Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner Altın, Gümüş, Baharat !.. İnsanoğlunun doğada bulduğu, sellerle sularla saf olarak ele avuca gelen yada ocaklarda ayrıştırılan altın, yüzyıllardan beri çekiciliğini koruyor. Altın, gümüş ziynet eşyası olmanın ötesinde değişimin en önemli araçları oldu. Zeki Arıkan açlı seferlerinden sonra, Avrupa’da özellikle Akdeniz dünyasında üretimin, ticaretin gelişmesiyle birlikte değerli maden sıkıntısı giderek artıyor, eski ocakların dibinde ve tavanındaki kırıntıları bulmak sorunu çözmeye yetmiyordu. Osmanlılar da Balkanlardaki eski ocakları uzun süre işletmeye devam ettiler. Baharatın kaynağına gitmek, değerli madenlere ulaşmak için girişilen keşif hareketleri insanlığa yepyeni ufuklar açtı. Güney Amerika’nın keşfi, spanyol fatihlerini (conquistator) altın ve gümüşe boğdu. Keşifler, dinsel bir hava yaratılarak yürütülüyordu. Yüce Tanrı, yeni ülkelerdeki “vahşi” insanları Hıristiyanlığa kazandırmak gibi kutsal bir görev vermişti onlara! Nitekim, Prof. Salih Özbaran’a göre, Vasco da Gama, Kalküta’ya ulaştığı zaman kendisine buralara niçin geldiği sorulmuş o da buraya “Hıristiyanları ve baharatı bulmak için geldik!” yanıtını vermişti. Ama mparator Ferdinand’ın elçisi Busbecq, amacı çok iyi kavramış ve sorunu birkaç sözcükle şöyle dile getirmişti: “Asıl amaç altındır, din bahanedir!” spanyol fatihleri, yerlilerin karşısına onların hiç bilmedikleri, tanımadıkları topla, tüfekle, atla donanmış olarak çıktılar. Üstelik Kolomb, oraya en vahşi savaşçı köpekleri de götürdü. Yerliler, o kadar şaşırmıştı ki atın üstünde insan olabileceğini düşünemiyorlardı İspanyol bile. At üstünde hakladığı bir spanyolun altından istilacılarının İnkalarla savaşı hayvan fırlayıp kaçınca zavallı yerli şaşkınlıktan öleyazmıştı! Fransızların ünlü Annales (ESC) dergisinin Güney Amerika Yerlilerinin Tarihsel Antropolijisi’ne ayrdığı özel sayıda (no: 5 6; sept. déc. 1978) nkalar döneminde değerli maden üretimine de yer verir. XV. Yüzyılda, nka mparatorluğu’nun genişlemesiyle değerli maden üretiminin hızla arttığı görülüyor. 1535 34 yıllarında spanyollar, ilk iş olarak 10 ton altın ve 70 ton gümüşü yağmaladılar. Hindistan’a gidenler de gemiler dolusu baharatı Lizbon’a taşıyordu. Güney Amerika’da ele geçirilen, yeni ocakların da işletilmesiyle elde edilen ve Sevil’e gönderilen değerli madenler tonlarla hesaplanıyordu. Bu tonlarca değerli madenin ve gemiler dolusu baharatın Avrupa’ya girmesiyle ortaya çıkan sonuçları yabancı ve yerli tarihçiler değerlendirdiler. Bu tonlarca altın ve gümüş yalnız Avrupa’da kalmadı. Bütün Akdeniz dünyasına, ran’a, Hindistan’a kadar yayıldı. Yüzyıllardan beri kurulan cetiner.m@superonline.com www.mustafacetiner.com Antidepresan ilaçlar ile birlikte kilo kaybettirici ilaçların kullanımından mutlak olarak kaçınılmalıdır. Bu grup hastalarda ideal olarak spor yapmak gereklidir. Antidepresan İlaçlar ve Şişmanlık Depresyon çağımızın en yaygın sağlık sorunlarından biridir. Antidepresan ilaçlar hastalığın tedavisinde oldukça etkilidir. Dolayısıyla antidepresan kullanımı da her yıl büyük bir hızla artmaktadır. Yakın zamanda yapılan çalışmalar, bu mucize ilaçların uzun süreli kullanımının bazı sağlık sorunlarına neden olabileceğini ortaya koymaktadır. Bu sorunların en sık tartışılanlarından biri antidepresanların kilo artışına ve obeziteye neden olabileceğidir. ABD’de 1970’li yıllarda ortaya çıkan obezite sorunu ile antidepresanların kullanıma başlama zamanının kesişiyor olması bile kimilerince anlamlı bulunmaktadır. Bu saptama oldukça abartılı görünebilir. Ancak unutmamak gerekir ki, bu grup ilaçların satışı son 10 yılda % 800 artmıştır. Yapılan çalışmalar, SSRI olarak bilinen modern antidepresan ilaçları kullanan kişilerde ortalama 5 kilogramlık bir kilo artışının görüldüğünü göstermektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde çalışan uzman Dr. Norman Sussman, klinik çalışmalarda ilacın kilo artışına neden olan etkisinin net olarak gösterilemediğini, çünkü bu çalışmalarda hasta izlem sürelerinin genellikle 12 hafta ile sınırlı olduğunu belirtmektedir. Oysaki ilaca bağlı kilo artışı genellikle daha uzun süre kullanımlarda ortaya çıkmaktadır. 2003 yılında “Cleveland Clinic Journal of Medicine” isimli dergide yayımlanan makaleye bakacak olursanız kilo artışı genellikle antidepresan kullanımının 6. ayında görülmeye başlamaktadır. Elbette bu yan etkinin her hastada ortaya çıktığı söylenemez. Bilimsel çalışmalar, uzun süreli antidepresan ilaç kullanan her 4 hastadan sadece birinde aşırı kilo alma durumunun gözlendiğini göstermektedir. İlginç olan noktalardan biri bu ilaçları kullanan kişilerin bir kısmının iştahının azalıyor olmasıdır. İştahsızlığa rağmen kilo artışı, ilacın yarattığı metabolik bir anormallik sonucu ve çok yemeden bağımsız olarak kilo artışına neden olabileceği öngörüsünü desteklemektedir. Kimi çalışmalar, karbonhidrat metabolizmasında ilacın olası etkilerinden söz etmektedir. Konuyla ilgili dikkat çekilen noktalardan biri de, ilaç sonrası hastaların kendilerini daha iyi hissettikleri ve dolayısıyla yemek gibi “zevkli” işleri yeniden hatırladıklarıdır. Aslında iyi düşündüğünüzde hiç de mantıksız olmayan bir açıklamadır bu. Uzmanlar antidepresan ilacın değiştirilmesinin kilo artışını engelleyebileceğini belirtmektedir. Yani antidepresan tedaviden yarar gören kişilerin kilo artışı durumunda başka bir antidepresan ilaca başlamaları, mutlu ama kilo almadan yaşamalarını sürdürebilmelerini mümkün kılabilmektedir. Antidepresan ilaçlar ile birlikte kilo kaybettirici ilaçların kullanımından mutlak olarak kaçınılmalıdır. Bu grup hastalarda ideal olarak spor yapmak gereklidir. Düzenli egzersiz, antidepresan gereksinimi olan hastaların kilo almalarını önlediği kadar yaşam kalitelerine de olumlu etki yapmaktadır. “Preventive Medicine” dergisinde yayımlanan bir makale haftada en az 23 kez düzenli spor yapan hastalarda stres, kızgınlık ve depresyon ile ilişkili bulguların daha az görüldüğünü ortaya koymaktadır. Aslında antidepresan ilaçlar, genel özellikleri nedeniyle uzun süreli kullanılan ilaçlardır. Bağımlılık yapma potansiyelleri toplum içindeki yaygın inanışın aksine yoktur. Dahası bu ilaçlara direnç gelişmesi de pek beklenmez. Uzun süre kullanım alışkanlığı göz önüne alınırsa hastalarda kilo kontrolü, yemek alışkanlığının düzenlenmesi ve düzenli egzersizin önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Depresyonun kendisinin şişmanlık nedeni olabileceği ve antidepresanların kilo artışına neden olan etkisinin aslında depresyonun kendinden kaynaklandığı öngörüsü doğru görünmemektedir. Nitekim 2009 yılında Patten ve ekibinin “Psychotherapy and Psychsomatics” isimli dergide yayımladıkları makale açık biçimde depresyonun doğrudan kendisinin kilo artışına neden olmadığını ortaya koymuştur. Günümüzün yaygın kullanılan ve doğru kullanıldığında yaşam kalitesini belirgin olarak arttıran bu ilaçları dikkatli kullanmak gerektiği açıktır. H ve işleyen dengeler değişmeye başladı.. Baharatın, Afrika kıyılarından Avrupa’ya ulaşması Doğu ticaret yollarının çöküşünü hazırladı. Artık Osmanlı kendisine gerekli olan baharatı, Hindistan’dan değil fakat Avrupa’dan alıyordu. Bu örnek bile dengelerin ne kadar alt üst olduğunu göstermeye yeter. Yerliler altını bir değişim aracı olarak kullanmıyordu. Bir ziynet eşyası olmanın ötesinde altın, güneş tanrısının bir simgesiydi. Altının üretilmesi, işlenmesi yerlilerin inanç ve geleneklerinin bütünlüğü içinde çok farklı bir anlama geliyordu. Bu nedenle dışarıdan gelen insanların kıtlıktan çıkmışçasına “altına hücum” etmelerini de yerliler, pek anlamış değillerdi. Hatta Montaigne’in dediğine bakılırsa bunlar, fatihlere şöyle diyordu: “..altına pek değer vermeyiz, ama, tanrılarımız için kullandığımız altın dışında ne kadar bulabilirseniz çekinmeden alabilirsiniz.” Montaigne, Avrupalıların, yerlilere yaptıklarına karşı çıkan ender insanlardan biridir. O açıkça keşiflerin altındaki zulüm ve baskıyı kınar, hele yerlilerin Hıristiyanlaştırılmasını bir insanlık ayıbı olarak görür. nsanlık dışı davranışları şiddetle eleştirir ve şöyle devam eder: “Kim ne zaman bezirgânlığı, alışverişi böylesi bir sömürüye götürmüştür? Bunca şehir dibinden yıkılıyor, bunca milletin kökü kurutuluyor, milyonlarca insan kılıçtan geçiriliyor, dünyanın en zengin,en güzel ülkesinin altı üstüne getiriliyor, niçin? nciler, biberler alıp satacağız, diye. Aşağılık makine zaferleri bunlar. Hiçbir zaman kazanç tutkusu, hiçbir zaman haksız sömürü insanları böylesi korkunç bir kinle birbirine düşürmemiş, bu kadar yürekler acısı kıyımlara yol açmamıştır”. Bütün bu haksızlıklara karşı çıkan spanyol düşünürleri de vardı kuşkusuz. Bunların çabaları, modern düşüncenin doğuşuna önemli bir katkıda bulundu (C.B. Akal, Modern Düşüncenin Doğuşu, 1996). Günümüzde yaşlı Anadolu’nun maden, özellikle altın bakımından ne kadar zengin olduğu yeni anlaşıldı. Meğer Anadolu insanı bir altın deryasının üstünde oturuyormuş! Anadolu’nun yoksul köylerinde dolaşan, elbette aslı olmayan “filan bir küp altın bulmuş!” rivayetlerinin altında yatan gerçek buymuş meğer. Anadolu’nun bu durumu, çağdaş conquistator’ların iştahını kabartmaktan geri kalmıyor. Bu zenginliklere konmak için öyle topa, tüfeğe de gerek yok. Bu kaynakların, kendilerine “babalar gibi satılması” yetiyor! Yüzyıllardan beri liç’in Çöpler köyünde sessiz, sedasız yaşayanlar, buranın en zengin altın yataklarından biri olduğunu nerede bilebilirlerdi? Ama kilometrelerce uzaktan gelenlerin bu yatakları elleriyle koymuş gibi bulmaları şaşırtıcı değil mi? Gediz vadisini yaşanamayacak duruma sokacak nikel işletmelerine karşı Turgutlu halkı, boşuna mı direniyor acaba? Toprağımız, içecek suyumuz zehirleniyor, geleceğimiz karartılıyor, doğamız katlediliyor, ormanlarımız yok ediliyor! Yetkililerimiz ise bütün bunları yalanlamaktan başka bir şey yapmıyor, yapamıyor! AZGIN SÖMÜRÜ 10 TON ALTIN 70 B N GÜMÜŞ CBT 1268/16 8 Temmuz 2011