinde Avustralyalı efsane yüzücü Grant Hackett inanılmaz bir yüzme rekoruna imza atmıştı. O gün, 1500 m. serbest yüzme yarışı bittiği anda, 10 yıl boyunca onun dışında kimsenin bu dereceye yaklaşamayacağı düşünüldü. 31 Temmuz 2011’de, görece yakın bir coğrafyada, Şanghay’da (spikerin deyimi ile henüz bir “teenage” olan) 19 yaşındaki Çinli yüzücü Sun Yang, herkesi yanılttı. 10 yılın tamamlanmasına iki gün kala inanılmaz temposu ile Hacket’in efsanevi rekorunu tarihe gömdü. Dünya Amatör Yüzme Birliği (FINA), kısaca “hightech” diye adlandırılan, vücudun büyük kısmını kaplayan Hackett ve Thorpe 2009’da yapoliüretan mayoların yarışmalarda kullanımının 1 Ocak saklanan mayoları kullanırken 2010 tarihinden itibaren yasaklandığını duyurdu. Hackett’in 2001 yılında efsanevi dünya rekorunu kırarken giymiş olduğu mayo neredeyse vücudunun yarısından çoğunu kaplıyordu. O rekorun kırıldığı dönemde Hackett’in mayosu aslında mütevazı sayılabilirdi. Ne de olsa Hackett’in antrenman partneri, aynı zamanda en dişli rakibi, namı diğer Torpido Ian Thorpe sadece el, ayak ve kafasını açıkta bırakan, onun dışında tüm vücudunu saran mayo ile yüzüyordu. Bunu izleyen yıllar, mayo üreticilerinin teknoloji savaşları ile geçse de Hackett’in rekoru ne kırılabildi ne de yenilenebildi. Bir başka efsane, Rusya’nın ünlü sprinter’i Alexander Popov bir süre direnmeye çalıştı, slip mayosunu üzerinAlexander Popov en eski kladen çıkarmadı. Fakat 2003 Barselona Dünya Yüzme Şam sik mayo ile piyonası’na geldiğinde artık Popov 32 yaşındaydı ve karşısında yeni neslin rekortmenleri Thorpe ve Hoogenband vardı ve Popov slip mayosunun boyunu ayak bileklerine kadar uzatmıştı. Fakat performansı ile yine büyüledi ve birinciliği ne Thorpe’a ne de Hoogenband’a bıraktı. Peki şimdi yeni rekorlar kime ait? Yüzücünün genetik kapasitesine, azmine, çalışmasına, beslenmesine, dinlenmesine, motive olmasına, kısaca insanoğluna mı, yoksa yüksek teknoloji ürünü mayolara mı? Bu yüzücüler slip mayoları ile rekor kırarken acaba daha iyi birer yüzücü müydüler yoksa eski büyük yüzücülerin performanslarına haksızlık mı yapılıyordu? Yüzmenin performansı artıyordu ve bu gerçek, hiçbir istatistiksel hesaba ihtiyaç duymayacak kadar açıktı. Fakat yüzücü performansının gelişip gelişmediğini saptamak iyice zorlaşmıştı. Nihayet 2010 yılından itibaren poliüretan mayolara kısıtlama getirilip dokuma mayolara dönüldüğünde, mayo kumaşının kalınlığı, sürtünme miktarı ve vücutta kapladığı alan sınırlandırıldığında gerçekle yüzleşme vakti gelmiş oldu. Artık, mayo performansı alıp başını giderken, yüzme performansı nerelerde gezmiş, bunun testi başlıyordu. Bu test Sun Yang 2010’dan itibaren kullanılmaya başlanan sınırlan neredeyse iki yıl sürdü. Ama dırılmış mayo ile. ikinci yılın sonuna gelmeden iki yüzücü, gerçeği ortaya çıkarttı. Bunlardan biri tüm dünyada milyonlarca minik yüzücünün umut bağladığı bunlardan biri benim Türkiye’deyken antrenörlüğünü yaptığım, şimdi 12 yaşında olan minik yüzücüm Utku’dur Amerikalı Ryan Lochte. Lochte de bunu hissetmiş olmalı ki 200 m. Ferdi karışıkta dünyanın gelmiş geçmiş en büyük yüzücüsü sayılan Phelps’i geride bıraktı. Diğer yüzücü ise yazının Sun Yang olmuştur. Bu rekoru kırarken 1500 m’nin son 50 m’sini de neredeyse Phelps’in 4x100 m. yarışında yüzdüğü son 50 m. ile aynı dereceyi yüzmüştür. Bu iki rekortmen göstermiştir ki umut hâlâ tükenmemiştir. nsan bedeni hâlâ malzeme teknolojisi ile mücadele edebilecek güçtedir. Bu yüzden, bu satırlar, umutlarımızı yeşerten Yang ve Lochte’ye küçük bir methiye olarak yazılmıştır. * nsan hareket sisteminin yapı ve özelliklerini, bu özelliklerin hareket anındaki tesirlerinin çeşitli hareketleri, yer, konum ve zamanla olan ilişkilerini, hareketlerdeki sınırlamaları, hareket prensiplerini içeren daldır. Buralardan yüklenmiş balık kamyonları yolda giderken arkalarında balık yumurtalarından oluşmuş iki sıralık bir utanç izi bırakıyorlardı. Bu ürküten manzaralar, havalar iyice ısınıp ot biçme zamanı gelinceye kadar devam ediyor, sonra insanlar balık avlamaktan bıktıkları için av yasakları başlıyordu. O yıllarda katıldığım bir yurtdışı toplantıda yasadışı avcılığın yüzde 90 civarında olduğunu ifade ettiğim zaman biriS si şaşkınlıkla “Sizde balığı koruyacak bir yasa yok mu” diye sordu. Evet haklıydı, yasa vardı ama bu yasada av yasaklarının ne zaman başlaması gerektiğine balıkçılar karar veriyordu. Yani kuzu, kurda teslim edilmişti. Ya şimdi? yen inci kefalı, şimdilerde basının baş tacı, Van’ın yeni markası haline geldi. 1992 yılında 1.2 milyon ABD Doları olan inci kefali cirosu, 2010 yılında 10 milyon ABD Dolarına ulaştı. nci kefalının korunması için çalışma yapılan köylerde bebek ölüm oranları düştü, kızların okullaşma oranı arttı. Kaçak avcılığın önlenebildiği, profesyonel balıkçılığın yaygınlaştığı köylerde göç durdu. Yani aslında hedeflemediğimiz, hayal bile edemediğimiz noktalara, sosyal hedeflere ulaştı inci kefalını koruma çalışmaları. CBT 1274/ 12 19 Ağustos 2011 nci kefalı, halen tam olarak kaçak avcıların elinden kurtulabilmiş değil, ama 1996 yılı ile kıyaslanamayacak kadar büyük ilerleme var balığın korunması ile ilgili. Günümüzde inci kefalı av yasaklarına kaçak avcılar değil, Yüzüncü Yıl Üniversite’sinin önderliğinde sivil toplum kuruluşları ve tarım teşkilatı mensupları birlikte karar veriyor. Artık mansaplar devlet eliyle kiraya verilmiyor; üreme dönemi balıkçılığı için kurdurulmuş olan kooperatiflerin hepsi lağvedildi. Profesyonel balıkçılığın payı günümüzde toplam avcılığın yüzde 65’ine ulaşmış durumda. Eski alışkanlıklarını devam ettiren insanlar olsa da her yıl üreme döneminde yapılan yasadışı avcılığın oranları düşüyor. Van Valiliği, kaçak avcılığın önlenmesi için her yıl bütçe ayırıyor. Valimiz, göl çevresindeki ilçe kaymakamlarımız inci kefalının korunması için ellerinden geleni yapmaya çalışıyor. Eskiden üreme zamanında kamyonlarla balık yüklenen ve bir tek balığı bile atlarken göremediğimiz ErcişDeliçay Balık Bendi’nde AB desteği ile nefis bir göç gözlem alanı oluşturuldu. Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin önderliğinde Van Valiliği, Erciş Kaykamalığı, Erciş Belediyesi ve Doğa Gözcüleri Derneği iki yıldır “ nci Kefalı Göçü Kültür ve Sanat Festivali” düzenliyor. Bu yıl festival alanını yaklaşık 15 bin kişi ziyaret ederek inci kefalının göçünü izledi. Eskiden Van yıllıklarına bile gireme KORUMA VAR, AMA E KS K Bizler, inci kefallarının öyküde ettikleri yeminini geç öğrendik, ama azimlerini, yılmadan her türlü engele rağmen sürdürdükleri üreme çabasından ders aldık. • Üniversite bilim üretti; • sivil toplum kuruluşları lobi yaptı; • yöneticilerimiz, jandarmaemniyet gibi güvenlik birimlerimiz ağzıdili olmayan balıkların korunması için kaynak ayırdı, inisiyatif aldı; • tarım teşkilatımız yasal düzenlemelerle uygulamaları sürekli güçlendirdi; • Van Gölü çevresinin gerçek balıkçıları kendi bindikleri dalı kesmeye çalışanlara karşı durdu; • dünyanın dört bir yanından inci kefalının hazin halini duyanlar manevi duygularını, dualarını gönderdi; • ulusal ve uluslararası düzeyde bir çok kurumkuruluş destek oldu ve inci kefalı bu günlere geldi. Yani merkezinde samimi gönüllülüğün olduğu, kurumsal işbirliğine dayalı minik bir “kalkınma modeli” ortaya çıktı sonunda. Her şey güllük gülistanlık olmadı inci kefali için henüz ama gidiş hep iyiye doğru bu günlerde. Umarım bu iyiye gidiş sürer. Ülkemizin en doğusundan hep kötü öyküler dinlemek yerine, iyiye doğru giden inci kefalının başarı öyküsü yayılır ülkenin en ücra köşelerine. Eğer siz de inci kefalı için bir şey yapmak isterseniz, her yıl haziran ayı içinde yapılan inci kefali göçü kültür ve sanat festivaline katılarak inci kefallerinin cesur gençlerini aramak için derelere nasıl akın ettiğini, yeminlerinden nasıl dönmediklerini görüp, inci kefalinin çabasına şahit olabilirsiniz. TÜM BUNLAR NASIL MI OLDU?