17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR UÇAK TRAF Ğ BÖLGESEL KL M DEĞ ŞT R YOR Uluslararası bir araştırma ekibi şimdi bazı pigmentlerin varlığını, pigmentlerle ilişkili olan belli başlı metallerin izleriyle dolaylı olarak saptamaya izin veren bir çözüm buldu. Nitekim metaller, pigmentlerin ve melanozomların dağılıp yok olmalarından sonra bile uzun süre kalıcı oluyorlar. Uzmanlar bununla Confuciusornis sanctus ve Gansus yumenensis olarak bilinen iki fosil kuşun tüylerindeki bakır ve diğer metallerin dağılımını inceledikten sonra bazı modern kuşların tüylerini de analiz etmişler. Bu şekilde bakırın örneklerdeki eumelanin pigmentinin dağılımını neredeyse eksiksiz olarak yansıttığı görülmüş. Bu pigment siyah ve koyu kahverengi renk tonlarından sorumludur. Gerek günümüz kuşlarında gerekse yüz milyon yıl önce yaşamış olan Gansus yumenensis kuşunda, bakır atomları tüylerin içindeki belli başlı bölgelerde sınırlı bir biçim oluşturuyorlar. de kanserine bile yol açabiliyor. Bu yüzden rahatsızlık vermese de bakteri önlem olarak antibiyotiklerle tedavi edilmekte. Zürich ve Mainz Üniversitesi bilim insanları şimdi bakteriyle savaşımın insanlar üzerinde olumsuz etki de yaptığını söylüyorlar. Tahminlere göre astım hastalıklarındaki artış mide bakterisinin yok edilmesiyle bağlantılı. Bununla birlikte astımdan koruyucu etki sadece mide mikrobunun bedende bulunması halinde kalıcı oluyor. Antibiyotikle tedavi edilen farelerde astıma karşı dirençlik kaybolmuş. Uzmanlar bunu, endüstri ülkelerindeki alerjik astım artışının, yaygın olarak kullanılan antibiyotiklerle ilgili olduğunu gösteren bir kanıt olarak kabul ediyorlar. nağı sunabilecek parlaklıkta olan en uzaktaki cisim. Science dergisinde yayımlanan bir araştırma yazısında iklim bilimcileri “Hole Punch Clouds” olarak isimlendirdikleri bulut oluşumların iklim üzerindeki etkisini açıklıyorlar. Bilim insanları bulutsuz bir gökyüzünde oluşan bu ilginç görünümlü bulutların, uçaklar tarafından bırakılan delikler ve kanallarda oluşan buz kristalleriyle geliştiğini saptadılar. lk önce Ocak 2007 yılında Texas eyaletinde “Hole Punch Clouds” bulutlarıyla “delinen” bir bulut tabakasını gösteren bir fotoğraf değerlendirilmiş. Bazı delikler 100m kadardı ve dört saat kadar kalıcı oldular diyor araştırmacılar. Amerikan Hava Yolculukları Dairesi’nin (bu bölgeye ait) aynı tarihteki uçuş planı verilerini inceleyen bilim insanları, bu tür bulut deliklerine neden olan çeşitli uçak tiplerine ulaşmışlar. Bir meteorolojik modelle sonunda “Hole Punch Clouds” bulutlarının oluşum süreci kesin bir şekilde yapılandırılabilmiş. Bu tür oluşumların çıkış noktası normal bulut örtüsü. Bunun içindeki minik su damlacıkları eksi 40 dereceye kadar inen sıcaklıklara rağmen sıvı kalıyorlar. Bunun nedeni buza dönüşmeleri için gerekli kristalizasyon tohumlarına sahip olmamaları. Katı partiküller olan bu tohumlar, su moleküllerine yapışarak su buzundaki düzenli kristal yapının gelişmesini kolaylaştırırlar. Uçak bu damlacık bulutları arasından geçerken, kanatların üzerinde alçak basınç oluşur ve kanatların üzerindeki hava genleşir ve yaklaşık olarak 20 derece soğur. Soğumanın neticesinde kanatların arkasında buz partikülleri birikir. Ve bu partiküller daha fazla bulut damlacığının su moleküllerine yapışıp donmalarını tetiklerler. şte bu zincirleme reaksiyon sonucunda bulut damlacıklarından arınan ve merkezinde yoğun buz kristalleriyle saçaklı bir iç bulut oluşturulan boş bir bölge meydana gelir ki bu da iklim bilimciler tarafından “Hole Punch Cloude” olarak isimlendirilen bulut türüdür. Bulutlar çok alçakta ise iç buluttaki buz kristalleri kar olarak yere düşer. Genelde kısa süreli olan bu yağışlar bulut deliklerinin altında daha sık meydana gelir. Bu fenomen küresel iklim üzerinde etkili olmasa da havaalanları yakınlarındaki hava koşullarını etkilemekte. Avrupalı astronomlar bugüne kadar bilinen en uzaktaki kuasarı keşfedip yakından incelediler. Etkin galaksi ULAS J1120+0641 dünyadan 12,9 milyar ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Bu mesafe Avrupa Güney Gözlemevi’ndeki (ESO) Very Large Teleskopuyla EN UZAKTAK KUASAR sviçreli ve Alman bilim insanları Helicobacter pylori olarak bilinen mide bakterisinin alerjiye bağlı astımı kesin bir şekilde önlendiğini buldular. Doğumdan hemen sonra bu bakteriyle aşılanan fareler çok güçlü astım tetikleyicilerine karşı bile neredeyse hiç ya da çok az tepki göstermişler. Sonuçlar, daha önceleri Helicobacter pylori taşıyıcısı olan gençlerde ve yetişkinlerde astım riskinin çok daha düşük olduğunu gösteren araştırmalarla örtüşmekte. Yeni deneylerler ilk kez bakterinin bağışıklık sisteminin önemli hücrelerini etkilediğini de göstermekte. Araştırma sonuçlarını Journal of Clinical Investigation dergisinde yayımlayan tıp uzmanlarının tahminlerine göre söz konusu bakteri dünya genelindeki insanların yarısında bulunmakta. Enfeksiyon genelde akut semptomlar göstermese de gastrit, ülser hatta mi M DE BAKTER S ASTIMDAN MI KORUYOR? (VLT) ile belirlenirken, yakalanan ışığın kırmızıya kayması ise diğer teleskoplarla saptanmış. Kuasar, merkezinde iki milyar güneş kütlesi bulunan ve büyük miktarda madde yutarak ışın üreten bir karadelik tarafından harekete geçirilmekte diyor araştırmacılar Nature dergisinde. Kuasarlar, ışıma kuvvetleri süper kütleli karadeliklerin merkezlerinde oluşan olağanüstü parlaklıktaki uzak galaksilerdir. Kusarların ateş topu gibi görünmesine neden olan muazzam parlaklık, ilk yıldızların ve galaksilerin oluşumlarını incelemede yardımcı oluyor. En uzaktaki kuasar, Hawaii’deki enfraruj teleskopu UKIRT ile gerçekleştirilen “Avrupa UKIRT Derin Gökyüzü Taraması” ile elde edilen veriler sayesinde keşfedilmiş. ULAS J1120+0641 aslında en uzaktaki kozmik cisim değil ama tüm diğer cisimlerden birkaç yüz misli daha parlak. Bu açıdan bakıldığında astronomlara ayrıntılı inceleme ola Homo erectus modern insanın çağdaş’ımı yoksa atası mıydı? Yeni ölçümler ikinci tahmini doğruluyor. Homo erectus bugüne dek tahmin edilenden çok daha önce tükenmiş, yani Homo sapiens ile hiçbir zaman karşılaşmamıştı. Homo erectus insanımsıların öncüsüydü. “Dik duran insan” (Homo erectus’un anlamı) düzenli olarak avlanan ve ateşi kullanan ilk insan olduğu gibi kıtaları ilk kez aşan da o olmuştu. Homo erectus Afrika’dan Avrupa ve Doğu Asya’ya yayılmıştır. Antropologların çoğu Homo erectus’un bir buçuk milyon yıl önce dünya sahnesine çıktığını düşünüyorlar. Bir milyon yıl sonra ise Avrupa ve Asya’ya ayak basmıştı. Ancak Endonezya’daki buluntular farklı bir tarih sunmuştu. 1930’lu yıllarda orta Java’daki Solo nehrinin yakınında bulunan 25 memeli fosiliyle birlikte on beş Homo erectus fosili gün ışığına çıkarılmıştı. 1996 yılında gerçekleştirilen tarihlendirmeye göre hayvan kemikleri dolayısıyla da Homo erectus fosilleri 35.00050.000 yıllıktı. Homo erectus’un dünyanın diğer bölgelerinde tükendikten sonra Endonezya’da hâlâ yaşamaya devam etmiş olması o tarihlerde bile sürpriz olmuştu. Çünkü Endonezya’da bulunan en eski Homo sapiens kalıntıları da 40.000 yıllıktı. Bu tarihlere göre bu iki insan türü aynı çağda yaşayıp birbirleriyle karşılaşmış olabilirlerdi. Homo erectus’un yaşını açıklayan Carl Swisher ve Susan Anton şimdi PloS ONE dergisinde sonuçları değiştirdiler. Yeni ölçümlere göre söz konusu buluntu yeri 143.000500.000 yıllık. Eski ölçümler kemiklerdeki uranyum izotoplarıyla yapılırken, yeni ölçümler buluntu yerinden çıkarılan tüf taşlarındaki argon izotoplarıyla yapılmıştır ki ikincisi çok daha güvenilir diyor Susan Anton. Nilgün Özbaşaran Dede HOMO ERECTUS’UN SOYU SANILANDAN ÇOK ÖNCE TÜKENM Ş Araştırma BEBEK BEYNİ SANILANDAN DAHA GELİŞKİN İnsan sesi yetişkinlerde olduğu gibi bebeklerde de aynı beyin bölgelerini uyarıyor. Anlaşıldığı üzere üç aylık bebeğin büyük beynin bölgeleri bugüne kadar tahmin edilenden daha gelişkin. İngiliz bilim insanlarının Current Biology dergisindeki araştırma yazısında, bebeklerin sözsüz sesleri diğer seslerden ayırt edebildikleri ve özellikle de üzüntülü seslere daha fazla tepki verdiklerinden söz edilmekte. Büyük beyindeki bölgelerin bu kadar erken bir dönemde uzmanlaşmış olması çocuk gelişiminin anlaşılmasında büyük önem taşımakta. İnsan sesinin çok önemli bir işlevi olması nedeniyle beyin bunları işleyebilmek için çok erken bir evrede uzmanlaşıyor diyor Londra King’s College kurumundan Anna Blais. Araştırmacı ekibiyle birlikte üç ila yedi aylık bebeklerin uyku sırasında insan seslerine CBT 1269/ 4 15 Temmuz 2011 Bir fosilin ne renk tüylere, kıllara veya deriye sahip olduğunu bulmak şimdiye kadar bir şans işiydi. Çünkü bir fosilin rengini bulmak için, pigment moleküllerinin ya da pigment içeren hücre bileşenlerinin yani melanozomların korunagelmiş olmaları gerekiyor. Ne var ki bu organik yapılar çok hassastır ve milyonlarca yıl içinde bozulurlar. BAKIR, FOS LLER N C LT VEYA TÜY RENG HAKKINDA B LG VER YOR verdikleri tepkiyi ölçmüş. Bu amaçta kullanılan görüntüleme yöntemi, metabolizmanın hızlanması ve kan akışının kuvvetlenmesine bağlı olarak etkinleşen beyin bölgelerini görünür kılmakta. Esneme, öksürme ve hapşırma gibi sesler yetişkinlerde olduğu gibi ön temporal lopları etkinleştirmekte. Oysa insan kaynaklı olmayan gündelik seslerin beyin kabuğundaki aynı bölge üzerinde çok az etkisi var. Ağlama gibi üzüntülü insan sesleri, nötr veya pozitif duygularla bağlantılı olanlara kıyasla çok daha kuvvetli beyin etkinliklerini neden olmuş. Bu durumda orbifrontal korteks ve diğer beyin bölgeleri etkinleşmiş. Bunlar yetişkinlerde duygusal sinyallerin işlenmesinde katkısı olan beyin bölgeleridir. Sonuçlar, yenidoğanların annelerin seslerine daha güçlü bir reaksiyon verdiklerini ve erkek, kadın ve çocuk sesini ayırt edebildiklerini gösteren araştırmalarla örtüşmekte.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle