22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK B LG denen bu stratejinin dayanağı, yalancıların doğruyu söyleyenlerden farklı bilgilere sahip olmalarıdır. Polisteki sorgucular, halihazırda bu yöntemden yararlanıyorlar. sveç’te 2009 yılındaki bir cinayet vakasında bunun ne denli yararlı olduğu kanıtlandı. Gothenburg’da Nancy Tavsan adındaki genç bir kadının cinayete kurban gitmesinin ardından polis, takma adı Skuggan olan bir zanlıyı yakaladı. Zanlının cinayet gecesi nerede olduğuna ilişkin kısıtlı oranda bilgileri olmasına karşın, zanlının cinayet silahı ile bağlantısı (cam bir şişe) bulunamıyordu. Polis, zanlı hakkında elindeki bilgiyi hemen açık etmek yerine, zanlının sorgulama sırasında gerçek dışı öyküsünü anlatmasına izin verdi ve daha sonra kanıtlarla yüzleştirdi. Skuggan, zaman içinde polisin tahmininden daha fazla bilgiye sahip olduğunu fark etti. Sıra cinayet silahına gelince polisin bilmediği ayrıntıları anlatmaya başladı. Oysa bu bilgileri masum birinin bilmesi olanaksızdı. SUE, zanlının sorgulanması sırasında sorgucunun bildiklerini hemen açığa çıkartma içgüdüsüne karşı geliştirilmiş bir stratejidir. Hepimizin yararlanabileceği bu strateji Michigan State Üniversitesi’nden Tim Levine tarafından bir adım daha ileriye taşındı. Levine bu stratejiyi şöyle açıklıyor: “Yalan uzmanlarını uzman yapan, sözel olmayan davranışları yorumlama becerisi değil, doğru soruyu sorma becerisidir.” Tahir M. Ceylan tahirmceylan@gmail.com Diğer psikologlar duygusal ve sözel olmayan ipuçlarının önemsenmemesine karşılar. Ekman, psikolojik deneylerde gönüllülerin yalnızca rol yaptıklarını, gerçek yaşamda büyük bir cezaya çarptırılmamaya çalışan bir insanın motivasyonlarını kesinlikle algılayamayacaklarına dikkat çekiyor. “Ciddi bir cezaya çarptırılma tehdidi, yalancının üzerindeki duygusal ve bilişsel yükü belirler” diye konuşan Ekman, “Denekler bu yükü hissedemedikleri için davranışlar üzerindeki kritik ipuçları yok olur” diyor. Porter bu arada sözcük seçimine de dikkat çekiyor. Yalancıları ele veren en önemli ifadelerin başında “eğer” gibi kesinlik içermeyen sözcükler geliyor. Oysa doğruyu söyleyen insanlar daha somut ifadeleri tercih ediyor. Yalancılar, ayrıca yüzlerinin üst kısımlarında kısa bir şaşkınlık ifadesi sergiler. Bu, üzüntülü görünmek isteyip de başaramayan insanların yüz ifadesidir. “Eskiden yalancılar daha avantajlı bir konumdaydı” diye konuşan Porter, “Şimdi psikolojideki gelişmelerden yararlanan yalan uzmanları daha üstün konumda” diyor. Türkçesi: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 25 Haziran 2011 DUYGUSAL PUÇLARI DA ÖNEMSENMEL Düşündüm de yürümekten, yemek yemekten, uyumaktan da çok dünyada Türkçe ile uğraşmışım; her gün elimde, dilimde, aklımda... Hiç önek kullanmayan, bütünüyle bir sonekler manzumesi olan bu olağanüstü yapının şu kelimesine şu eki taksam nasıl olur, şunu çıkarsam prozodi nasıl durur diyerek geçiririm saatlerimi. Türkçe Kusursuz konuşan kadınlar, güzel yazan adamlar gördükçe daha çok bağlanırım ona. İsim, sıfat tamlamalarından, edat zarf gruplarından oluşmuş sade insanların kahvede, çeşme başında yarattığı birleşik isimlerle oynarım. “Ayakkabı” birleşik isminde mesela, onu kullanan ilk kişinin antropolojik yapısını, ruh durumunu, onu ona ekleyerek, bunu buna bağlayarak ilerleyen gündelik halini anlar, yenilecek içilecek şeyleri kaba kacağa koymak gibi ayağa da kap geçirmenin benzeşimini, yaşamın dile doğru canlı canlı geçişini izlerim. Başkalarını bilmem ama bizim dilimiz yaşadıklarımızın tozudur. Lik, lık diyen işlek eklerle isimlerden “evladiyelik”, “elbiselik” gibi sayısız yeni isim, “mek”, “mak” ekleyerek “kararmak”, “göğermek” deyip önü bilinmez ardı gelmez sayıda fiil üretiriz. İşimiz ekleyerek türetmek ve zengin varoluşlu bir efsun yaratmaktır. Kaç binyıllık sürede oluşmuş, insanımızın yarattığı kendisi gibi basit görünüşlü ama aslı bir hazine olan yapı var elimizde. Yıllarca bir yabancının bu dili nasıl konuşacağını merak eder, ö’lü ü’lü kelimeleri telaffuz edebilir mi acaba diye düşünürdüm. Nihayet bunu yakından görebildiğim etkinlikler oldu: Türkçe Olimpiyatları. Nijerya’dan Katy, “Çok yıl geçti aradan ayrı ayrı” diyerek okurken şarkıyı bir zenciydi, ama bana yabancı gelmedi. Benim için Katy’nin dilinin Türkçe olması görüp görebileceğim en hoş rüya. Yazdıklarımın Afrika’nın derinliklerine, Avustralya’nın çöllerine, Asya’nın steplerine kadar gideceğini görmek daha fazla yazmaya teşvik ediyor beni. Bir Türk yazarıyım ve Türkçe’den okunmak isterim, isimlerin peşine taktığım, geri çıkardığım ekler, isimden fiil, fiilden isim yaptığım değişiklikler, fiilden fiil yarattığım oyunlar ilk elden izlensin isterim. İki yüz milyonu aşkın kişi dünyada Türkçe konuşuyor. Bu sayıya kolay ulaşılmadığını biliyorum. Televizyonlar, dünyanın her yerine mal alıp satan işadamlarımız, okuyarak, çalışarak yeryüzünün her köşesinde yer bulan yaratıcı, sabırlı insanlarımız ve dört bir yanda kurulmuş sayısız okulda ders veren çilekeş, vefakar öğretmenlerimiz, evet en çok da onlar Türkçe’yi dünyaya yaydılar ve Ural Altaylar’dan bir boyda, ninelerimizin çalkak döverken, kilim dokurken kullandığı mütevazi kelimeleri bir dünya dili haline getirdiler ve sanırım bu gidişle yeryüzünde her on kişiden birini Türkçe konuşturacaklar. Bir İngiliz’in gittiği yerde kendini anlatacak birisini bulma garantisi taşıması gibi, günün birinde bir Türk de dünyanın neresine giderse gitsin kendini kendi dilinde anlatma ayrıcalığını yaşayabilir, bunun getireceği şey insanımıza, bugün her İngiliz’in bakışında gördüğümüze benzer psikolojik üstünlük ve yüksek özgüvendir. Birinin beş yüz bin kelimelik bir hazineyle, diğerinin beş bin kelimeyle, birinin sözcüklere yansıyan bir ruhla, diğerinin sözcük bulmaya çalışırken sönen akılla konuşmasının yarattığı büyük farkı Türkler lehine çevirecek gelişmeden bahsediyorum.… Balkanlardan Çin’e en çalışkan, en sabırlı olarak kaldıkça ve insan olmanın ötesine geçemeyeceğini bilen bir insanın erdemi olarak alçakgönüllülüğünü taşıdıkça bu halk Türkçe bir dünya dili olacaktır; evet sabırla dil arasında bir bağ vardır. Bu sabrın işleyeceği ön cephe Afrika’dır. Çin üstün mali olanaklarını kullanarak Angola’da tuttuğu köprübaşını bütün bir Afrika’ya yayma derdinde. Çin mahalleleri Dünya’nın hangi ülkesinde olursa olsun bir bina geriye gitmez, ama yıllar içinde binadan binaya yayılır. Bu görülmemiş inadı Türk okullarının özellikle Afrika’daki sabırlı ilerleyişi bir ölçüde dengeleyecektir. Amerika’nın boşalttığı alanlarda sosyal, kültürel ve ekonomik olarak canhıraş bir mücadele var. Türkiye’nin bekası ve insanlarının mutluluğu gelecekte bacaklarımızı ne kadar geniş bir açıda açabildiğimize ve ayaklarımızı ne kadar geniş bir alana basabildiğimize bağlıdır. Bacaklarımız dilimiz, ayaklarımız okullarımızdır. Bundan elli yıl sonra dünyada aynı anda kaç kişi Türkçe bir roman okuyor, kaç masada Türkçe bir kontrat imzalanıyor olacaktır? Eğer bu sayı artmazsa bilin ki azalır. Çünkü her giremediğimiz yer başka bir dile terk edilmiş demektir. Türkçe ilerliyor, bu müthiş işi dünyanın dört bir yanına okullar kurarak başaranlarahalkın gönül borcu olmalıdır. YALAN YAKALAMA MAKİNELERİ VE SİSTEMLERİ Pek çok insan kimin yalan, kimin doğruyu söylediğini anlamakta zorlanır. Dolayısıyla bu ayırımı insanların değil, makinelerin yapmasının daha doğru olacağı düşünüldü. Bilim insanları bugüne dek bu amaçla çok çeşitli makine ve cihazlar geliştirdiler. İlk yalan dedektörü –poligraf yüzyıl önce geliştirildi. Kuşkulanılan kişi sorgulanırken, bir dizi fizyolojik göstergeyi ölçen bu makineler, yalancıların doğruyu söyleyenlere oranla daha huzursuz ve sinirli olduğu iddiasına dayanıyordu. Dolayısıyla kalp atımlarının hızlanması ve cilt iletkenliğindeki değişiklikler gibi stres belirtilerinin yalancıyı ele vereceği sanılıyordu. Son yıllarda bu mantıktan yola çıkarak iki yeni cihaz daha geliştirildi. Göz hareketlerini takip eden video tabanlı cihaz, göz bebeğindeki büyüme ve daralmayı izler. Bir diğeri ise seste stresin yol açtığı dalgalanmaları araştıran konuşma analizörleridir. Geleceğin yalan dedektörleri “huzursuz ve stresli yalancı” tezini bir adım daha ileri taşıyacak. ABD’nin İç Güvenlik Bakanlığı’nın geliştirdiği FAST (Future Attribute Screening Technology) adı verilen fizyolojik özellikleri tarama teknolojisi, uçak yolcuları arasına karışan potansiyel teröristleri ortaya çıkartmaya odaklanır. Daha deneme aşamasında olan bu sistem, insanları rahatsız etmeyen kameralar ve uzaktan kalp atışlarını ölçen dedektörler gibi sensörlerden oluşuyor. Bu gelecek vaat eden bir çalışma: Ancak bütün bu çalışmalar yalancının huzursuz ve stres altında olduğu tezine dayanıyor. İnsan hakları dernekleri FAST gibi projelere karşı, çünkü dürüst insanlar da yalancılar gibi stres altında kalabiliyor. Bu durumda verdikleri ifadeleri doğrulayacak kanıtlar ve şahitler bulunmadığı zaman, zanlılar kendilerini doğrudan hapiste bulabilir. FAST sisteminde danışman olarak görev yapan Mark Frank, bu eleştirileri doğru bulmakla birlikte, sistemin yalnızca tarama amaçlı olduğunu, insanları anında üzerine atlayıp tutuklamaya çalışmayacaklarını belirtiyor. Yalan dedektörleri için farklı bulgulara dayanan alternatif bir teknoloji şu anda ufukta görülmüyor. Şu anda üzerinde çalışmalar yapılan bir diğer yaklaşım, yalan söyleyen kişideki beyin faaliyetlerinin doğruyu söyleyenlerden farklı olduğu ilkesine dayanıyor. Bilim insanları şimdiye dek beyinde yalanla ilgili spesifik bir bölgenin varlığına ilişkin herhangi bir saptama yapmış değil. Buna karşın ABD’de bazı şirketler beynin manyetik rezonans görüntüsüne dayanan yalan yakalama hizmeti veriyor. Amerikalı psikolog Pail Ekman’a göre sinir bilimcilerin beyinde bir “yalan bölgesi” bulma şansı çok düşük; çünkü beyinde böyle bir merkezin bulunduğunu düşünmüyor. CBT 1268/9 8 Temmuz 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle