Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Büyük Patlama Kuramı Prof. Dr. Metin Hotinli, 50 Soruda Büyük Patlama Kuramı kitabında, bu kurama ulaşılma sürecini ve kuramın bugünkü durumunu tüm yönleriyle açıklıyor. Osman Bahadır, bahadirosman@hotmail.com Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) B CBT 1268/13 8 Temmuz 2011 ilim ve Gelecek Kitaplığı’nın 50 Soruda Kitap Dizisi’nin 5. kitabı olarak yayımlanan Büyük Patlama Kuramı’nın, ülkemizde bu konuda yayımlanmış en aydınlatıcı eser niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz. Büyük Patlama kuramını inceleyen yayınlar elbette vardı, ancak Prof. Dr. Metin Hotinli tarafından hazırlanan bu kitap, kapsamı ve sunuluş yöntemi bakımından benzersizdir. Prof. Hotinli’nin eseri, hem Büyük Patlama kuramını, hem de Büyük Patlama kuramı tarihini ele almaktadır. Eser okunduğunda, gerçekte bir kuramın açıklanışı ile o kuramın tarihinin açıklanışının nasıl ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlı olduğu çok kuvvetli biçimde hissedilmektedir. Ülkemizde örneklerine pek rastlanmayan ama gerçekte çok önemli bir öğretim yöntemi olan, bir teoriyi ya da bilgiyi, tarihsel gelişimi içinde sunma metodunun en parlak örneklerinden birisi karşısındayız. Prof. Hotinli, ilkçağların Yer merkezli 7 katmanlı evren anlayışından günümüzdeki genişleyen evren anlayışlarına gelinceye kadar, geliştirilmiş olan tüm kozmoloji modellerini inceliyor ve deyim yerindeyse 2600 yıllık bilimsel kozmolojik modeller soyağacını tüm ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Kozmolojik modeller soyağacının önemli dallarından biri, evren modelini Yer merkezli olmaktan çıkararak yeni bir çığır açan Kopernik devrimi ise, diğer ana dallardan biri de, hiç şüphe yok ki, Einstein’ın genel görelilik kuramını formüle etmesidir. Einstein genel görelilik kuramının alan denklemlerini 1917 yılında ilk defa evrenin tümüne uygulayarak, uzayın ve evrenin yapısını kuramsal olarak incelemeye çalıştı. Bu uygulamasının sonucunda, kararlı bir dengeye sahip olmayan bir evren yapısının elde edildiğini gördü. Oysa o döneme kadar, evrenin statik bir denge halinde olduğuna inanılıyor ve 2000 yıl önce yapılmış gökyüzü haritaları ile günümüzdeki gökyüzü haritaları arasında önemli bir farkın olmayışı da bu düşünceye kanıt olarak gösteriliyordu. Einstein, statik denge halinde evren elde edebilmek için denklemlerine “kozmolojik sabit” adını verdiği bir terim ekleme gereğini duydu. Einstein’ın yeni evren modeli, statik fakat aynı zamanda sonlu ama sınırsız bir uzayı öngörüyordu. “Uzayın sonlu oluşu, eğriliğinden dolayı kendi üzerine kapanmış olmasından kaynaklanıyordu. Ancak, kendi üzerine kapanmış olmasından dolayı da hiçbir sınırı yoktu.” (s.58). Einstein’ın kozmoloji modeline karşı ilk eleştiri ve alternatif model, genç Rus matematikçisi Alexander Friedmann’dan (18881925) geldi. Friedmann, 1922 yılında yayımladığı bir makalesinde, genel görelilik alan denklemlerinin (eğrilik yarıçapı zamanın fonksiyonu varsayıldığı takdirde), Einstein ve daha sonra da De Sitter’inkiler gibi, statik çözümlerinden başka statik olmayan pek çok çözümü olduğunu ileri sürüyordu. Friedmann, “genişlemeçökme” modelleri öneriyordu. Friedmann, genişleyen evren modeliyle, evrenin de bir evrimi olabileceğini göstererek kavramsal bir yeniliğe de öncülük etmiş oluyordu. 1927’de ise Belçikalı genç matematikçi Georges Lemaitre (18941966), genel görelilik kuramı denklemlerinden, Friedmann’ınkine benzer, genişleyen evren modeli öngören bir çözüm elde etmişti. “Lemaitre, gra vitasyon ile kozmolojik sabitin oluşturduğu itme kuvveti arasındaki dengenin bozulması sonucu, Einstein’ın statik modelinin genişlemeye başlamış olduğunu varsayıyordu.” (s.77). Ancak Lemaitre’in çalışması, sonsuz uzun süreden beri var olan statik Einstein evreninin, dengesini kaybederek genişlemeye başlamış olduğunu öngördüğü için, bir başlangıcı yoktu ve bu yüzden bir “Büyük Patlama” modeli değildi. Fakat Lemaitre, 1931’de yayımladığı bir makale ile tezini geliştirdi ve tekil bir durumdan başlayıp genişleyen bir model ileri sürdü. Ayrıca Nature dergisine de bir mektup yazarak evrenin büyük ölçekli yapısıyla kuantum fiziği arasında bir bağ kurmak istediğini açıkladı. Lemaitre, bu tutumuyla günümüzdeki “kuantik kozmoloji” denilen bilim dalının da temelini atmış sayılmaktadır. Lemaitre’in öne sürdüğü bu genişleme tezi, daha sonra Büyük Patlama kuramı olarak anılmaya başlandı. (Daha sonra geliştirilen modellerde, genişleme sürecinin sıfır anından değil, Planck zamanı denilen 10 –43. saniyeden başlatılmasıyla, kozmologlar tekil nokta açmazından kısmen kurtuldular). Prof. Hotinli’nin üzerinde önemle durduğu bir konu da, Büyük Patlama kuramının, gerçekte bir patlama kuramı olmadığıdır. Ülkemizde yanlış olarak Büyük Patlama kuramı olarak adlandırılmış olan kuram, gerçekte bir genişleme kuramıdır (“Genişleme, genişleyen şeyin her tarafında aynı anda olup, özel bir merkezi yoktur.”) (s.84). Bu nedenle, “Uzayın genişlemesi sonucunda, galaksiler de buna benzer şekilde, birbirlerinden, uzaklıkları ile orantılı olarak büyüyen sabit hızlarla uzaklaşmaktadırlar. Galaksilerin kendileri ise, içlerindeki maddenin oluşturduğu çekimin etkisiyle, boyutlarını koruyarak bu genişlemeye katılmamaktadır” (s.85). Nükleer fizikçi George Gamow (19041968), genişleyen evren üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda, 1948’de, evrenin şimdi genişlediğine göre, daha önce sadece çok yoğun olmakla kalmayıp aynı zamanda çok da sıcak olması gerektiğini söyledi ve genişleyen evrenin ilk dönemlerine özgü kozmik mikrodalga ardalan ışınımının gözlenebileceğini öne sürdü. 1965 yılında bu ışınım (fosil ışınım) saptandı. 1989’da da NASA tarafından yörüngeye oturtulan COBE uydusu ile elde edilen veriler de bu sonucu tekrar doğruladı. Bu gözlem sonuçları, 1929’da Amerikalı astronom Edwin Hubble’ın, Samanyolu Galaksisi dışındaki galaksilerin bizden uzaklaştıklarını ve hızlarının da bizden uzaklıklarıyla doğru orantılı olduğunu göstermesinden sonraki en önemli veriler olarak Büyük Patlama kuramının inandırıcılık kazanmasında çok etkili oldu. Ancak günümüzde Büyük Patlama kuramını kabul etmeyen kozmologlar da bulunmaktadır. Prof. Hotinli, Büyük Patlama kuramının tüm kazanımlarına rağmen, çözülmeyi bekleyen birçok probleminin de bulunduğunu ve bunların en başında da genel görelilik kuramı ile kuantum fiziğinin sentezini gerçekleştirecek bir kuantik gravitasyon kuramının eksikliğini görmektedir. Prof. Hotinli’ye göre, fizikçilerin ve kozmologların hiç değilse büyük çoğunluğunu bir çatı altında toplayıp yeni bir paradigma oluşturacak bir kuram henüz bulunmamaktadır. Prof. Dr. Hotinli’nin 50 Soruda Büyük Patlama Kuramı kitabı, ülkemiz bilimine, bilim ve bilim tarihi eğitimine çok değerli ve özgün bir katkıdır. Medya kuruluşları tablet cihazlara uygarladıkları yayınları için para talep etmek istiyor. Peki okur buna ne tepki verecek? Bu artık basit bir tiraj meselesi olmaktan çıkıyor. Gelecek on yılda bu sorunu kim çözerse yeni dördüncü güç o olacak! Tablet Basılı Medyayı Kurtarır mı? Dördüncü güç olan medyanın dijital kültürü, interneti dize getirme çabaları devam ediyor. Yeni umut tablet cihazlar. Şöyle ki : Web üzerinden hizmet veren gazete/dergi siteleri yaygın olarak bu hizmeti ücretli yapamadığından dolayı kara kara düşünüyor. Diğer yanda ise kâğıda basılan versiyonlar her geçen gün zarar yazmaya devam ediyor. Her iki taraftan da sıkışan medya devleri gözlerini tabletlere dikti. iPad ile yaygınlaşan tablet cihazların en önemli iki özelliği var. Birincisi internet erişimini olanaklı kılması, ikincisi de geniş bir ekrana sahip olması. Geçtiğimiz günlerde yakın bir dostum, babasının iPad ile tanışmasını anlattı. Dördüncü sınıfa giden torununun elinde gördüğü iPad’in nasıl kullanıldığını ayaküstü onbeş dakikada ondan öğrenmiş ve daha sonra cihaza el koymuş! Cihazı en çok medyayı izlemek ve epostalarına erişmek için kullanıyormuş! Tabletler sosyal medya ya da medya sitelerine erişimde büyük bir kolaylık sunmakta. Bunu tespit eden medya kuruluşları, tıpkı daha önce yayınlarını web site formatına dönüştürdükleri gibi, şimdi de tablet cihaza dönüştürme telaşına girdiler. Ancak bir kamburu da beraberinde getirerek. Tablet üzerinde çalışan versiyon ücretli olacak! Görünen o ki okuru kaçırmadan, canını acıtmadan bunu nasıl yapacaklarının yolunu arıyorlar. iPad’i elinize aldığınızda herhangi bir medya organının (varsa) uygulamasını ücretsiz olarak indirebiliyorsunuz. Ancak bu aslında altyapı ve örnek bir nüsha içeriyor. Daha sonra güncel bir sayıyı indirmek istediğinizde bunun için ücret ödemeniz gerekecek. Bu ödemeyi yapmaya hazır mısınız? Bilginin bolluğu, bu ücreti ödeme konusunda okuru isteksiz davranmaya zorlayacak. Bir yanda ücretsiz rakipler varken neden ücret ödesin? Aslında bu tür hizmetlerin ücretli olmasının temelinde yatan ögeleri iyi analiz etmek gerekiyor. Bilgiye, güncel havadise erişmek için ortada hiçbir güvenilir aracı yokken bir medya organının varlığı paha biçilmez bir şeydi – o nedenle bu kaynaktan beslenmenin ücretli olması doğaldı. Zaman içinde bir yandan reklam hizmetlerinin gelişmesi diğer yandan da bilgi, havadis kaynaklarının dijital kültür ögeleri sayesinde neredeyse sonsuz, sınırsız bir hale gelmesi bu modeldeki ücretli hizmet kısmını zorlar hale gelmiştir. Medya şirketlerinin ardına sığındığı yüksek maliyet özürleri de ortadan kalkıyor. Artık kâğıt masrafı yok, baskı masrafı yok, matbaa altyapısı kurma masrafı yok. Aynı işlevi gören ve çok daha düşük yatırım gerektiren dijital altyapılar var. Peki medya neden hâlâ okurdan para almaya çalışıyor? Cevap basit: En kolay, en garantili yol bu! Reklam, pazarlama, alternatif modeller çok daha zor ve oynak! Bugün var, yarın yok! Medya kuruluşları gelecek on yılda, kurulduklarından bugüne geliştirmiş oldukları marka değerlerini kullanarak, dijital ortamda okurlarından ücret almaya devam edebilir; ancak sonuçta bu kendi bindiği dalı kesmek olacaktır. Er ya da geç bunun çıkmaz sokak olduğu idrak edilecektir. O sırada yeni ya da eski fark etmez, her kim ki bu hizmeti ücretsiz sunup ayakta kalabilmeyi başarabilirse, dünyanın yeni dördüncü gücü o olacak!